Eskişehir’de Şairler Derneği Başkanı İbrahim Sağır Ağabey bir yazı dizisine başlamıştı. ‘’Geç Tanıdığım İnsanlar’’ diye. Göktürk Mehmet Uytun’la başlamış, Feyzi Halıcı’yla devam etmişti.
Bende böyle bir yazı yazsam Necdet Ekici Bey’i ilk sıralara alırdım.
Geçen sene Akçağ Yayınları’ndan üç kitabını almıştım Necdet Bey’in. Son Turnalar, Yüreğimdeki Cemre ve Gül Olacaksın. Hikayelerin hepsi birbirinden güzeldi. Eline alınca bıkmadan okunup bitirilecek güzellikteydi hepsi.
Hikayelerin ithaf ettikleri kişilerde Osman Yüksel Serdageçti, Necdet Özkaya, Hicabi Koçak Temellerin Duruşması yazarı bizim içimizi ısıtan, yolumuzu aydınlatan kimisini gıyaben, kimisini şahsen tanıdığımız güzel insanlardı.
Benim arabada genellikle yedek lastik bulunmaz. Yıllar önce gelirken lastik patladı. Arabada Toygar var oğlum, o zamanlar daha küçük, babam var rahmetli. Onları bir başkasının arabasıyla şehre gönderdim. Patlayan lastiği de tamir edip getirmesi için bir arkadaşa verdim. Annem anlatıyor;’’ Toygar babam dağda kaldı diye ağlayıp duruyor, susturmak mümkün değil. Dedesi bahçeden bir bisiklet lastiği bulup eline vermiş. Şimdi bunu arabaya götürüp takacağız demiş.
Beni kandırmayın bu lastik arabaya olmaz diye ağlamasını daha da artırdı, sen gelinceye kadar sürdü.
Çocuk olmak böyle bir şey demek ki… Allah hiçbir çocuğu öksüz, yetim bırakmasın…
“O Çekik Asya Gözlerinde” bana Dilaver Cebeci’yi çağrıştırıyor hemen.
Esrik dolunaylar öperdi gözlerimizden
Gökten firuze yağardı hep yollara düşerdik
Böyle kirli değildi maviler
Denizler böyle soluksuz…
Topla çadırları apakayım burdan gidelim.”
Kirpiğin kaşına değdiği zaman
Bekleme sevgili vur beni beni
Sevdanın şafağı söktüğü zaman
Diyardan diyara sür beni beni
“Unutmak Mı? Unutmak diye bir şey yok aslında.’’ Abdurrahim Karakoç Ağabey’in şiiri akla düşüyor.
“Unutmak mümkün mü? Deme
Unutursun Mihriban’ım
Çoluk çocuk olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.”
Çağrışım yaptıran mısralar kitaba da adını veren Yüreğimi Sana Bıraktım hikayesinden alındı. Sanki hikayedeki Akif Bey;
“Bir kozaya başladım
Ördükçe hüznüm artar
Ya bırak hapsolayım
Ya da beni gel ben, kurtar” der gibiydi…
Yine hikayelerde korkaklar, cesurlar ilkesizler, ilkeliler, bir işe yaramayan kamyon bıyıklılar, her kalıba uyanlar, dalkavuklar ne güzel anlatılmış.
Yüreğimdeki Cemre kitabından şu notu almıştım.
Bir Allah dostu ‘’ Nasılsınız?’’ sorusuna, her defasında ‘’şükürden aciz’’ cevabını verirmiş. Hikmetini sormuşlar; ‘’ettiğimiz şükür, aldığımız nefese yetmiyor’’ demiş.
Hikayeleri okurken, sanki olayın içinde şahitlerinden biri haline geliyoruz, bizi alıp olayın bir yerine bırakıyor.
Necdet Ekici Bey’in ayağı bizim topraklarımıza basıyor. Milli hikayecilerimizin ana direklerinden biri. Yazdıkları içimizin bir yerlerinden tutuyor. Bazen acıtıyor, bazen havalandırıyor, bazen gözlerimizi bulutlandırıyor. Bitmesi istenmeyen ya da bir solukta okunan kitaplar.
Biz yüreğimizi Necdet Bey’in hikayelerinde bıraktık.
Hepsini yeniden okumalı.