Şahver ÇELİKOĞLU
Muhabbetin Fazîleti ve Dindeki Yeri
Muhabbet yakîn makamlarındandır. Ve muhabbet, âriflerin makamlarının en yükseğidir. O; Allah Teâlâ’nın ihlâslı kulları için tercih ettiği bir makamdır. En büyük ilahi lütuflar onunla son noktaya çıkar. Yüce Allah muhabbet ehli hakkında şöyle buyurdu: “Allah onları sever, onlar da Allah Teâlâ’yı severler.” (Maide,5/54) Âyetin devamında şöyle buyrulmuştur: “Bu, Allâh’ın bir lütfudur; onu dilediklerine verir.”
Bu haber, mânâ olarak âyetin baş kısmına bitişiktir. Çünkü Allah Teâlâ, kendisini seven mü’minlere ihsânıyla lütuflarda bulunduğunu belirmiştir. Âyetin başı ile sonu arasında ise Allâh’ı sevenlerin sıfatları anlatılmıştır. Allah Resulü (sav) Efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Allah Teâlâ, sevdiğine ateş ile azap edecek değildir.” (Ahmed,Müsned, III/104…)
Allah Teâlâ, Resulü’nün (sav) bu sözünü tasdik etmek, kendisine muhabbet iddiasında bulunan (fakat bu muhabbetin gereği olan îman ve itaati yerine getirmeyen) Ehl-i kitabın sözlerini reddetmek ve onların dâvâlarını çürütmek için şöyle buyurmuştur:
“De ki: O halde niçin Allah günahlarınızdan dolayı size azap ediyor? Hayır! Siz de O’nun yarattıklarından birer insansınız.” (Maide,5/18)
İsmâil b. Eban, Enes b. Malik’ten (r.a)’in şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Resûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ bir kulunu sevdiği zaman, işlediği günah ona zarar vermez. (Tevbe etmeyi nasîb eder.) Günahından tevbe eden, hiç günahı olmayan gibidir.” (İbn Asâkir, Târih, c.54, s.72: Suyûtî, Câmius’s-Sağîr, No:3386) Allah Resûlü daha sonra şu ayeti kerîmeyi okudu: “Muhakkak ki Allah çokça tevbe edenleri ve güzelce temizlenenleri sever.”(Bakara,2/222)
Allah Teâlâ, muhabbeti için günahların bağışlanmasını şart koşmuştur. Bunu da şu ayeti kerîmeden anlıyoruz:
“Resûlüm de ki: Bana uyun ki Allah sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Âli İmran3/31)
Allâh’a îman eden her mümin, O’nu sever, fakat herkesin muhabbeti, Allâh’a îmânı, O’nun tecellîlerini müşâhedesi ve sevgilisi olan Allah Teâlâ’nın ona sıfatlarından bir sıfatı ile tecellî etmesi oranındadır. Bunun delili de, onların Allah Teâlâ’nın kendini birleme emrine uymaları, O’nun emir ve yasaklarına bağlı kalmaları ve hükmüne teslim olmalarıdır. Şu da var ki, kulların Allah Teâlâ’nın birliğini müşâhedeleri, ilâhî emirlere bağlılıktaki devamlılıkları ve hükmüne teslim olmaları farklı derecelerde gerçekleşir. Bütün bunlar, farklı derecedeki muhabbetten kaynaklanır.
Yüce Mevlâ’yı sevenlerin sevgilerinin farklı olması, O’nun taksimine göredir. Aslında ilâhî muhabbetin hiçbir derecesine küçük denmez. Tıpkı kulun sâhip olduğu ilâhi mârifetin hiçbir kısmına küçük denmediği gibi. Yine derecesi ne kadar büyük olursa olsun, kimsenin tevbeden uzak kalamayacağı gibi, bu kimse bütün ilimlere vâkıf olsa dahi durum değişmez.
Çünkü Allah Teâlâ mü’minlerin, kendisini aşırı derecede sevdiğini belirterek şöyle buyurmuştur: “Îman edenlerin Allâh’a sevgileri ise daha şiddetli (daha) ileridir.” (Bakara, 2/165) Âyette geçen “Eşşedd=daha çok” kelimesi, onların muhabbet bakımından farklı derecelerde olduklarını gösterir. Çünkü kelime kalıp olarak bu anlamı içermektedir. Bu ifâde: “Allah katında en değerliniz, en takvâlı olanınızdır” (Hucurat, 49/13), âyetindeki “en takvâlı olanınızdır” ifâdesine benzemektedir. Bu âyet de, mü’minlerin takvâ seviyelerine göre Allah katında elde edecekleri şeref ve ihsanların farklı derecelerde olacağını göstermektedir. Bunun için Allah Teâlâ, bu ifâde yerine: “hiç şüphesiz şerefli kimseler takvâ sahibleridir” ifâdesini kullanmamıştır.
Allah Resûlünün (s.a.v) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
“Allah dünyâyı, sevdiğine de sevmediğine de verir. Îmânı (dîni) ise, sâdece sevdiklerine verir.” (Buhâri, el-Edebü’l-Müfred, No: 275…
Mü’minler, Allah sevgisi noktasında farklı derecelere sâhiptirler. Bu farklılığın sebebi, mârifet ve müşâhede bakımından farklı seviyelerde bulunmalarıdır.
Allah Resûlü (s.a.v) Allah sevgisini îmânın şarlarından biri olarak görmüş ve: “İmân nedir?” sorusuna: “Allah ve Resûlünün, kula=mü’mine, ikisinin dışındaki her şeyden daha sevimli olmalarıdır” (Buhâri, Tariku’l-Kebir, 1, 183…) cevâbını vermiştir.
Allah Resûlü (s.a.v) Efendimiz, koyduğu hükümlerde Allah sevgisini emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Size verdiği nîmetlerden dolayı Allâh’ı sevin, Allâh’ı sevdiğiniz için de beni sevin.” (Buhârî, Târihu’l-Kebîr, 1,183…)
Bu tavır, Allah sevgisinin farz olduğunu göstermektedir. Mü’minler, bu sevginin sonsuz dereceleri içinde farklı derecelere sahibtirler. Allah Teâlâ’nın bize ihsân ettiği nimetlerin en büyüğü Yüce Zâtını tanıma ilmidir ki, buna mârifetullah denir. Allah sevgisinin en üstünü ise, müşahededen doğan sevgidir.
Allah Teâlâ’yı sevenler muhabbetin farklı mertebelerine sâhibtirler. Bu mertebelerden bâzıları, diğerlerinden üstündür=üsttedir. Mü’minler içinde Allah Teâlâ’yı en çok sevenler ilim, hilim, aff, güzel ahlâk, kulların kusurlarını örtmek gibi, Allâh’ın ahlâklarıyla en fazla ahlâklanan kimselerdir.
O’nun sıfatlarının mânâ ve tecellilerini en iyi bilenler ise, kibir (ululuk), hamd (övülmek), zenginlik, şeref ve halk içinde zikredilme (anılma) arzusu gibi, Yüce Allâh’a lâyık sıfatlarda kendisine ortak koşmamak için bu tür ahlâklardan en çok kaçınan kimsedir.
Sonra, Allah Resûlünü (s.a.v) en çok sevenler, ona en güzel şekilde tâbi olanlar ve Onun (s.a.v) hâline en fazla benzeyenler gelir. Çünkü O (s.a.v), Allah Teâlâ’nın sevgilisidir.
Rivâyet edildiğine göre bir adam Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimize gelerek: “Ey Allâh’ın Resûlü, seni seviyorum” dedi. Allah Resûlü (s.a.v): “Öyleyse fakirliğe hazır ol!” buyurdu. Adam: “Ben Allah Teâlâ’yı da seviyorum” deyince; Efendimiz (s.a.v): “Öyleyse belâ ve imtihana hazır ol” buyurdu. (Bezzar, Müsned, No: 359…)
Bu ikisi arasındaki fark şudur: Musibetlerle imtihan etmek Allah Teâlâ’nın ahlâklarındandır. O (c.c), kullarını imtihan eder. Dolayısıyla adam Allah Teâlâ’yı sevdiğini söyleyince, Efendimiz (s.a.v) kulun ilâhi tecelli karşısında sabırlı olması için, O’nun kendisini imtihan edeceğini haber vermiştir. Nitekim Allah Teâlâ da şöyle buyurmuştur: “Rabbin için sabret.” (Müddesir 74/7) Yâni O’nun hükümlerine ve imtihan için verdiği mûsibetlere sabret.
Fakirlik ise Allah Resûlü’nün (s.a.v) sıfatlarındandır. Dolayısıyla adam, Allah Resûlü’nü sevdiğini söylediği zaman, efendimiz (s.a.v) adama, kendi sıfatlarına uyması ve peşinden gitmesini tavsiye etmiştir. Çünkü Allah Resûlü (s.a.v), bir hadîsinde şöyle buyurmaktadır: “Allâh’ım, beni fakir olarak yaşat, fakir olarak canımı al ve beni fakirlerin arasında haşret.” (İbn Mâce, Zühd, 6)