Muhafazakâr zümre adacıkları, dinî duyarlılıklara ahlâkî faziletler şahsiyet ve izzet, değerlere hürmetkárlık temelinde manevîleştirilmiş bir yüceltme ile yaklaşırken Muhafazakâr toplum tabanı, dine, akidesini bozmama, ibadet borçlarına riayet, atadan hocadan gördüklerini tavizsiz sürdürme ile iftihar, dini “emir ve yasaklar” ile “yüce zatlara ve dinen mukaddes şeyler”e ritüalistik bir hürmet meselesi sayarlar.
*****
Prof.Dr. Vehbi BAŞER
Muhafazakârlık tartışması, aslında sadece kendilerine “muhafazakâr” denilenlerin veya onlara öyle diyenlerin hallerinin tartışılmasından ibaret olamaz. Bu bakımdan meseleyi daha geniş bir çerçeve içinde gündeme getirmemiz elbette daha isabetli olacaktır.
Türkiye’de 50’li yıllardan itibaren kendilerini zamanla dönüşüp yeni biçimlere ve duyarlılıklara göre farklı terimlerle adlandıran bir toplum tabanı, bugün “muhafazakâr” olarak adlandırılıyor. O dönemlerden bu yana, envâi çeşit adlandırmalar belki biraz da kronoloji gözetilerek sıralanacak olursa;
- maneviyatçı,
- mazbut,
- mutaassıp,
- spritualist,
- mukaddesatçı,
- akidesine bağlı,
- halkın ya da bu toprakların değerleri ile yoğrulmuş,
- bize ait mazhariyetlerden utanmak şöyle dursun onları ilahî bir vedîa sayan,
- dinine bağlı,
- Millî Görüşçü,
- İslamcı,
- Müslüman,
- dindar,
- mütedeyyin
uğraklarından geçerek nihayet AK Parti’nin kendisini “Muhafazakâr Demokrat” ilan etmesinin de etkisi altında, “Muhafazakâr” nitelemesi kapsamında ele alınıyor. Bu terimin son zamanda geçirdiği bir kırılma ile, bir tür “Muhafazakâr-Milliyetçilik”e evrildiğini de, gözden kaçırmamak gerekir.
Türkiye’de bu kelimenin kültürel, fikrî ve yaşambiçimsel gerçek anlamıyla Muhafazakâr denmeye layık bir sosyal çevreye işaret edip etmediği sorulacak olsa, yukarıda işaret ettiğimiz sosyal taban ile de ilişkileri nispeten zayıf, bir hayli şehirli ve en azından üst-orta sınıf ve daha yüksek sosyo-ekonomik statüye sahip, buna ilaveten de daha seçkin ve bir ölçüde entelektüel müktesebâta sahip birbirleri ile de doğrudan bağlantılı olmayan dar zümre adacıkları dışında, gerçekten Muhafazakâr bir çoğunluk bulunmadığına hükmetmek gerekir.
Bu zümre adacıkları,
- bilinçli bir sağ-siyaset tavrı içinde,
- radikal dönüşümlere kuşkuyla yaklaşan,
- toplumun asıl şirazesini uzun bir mâzînin damıttığı örf-töre-gelenek in korunmasında gören,
- dini çok kıymetli bulduğu halde, dine sivri atıflarda bulunmaya mesafeli,
- toplumun mümkünse “muhtelif sosyal renklerin, meşrep ve meşgaleler yelpazesinin mesut bir işbirliği ve dayanışması ve herkesin kendi işinde gücünde yaşaması” esasında tahayyül ve tasavvur eden,
- toplum ve kültürdeki değişmenin tahrip edici olmayacak bir makuliyet ve geçmişle bağları mutlaka sürdürerek surette kaçınılmaz olduğunu kabul edip ilerleme yerine tekâmül perspektifini benimseyen,
- statükocu olarak suçlanmak pahasına, mevcut müesseseleri geliştirerek ıslah etmeyi tasvip eden,
- ağır başlı,
- kitlelere ve kitlesel çalkantılara ürküntü ile yaklaşan
bir duyarlılıklar dizisi dikkate alınarak teşhis edilebilecek bir yönelime sahiptir.
Muhafazakârlığı bu kültürel ve fikrî duyarlılıklar temelinde değil de, harcıâlem siyasî çağrışımları ile kullanarak başlangıçta vurguladığım “geniş sosyal taban”ın yönelimleri biçiminde ele alacak olursak o takdirde karşımıza daha amorf ve “seçmeci yakınlıklar“la biraraya gelmiş bir duyarlılıklar potpurisi çıkacaktır.
Muhafazakâr zümre adacıkları geleneksel değil “geleneği” önemseyen bir tutum içindeyken, Muhafazakâr toplum tabanı, gelenek yerine koyduğu görenek setlerine bir ölçüde bağnazca dahi denebilecek bir abartılı vurgu ile karakterize olur.
Muhafazakâr zümre adacıkları, değişimin ancak tekâmül sayılabilecek biçimlerine cevaz verebilecek bir “mümkünse değişmesin” tavrı içinde iken, Muhafazakâr toplum tabanı, “bizi de adam yerine koyacak bir dünya mümkünse hemen kurulsun ve bunun için benim kendimi hiç değiştirmem gerekmesin” heveskârlığı içindedir.
Muhafazakâr zümre adacıkları, hakikaten mazbut bir hayat tarzına sahip iken Muhafazakâr toplum tabanı, uzun horlanmışlıklarının acısını çıkarırcasına gösterişçi, evrimcilere taş çıkartırcasına “yıkımına rekabetçi”, yoksulluktan yılgınlığını saldırgan bir mal mülk tutkusu ile ödünlemekte fütursuz sayılabilecek bir gözü karalıktadır.
Muhafazakâr zümre adacıkları, dinî duyarlılıklara ahlâkî faziletler şahsiyet ve izzet, değerlere hürmetkárlık temelinde manevîleştirilmiş bir yüceltme ile yaklaşırken Muhafazakâr toplum tabanı, dine, akidesini bozmama, ibadet borçlarına riayet, atadan hocadan gördüklerini tavizsiz sürdürme ile iftihar, dini “emir ve yasaklar” ile “yüce zatlara ve dinen mukaddes şeyler”e ritüalistik bir hürmet meselesi sayarlar.
Bu analizin eksik bıraktığı, görünürlüğü nispeten zayıf ama etkililik noktasında her iki Muhafazakâr tavırdan daha belirleyici bir Muhafazakâr çevre, eski eşraf kökeninden gelen ve özellikle AK Parti iktidar döneminde çeşit türlü cemaat ve tarikat yapıları içinde büyük saygınlığa sahip yeni burjuva sınıfının “zekâtını sadakasını fukarayı görüp gözetmeyi ihmal etmeyen kapitalizmi”nde tezahür etmektedir. Anadolu sermayesi, rüküş ama mutantan, umreli ve CIP’li, villalı ve haşemalı… bu yeni burjuvazi, halktan insanların diliyle, halktan insanların hayal dahi edemeyeceği bir müreffeh zümreler oligarşisinin köşe taşlarını oluşturuyor.
Bunların Muhafazakârlığı, kültürel değişmeyi zirzopluk olarak tiksintiyle karşılayan, kazanç, itibar, güç söz konusu olduğunda herşeyin fetvasını almaya pek düşkün ama “evrensel değerler” ile başı nâhoş, demokrasiymiş, insan haklarıymış… “külliyen gavur icadı ifsatlar” gözüyle “sosyal değişmeye direnirken”, toplumun travmatik dönüşümünde maksimal adımlar atmaktan kaçınmayacak gözü karalıkta bir Muhafazakârlık olarak karşımıza çıkıyor.
———————————————–
Kaynak:
https://www.fikircografyasi.com/makale/muhafazakar-zumre-adaciklari-ve-avam-muhafazakarligi