Mısır Silahlı Kuvvetleri: ‘Esnafat-ı Askeriye’

Seksenli yılların sonlarına doğru kendi arabamla tek başıma Şam Askeri Ataşeliği görevine doğru yol alırkendilime dolamıştım, ‘Esnafat-ı Askeriye’betimlemesini.Sovyetler Birliği sallantıdaydı, ama 5.000’in üstünde Rus uzman Suriye’de bulunuyordu o zamanlar. Aslına bakarsanız, Rus uzmanlar dageçim derdine düşmüşlerdi. Bulgar askeri ataşesi bile Sofya’ya döndüğünde şoförlük yapacağını söylüyordu. Rus Askeri uzmanlar Suriye Silahlı Kuvvetlerinden hiç memnun değillerdi.Hiç öyle askerlik şuurundan bahseden olmadığını, askerliği sadece ulufe yeri olarak gördüklerini söylüyorlardı. 

Bir başıma bom boş Suriye otoyolunda yol alırken ‘Esnafat-ı Askeriye’ sözcüğü dilime oturmuştu, sanki. Bu profesyonel askerlikle hiç de alakası olmayan bu ifadeyi tekrarlayıp duruyordum, tentesi sökük, hurdahaş askeri araçları gördüğümde. İdlip, Hama, Humus kentlerinin varoşlarındaki askeri kışlalarındaki Suriye Silahlı Kuvvetlerinin perişan halini gördüğümde, “-gözümüzde amma da büyütmüşüz” diyordum, “bu Suriye askerlerini”. Bu ‘Başıbozuk Ordusu’yla muharebe eden İsrail Silahlı Kuvvetleri bu sayede ünlenmişti. Başıbozuk sözcüğü Türkçeden Latin ve Slav dillerine birebir geçmiş sözcüklerden biridir. Resmî, resmîleşmiş ya da kendisini şu ya da bu güç ile “resmî” leştirmiş iktidar alanlarının dışında farklı, ayrık, kendine özgü bir disiplin anlayışıyla kendisine iktidar alanı değil, yaşam alanı oluşturmuşkişi, grup, oluşum için kullanılır, bu başıbozuk sözcüğü. Çizgi roman kahramanı “Tenten’in Maceraları”nda yardımcıları Profesör Turnusol, köpeği Milu gibi arkadaşı küfürbaz Kaptan Archibald Haddock da nasıl “bashibazouk!”diye önüne geleni kalaylıyordu? Anımsadınız değil mi? 

Bu arada söyleyelim, TSK, ne başıbozuk ne de ‘esnafat-ı askeriye’ sözcüğüyle birlikte düşünülebilmesi mümkün müdür? Öyle bir şey olabilir mi? Mümkünatı yok. Belki yiyecek, içecek ve giyecek alım satım yaptıklarından levazım sınıfı için sadece ‘esnafat-ı askeriye’ terimi sezinletilirdi. Ne bileyim, belki de esnafla iç içe olduklarından levazım sınıfını çağrıştırırdı. Bu yüzden levazım sınıfının uhdesindeki satın alma, muayene komisyon başkanlıkları kışlaların içerisine sokulmaz, güvenlik açısından zorunlu ise nizamiyeye yakın yerlerde konuşlandırılırlardı.  Askerlikle içine ‘alavere’ ve ‘para’ girdiğinden esnaflıkla yan yana getirilemezdi. ‘Alavere’ sözcüğü ‘dalavere’ ile birlikte kullanıldığında, esnafat-ı askeriye’nin işlerini çağrıştırırdı. Örneğin, Türkistan lehçelerinde “ticaret” anlamına gelen bu kelime, arkasından gelen ‘dalavere’ ile birlikte kullanıldığında yalan dolanla gizlice dolap çevirmek, karşısındakini katakulliye getirmek anlamı taşımaktadır. 

Suriye’de ilk günümden itibaren gördüm ki, gerçekten de askerler ticaret ile tüccarla iç içe çalışmakta, birlikte geçinip gitmekteydiler. O kadar ki, Suriye’de askerler rütbelerine göre neredeyse her biri, her bir tecimevinin satın alma görevlerini üstlenmişlerdi. Pazar yerlerinde ya da şehir merkezlerinde, hatta üniformalı olarak açtıkları tezgâhlarına hiç kimse müdahale edemiyor, yaklaşamıyordu bile. Belediye zabıtaları, polisler onlara ilişmekten korkuyorlardı. Bu durumu Ankara’ya rapor ettiğimizde ‘-hadi canım bu kadar da olmaz.’ Sözleriyle karşılanıyorduk. Ama durum bu kadar apaçık, gerçekti. Erlerden başlayarak işporta tezgâhı, mağaza önü, mağaza arası, merdiven altı, küçük dükkân, bakkaliye, market, süpermarket, grosmarket, hipermarketler bir bir paylaşılmıştı. Büyük alışveriş yerlerinin deyim yerindeyse satın alma başkanları ise generallerdi. Asker ekonomiyi yönetiyor, birbirine geçişli sarmal bir biçimde sanki büyük bir ‘Esnaf Kooperatifi’gibi çalışıyordu. 

Suriye’ye bu alışkanlık, maaşların az olmasından ve daha çok da Nasır döneminde 1958 – 1961 yıllarında Suriye, Yemen ve Mısır’ın kurmuş oldukları Birleşik Arap Cumhuriyeti deneyiminde Mısır’dan geliyordu. Mısır’da ordunun ticari geçmişi Cemal Abdülnasır 1952’de iktidara gelişiyle birlikte askerlerin kurucu unsur olarak 18 Haziran 1953 tarihinde Mısır Cumhuriyeti ilan edilmesine dayanmaktadır.  Cumhuriyetin ilanıyla birlikte uzun süredir ekonominin içinde yer alan ordunun kendine ait birçok şirketi varken, ekonomi de büyük oranda ordu tarafından kontrol edilmektedir. Neredeyse tüm generaller tüm şirketlerin yönetim kurullarında görev almaktadır. Bunlar dışında askerler tarafından kurulan ve silahlı kuvvetler üyelerinin kişisel ekonomik risklerinin kullanılmasıyla yürütülen ticari ya da kârlı girişimler de askerlerin elinde bulunmaktadır. Ülkede ekonominin militarizasyonuna hizmet eden askeri şirketler üst rütbeli askerlerin refahını arttırırken, orduyu üretim aracı bir sınıf haline dönüştürmekte ve olağanüstü koşullarda orduyu siyasetin bir aracı haline de getirmektedir. Siyaset; kabaca kaynakların paylaşılması için yapılan bir mücadele olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle, Silahlı Kuvvetler personelinin bu kâr elde etme sürecine doğrudan veya dolaylı olarak dahil olmaları, ordunun politika oluşturma sürecine ve kaynakların dağıtımını kontrol etmedeki kurumsal ilgisini arttırmaktadır. Kamusal hesap verebilirlik normlarına uymadan kamusal kaynakların kullanılması yasama denetimi dışında olmak demektir. Nedir bunlar? Bunlar, Mısır’daki askeri şirketlere çok uygun koşullarda devlet arazilerinin tahsis edilmesi, emekli silahlı kuvvetler personeline destek personeli sağlanması, kamu hizmet faturaları ve seyahat sübvansiyonları, serbest piyasa ekonomisinin kurallarına uymadan iş fırsatlarını silahlı kuvvet personeline yönlendirmek gibi birçok ayrıcalıklı durumu içermektedir. Mısırda silahlı kuvvetler, makarna, salça şişelenmiş su maden suyu gibi gıda sanayii üretimi yanında, enerji, gaz, televizyon, buzdolabı, silah sanayii ve mobilya üretimi yapmakta, stadyum işletmekte, turizmde yatırım yapmakta deniz taşımacılığında en ön sırada bulunmaktadır.  Ekonominin üçte birini kontrol ettiği kabul edilen Mısır Silahlı Kuvvetlerinin emlak piyasasında da etkinliği bilinmektedir. Süveyş Kanal İdaresi, Pord Said ve İskenderiye gibi limanlarda koramiral ve tuğamiral rütbesinde muvazzaf askerler iş başında yönetici durumdadırlar. Mısır Silahlı Kuvvetlerinin üretimini ve yatırımlarını örgütlemek için bir Askeri Üretim Bakanlığı bile bulunmaktadır. (1) IMF’den borç alımına çıkan Ordu, Yüksek Askeri Konseyinin kararı ile Mısır Merkez Bankasına bir milyar dolar borç vermiştir. (2) Mısır’ın 1964 tarihli Anayasası” Üretim araçları Mısır halkının kontrolündedir” olarak bağıtlanmasına karşın, bu maddeye dayanarak ordu halk adına bu yetkiyi devir almıştır. Ordu üretimi” Queen” marka makarnalara, “Safi” marka maden suları ile “Wataniyyah” benzin istasyonlarını her yerde görmek mümkündür. Savunma amacıyla kamu arazilerine el koyabilen ordu turistik tesis, otel inşa edebildiği gibi özel sektöre de aynı amaçla satabilmektedir. (3) Mısır’da Silahlı Kuvvetler, tüketim malları üretimi başta olmak üzere, temel ekonomik varlıkların kontrolünü elinde tutmakta ve askeri şirketlerin çoğu vergiden muaf tutulmaktadır.  Yabancı yatırımcı çok uluslu şirketler de bu yüzden ortak olarak bürokrasideki etkinlikleri nedeniyle askeri şirketleri yeğlemektedir.  Ayrıca Mısır Silahlı Kuvvetleri ekonominin önemli bileşeni olan emek üzerinde de baskıcı ve hak ihlallerinin odak noktasını oluşturmaktadır. Mısır ordusu paradoksal bir durum olarak özelleştirme ve liberal ekonomi karşıtlığının lideri durumundadır. 

Şimdi de Türkiye’ye bir bakalım mı? Bu konudaki bilinçli bir üçleme Türkiye Cumhuriyeti’ni laikleştiren 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 429, 430 ve 431 numaralı yasalar olmuştur. Bu teslisin en can alıcı ortak noktası kışlanın, caminin ve okulun siyaset dışına çekilmesi ve politikanın dışında tutulması olmuştur. Bir başka deyişle, bu hareket Osmanlı Devleti’nin bekasında onulmaz yaralar açan deyim yerindeyse kışlada, camide ve okulda siyaset yapılmasının önüne set çekilmesi hareketi olduğu kadar bu üçlemenin paradan uzaklaştırılması elinin çekilmesi sağlanmıştır. Bu şekilde yolsuzlukların da önüne geçildiğinden söz konusu yasalar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir kilometre taşı olarak yer almıştır. Bu nedenle belki de bir laiklik üçlemesi olarak, 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan Türkiye Cumhuriyetin laikleştiren yasalardan birincisi; 429 Sayılı: Şer’iye ve Evkaf ve Erkânı Harbiye-i Umumiye Vekâletlerinin İlgasına Dair Kanunu’dur. Bu yasa ile birer politik ekonomik makam olarak cami ve kışla devlet çatısı altına alınarak bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Genelkurmay Başkanlığı’nın ilk temeli de atılmıştır. Bu kanunla; Şeriye ve Evkaf Vekâleti (Bakanlığı) kaldırılmış, din işleri ile devlet işlerinde birbirinden ayrıştırılarak cami siyasetin dışına alınmıştır. Kuşkusuz, bu şekilde ilmiye sınıfının vakıflar vasıtasıyla doğrudan paraya müdahalesi önlenmiştir. Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması ile buradan mekteplere ve medreselere ayrılan vakıflara ait kaynaklar, ulusal eğitim bütçesine aktarılmıştır. Malum, insanların metafizik öteki dünyasını, uhreviyatını biçimlendiren ilmiye sınıfı vakıflar vasıtasıyla paraya yön vermeye kalkıştığında da onların da siyasetin bir aracı haline gelmeleri kaçınılmazdır, varsayımından hareket edilmiştir. Kuşkusuz bal tutan parmağını yaladığı gibi deveyi havuduyla yutmaktadır.  Bir bakıma bu yasayla dinin ekonomiden de elinin çekilmesi amaçlanmıştır. Daha doğru ifadeyle dünyevileştirilmiş olan din olgusu gerçek yerine uhreviliğe ve ilahiyat alanına yeniden kazandırılmıştır.

Bir Başkanlık (riyaset)olarak Bakanlar Kurulu çatısı altında bulunan, mili mücadele yıllarında zorunlu olarak bir bakanlık olarak yapılandırılan Genelkurmay Başkanlığı da “siyasal yönetim”den ayrılması kabul edilmiş, devlet çatısı altında siyaset dışılığa kavuşturulmuştur. Bu önemli yapısal süreç de Türkiye Cumhuriyeti’ni laikleştiren yasaların eseridir.

Gelelim Mısır’ın toplumsal yapısına. İsrail savaşlarının ardından Mısır’ın iskân politikasındaki belirsizlikler, halkın mezarlıkları mesken olarak kullanmasına neden olmuştur.  Mısır’ın başkenti Kahire’de, iki milyona yakın kişi mezarlıklarda yaşamaktadır. İşsizlik çok büyük toplumsal sorun olduğu gibi, çok çocuklu aileler aylık ortalama 40-50 Amerikan dolarıyla yaşamak zorunda kalmaktadırlar. 

Mısır’daki Arap Baharından, Müslüman Kardeşler iktidarının Sisi darbesiyle devrilmesinden sonra küçük rütbeli er ve erbaşlar da nasibini almıştır. Sokaklarda mevsimine göre salatalık, karpuz, kavun satan asker görüntüleri bir anda ülkeyi kaplamıştır. Askerler ekonomik daralmadan dolayı artık iyice esnafların işlerine yönelirken halk ve küçük esnaf da bu durumdan oldukça şikayetçi bir duruma gelmiştir. Mısır’da halkın çoğu, askerin kendi işlerini yapmasından dolayı ürün satamadığını söylerken bir yandan da ‘Savaş çıksa cepheye bunları mı göndereceğiz’diyerek de ordunun yetenekleri açısından kaygı ve endişe duymaktadırlar. 

Mısır Milli Meclisi 20 Temmuz 2020 tarihinde Libya’ya askeri müdahale seçeneğine onay veren tasarıyı onaylamıştır. Bunu Türkiye’nin durumuyla karıştırmamak ve karşılaştırmamak gerekir. Mısır Milli Meclisi’nden Libya’ya müdahale tezkeresi aslında Darbeci Hafter’e yardım tezkeresidir. Bu tezkerenin geçmesinden sonra Darbeci Sisi, tehdidin dozajını arttırmış olmasının, diğer bir deyişle kolpoculuk yapmasının gerçekten de bir kıymet-i harbiyesi bulunmamaktadır. Libya’yı yakından takip eden diplomatik ve askeri çevreler, bu tezkerenin büyük oranda simgesel bir karar olduğunu söylerken, buna karşılık hem Mısır Ordusunun zaaflarının hem de Sirte’ye kadar ilerlemek için 1500 km çölü aşabilmelerinin mümkün olmadığını da dillendirmektedirler. Geçen makalemizde de belirttiğimiz Sirte’yi, Cufra’yı kırmızıçizgiye dönüştüren darbeci Sisi Mısır’ının, Hafter güçlerine yardım malzemesi de göndermeye başlaması, Vatiyye üssüne saldırıda aktif rol üstlendiğini yayması Rus ve Fransızlar arasındaki bir paslaşmasının eseridir. Sisi’nin, Mısır için bu kadar yaşamsal acil sorunları varken Libya’yla uğraşması önceliği kendi ülkesinin çıkarları değil, Birleşik Arap Emirlikleri’nin çıkarları olduğunu açık seçik göstermektedir. 

Söylemem odur ki hiçbir Kıta Avrupa Ordusunun kara savaşı yapacak olanak ve yeteneği bulunmamaktadır. Bunun en tipik örneği üçüncü milenyuma beş kala Sırbistan ordusu tarafından Avrupa’nın ortalık yerindeki Boşnak soykırımına hiçbir Avrupa Ordusunun müdahale edememesidir. Bunun en tipik örneği askerlerinin en az yarısının Afrika kökenli ve lejyoner statüsündeki Fransız Silahlı Kuvvetleridir. Diğer taraftan kendisi köhne bir Deniz Kuvvetlerine sahipken Sisi’ye üç yeni denizaltı verebilen Alman Silahlı Kuvvetlerinin de şuurlu bir sinerjisi bulunmamaktadır. Bu durumda ABD güçlerinin Almanya’yı terk etmesinden sonra Almanya’nın kendi ülkesinin savunmasını güçlendirmeye çalışacağı tahmin edilmektedir. Yunanistan’a gelince. Yunanistan’ın kendi ordusunun amiral ve generalleri bile Türkiye karşısındaki güç mukayesesinde pek de ümitvar olmadıklarını hemen her vesileyle açıkça belirtmektedirler. 

Rusya’nın Libya’da yer açmasını önleyebilecek NATO’nun güney kanadının yapması gereken işi Türkiye bütünüyle üstlenmiştir. ABD için Suriye’de olduğu gibi Libya’da da RF’yi durduracak güç, Türkiye Cumhuriyetidir, çöl harekâtını icra edecek TSK eğitmenleridir, Mavi Vatan Ordusu ve İHA / SİHA’larla güçlendirilmiş Türk Hava Kuvvetleridir. 

Mısır Ordusu için bir şeyler, söyleyebilir misiniz? Diyecek olursanız. Söyleyelim. Mısır halkını IMF’ye milyarlarca dolar borçlandıran, halkın milyarlarca dolarını da silah araç ve gereç alıyorum diye Fransa’ya peşkeş çeken darbeci Sisi liderliğindeki, bu esnafat-ı askeriyenin Türkiye’ye kafa tutması pek de mümkün görülmemektedir.  Böyle bir şeye kafa yoruyorsanız, söyleyelim. Bu soruyu da çocukluğumda yıllarca kapalı gişe oynayan rahmetli Muammer Karaca’nın Asuman Anan’ın  ve Aziz Basmacı’nın ünlü tiyatro oyununun ismiyle yanıtlayalım. “Güldürme Beni Hariciye?”  

Dipnotlar 

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen