Bununla birlikte kendilerini güya Selefi diye isimlendiren bir güruh “her namazla birlikte” ifadesine takılarak namazın içinde dişlerini misvaklamayı huy ve adet edinmişlerdir. Kimi Arap ülkelerinde camilerde bunları görmek mümkündür. Cellabiye denilen entarilerinin döş cebine birer misvâk koyarak namaza dururlar ve her rekâtta bu misavakı çıkarıp dişlerini fırçalayarak güya sünnete uyduklarını vehmederler.
Bir kere, misvâk fırçalama aleti demek olup hacıların getirdiği ud ağacının dallarından olabileceği gibi zeytin ve nar gibi ağaçların ince dallarından da yapılır. Doğal bir diş fırçasıdır. Doğal gıdalarla beslenen bir toplumun doğal diş fırçası kullanması ne kadar doğalsa, kimyevi boyalarla renklendirilmiş rafine gıdalar tüketen bir toplumun da diş fırçası, macun, gerekiyorsa diş ipi ve ara fırçası kullanması da o kadar tabiidir.
*****
Fatih OKUMUŞ
Hazret-i Muhammed Mustafa ve Nebiyy-i Mücteba (sav) âlemlere rahmet ve müminler için güzel örnektir. O’nun örnekliğini ifade eden ayet-i kerimede geçen “üsve-i hasene” terkibini Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır merhum “numune-i imtisâl” tabiriyle karşılamıştır. Günümüz Türkçesinde biz buna “rol modeli” diyoruz. Allah, elçisini ona iman edenlere rol modeli olarak göndermiştir.
Kişi sevdiğiyle beraber, âşık maşukuyla biledir. “Bile” olmak, beraber olmaktan daha yakın olmayı, bir ve yapışık olmayı ifade eder. Kişi sevdiğinin huyu ile huylanır; bu sebeple “sadıklarla beraber olunuz” buyrulmuştur. Zira üzüm üzüme baka baka kararır, kır atın yanında duran ya huyundan huy kapar ya suyundan nem.
Müslümanlığın ölçüsü, mihengi, mebde’ ve meadı Hz. Muhammed Mustafa’dır (sav). İnsanlar duyduklarını değil, gördüklerini örnek alırlar.
Bir defasında Ensar’dan birkaç sahabi geceleri hiç uyumadan sabaha dek namaz kılmaya, her gün oruç tutmaya, eşlerinden uzak durmaya ve et yememeye karar vermişlerdi. Kısa bir süre sonra haber kendisine ulaşınca Allah’ın elçisi (sav), namaz vaktini dahi beklemeden minbere çıkıp halkın toplanmasını bekledi. O zaman öyleydi. Resulullah (sav) mescide geçince ashab-ı kiram sür’atle birbirini haberdar eder, herkes işini gücünü bırakır camide toplanırdı. Herkes gelince Resulullah (sav) ayağa kalkarak şu mealde bir hitabe irad eyledi:
“İçinizden birilerinin şöyle şöyle yaptığını işittim. Ben sizin için en güzel bir örnek değil miyim? Ben gecenin bir kısmında uyur, bir kısmında kalkıp namaz kılarım. Bazen oruç tutar, bazen iftar ederim ve kadınlarla evlenirim.”
Allah’ın elçisi (sav) peygamber’den daha ziyade Müslüman olmaya yeltenen kafadarları ifşa etmeden, genel bir uyarı yapmayı tercih etmişti.
Büyük Hudeybiye Barışı imzalandığı gün Resulullah (sav) ashabına kurbanlarını kesip, saçlarını traş etmelerini buyurduğunda, aralarında Ebubekir, Ömer, Osman’ın da (ra) bulunduğu yaklaşık bin beş yüz kişilik ordu âdeta taş kesilmiş gibi hareketsiz kalmıştı. Bunun üzerine mahzun bir halet-i ruhiye ile, Ümmü Seleme’nin (ra) çadırına giren Allah’ın elçisi (sav) ile eşi arasında mealen şu diyalog geçti:
Ya Ümmü Seleme, ashabımı görüyor musun? Ben onlara bir şeyi emrediyorum ve beni dinlemiyorlar.
Ey Allah’ın elçisi, şimdi sen çık ve hiçbir şey söylemeden kendi deveni kes ve traş ol. Göreceksin, ashabın da seni izleyecekler.
Ümmü Seleme’nin (ra) tespiti, vaziyeti okuması ve tavsiyesi doğruydu. Resulullah (sav) kadınla istişare etti ve onun görüşüne uydu. Gerçekten de arkadaşları Peygamber’in ardı sıra develerini kurban ettiler ve traş olarak ihramdan çıktılar. Önlerinde Peygamber (sav) bulunduğu için o sene mutlaka umre yapabileceklerini zannetmişler; ancak anlaşma şartlarına göre Mekke müşrikleri, bu sene değil, gelecek sene umre yapılmasına izin verdikleri için sahabe bir tür şoka girmişti. Onları bulundukları halden çıkaran Hz. Peygamber’in sözlü emri değil, fiili örnekliği oldu.
Hadis – sünnet ilişkisi
O halde neyin sünnet olduğunu Hz. Peygamber’in fiilen yaptığı, adet haline getirdiği işlerde aramak icap eder.
Hadis literatürü sünnetin de taşıyıcısıdır; ancak bir kısmı yazılı olarak aktarılmış olsa da bir kısmı da sözlü gelenekle intikal eden rivayetlerde lafız farkları bulunur. Resulullah’ın (sav) söz, fiil ve takrir adı verilen sükut ederek onaylamalarını içeren anlatıların hepsine birden hadis tabir olunur. Sünnet ise Allah’ın elçisi sıfatıyla Hz. Muhammed’in (sav) ümmetine örnek olsun diye yaptığı, adet haline getirmiş bulunduğu işleri, esasında hayat tarzıdır.
Sünnetler bize hadis literatürü üzerinden ulaşmakla birlikte her hadis sünnet içermez. Lafzen rivayet az, mana olarak rivayet çoktur. Hz. Peygamber’in sözlerini, davranışlarını ve O’nun dönemindeki vak’aları sonraki nesillere aktaran kişilere “ravi” denilir. Her ravi, bu hadisi veya hadiseyi kimden duydu ise onun adını da belirtir; böylece rivayet zinciri oluşur. Hadis bilginleri de bu isimleri tenkide tabi tutarak aktarılan rivayetin güçlü, zayıf veya uydurma olduğunu tespit ederler.
İşin özünü Hz. Peygamber’in (sav) hayat tarzını her nesilde yeniden üretme arzusu ve gayreti oluşturur. Değil mi ki bir gülün ilelebet daim olması, her sene yeniden tomurcuklarının açması ve türün neslinin kesilmemesi iledir; aynı şekilde Peygamber’in (sav) örnekliğinin devam etmesi de bahçesinde güllerinin hiç solmaması, her mevsim yeniden açmasıyla olacaktır.
Beyt:
“Bu gülistan bahçesinde gerçi yüz bin gül biter
Bahçeden haber vermeğe bir tek gül yeter” Lâ Edrî
Hadislerin ve hâdiselerin farklı lafızlarla aktarılması, hepsini bir araya getirdiğimizde bize daha net bir fotoğraf verir.
Misâl:
“Sizden birisi bir münker (akla ve yasaya aykırı bir iş) görürse onu eliyle düzeltsin; buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle düzeltsin ki bu imanın en zayıf halidir.”
Bu hadis-i şerif farklı rivayetlerde düzeltsin kelimesi yerine değiştirsin (tağyir), engel olsun (men’) ve alternatif getirmek anlamına gelen istibdal kelimesiyle de gelmiştir. Tirmizi’nin ziyadesinde ise metnin sonunda “bundan sonrasında artık iman yoktur” ifadesi yer alır.
Bu durumda aynı hadis-i şerifin farklı varyantlarını üst üste koyduğumuzda doğruya en yakın fotoğrafı görebiliriz. Bazı münkerler düzeltilir, kimisi değiştirilir, kimi engellenir, kimine de alternatif üretilir.
Ehemmiyetine binaen istirdaden arz edelim: Gazzali merhum el ile düzeltmenin ulu’l-emr bulunan devletin, dil ile düzeltmenin ulemanın, nihayet kalben buğzetme ve tavır koymanın ise avâm-ı nasın vazifesi olduğunu beyan eder.
Dişlerimizi misvâklasak da mı saklasak?
İmdi, misvâk kelimesi Arapçada ism-i alettir, “fırçalama aleti” demektir. Bir hadis-i şerifte Allah’ın elçisi’nin (sav) şöyle buyurduğu rivayet olunur:
“Ümmetime meşakkat verecek olmayaydım, her namazla birlikte sivâkı emrederdim.” Sivâk kelimesi ise fırçalamaktan mastardır.
Emredilmemiş olup, hararetle önerilen eylem budur: fırçalamak. Resulullah (sav) bizzat dişlerini düzenli olarak fırçalayarak ashabına ve ümmetine örnek olmuştur.
“Namazla birlikte” ifadesini İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri “abdest alırken” şeklinde anlamıştır. Nitekim aynı hadis-i şerifin başka bir varyantında “her abdestle birlikte” ifadesi de sarih olarak geçer.
Bununla birlikte kendilerini güya Selefi diye isimlendiren bir güruh “her namazla birlikte” ifadesine takılarak namazın içinde dişlerini misvaklamayı huy ve adet edinmişlerdir. Kimi Arap ülkelerinde camilerde bunları görmek mümkündür. Cellabiye denilen entarilerinin döş cebine birer misvâk koyarak namaza dururlar ve her rekâtta bu misavakı çıkarıp dişlerini fırçalayarak güya sünnete uyduklarını vehmederler.
Bir kere, misvâk fırçalama aleti demek olup hacıların getirdiği ud ağacının dallarından olabileceği gibi zeytin ve nar gibi ağaçların ince dallarından da yapılır. Doğal bir diş fırçasıdır. Doğal gıdalarla beslenen bir toplumun doğal diş fırçası kullanması ne kadar doğalsa, kimyevi boyalarla renklendirilmiş rafine gıdalar tüketen bir toplumun da diş fırçası, macun, gerekiyorsa diş ipi ve ara fırçası kullanması da o kadar tabiidir.
Burada elimizi vicdanımıza koyup, aklımızı başımıza alarak lütfen teemmül edelim. Teemmül sakin, serinkanlı ve kademe kademe düşünmek demek.
Hz. Peygamber’den mana olarak rivayet edilen, lafızları kendisine ait olmayan bir sözü harfiyen ve kendi kasır anlayışımıza göre alıp uygulamak sünnete uymak mıdır? Yoksa sünnet Hz. Peygamber’in hayat tarzını izlemek midir?
Peygamber’den (sav) ve ashabından (ra) namazın içinde dişlerini fırçaladıklarına dair uydurma dahi olsa bir rivayet yoktur. Sünnet, namazın içinde diş fırçalamak olaydı, bunu evvelemirde Resulullah (sav) yapar, ashabı da bu sünneti-uygulamayı havada kapardı.
Demek ki namazın ortasında dişlerini fırçalayan arkadaşlar sünnete uyma iddiasıyla bid’at işleyen cühela takımıdır. Sünnet ise ağız hijyenine özen göstermek ve bu meyanda diş sağlığını koruyucu önlemleri titizlikle almak olsa gerektir. Diş bakımına özen göstermek, düzenli olarak diş hekimine görünmek, diş taşlarını temizletmek, çürükler varsa dolgu yaptırmak, ağız kokusunu önleyici tedbirlere başvurmak, doğal diş fırçalarıyla diş etlerini masaja alıştırmak, yediğimiz gıdalarla uyumlu faydası zararından çok macunları tercih etmek, ağız temizliği için üretilmiş sulardan kullanmak, ölçülü olarak kalsiyum içeren yoğurt gibi gıdalar tüketmek ağız ve diş sağlığını koruyorsa bunları yapmak da sünnete dâhildir.
Allah’ın elçisi’nin (sav) teşvik edip önermekle birlikte dişleri fırçalamayı doğrudan emretmemiş olması da şâyân-ı dikkattir. Emretmiş bulunsaydı bu konu dinden sayılacaktı. Oysa temizliktir. İbadet değildir. Dünyevi bir meseledir. Peygamber (sav) ümmetinin temiz, ağız ve diş sağlığına özen gösteren, ağzı kokmayan bir topluluk olmasını arzu etmektedir. Bununla birlikte bu mesele dini emirlerle düzenlenecek bir alan değildir.
Ezcümle, sünnet-i seniyle Hz. Muhammed’in (sav) huyu ile huylanmak, O’nun gibi kokmaktır.
—————————————–
Kaynak:
https://fikircografyasi.com/makale/misvak-uzerinden-hz-peygamberin-ornekligini-okumaya-giris