Suzan ÇATALOLUK
Aziz Dostlar,
27 suç kaydı bulunan bir cani tarafından şehit edilen gencecik polisimiz Şeyda Yılmaz…
Ve…
Bir yarışma programı…
Evvelâ evladımız şehit Şeyda’ya Yüce Rabbimizden sonsuz rahmetler diliyorum. Ruhu şad, mekânı cennet olsun, ailesinin ve Milletimizin başı sağ olsun…
Aziz Dostlar,
Gelelim diğer konuya ve “cani-cinayet-maktul” ile bağlantısına:
Hepimiz haberleri takip ederiz ya TV’lerden ya basılı gazetelerden ya da haber sitelerinden.
Ara ara acayip haberler de görürüz, videolarla, resimlerle desteklenen…
Bu videolardan birini yayınlayan ünlü ahlak kumkuması olan ama küfür etmeyi seven gazetenin haber başlığı:
“Yarışmacının cevabı sunucuya kahkaha attırdı.”
Tam da “güleriz ağlanacak halimize” misali.
Hani deriz ya “tam yerini bulmuş,” işte böyle bir hale örneğin sultanı bu haber!
Efendim,
Bir yarışma programında sunucu ünlü bir dizinin kabadayı rolündeki pek namlı “maço” oyuncusu.
Soru, “kedi uzanamadığı ete…”
Gerisini yarışmacı tamamlayacak. Cevap dört şıklı, “murdar der,” şıklardan biri. Biri de “kış kış der.”
Yarışmacı delikanlılık çağına adım atan bir çocuk. Şirin mi şirin. Cevabı “kış kış der.”
Yani “Kedi uzanamadığı ete kış kış der!”
Dizilerde asıp kesip çok ciddi ağabey rollerindeki ünlü “sunucu” bu cevap karşısında kahkahalara boğuluyor. Gülmekten neredeyse konuşamayacak hale geliyor. Çocuğu aşağılayıcı yorumları peş peşe diziyor!
Yarışmacı çocuk ne yapacağını şaşırıyor, utanıp sıkılarak kendini anlatmaya çalışıyor…
Aziz Dostlar,
Güleriz ağlanacak halimize dedik, bin defa tekrarlasak azdır. Niye mi?
İşte acı gerçekler:
Biz Güzelim Türkçemizi evlatlarımıza öğretememişiz! En çok kullanılan atasözlerimizi, deyimlerimizi dahi yavrularımız bilmiyor!
Bu eksik kalan lisan ile nasıl hakkı, adaleti, suçu, kabahati, suçluyu, erdemi, hikmeti ve terbiyeyi anlatacağız?
Bu nesil bilemediği ana dilini kendi evladına nasıl öğretecek?
Ana dilini bilmeyen başka dilleri nasıl öğrenecek bu dijital çağda?
Kendi lisanında yeni yeni kavramlara kelime üretebilecek mi?
Yoksa…
Yoksa… Giderek zayıflayan ve esası unutulan Türkçe bir nevi esperantoya mı dönüşecek? Tehlike çanları çalmaya başladı bile! Örnek mi:
“Milk tea alır mısın;
Bu yola kapıyı açmanın gereği vardır;
Sizin için orada olmuş olacağım;
Gorşrüüüz, baaaay;
Story beach’da brunch ettik…”
Aziz Dostlar,
Ayrıca, bu sunucu neye ve neden güler?
Gencecik yavrumuza kendi lisanımızı öğretemeyen, adı “milli” olan, yaz-boz tahtası haline gelen eğitim sistemimizin haline mi güler;
Ne diyeceğini ne yapacağını bilemeyen, utanan yarışmacının şaşkınlığına mı kahkaha atar;
Onun yanlış cevaptan dolayı alt üst olan psikolojisini gülünç bulduğu için midir bu bağıra çağıra gülmesi…
Burada gülünecek ve yarışmacıyla alay edilecek bir durum mu vardır?
Yoksa… Başımızı ellerimizin arasına koyup kara kara düşünmeli miyiz?
Ya yarışmacı çocuğumuzun durumu: Herhalde düştüğü bu zor durumu ömür boyu hatırlayacak ve bu hal onda ciddi bir ruhi sıkıntı yaratacaktır.
Sadece arkadaşlarının arasında düştüğü durumu düşünelim!
Aziz Dostlar,
Çocuklarımızı doğru yetiştiremediğimiz için sokaklar canilerle dolmaya başladı hem de hızla!
Her şeyin başı nesillerimizi doğru yetiştirme, yani bizi biz yapan “milli eğitim.”
Eğitim doğru olursa doğru aile içi terbiye ile desteklenirse -ki bu konu eğitime doğrudan bağlıdır- ailemiz sağlam olur;
Eğitim doğru olursa doğru hâkimimiz ve elbette âdil yargımız olur.
Eğitim doğru olursa öğretmenimiz bilge olur,
Eğitiminiz doğru olursa binalarımız çökmez,
İşvereninizin eli doğruluktan, haktan yana olur,
Çiftçimiz, işçimiz, velhasıl bütün meslek erbabımız adil olarak, liyakat ile işini yapar,
İnsanımız mutlu ve güvende olur.
Bir cani tarafından gencecik polisimiz, Şeyda’mız şehit edilmez.
Gelelim meselenin en acı tarafına: Bu caninin yaşı 19! Bu kısacık hayatında 27 suç kaydı var, çocuğa karşı cinsel istismardan tutun da uyuşturucu ticareti, kasten yaralama, yağma, gasp, hırsızlık, mala zarar vermeye kadar bütün suçları işlemiş.
Şimdi de gencecik polis Şeyda’mızı polis silahıyla şehit etti!
Bu kaçıncı vukuattır güvenlik kuvvetlerine yönelen???
Aziz Dostlar,
Sevgili Türkiye’mizin haline bakıldığında ortaya çıkan en açık ve en acı gerçeklerden biri de şudur: Suç ve ceza dengesi yerle yeksan!
Bu denge yok olduğu içindir ki büyük bir cesaretle küçük Narin’in cinayetinin üstü örtülmek istenmektedir, bir türlü çözülememektedir;
Bu denge yok olduğu içindir ki 19 yaşındaki cani Polis Şeyda’mızı katletmiştir…
Dolayısıyla süratle bu dengenin en doğru ve adil bir şekilde sağlanması gerekiyor. Başkalarının yaşam hakkını alan canilerin kendi yaşam haklarının da alınacağını bilmesi şarttır.
Aziz Dostlar,
Satırlarımızı bir ayrılık ve hüzün şiiri ve elbette bir resimle bitirelim. İçimizden başka türlüsü gelmedi!
Şiir Şükûfe Nihal’in ünlü “Su” şiiri.
Bir de NASA’dan uzayı görelim: Tarantula Bulutsusu.
Böylesi keşifleri Türkiye’miz için de can ü gönülden dileyelim…
“SU
Kalbinden kalbime akan bir sesti
Akşam gölgesinde çağlayan o su…
Sesini en tatlı yerinde kesti
Bizi sonsuzluğa bağlayan o su.
O su, bir sır gibi mırıldanırdı;
Göğsünde bir sarı ay yıkanırdı;
Bizi Leyla ile Mecnun sanırdı
Gamlı yolumuzda ağlayan o su…
Sessiz ruhumuzu o bestelerdi,
Bize “Unutalım dünyayı” derdi…
Bir aldı sonunda verdi bin derdi,
Bizi bizden fazla anlayan o su.
Şimdi ne akşam var ne ses ne dere;
Yolumuz ayrıldı başka ellere;
Benzetti bizi bir kırık mermere
Ruha zehir gibi damlayan o su.
Kalbinden kalbime akan bir sesti
Akşam gölgesinde çağlayan o su;
Sesini en tatlı yerinde kesti,
Bizi sonsuzluğa bağlayan o su…”
Hayra karşı geliniz Efendim…