Niçin Varız: Varlığımızı Bir Gaye İçinde Düşünmek

Kendine ‘niçin varım?’ diye sormamış biri var mıdır? Günlük hayatın karmaşası içinde unuttuğumuz veya ertelediğimiz soru derinimizde pusu kurmuş gibi ortaya çıkacağı zamanı bekler. Öyle bir sorudur ki, mebde’ ve meadımıza dair bir cevabı almadan da tatmin olmaz. ‘Niçin varız?’ sorusu bir hades/oluş durumunu ikrar etmiş olmakla zamanlı varlık olmamızdan neşet eder. ‘Bizi kim var etti?’ ile ‘niçin var etti?’ sorusu birbirine eşlik eden iki soru olarak düşüncemizi inşa eder. Bu nedenle sorunun cevabı mebde bilgisini içerecek şekilde verilmelidir: mebde bilgisini içeren bir bilgi meadı da izah eder.

Dinin doğru tariflerinden birisi ‘mebde ve mead yorumu’ olarak dini tariftir. ‘Nereden geldik’ sorusunun cevabını verirken nereye gideceğimizin cevabını öğreniriz. Mebde ve mead arasındaki hayatımız ise cevaba göre şekillenecektir. İnsanın dinden umut ettiği şey budur ve bu nedenle her ne olursa olsun din ile irtibatı kopmuyor.

Kuran-ı Kerim’de konuyla ilgili dikkatimizi çeken ayetlerden birisi insanın yaratılış sebebini izah eden bir ayet olarak okuna gelir Müslümanlar tarafından. ‘Ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım’ buyurulur. ‘Niçin var olduk?’ sorusuna ‘ibadet etmek için’ dediğimizde en azından bir cevabımız vardır. Pek çok Müslüman bunu böyle kabul eder. Acaba Allah’a ibadet insanın varoluşuna bir gaye olarak yeterli midir? Müslüman metafizikçiler ayet-i kerimenin sorduğumuz sorunun cevabı olmadığını fark ederek başka cevaplar aradı. İbadet varlığın Allah’a boyun eğmesi anlamındaysa bundan bir cevap çıkmaz, aksine böyle bir soru bizi başka sorulara götürür: Allah’a ibadetimiz niçin istensin ki? ‘Gaye’ üzerinde konuşmak gerçekleşmemiş bir kemalden veya yerine gelmemiş bir hacetten söz etmeyi tazammun eder. Allah bir şeye muhtaç mi ki, bizi ibadetle sorumlu tutsun? Bu nedenle ayet-i kerimede beyan edilen gayeyi –şayet gaye ise- ‘teklif’ odaklı bir varlık ve hayat yorumu da kabul edebiliriz. Böyle ise ayet bize temel sorumuz hakkında cevap vermek yerine dikkatimizi nazari ve spekülatif konulardan uzaklaştırarak zaruri işimize vermemizi ister. Müslümanların bir kısmı ‘faydasız ilim’ tabirini çözemeyeceğimiz veya çözdüğümüzde bizi bir yere götürmeyecek nazari veya tikel bilgiler anlamında kullanmışlardır. Bu nedenle söz konusu ayeti soruya cevap olarak değil, o sorunun başka alana tevcihi olarak yorumlamak mümkündür.

Metafizikçi-sufiler ayeti böyle yorumlamanın niçin var olduğumuz sorusuna cevap olmayacağını fark ederken dikkatli tahliller yaptılar: İbadet insan için bir varlık gayesi ise Tanrı’nın ibadete muhtaç olması gerekir. Pek çok insanın zihnindeki sorulardan birisi budur: ‘Allah niçin ibadetimizi istesin ki?’ Müslüman metafizikçiler Allah’ı her türlü ihtiyaçtan tenzih edecek bir varlık anlayışı geliştirmek istediler. Meselenin en güç kısmı burasıdır. İkinci husus insan ve cinle sınırlı bir alemden söz etmek yerine bütün aleme intikalin gerekliliğidir. ‘Biz niçin varız’ sorusu artık ‘varlık niçin vardır’ şeklinde daha mühim soruya dönüşerek insan müdrikesinin sınırlarını aşar. Metafizikçiler her zerrenin varlık gayesini bulabileceği bir açıklama olmaksızın ‘niçin?’ sorusunun cevabını vermiş olamayacağımızı söylediler. Bir evren ve varlık yorumu inşa edebilmek için yapmamız gereken ilk şey Tanrı’yı varlığın asıl öznesi (fail) sayarak açıklama bulmaktır. Bu açıklamayı yapabilirsek, büyük evrenin niçin var olduğunu anlayabilecek bir noktada bulacağız kendimizi! Metafizikçiler alemi Allah’ın kemalinin tecelli ettiği bir yer diye düşünerek alemin bir ayna olmak üzere yaratıldığını düşündüler. Burada anahtar kavram kenz-i mahfi yani gizli hazine ile kemal kavramıdır. Kenz-i mahfi (gizli hazine) alemin sürekli bir şekilde ortaya çıktığı asıl kaynak iken kemal bu çıkışın sebebidir. Gaye ise bilinmektir (marifet). Allah mükemmel olduğu için alem O’ndan çıkmış veya Allah aynada tecelli etmiştir. Bu açıklamada içinde de büyük sorunlar ve açmazlar vardır. Fakat en azından ilk yoruma göre daha tutarlı bir noktada olabiliriz. Tanrı’nın kemalini ve kendini bilme-izhar etme iradesini esas alan bir yaklaşımla en azından milyarlarca galaksinin niçin var olduğu hakkında zihnimizde bir düşünce tebellür edebilir. Yeni bir dini düşüncede hareket edebileceğimiz noktalardan birisi burasıdır: Tanrı’nın kemalinin tecelli olarak bütün alemin yorumu! Bu cevabı yeni bir şekilde bulamadığımız sürece vahye dayalı bir dini düşüncenin çağdaş dünyanın nihilizmine cevap verebilmesi mümkün olmayacak, mümkün olmadığı ölçüde ise hayattan uzaklaşacaktır.

fikriyat.com’da yayınlanmıştır

Yazar
Ekrem DEMİRLİ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen