Fransa’nın sömürge kültürünün etkileri hala Akdeniz havzası ülkelerde görülür. Bu noktada Lübnan hala Frankofon kültüre bağlı. Fransa dünyada Frankofon kültürün gerilemesi ve Anglosakson kültürün ilerlemesinin gölgesinde Arap doğusunda kalmış son “koruluğunu” korumakla ilgileniyor. İşte Ankara’nın bu noktada Macron’un Lübnan kartını çok dikkatle okuması gerekecek.
*****
Çetiner ÇETİN
Küçük Napolyon Macron’un Türkiye karşıtlığı
Doğu Akdeniz’de Lübnan kartına sıkı sıkıya sarılan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bölgedeki gerilimi Lübnan’dan Irak’a kadar uzanan geniş bir alana çekmeye hevesli. Zira gittiği her ortamda ve görüşmede muhataplarına Türkiye karşıtlığı üzerine kurguladığı “yeni politik yol haritasını” anlatmaktan çekinmiyor.
Macron’un geçtiğimiz salı günü patlamanın ardından Lübnan’a ikinci kez gerçekleştirdiği ziyaretin tarihi bir mesajı vardı. Bundan tam 100 yıl önce Fransız subay Henri Gouraud Beyrut’ta Büyük Lübnan Devleti’ni ilan etti. Fransa o dönemde Orta Doğu’daki Hristiyanların koruyucu gücü olarak sahnede yer alıyordu.
Bu kart üzerinden Suriye, Irak, Lübnan, Mısır ve zaman zaman Filistin-İsrail topraklarındaki Hristiyan toplumlar üzerinden siyasete şekil verebiliyordu. Bugün ise Macron aynı özgürlük, diyalog ve bir arada yaşamak hakkı tasarımıyla yeni bir maske kullanarak mesajlar veriyor.
Gerçi bu kavramlar hâlihazırda Ortadoğu’nun en fazla ihtiyaç duyduğu kavramlar…
Ancak sorun şu; Fransa’nın yeni yüzünü pazarlayan Macron’un neredeyse tüm tezleri Türkiye karşıtlığı üzerine.
Lübnan ziyaretinde demokrasi ve özgürlüklerin sözde “yüce rehberi” gibi davrandı. Sanki yeni Gouraud gibi davranarak Lübnanlılara nasihatlerde bulundu ve onları şayet siyasi ve ekonomik reformlar tamamlanmazsa Fransa yaptırımlarının Lübnan’ı beklediği konusunda uyararak reformların uygulanması için üç ay süre verdi.
Kısacası kimine sopa, kimine de havuç gösterdi…
Fransa’nın sömürge kültürünün etkileri hala Akdeniz havzası ülkelerde görülür. Bu noktada Lübnan hala Frankofon kültüre bağlı. Fransa dünyada Frankofon kültürün gerilemesi ve Anglosakson kültürün ilerlemesinin gölgesinde Arap doğusunda kalmış son “koruluğunu” korumakla ilgileniyor. İşte Ankara’nın bu noktada Macron’un Lübnan kartını çok dikkatle okuması gerekecek.
DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ KAYNAKLARINDAN VAZGEÇMİYOR
Beyrut’ta görüştüğüm bazı siyasetçi dostlarım, Macron’un bu son ziyareti öncesinde bir Fransız heyetin önden giderek bazı deniz bloklarında petrol ve doğal gaz arama izinleri için Lübnanlı yetkililerle ön görüşme yaptıklarını söylediler.
Takdir edersiniz ki, bu noktada kamu diplomasisinin gücü ortaya çıkıyor. Zira patlamadan buyana Fransa’dan Arapça yayın yapan 9 medya kuruluşu olağan gücü ile Lübnan Fransa güzellemesi yapan programlar ve haberlerle bir zemin hazırladılar.
Kaynaklarımdan aldığım bilgi ise; Macron’un Lübnan kıyılarındaki üstelik Lübnan-İsrail arasındaki tartışmaları bazı bölgelerde arama faaliyetleri için gerekli imzaları attığı yönünde.
Diğer bir ifade ile, Fransa’nın ilgilendiği Doğu Akdeniz’deki çatışmaların bir parçası da Lübnan.
Bunlar olurken Lübnan Fransa’nın girişimine ilişkin Washington’ın tavrına dair bir ipucu bekliyor. Hizbullah’ı daha önceleri çok sert bir dille eleştiren ABD’li Temsilci David Schenker’ın Macron’dan hemen sonra gerçekleştirdiği Lübnan ziyareti ve basın da yer bulmayan Hizbullah hakkında paylaştıkları Lübnan siyaseti için önemliydi.
Zira Fransa Hizbullah’ın bir kenarda bırakılamayacağı görüşünde. Nitekim Macron da limana gittiğinde Hizbullah’ın “Lübnan halkının bir parçası olduğunu” söyledi. Hatta Hizbullah temsilcileri ile gizli bir de görüşme gerçekleştirdi.
Macron’ın Lübnan ziyareti Paris’e Batı ile Hizbullah arasındaki başat müzakereci olma fırsatı veriyor. Şahsen bu durumun ABD’nin pek hoşuna gideceğini sanmıyorum. Zira ne İsrail ne de ABD bölgede bir Hizbullah’a tahammül edecek pozisyonda değiller.
BİZİM İÇİN NEDEN ÖNEMLİ
Türk yetkililerin Fransa’nın Doğu Akdeniz’de – Lübnan dahil – elindeki kartlara dair tüm senaryoları masaya yatırması gerekiyor. Lübnan kartına karşı ABD’nin Hizbullah tavrı ve Lübnan-İsrail arasında deniz yetki alanlarına dair nasıl kartlar açabileceğini iyi çalışmalıdır.
Bölge dinamiklerine baktığımızda; Lübnan’ın, Fransa’nın bölgedeki son nüfuz merkezi olduğunu hatırlatarak burayı, Doğu Akdeniz’de Türkiye ile yaşananlar karşısında stratejik bir mevki olarak gördüğünü ve bundan sonra Macron’un daha cüretkâr adımlar atmaya çalışabileceğini göz ardı etmemeliyiz.
Macron, Lübnan’daki kartı sadece Türkiye karşıtlığı ile şekillenmeyecek. Son hamleleri, Fransa’ya elektrik, liman, iletişim ve bankacılık sektöründe pek çok faydaya dönüşebilecek. Osmanlı’yı ve şimdilerde Türkiye’yi bölgede işgalci ve sömürgeci ilan eden Fransa 40 yıl yönettiği Lübnan’ı Frankofon kültürünün parçasına dönüştürürken Osmanlı 600 yıllık yönetimi boyunca bu kültürel değişime kalkışmamıştı. Ama Fransa kamu diplomasisi araçları ile bunu kamufle ederken biz bu algıyı değiştiremiyorsak şapkayı önümüze koymakta fayda var.
Fransa bir taraftan Yunanistan üzerinden Avrupa Birliği ülkeleri nezdinde Türkiye karşıtlığını organize ederken bir yandan da Lübnan üzerinden Ortadoğu ülkelerini Türkiye karşıtlığı üzerinden şekillendirme yarışında.
Bu eksen Libya, Mısır, İsrail ve Irak’a kadar uzayacak. İran Şii devriminden buyana Fransa ile iyi ilişkileri olan Tahran yönetiminin son dönemde PKK varlığına sessiz kalmasını da dikkate alırsak sürekli arkasını kolladığımız İran da bu pakta dâhil olabilir.
—————————————–
Kaynak: https://www.haberturk.com/yazarlar/cetiner-cetin/2795567-kucuk-napolyon-macronun-turkiye-karsitligi