Mobilya sâdece mobilya değildir!

         

Osmanlı temsilcilerinin, ordunun savaştığı Avrupa’lı kuruluşların temsilcileriyle barış görüşmesi yaparken, alışık olmadıkları sandalyelere oturduklarında, yuvarlandıkları belirtilir. Osmanlı, bağdaş kurmağa alışıktır, böyle dar bir nesneye oturmakta güçlük çeker. Sandalyede oturmağa alışan Türk’ün, otururken 3 sandalye kullandığı meşhûrdur: Birinde oturur, birine koltuğunu yaslar, üçüncüsüne de ayağını koyar. Bunda, herhâlde Yeryüzünün geniş bölgelerine yayılmış Cihân Devleti’nin bir ferdi olmasının bilinçaltı hâlinin dışavurumu vardır.         

Bize, marifetmiş, çok iyi bir şeymiş diye okutulan Lâle Devrinden (1718-1730) başlayarak “Avrupa’lılar gibi yaşama” özentisinin devamı olarak bugünlere geldik. Artık, Avrupa modeli koltuklarda, çekyatlarda oturuyor, yatıyoruz. Sedirleri, minderleri, turistlere gösterdiğimiz müzelerde görüyoruz. Kendi yaşama tarzımızdan öyle uzaklaşmışız ki, eski tarzımıza, “turistin baktığı gibi” bakıyoruz. Âilesinde namaz kılındığını görmeyen kimi diplomalılarımız, “turistler giriyor diye” İstanbul’daki, Bursa’daki, Edirne’deki bir câmiye girdiklerinde, “turist ne yaparsa, ‘aynen’ öyle yaparlar”, câmiye girdim, iki rek‘at tahiyyetul mescid (câmiyi selâmlama) namâzı kılayım demek, aklının köşesinden bile geçmez.         

Kendi kültürümüze yabancılaşmanın bu konudaki tipik bir örneği hatıra geliyor: İstanbul’daki Selâtîn câmilerinden birinde, turistleri gezdirmekte olan rehber, câmideki akustik durumunu göstermek için, mihraba gelip ellerini çırpmakta idi ki, o sırada câmide bulunan, Eskişehir’deki Reşâdiye câmiinin ve çeşitli şehirlerdeki daha bâzı kubbeli câmilerin mimârı rahmetli Cevât Ülger, bu yabancılığa dayanamamış, mihraba geçerek, “akustik öyle değil, böyle gösterilir” diyerek yüksek sesle bir Allah! demişti (ruhu için Fâtiha okuyalım.) Rahmetli, giysilerdeki yakaların gereksiz idiğini belirtir, terzi hanımına diktirdiği yakasız gömlek giyerdi.        

“Laik eğitim” adı verilen uygulamanın ürünü bu yurttaşlarımız veya okumamış vatandaşlarımız, hayâtlarının belli bir safhasında, Müslüman idiklerini hatırlar ve namaza başlarlar; takdir edilecek bir davranıştır. Ancak, çocukluğundanberi namaz kılmağa âilesi tarafından alıştırılmadığı için, oturmakta çok güçlük çeker. Aynen, İslâma yeni girmiş Avrupa’lı veya Amerika’lı gibi, başlangıçta zorlanır.Çünkü, yıllar boyunca başka türlü oturmağa alışmıştır; onun oturuş biçimini, oturduğu mobilyalar belirlemiştir.         

Japonlar, Avrupa’nın sâdece tekniğini aldılar ve aldıklarını geliştirerek Batıyı geçtikleri de oldu. Oturma alışkanlıklarını, İmparatorlarının emriyle değiştirmediler; bizde, Pâdişah İkinci Mahmûd ve oğlu Abdülmecîd emriyle tepeden inme başladı, devam etti. 

Gerçi, kültür istilâsı Japonya’da da etkisini gösteriyor, Avrupa kıyâfeti orada da yayılıyor, bâzı pastanelerin, kimono giyip gelenlere, fiyatlarda indirim uyguladığı görülüyor. Kültür İstilâsına direnmek kolay değil; oturmuş şahsiyet ve bilinç gerekir.          

Belirttiğimiz gibi, mobilya, sâdece mobilya değildir; kişinin günlük alışkanlıklarını, hayat tarzını belirler. Dikkat çekmek istediğimiz nokta:

En şerefli mahlûk olan insanın, Yaradanına ibâdet ederken güçlük çekmesi ve bu güçlüğe sebep olan mobilya konusudur.      

Yeni bir yuva kurulacak, milletin temel hücresi olan âile meydana gelecek; mobilya gündemin baş maddesidir. Gençlerin evlenecekleri sırada, mobilya konusu, hemen biraz da endişeyle gündeme gelir. Düğün masraflarında mobilya en büyük paya sahiptir, bu konu evlilik hazırlığındaki gençlerin kâbusudur. Bir mobilyacıdan, gençlerin, alınacak mobilyada anlaşamamalı yüzünden bozulan nişân olduğunu işitmiştim.       

Bu Avrupalı mobilya konusunda, merhum Prof. Osman Öztürk yıllarca önce yazdığı bir yazıda, “evlerimize mobilya doldurduk, dedeleri dışarı attık” diyordu. (Bir Fâtiha da onun ruhu için okuyalım lütfen). İkiyüz yıldır etkisi altında yaşadığımız, artık, bunun bir “kültür istilâsı” idiğini bile unuttuğumuz zemînde, kendi değerlerimizden kopuşun tipik bir örneğini sunuyordu.         

Önce zihniyet, anlayış değişikliğine ihtiyâcımız var. Evlerimizi tıka basa Avrupa modeli mobilya ile doldurma hevesinden, eğiliminden milletçe vazgeçmemiz gerek. Evini, sâde, gösterişsiz döşeyene takdirlerimizi ifâde etmemiz, kendimizin de öyle yapmağa gayret etmemiz gerekecek. 

12 /05/2020

Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen