Abdullah SATOĞLU
Öyle bir insan tasavvur ediniz ki, hayatında şöhretten, şehvetten, kinden, alayıştan, mevkiden ve paradan hoşlanmamış; hiçbirşeye sadakada sarılmamış, istediği gibi, bildiği gibi yaşamış olsun. İşte Neyzen Tevfik budur…
1879’da Bodrum’da dünyaya gelen Neyzen, ileri görüşlü ve iyi düşünceli bir müslüman olan babası Fehmi Efendi’den farsçayı ve 8-9 yaşlarında iken de, İzmir’de mevlevî tekkelerinden birinde ney çalmasını öğrenmişti.
Bu arada başta Mehmet Akif ve Dr. Mazhar Osman olmak üzere o zamanın meşhur şair ve şahsiyetleri ile tanışmış, şiirler yazmış, hicivler söylemiştir.
Neyzen Tevfik (Kolaylı)’nın sefîlâne, kör-kütük, zil-zurna ve sarhoş ömrü; meyhane, hastane ve tımarhane köşelerinde geçmiştir.
Neyzen bir şiirinde kendisinin: “dövüşçü, kavgacı, uysal, inat ve kalleş” oluşundan bahseder. Ekserisi müstehçen denilebilecek kadar açık-saçık olan hicivlerinde, taassuba, zulme ve riyaya karşı cephe almıştır.
Tuzsuz bibersiz aş pişmeyeceği gibi, küfürsüz de lisan olmayacağını söyleyen Neyzen, hicivlerine bol bol küfür yerleştirmiş ve hiç kimseden çekinmemiştir.
Bütün insanlara karşı kalbinde nefret duymuş, onlara itimadı kalmamıştır:
İtimadım belki kalmıştır diye insanlığa
Günde binbir kere şeytan kalbimi yoklar benim
O hayatında hiç kimseye minnet etmemiş, hattâ kardeşi bile düşman gözüyle bakmıştır. Zaten dünyaya geldiğine bin pişman:
B.ka basmış gibiyim arza hubud eyleyeli Ademin s. çtığı balçık halâ yaştır.
İşimi emr-i İlâhîye men’ut eyleyeli İşe bak ki başımı derde sokan kardaştır.
Buna rağmen şu mısralar, onun gerçek bir şair ve fikir adamı olduğunu göstermez mi?
Felsefemdir kitab-ı imânım
Taparım kendi rûhumun sesine
Secde eyler hakikatim her an
Kalbimin âteş-i mukaddesine
Neyzen Tevfik, İzmir’de ve daha sonraları da İstanbul’da birçok mevlevî tekkelerine devam ederek esaslı bir musikî ve şark kültürü öğrenmiştir. Bir elinde ney, bir elinde de mey olduğu halde, onu kâh bektaşî, kâh mevlevî kılığına bürünmüş olarak görürüz:
Meyde bektaşî oldum, neyde oldum mevlevî
Meşrebim Mollayı Rumî, mezhebim Bektaşî’dir
Ney, Nezyen’in mânevî ihtiyacını, mey de maddî gıdasını temin ediyor ve bunlar kalbindeki meçhul sevgilisine karşı olan ebedî aşkını bir kat daha kamçılıyordu:
Bir taraftan cam-ı aşkın bir taraftan neyle mey
Kör-kütük, zil-zurnayım sâkî fitil ettin beni
Sarhoşum, gökkandilim, yandım o mavi gözlere Altmışımdan sonra cana bop-stil ettin beni.
Kendisini muayene ve tedavi eden bir doktora, Neyzen te şekkürnâme yazacağı yerde, şu mısraları yazmıştır:
Bir hazakatzedeyim midemi tıp tepti benim
Kırk katır tepse yıkılmazdı bu sağlam bedenim!
Üstad, bir mey meclisinde ney çalarken, orada bulunanlardan birisi, bazan yanındakilerle konuşur, bazan da Neyzeni dinler gibi görünmeye çalışır. O zaman Neyzen, elindeki neyi bırakır ve seslenir:
Sanma ciddiyet ile sarf ederim sanatımı
Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir
Nazarımda su içen eşşeğe ıslık gibidir.
Derbeder ve perişan bir ömür süren Neyzen, maziyi beğenmediği gibi, halden şikâyetçi olduğu kadar, istikbâle de daima endişe ve şüphe ile bakardı:
Bezm-i meyde süfehânın saza meftun oluşu
Şahid-i şevk-i safa etmez teveccüh bizlere
Yâver-i bahtı, ezelde gırtlağından boğmuşuz
Safha-i mazi mülevves, hal b.k âti kenef
Mâder-i hürriyetin güya g.tünden doğmuşuz…
Neyzeni hayatta bir tek dert ortağı ve sevdiği şey vardı, o da ney. Bunun uğruna her şeyini harcamış hayatın hiçbir şeyini benimsememişti.
Ufak-tefek bulunurdu elinde bir kaç şey
Bir anda hepsini yaktı kavurdu âteş-i ney!
Neyzen, bir musikî üstadı, bir tasavvuf ve hiciv şairi olduğu kadar, bazı şiirlerinde lirizm parıltıları da görülür:
Dudağında yangın varmış dediler
Tâ ezelden yaya koşarak geldim.
Alev yanaklara sarmış dediler
Sevda seli oldum, taşarak geldim
Ölümü asla aklından çıkarmayan Neyzen, bir şiirinde de şöyle demişti:
Üç-beş gün ömür var, daha ne kaldı
Gitti gelmez, gönül virane kaldı.
Nihayet üç-beş günlük ömür de bitmiş, Türk musikîsi ve edebiyatının, değerli şahsiyetlerinden biri olan Neyzen Tevfik, 28 Ocak 1953’te İstanbul’da vefat etmişti… Ama ne gam… 0 zaten dünyaya bir türlü ısınamamış ve insanlarla anlaşamamıştı ki…. Buna mukabil de, bütün Türk âlemi Onu sevmiş, fakat anlayamamıştı…
Neyzen Tevfik, bir gece Aksaray’ın dar sokaklarından geçerken, karşıdan kör-kütük bir sarhoş belirmiş. Sarhoş bir yandan yalpalıyor, bir yandan da naralar savuruyormuş:
-Ben ite, köpeğe, sarhoşa yol vermem!
Neyzen, kenara çekilip yolu açmış:
– Ben ite, köpeğe yol veririm, kardeşim geç demiş.