Nuh Tufanı Nedir, Nerede Olmuştur ve Dünya Uygarlıklarına Etkisi

Tam boy görmek için tıklayın.

 

Prof.Dr. Mustafa ERGÜN

NUH TUFANI NEDİR?

Konumuza kendimize bazı soruları sorarak başlamak istiyorum. Nuh tufanı gerçek midir? Nuh tufanı küresel mi yoksa bölgesel mi olmuştur? Nuh tufanı nerede olmuştur? Nuh tufanı Sümerlerden mi geçmiştir? Nuh tufanına ait jeolojik/jeomorfolojik kanıtlar var mıdır? Eski dünya mitolojilerinde tufan var mıdır? Bu ortak mitolojiler tufanın varlığı için ne anlam ifade eder? Çünkü klasik görüşe göre Nuh tufanı küreseldi ve ateistlerin çoğunluğuna göre ise dünya çapında bir tufan olması olanaksızdı, çünkü dünyayı dağlarıyla beraber kaplayacak miktarda su yoktu ve ayrıca tüm dünya hayvanlarından birer çift toplamak mümkün değildi.

Tevrat’ın Tekvin (Yaratılış) bölümünde Tanrı’nın insan ve diğer canlıların ırkının devam etmesi için büyük tufandan önce Nuh’un ailesi ve dünyada bulunan diğer çekirdek hayvanların korumaya alınması amacıyla Nuh’a büyük bir gemi yapmasını emrettiği yazılıdır. Tanrı, insanoğlunun sapkınlığına bir ceza vermek adına, yeryüzündeki tüm canlıları yok edeceğini söyler. Gılgamış Destanında Tufan hakkında çok ayrıntılı bilgiler verilmektedir. Destanda Gılgamış Uruk kralıdır. Hz. Nuh pozisyonunda olan kahraman ise Sümer bilgesi Utnapiştim’dir. Gılgamış’ın ölümsüzlüğü arayışının öyküsünün anlatıldığı destan, Tanrı Enlil’in öğütleriyle, insanın ancak büyük bir ad bırakmakla ölümsüzlüğe erişebileceğini vurgular. Sümerlerde Gılgamış (Okunuşu Bilgamış “Bilge Olmuş”; Muazzez İlmiye Çiğ, 2008) Destan’ın Tufan bölümünde Tanrılar Utnapiştim’i uyarırlar, kadınları, çocukları, yakınlarını ve her işten ustaları, gelecek olan büyük tufandan korumak için bir gemi yapmasını emrederler. Şiddetli, fırtınanın, karanlığının, yükselen suların, gemiye binemeyenlerin düştüğü umutsuzluğun anlatımı, bugün bile hayranlık uyandıracak ölçüde güçlüdür. Üstelik aynı Nuh’ta olduğu gibi, yolculuğun sonunda bir karga ve bir güvercin yollanmış, sular alçalmaya başlayınca da gemi bir dağın tepesine oturmuştur. Gılgamış Destanı’yla Tevrat arasındaki paralellik ve benzerlik, hiç bir bilginin karşı koyamayacağı ölçüde açıktır. Bu paralelliğin en ilginç yönü, destanla Tevrat’ın uğraştığı tanrıların ve kehanetlerin ayrı ayrı olmasıdır. Tevrat’ta anlatılan Tufan destandakinin bir kopyasıdır. Nuh tufanı bahsi hem Tevrat hem de Kur’an’da geçmektedir. Tevrat genelde olayları ayrıntılı olarak verir, hikâye şeklinde anlatır. Kur’an farklı olarak olayları “kıssa” (ders alınması gereken kısa hikâye) olarak verir (Bülent Pekman).

Büyük bir tufan esasında sadece üç büyük dinde değil, Kızılderililer, Çinliler, Hintliler, Avustralyalılar, Sümerler, Akadlar ve Babil kayıtları içeriğinde birçok uygarlığın kayıtlarında büyük bir tufan yaşandığından bahsediyor. Fakat bazılarının bahsettiği tufan eğer Nuh tufanı ise bunların insanlar tarafından yazıya kaydedilmesi hemen olmayıp kuşaktan kuşağa anlatılarak aktarıldıktan sonra olduğu için, tek Tanrılı dinlerle aynı şekilde anlatmalarını beklemek olanaklı değildir. Çünkü sözlü kültürün ve efsane anlatımının yaygın olduğu böyle uygarlıklarda her efsane anlatıcının kendinden bir şeyler katmaması ve insanlara çekici gelmesi için kendi mitlerini ve kahramanlarını ya da kendi pagan Tanrılarını gerçek olaya karıştırmamaları olanaksızdır. Bu yüzden Nuh tufanı da mitolojik anlatılar içinde kaybolacak, benzer bazı noktalar kalsa da gerçekler çoğunlukla değiştirilecektir.

HAZAR-TURAN HAVZASI COĞRAFYASI

Hazar Denizi ve Turan havzası dünyanın en büyük kıta içi kapalı havzasıdır ve su toplama havzasıdır.  Hazar ekosistemi, dünya okyanuslarına ait deniz seviye değişimlerinden bağımsız olarak kendine has su seviyesi değişimlerine sahip dünyanın en büyük kapalı bir havzadır. Batısında Hazar Denizi, kuzeyinde Kazakistan ve Tanrı Dağları, doğusunda Pamirler ve güneyinde ise Kopet Dağları ve Hindukuş Dağları bulunmaktadır (Şekil 1).

Hazar Denizi’nin doğusunda Türkmenistan yer almaktadır. Türkmenistan topoğrafik olarak daha çukur bir arazi üzerinde bulunmaktadır. Türkmenistan topraklarının beşte dördünü Karakum Çölü kaplar. Karakum Çölü Türkmenistan‘da 350,000 km2 bir alan kaplar. Biruni, 10. yüzyılda çölün eskiden deniz olduğunu ileri sürmüştür. Günümüz bilim adamları çölün kumlarının güneyde bulunan dağlardan akarsular tarafından taşındığı ileri sürülmüştür. Bu konu Hazar Denizi su seviye değişimlerinde incelenecektir; MS 1000’li yıllarda Hazar Denizi aniden yükselmiş bu da kuzeydeki Hazar Hanlığı üzerinde çok olumsuz etkileri olmuştur. Başkentleri İtil su altında kalmıştır.

Şekil 1. Hazar Denizi-Ceyhun (TURAN) Uygarlık Bölgesi.

200 milyon yıl önce alanda Tetis Okyanusu yer alıyordu. Güneyde oluşan dağlar Tetis Okyanusu’nu küçülterek kurutmuştur. Bu durumda Ceyhun Irmağı Hazar Denizi‘ne doğru akmaya başlamıştır. Irmağın taşıdığı kumlar çöl alanında birikmeye başlamıştır. Tecen ve Murgap ırmakları Ceyhun ile birleşerek kum birikimini hızlandırmıştır. İklimin kuraklaşması ile bu kumul alanı üzerinde Karakum Çölü’nü oluşturmuştur. Kızılkum Çölü yaklaşık olarak 300 bin km² yüz ölçümüyle dünyanın en büyük çölleri arasında yer alır. Orta Asya’nın iki büyük ırmağı (Seyhun ve Ceyhun) arasında yer alan Kızılkum Çölü, Aral Denizi’nin güneyindedir. Kış ve ilkbahar mevsimlerinde olmak üzere yıllık olarak 100–200 mm arası yağış almaktadır. Çölün kuzeybatıya eğimli düzlüklerinde ayrık olarak yükselen 3000 metreye ulaşabilen yükseltiler bulunur. Türkmenistan’ın kuzeyinde yer ala Sarıkamış gölü deniz seviyesinden 38 m alçakta bulunmakta ve derinliği 87 m’dir. 15-17 yüz yıllarında Türkmenlerin çoğu gölün çevresinde yaşamaktaydı. Sarıkamış gölünün tek beslenme kaynağı Ceyhun ırmağı olduğunu ve daha sonra Ceyhun ırmağının suyu tamamen Aral gölüne akmaya başladığı bilinmektedir. Bu olay 17 yüzyılda gerçekleşiyor. Zaman geçmesiyle göl kenarında yaşayan insanlar bölgeden göç etmek zorunda kalmışlardır.

Şekil 2. Hazar Denizi’nin morfolojisi.

Hazar Denizi alan olarak dünyanın en büyük kıta içi su kütlesidir (Şekil 2). Değişik kesimlerce dünyanın en büyük gölü olarak tanımlansa da aslında tam anlamıyla bir denizdir. Alanı 371,000 km2 (Karaboğaz Gölü hariç) ve hacmi de 78,200 km3’dir. Dünya okyanusları ile bağlantısı olmayan (Endorhemik) kapalı bir havzadır. Kuzeydoğusu Kazakistan, kuzeybatısı Rusya, batısı Azerbaycan, güneyi İran ve doğusu da Türkmenistan tarafından çevrelenmektedir. Hazar Denizi, Kafkas Dağları’nın doğusunda, Elburz Dağları’nın kuzeyi ve çok geniş Türkmenistan bozkırlarının batısındadır (Şekil 3). Hazar Denizi’nin eski yerleşik halkları tarafından tuzlu oluşu (1.2% veya 12 g/l; okyanusların tuzluluğunun üçte biri kadar) ve uçsuz bucaksız oluşu bağlamında okyanus olarak algılamışlardır.

Hazar Denizi üç bölgeye ayrılmaktadır olmuştur.

  • Güney en derin yeri 1,000 m ve Hazar suyunun % 66’sını içerir;
  • Orta bölümünün en derin yeri 190 m ve suyunun %33’ünü içerir;
  • Kuzey bölümü ortalama derinliği 5-6 m’dir ve yalnızca suyunun %1’ini oluşturur olmuştur.

Bu bölge arasındaki farklılık çok fazladır. Kuzey Hazar çok sığdır; 5-6 m ortalama derinlik ile yalnızca % 1’lik su kütlesini içerir. Su derinliği Orta Hazar’a doğru belirgin olarak artarak ortalama 190 m’ye ulaşır. Güney Hazar bölgesinde okyanusal derinliklerle 1,000 m’lere düşmektedir. Orta ve Güney Hazar sırasıyla toplam su hacminin % 33 ve % 66 olmaktadır. Hazar Denizi’nin kuzeyi doğal olarak donmaktadır ve aynı zamanda çok soğuk kışlarda güneyde de buzullaşma olmaktadır.

Bu taşkınlar Aral Denizi kuzeyindeki Buzul gölü barajının aniden yıkılmasıyla (bir meteor çarpması olduğu tahmin edilmektedir) suların ani olarak Hazar-Aral çukur alanını (-150 metrelerde olduğu tahmin ediliyor) doldurmuştur. Ani olarak bu kapalı ortamda su seviyesini +50 metrelere çıkarmıştır (Şekil 3). Türkmenistan ve Azerbaycan’ın geniş alanları su altında kalmıştır. Ayrıca bu bölge hidrokarbonca zengindir ve buzul çağlarında buz gazı denen Gaz hidratça zengindir. Suların yükselmesiyle bu gazlar çözülür.

Şekil 3 Doğu-Batı AB kesiti (su seviyesi -150’den +50 metrelere). Türkmenistan’ın büyük bölümü su altında kalmıştır. Günümüz Su Seviyesi: -28 m; 15 bin yıl önceki Su Seviyesi: -150 m; Taşkından sonraki Su Seviyesi: +50 m.

 

Şekil 4. Hazar baseninde geç buzul taşkınları (Chepalyga, 2007’den uyarlanmıştır). Notlar: Khvalyan Yükselimi (15000 yıl önce); Buzul-Çağı Sonu (12000 yıl öncesi): Deniz-seviyesi 5-6000 yıl önce erişilmiştir.

Hazar Denizi taşkınların merkezi ve ilişkili olayların (deniz-seviye yükselimi, kıyısal değişimler ve kıyısal düz alanları su basması) paleocoğrafya için çok hassas bir göstergesidir. Bu havzadaki su miktarı aşırı bir şekilde artmış ve bu arada da fazla su ise Karadeniz’e akmıştır. Taşkın sırasında, Hazar Denizi yaklaşık bir milyon km2‘ye (günümüzde 371.000 km2) ve eğer Aral-Sarıkamış havzası da eklendiğinde 1,1 milyon km2‘ye ulaşmıştır. Karadeniz-Hazar Taşkınlarını yansıtan jeolojik, litolojik, paleontolojik ve jeomorfolojik bulguları Chepalyga (2007) tartışmıştır. Bu taşkın olayları (17 ila 10 bin yıl günümüzden önce) kıyısal düzlükler (denizel yükselimler), ırmak vadilerine (aşırı arası taşkınlar), ırmak boşalım alanları (buzul gölleri; termokarst) ve yamaçlarda üzerine izlerini bırakmıştır. Bu Khavalyan Yükselimi olarak bilinmektedir (Şekil 4). Chepalyga (2007) her biri 2000 yıl süren ırmak vadilerinde tanımlanan üç büyük aşırı taşkın dalgalarını içeren ve gruplandırılan 10 salınım (her birisi 500-600 yıl süreli) taşkın tarihi olarak tanımlamıştır.

Denizel ve gölsel su kütleleri Aral’dan Marmara Denizi’ne kadar uzanan Avrasya havzalarının çağlayanlarını oluşturmuştur (Chapalyga, 2007). Taşkının doruğunda, Hazar Denizi’nde su seviyesi daha önceki seviyesinden 190-200 m kadar yükselmiştir. Taşkın, İskandinavya buzul katmanın erimesi (yalnızca başlangıç aşamasında), ırmak vadilerindeki aşırı taşkınlar, tundraların ergimesi, donmuş toprak koşullarında daha yüksek akış katsayısı, su toplama alanının Orta Asya’ya doğru uzaması ve su yüzeyinden düşük buharlaşma (kışın buz örtüsü) gibi nedenlerle birkaç kaynaktan beslenmiştir. Deniz seviyesindeki ani sert değişimler (yılda 2 m ’ye kadar) ve ilişkili kıyısal yer değiştirme (yılda 10-20 km kadar büyük) yaygın taşkınlar yaratmıştır, böylece de verimli araziler su altında kalmıştır. Bunun sonucu olarak da nüfus artışıyla sonuçlanan insanlar üzerinde temel baskı ve göçe yol açmış ve belki de daha ileri ekonominin gelişmesinde uyarıcı olmuştur.

Şekil 5. Avrasya buzul tabakaları, buzul önü göller ve Sibirya’dan Akdeniz’e yön değiştiren ırmak (Grosswald, 1980). Dünyanın en uzun ırmağı. İlk Uygarlık ve Tufan alanı.

Bu çekilme kıta üzerindeki temel su dengesi sonucu oluşmuştur. Arktik Okyanusa tatlı su akımını azaltmış, Aral, Hazar, Karadeniz ve Baltık Denizi’ne tatlı su akımını aşırı bir şekilde arttırmıştır. Bunun sonucu olarak, yön değiştiren ırmakların tortul toplanma alanı olan Aral ve Hazar Denizleri (bu arada Türkçe ’de “Aral Denizi”; “Adalar Denizi” demektir) üzerinden Doğu Sibirya’da başlayıp Akdeniz’de sona eren dünyanın en uzun ırmağı oluşmuştur (Şekil 5). Nuh Tufanı bu ırmak üzerinde olmuştur.

Radyo karbon yaş belirlemeleri, hem Alt ve hem de Üst Khavalyan yükselimleri 10 ila 17 bin yıl öncesi zaman dilimine düşmektedir (en mümkün zaman dilimi ise 13,6-11,8 bin yıl öncesidir). Bu yükselimi hızlı bir deniz-seviye salınımlarının takip ettiği varsayılmıştır. Hazar Denizi havzası ilk doğuş Mousterian (taş devri) endüstrisi, geniş anlamda Son Buzul Maksimumu ’nu (SBM; 25-18 bin yıl öncesi) izleyenlıman Atelyan alçalımı (regresyon) ile ilişkilendirilmektedir. Orta Paleolitik (Moesterian) yerlerinin izleyen yaygınlaşması ise büyük oranda Khavalyan yükselimi ile eş zamanlıdır (Şekil 5). Tüm olasılıklar içeriğinde, Khavalyan yükselimi süresince Taş Devri tekniklerinin uzun süreli korunmasını sağlayan Hazar havzasında belirli ortamlar yaratmış ve belki de Neandertal toplulukların hayatta kalmasını olanaklı kılmıştır (Dolukhanov v.diğ. 2000). Zaten Bakü’nün (Azerbaycan) yaklaşık 65 km batısındaki Gobustan yazılı kayalarının yapılış tarihi de 14 bin yıl öncesine gitmektedir. Etmenlerin bir tanesi de, belki de Kafkaslar-Orta Asya’yı birbirinden keskin bir şekilde ayıran işte bu Hazar-Karadeniz ve aradaki Maniç Geçişini de içeren basamaklı havzalardır. Bu bölgede Üst Paleolitik teknoloji yayılımı, Üst Khvalyan yükselimi (12.5-12 bin yıl öncesi) maksimumundan sonra ancak mümkün olabilmiştir. Tüm Taş Devri ören yerleri bundan 15 bin yıl önceki deniz seviyesi kenarlarındadır (Gobustan; Belek; Mankışlık; Manas-Ozen; Sukhaya Mecehetka). Bunun anlamıda daha önce Hazar Denizi kuzeyinde Taş Devri daha ulaşmamıştı (Şekil 6).

 

Şekil 6. Karadeniz ve Hazar Denizi’nde Geç Buzul Çağı Taşkınları (Chepalyga, 2007). Tüm Taş Devri ören yerleri bundan 15 bin yıl önceki deniz seviyesi kenarlarındadır (Gobustan; Belek; Mankışlık; Manas-Ozen; Sukhaya Mecehetka).

Biz iklimi ve paleocoğrafyayı buzul çağı süresince (120 ila 12 bin yıl öncesi) beraberce düşünmeliyiz. Buzul çağlarında bütün suların kutuplarda tutulmasından dolayı deniz seviyeleri yaklaşık 120/130 m aşağılarda bulunmaktaydı ve bu dönemler hemen hemen hiç yağmurun olmadığı kuru zamanlardır. Onun için, dünyanın büyük bölümü, 35/40° enlemlerinden ekvatora kadar yarı tropik kurak-yarı kurak bölgelerdi. Yaşam alanları işte bu 35/40° enlemlerindeki bölgelerde devam etmiştir (Chepalyga, 2007). Güney Hazar ve çevresi, insanoğlu için belki de en uygun kuşaklardı (Neandertal halkı yaklaşık 30 bin yıl öncesi buzul çağının çok sert iklim koşulları nedeniyle yok olmuşlardı). Buzul çağında Konya Gölü (Orta Türkiye) ve Kavir Gölü (Kuzey İran) yaşam alanı için uygun yerlerdi, çünkü güneydeki çöl bölgelerine göre tatlı su bakımından zengindi.

Hazar Denizi ve Ceyhun Irmağı havzasını etkiyen temel etmenler:

  • Su seviyesi 15 bin yıl öncesi aniden (-150 metreden +50 metreye) çıkması (Su seviyesi günümüzde -28 metredir) çıkmıştır.
  • Buzul Çağı bittikten sonra kuzeyden gelen su miktarı azalmıştır.
  • Hazar Denizi’nin her 500-600 yılda su seviyesi alçalıp-yükselmiştir.
  • Daha sonra Aral Denizi, Pamirlerde çıkan Ceyhun Irmağı ve kuzeyindeki Seyhun Irmağı tarafında beslenmiştir. Hazar Denizi ise esas olarak İdil (Volga) ırmağınca beslenmektedir.
  • Buzul Çağı sona erip tarihsel dönemlere geçtiğimizde bölge kuraklaşmaya başlamış ve Karakum ile Kızılkum Çölleri oluşmuştur.

 

NUH TUFANI NEDİR?

Muazzez İlmiye Çığ (2008) “Sümerlerde Tufan-Tufan’da Türkler” kitabının önsözüne şöyle başlamaktadır: Tufan ile ilgili böyle bir kitap yazmayı asla düşünmemiştim. Çoktan beri başladığım fakat araya giren diğer kitaplar yüzünden tamamlayamadığım “Bütün Kültürlerin Kökeni Sümer”  kitabını bu yıl bitirmek niyetindeydim. Fakat daha önemli bulduğum “TUFAN” konusu onu yine geriye bıraktı. Bunun nedeni okuduğum iki kitap: Begymrat Gerey, 2003, 5000 Yıllık Sumer-Türkmen Bağları; Tahsin Parlak, 2005, Tufan’dan Turan Denizi’ne Turan Denizi’nden Günümüze Aral Sırları. Birinci kitapta Sümer ve Türkmenistan uygarlıkları ve dillerini çok güvenilir kaynaklara dayanılanarak karşılaştırıyordu. İkinci kitapta ilk kez Tufan olayının Orta Asya’daki su taşkınlarından kaynaklandığını belirtildiği söylenmiştir.

Önce çivi yazılı metinlerde okunan TUFAN söylentisi daha sonra da din kitaplarına geçmiştir. TUFAN olayının nerede olduğu veya olabileceği hakkında birçok varsayım yapılmıştır. Fakat bulgular, din kitaplarında yazılanların eski Sümer Gılgamış Destanı’nda verildiğine benzer şekilde olduğu saptanmıştır. Kuran’da Tufan olayına fazla yer verilmez. Nuh’un gemisinin ulaştığı Ağrı Dağı değil Cudi Dağı’dır (Cudi aslında Arapça ’da Yüksek Yer demektir) ve yalnızca Nuh’un ailesini kapsamıştır. Bu arada Hazar Denizi’ne komşu tüm Türk halklarının hepsinde taşkın ile ilgili halk destanları mevcuttur (Çığ, 2008). Zaten bu şekilde ani bir yükselim ancak ve ancak Hazar-Aral gibi bir kapalı havzada olabilir.

Neyman (2007) tüm olasılıkları tartıştıktan sonra yalnız Hazar Denizi kutsal kitaplarda bahsedilen tanımlamaların tüm koşullara en uygun yer olduğunu kanıtlamıştır. Doğudan kalkan Nuh’un Gemisi batıya doğru gelerek dağlara yaslanmıştır demiştir. Cennet Bahçesi ise Hazar Denizinin derinliklerinde bulunduğu düşünülmektedir. 15 bin yıl önce oluşan “Hazar Taşkınları” sırasında Hazar Denizi su seviyesi -150 metrelerde idi. Buzul Çağında bu çukur alanlar (35°-40°enlemleri arası) Dünya’da en uygun yaşam alanlarıydı.

Son Buzul Maksimumu (SBM)’na göre Taşkının o devir insanlarını daha fazla etkilediğini göstermektedir. Bu olay kültürleri yok etmemiş, öte yandan dönemsel ve tekrarlayan çevresel değişimler belki de denizciliğin başlaması gibi üretken ekonomilere neden olmuş ve aynı zamanda da atın evcilleştirilmesine yol açmıştır. Deniz seviyesindeki bu gibi ani değişimler o devrin insan toplulukları üzerinde aşırı baskılar yapmış olmalıdır ve su baskınları kültürel bellekte Büyük Taşkın (Tufan) olarak kalmıştır. Avrasya taşkın olayları belki de eski Ön-Aryanların hafızalarında tutulmuş ve eski yazıtlarında yer almıştır. Aynı zamanda eski Mezopotamya yerleşimcileri de bunlara yer vermiş ve kutsal kitaplara geçen Tufan hikâyesi doğmuştur.

Şekil 7. Hazar Denizi havzası Nuh Tufanı ile ilişkili yerler (Ağrı Dağı, Nahcivan ve Kemi-salgan) ve önemli tarihi yerler (Gobustan ve Anau).

Hazar Denizi’ni çevreleyen Türk halklarının her birinde Tufan ile ilgili mitler vardır. Bunlardan en akla yatkın olanı Kazak Tufan Efsanesidir (Çığ, 2008). Turan ovasında yerleşen TÜRÜ-İLKLER (belki de TÜRK sözcüğü kökeni olabilir mi?) mutlu yaşarken insanoğlunun bazıları işledikleri günahlar yüzünden buraları su basıyor. Buna göre Nuh, Aral Denizi’nin doğusundaki Kemi-Salgan (Gemi yapım yeri) denilen yerde gemisini yaptırarak halkın arasında kendisine inanlaralar ve hayvanlardan birer çift alıp Kemi Salgan’dan Turan Denizi’nin yükselmesiyle hareket ederek Aral, Hazar Denizi’nden hareket edip yüksek bir dağa yanaşmışlardır. Bu Tevrat’a göre Ağrı Dağı (Ararat) veya Kuran’a göre Cudi Dağıdır. Hazar Denizi’nin her iki yakasında da Türk dünyasında Tufanı izleri vardır. Azerbaycan Gobustan’daki (14 milyon yıl öncesi) kaya oymasında yaklaşık 20 kürekçinin bulunduğu sazlık tekne resmi ise bu bölgedeki denizciliğin varlığını işaret etmektedir. Ağrı Dağına yakın Azerbaycan’a ait Özerk Nahcivan Cumhuriyeti’nin adı olan NAHCİVAN (İLK ÇIKAN) demektir (Şekil 7).

 

TUFAN OLAYININ DÜNYA UYGARLIKLARINA ETKİSİ

ANAU bölgesi (Türkmenistan) Aşgabat şehrinin hemen doğusundadır yer almaktadır. Amerikan arkeolog Raphael Pumpelly (1837-1923) Türkmenistan’da Aşgabat yakınlarındaki ANAU (ANEV) ve Mari (Merv)’de kazılar yapmıştır (Pumpelly, 1908). Anau uygarlığının başlıca bulunduğu yerler, dağ çaylarının düzlüğe çıktığı yamaçlardır. Pumpelly buradaki arkeolojik malzeme ile insanoğlunun ilk tarımsal faaliyetleri ile ilgili olarak “VAHA, TATLI GÖL (OASIS)” adlı kuramını ortaya atmıştır. Fakat bu çalışmalar Birinci Dünya Savaşının başlaması ve arkasında Rusya’da Sovyet rejimin gelmesi bu bölgenin dünya ile ilişkisini koparmıştır.

Kentleşme sürecinin Bakterya’daki Ceyhun ve Marganya’daki Murghab Irmağı deltasının bulunduğu kuzey Afganistan, doğu Türkmenistan, güney Özbekistan ve batı Tajikistan’ı kapsamaktadır (Sarianidi, 1995). Bu bölge Pamir ve Hindukuş dağları arasındadır. Bakterya-Margiana Arkeolojik Kompleks (The Bactria–Margiana Archaeological Complex; BMAC), aynı zamanda Ceyhun uygarlığı olarakta bilinir, yaklaşık olarak MÖ 2400-1900 olarak tarihlenen Orta Asya Tunç Çağı için modern arkeolojik tanımlamadır. Hem Sümer ve hem de İndüs uygarlıklarını kaynağı olan Turan bölgesi (Batılılara göre Bakterya veya Oxus) hem Hazar Denizi su seviyesinin son 15 bin yıldır daha önce kuzeyden gelen su miktarının hızlı bir şekilde azalmasıyla birlikte bölge çölleşmeye (Karakum ve Kızılkum Çölleri) başlamıştır.  Buzul çağının bitiminden sonra ilk uygarlığı yaratan insanlar daha suyu bol yerlere göç etmişlerdir. Bu da uygarlığın daha geniş bir coğrafyaya yayılması demektir.

Hazar-Turan havzası dediğimiz bölgenin büyük bölümü Sovyet Rusya’nın idaresi altındaydı. Geri kalan bölümü’de İran ve Afganistan toprakları içindeydi. Sovyet Rusya’nın 1990’larda dağılmasında sonra şu devletler bağımsızlığını kazanmışlardır: Türkmenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan. Bu gelişmelerden sonra ancak dünya bilim dünyasına açılmıştır. İlk defa bu bölgenin kapsamlı bir incelemesi yapılmıştır ve aşağıdaki kitapta toplanmıştır:

Lyonnet, B. and Dubova, N.A.(eds.), 2021, The World of the Oxus Civilization. Taylor&Francis, London and New York.

Bu yayın karanlıkta kalmış bu bölge tarihi geçmişini daha da aydınlatacaktır.

Aslında bu bölgenin önemli olduğu ta 19’ncu yüzyılı ortalarından beri biliniyordu. Bu bağlamda Ari ırk kuramının kurucularından Fransız aristokratı Kont Arthur de Gobineau’ya (1816–1882) göre Arilerin anavatanı Soğdanya (Özbekistan) ve Orta Asya tüm uygarlığın beşiği. Zamanla bu görüş benimsenerek Aryanların anayurdunun Orta Asya ve Bakterya (Hazar-Turan) civarında olduğu kabulü yaygınlık kazanmıştır. Lorenzo Burge’da “Pre-Glacial Man and The Aryan Race (1887) adlı eserinde Aryanların atalarının MÖ 15.000 dolayında Orta Asya’da ortaya çıktığını ve burada büyük bir uygarlık yarattıklarını iddia etmiştir. Buzul Çağının sona ermeye başlamasıyla da Aryanlar Orta Asya’dan yeryüzüne yayılarak yeryüzüne uygarlık yaymışlardır. Alman hukukçu Rudolp von Jhering de “The Evolution of the Aryan” adlı eserinde Aryan anavatanını Orta Asya/Baktrerya (Hazar-Turan) olarak kabul etmiştir. Aryan kuramcılarına göre Ariler bütün diğer halklardan üstün, sakin ve sağlam karakterli, sürekli çabalayan, düşünsel açıdan parlak, uzun boylu, açık tenli sarışın bir ırktılar. Orta Asya’dan dünyaya yayılan Arilerin diğer halkları kolayca yönetimleri altına almaları bu şekilde açıklanmıştır. Ari sözcüğü Türkçe ve Sümerce Ara (İyi, saf) sözcüğünden türemedir.

Yaşam için su çok önemlidir. Onun için, tatlı suyun tedariki uygarlığın yaratılması ve sürdürülebilirliğinin olmazsa olmazlarındandır. Buzul çağında suyun çoğunluğu kutuplarda ve yüksek dağlarda tutulmuştur. Buzul çağında su seviyesi 120/130 m günümüz seviyesinin daha altında idi. Buzul çağında yeryüzündeki yaşam sınırlanmış bir alan içinde var olmuştur. Buzul Çağı sonrası uygun yerler olan Harran, Aran ve Turan uygarlıkları oluşmuştur. İklim değişip ısı yükselince buzullar erimeye başlamıştır. Dünya ikliminde 5-6 bin yıl önce aşırı ısınma olmuş ve buzullar hızlı olarak çözünmüştür. Buna koşut olarak deniz su seviyeleri hızlı olarak yükselmiş ve Mısır, Mezopotamya ve İndüs Deltaları oluşmaya başlamıştır. Kuzeydeki buzullardan gelen su miktarı azaldıkça (özellikle Turan ovasında) çoraklaşma ve çölleşme başlamıştır. Bunun sonucunda insanlar daha sulak dağ yamaçlarına ve deltalara doğru hareket etmişlerdir. Dolayısıyla Mısır, Mezopotamya ve İndüs deltalarında uygarlıklar gelişmeye başlamıştır.

Turan bölgesinde iklim değiştikçe Hindukuş Dağlarını aşarak İndüs vadisine inmişlerdir. Önce Belücistan’ın kuzeyinde Mehrgarh (MÖ 7 binler)’ta uygarlık oluşturmuşlardır. Daha sonra da İndüs üzerinde Harappa (MÖ 5300)’ta uygarlık gelişmiştir. İndüs’ün güneyinde ise delta uygarlığı olarak Mohenjo-daro (MÖ 2500)’da uygarlık gelişmiştir.

Şekil 8. Turan’dan uygarlığın dağılış yolları.

Batıda ise, Uygarlık Hazar Denizi çevresinden başlayarak ARAN ülkesi ve URMU’ya (Güneybatı İran; güney Azerbaycan) ulaşmıştır. ARYAN uygarlığının kökeni de büyük bir olasılıkla budur (Childe, 1926). Buradan da Toros ve Zağros Dağlarındaki geçitlerden ilerleyerek, dünyanın ilk uygarlığının (yaklaşık 12 bin yıl önce) oluştuğu Harran Ovasına ulaşılmıştır. Buzul çağı sonunda Harran bölgesi en uygun iklim koşulları ve coğrafyaya sahipti. Dünya uygarlığında asıl sıçrama, bundan 5-6 bin yıl önceki sıcak iklim koşullarında buzulların hızla erimesi ve deniz seviyesinin hızla yükselmesi sonucunda deltaların oluşmuşmasından sonradır. Sümer uygarlığı da Turan, Aran ve Harran’dan güneye ve batıya doğru Mezopotamya’ya ilerlemiştir. Ayrıca Harran uygarlığı Torosları aşarak önce Konya Ovası’na (MÖ 8000) ve batıya doğru ilerleyerek Ege Denizi kıyısında Troya uygarlığını (MÖ 4000) meydana getirmişlerdir. Uygarlık buradan batıya Trakya’ya geçmiş ve Avrupa uygarlığının temelleri atılmıştır (Şekil 8). Bu bağlamda Gordon Childe “Ex Orient Lux (Işık Doğudan Gelir”) demiştir.

Buradan da şu anlaşılmaktadır, daha önce 35º-40°K enlemlerindeki uygarlıklar, deltalar oluştuktan sonra, daha güneye 30º-25°K enlemlerine kaymıştır. Burada MISIR uygarlığı bir istisna teşkil etmektedir. Çünkü Nil Irmağı güneyden kuzeye doğrudur. Nil ekvatordaki tropik yağışlardan beslenmektedir. MISIR Uygarlığı daha gençtir (MÖ 3500) ve Hazar bölgesinden etkilendiği söylenmektedir (Petri 1920’ler). SARI IRMAK Uygarlığı doğuda kendiliğinden oluşmuştur. Uygarlık SARI IRMAK bölgesinde daha geç başlamıştır.

Önce çivi yazılı metinlerde okunan TUFAN söylentisi daha sonra da din kitaplarına geçmiştir. TUFAN olayının nerede olduğu veya olabileceği hakkında birçok varsayım yapılmıştır. Fakat bulgular, din kitaplarında yazılanların eski Sümer Gılgamış Destanı’nda verildiğine benzer şekilde olduğu saptanmıştır. Kuran’da Tufan olayına fazla yer verilmez. Nuh’un gemisinin ulaştığı Ağrı Dağı değil Cudi Dağı’dır (Cudi aslında Arapça ’da Yüksek Yer demektir) ve yalnızca Nuh’un ailesini kapsamıştır. Bu arada Hazar Denizi’ne komşu tüm Türk halklarının hepsinde taşkın ile ilgili halk destanları mevcuttur (Çığ, 2008). Zaten bu şekilde ani bir yükselim ancak ve ancak Hazar-Aral gibi bir kapalı havzada olabilir.

Son Buzul Maksimumu (SBM)’na göre Taşkının o devir insanlarını daha fazla etkilediğini göstermektedir. Bu olay kültürleri yok etmemiş, öte yandan dönemsel ve tekrarlayan çevresel değişimler belki de denizciliğin başlaması gibi üretken ekonomilere neden olmuş ve aynı zamanda da atın ve çift-hörgüçlü Bakteryan Türk devesinin evcilleştirilmesine yol açmıştır. Bu olanaklar insanları yer değiştirmelerinde önemli olmuştur. Deniz seviyesindeki bu gibi ani değişimler o devrin insan toplulukları üzerinde aşırı baskılar yapmış olmalıdır ve su baskınları kültürel bellekte Büyük Taşkın (Tufan) olarak kalmıştır. Avrasya taşkın olayları belki de eski Ön-Aryanların hafızalarında tutulmuş ve eski yazıtlarında yer almıştır. Aynı zamanda eski Mezopotamya yerleşimcileri de bunlara yer vermiş ve kutsal kitaplara geçen Tufan hikâyesi doğmuştur.

Neyman (2007) tüm olasılıkları tartıştıktan sonra yalnız Hazar Denizi kutsal kitaplarda bahsedilen tanımlamaların tüm koşullara en uygun yer olduğunu kanıtlamıştır. Doğudan kalkan Nuh’un Gemisi batıya doğru gelerek dağlara yaslanmıştır demiştir. Cennet Bahçesi ise Hazar Denizinin derinliklerinde bulunduğu düşünülmektedir. 15 bin yıl önce oluşan “Hazar Taşkınları” sırasında Hazar Denizi su seviyesi -150 metrelerde idi. Buzul Çağında bu çukur alanlar (35°-40°enlemleri arası) Dünya’da en uygun yaşam alanlarıydı.

Doğadaki “Evrim Yasası” gereğince, yalnızca “Değişen Koşullara ve Çevreye Uyum Sağlama” yeteneğine sahip olanlar ayakta kalabilmişlerdir. Nick Brooks; Uygarlık, insanlığa karmaşık ve “KENTLİ” toplumlar içinde bir yaşam için tercih yapabilmesine olanak sağlayan elverişli bir çevrenin ürünü olarak ortaya çıkmadı. Tersine, bugün “UYGARLIK” diye değerlendirdiğimiz şey, büyük ölçüde, felaket boyutlarında bir iklim değişikliğine kazara ve planlı olmayan bir biçimde uyum sağlanmasının sonucudur. Toynbee; “Uygarlıkların gelişmesinde rol oynayan temel etmenin, bir toplumun karşılaştığı sorunlara verdiği YANIT, daha doğrusu, ortaya çıkan sorunla ona verilen karşılık arasındaki diyalektik ilişki olduğunu” ileri sürer. İnsanoğlunun ilk uygarlığının yaşadığı felaket boyutlardaki ani taşkınlar (TUFAN) sonucunda TURAN uygarlığı doğmuştur.

Önce Belücistan’ın kuzeyinde Mehrgarh (MÖ 7 binler)’ta uygarlık oluşturmuşlardır. Daha sonra da İndüs üzerinde Harappa (MÖ 5300)’ta uygarlık gelişmiştir. İndüs’ün güneyinde ise delta uygarlığı olarak Mohenjo-daro (MÖ 2500)’da uygarlık gelişmiştir.

Şekil 9. Uygarlığın Hazar-Turan bölgesinden yayılımı.

Batıda ise, Uygarlık Hazar Denizi çevresinden başlayarak ARAN ülkesi ve URMU’ya (Güneybatı İran; güney Azerbaycan) ulaşmıştır. ARYAN uygarlığının kökeni de büyük bir olasılıkla budur (Childe, 1926). Buradan da Toros ve Zağros Dağlarındaki geçitlerden ilerleyerek, dünyanın ilk uygarlığının (yaklaşık 12 bin yıl önce) oluştuğu Harran Ovasına ulaşılmıştır. Buzul çağı sonunda Harran bölgesi en uygun iklim koşulları ve coğrafyaya sahipti. Dünya uygarlığında asıl sıçrama, bundan 5-6 bin yıl önceki sıcak iklim koşullarında buzulların hızla erimesi ve deniz seviyesinin hızla yükselmesi sonucunda deltaların oluşmasından sonradır. Sümer uygarlığı da Turan, Aran ve Harran’dan güneye ve batıya doğru Mezopotamya’ya ilerlemiştir. Ayrıca Harran uygarlığı Torosları aşarak önce Konya Ovası’na (MÖ 8000) ve batıya doğru ilerleyerek Ege Denizi kıyısında Troya uygarlığını (MÖ 4000) meydana getirmişlerdir. Uygarlık buradan batıya Trakya’ya geçmiş ve Avrupa uygarlığının temelleri atılmıştır (Şekil 9).

Buradan da şu anlaşılmaktadır, daha önce 35º-40°K enlemlerindeki uygarlıklar, deltalar oluştuktan sonra, daha güneye 30º-45°K enlemlerine kaymıştır. Burada MISIR uygarlığı bir istisna teşkil etmektedir. Çünkü Nil Irmağı güneyden kuzeye doğrudur. Nil ekvatordaki tropik yağışlardan beslenmektedir. MISIR Uygarlığı daha gençtir (MÖ 3500) ve Hazar bölgesinden etkilendiği söylenmektedir (Petri 1924). Ayrıca Sümer Uygarlığını takip eden Akkad, Asur ve Babil devletleri daha önce yaratılan uygarlık üzerine fazla bir şey eklememişlerdir.

 

Şekil. 10. 1870’lerde yapılan haritada Yahudilerce bilinen dünya haritası.

Bilindiği gibi İbranilerin kutsal kitapları arkeoloji ve tarih açısından genelde oldukça güvenilir kaynaklar oldukları saptanmıştır. Ancak kronolojik kayıtlar daha eski çağlara indikçe güvenilirliği de aynı oranda azalmaktadır. Bu iddiaların gerçek olup olmadığını bilmiyoruz, ancak kutsal kitaplardaki her öykünün arkasında bir gerçek payı vardır. Nuh’un üç oğlu Yafes, Ham ve Sam’dan bütün ırkların türediği inanılır (bilimsel açıda bu gerçekçi değildir). Yafes’ten “beyaz” ırk, Sam’den Araplar ve İbraniler olmak üzere Sami ırkı, ve Ham’dan Kuzey Afrikalılar türediği yazılır. Tevrat’ta bu üç oğlun soylarını ayrıntılı olarak açıklıyor. Bu soy isimleri aslında birçoğu Anadolu’da olmak üzere birçok kavim ve halkların isimlerinden başka bir şey değildir (Şekil 10).

Ölü Denize yakın Kumran mağrasında bulunan rulo yazıtlar, İbrani kutsal edebiyatın en eski örneklerini oluşturuyor. Kumran’da bulunan bu yazıtların Hz. İsa’dan yüz sene önce yazıldığı dikkate alınırsa onların değeri anlaşılır. Nuh ve soyu yeni bir insan prototipi olarak kurtulduğunu belirtiyor. Bu soyun eski Kızılderili ademoğulları ve melez dev ırk yerine beyaz ırk olduğu görülmektedir. Burada Yafes ırkı olarak belirtilen insanlar dünyada beyaz ırkın temsilcileridir.

Şekil (10)’de İsrail dünyası haritası belli ki Asurlar zamanındaki Ortadoğu siyasi durumunu göstermektedir. Harran (Urfa)’dan Mezopotamya kadar uzan bölge Sami ırkının alanı olarak gösteriliyor. Tevrat bu bölge insanını üst ırk olarak gösteriyor. Afrika’daki ırkları ise uygarlık olarak daha aşağıda gösteriyor. Bu doğal olarak Yahudilerin yazdığı tarih. Semavi dinlerin kökeni olan Yahudilik inancı üzerine yazılan tarih gerçek tarih ile çatışmaktadır. Tarih esas olarak coğrafyanın yazdığı tarihtir. Tarih bir süreçtir. Başlamaz ve bitmez.

Hem Harran Uygarlığı MÖ10’ler) ve hem de Sümer Uygarlığı (MÖ 4000’ler). Bu iki uygarlıkta Orta Asya Turan’da Tufan taşkınlarını arkasından uygarlıktan daha sonradır. Yahudiler dinlerini Hz. İbrahim (ABA RAHMAN; ABRAHAM)’den HANİF inancındandır. Tengri, Türk dili konuşan halkları tek bir bütün olarak birleştiren terim haline gelmiş olan yaratıcının adıydı (Adji, 2019). Zamanla, diğer halkların Türklerle olan ilişkileri Taoculuk, Budizm, Zerdüştlük, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın yaratılmasına veya yenilenmesine yol açtı. Bu hipoteze göre, eski Türk dili bu dinlerin temsilcileri arasında bir iletişim aracıydı ve kutsaldı. Biz Türkler, yani “semavi ruhla dolu insanlar” olarak bu dünyaya gönderdiği için Tanrı’ya şükrediyoruz. Sema (gök) derken “Büyük Mavi Gökyüzü” yani Tengri kastedilmektedir. Semavi ruhla dolu insanlar: “Türkler” sözcüğü yakın geçmişte bu anlama geliyordu. Bu da bilinen “HANİFLİK” olgusudur. Yani putlara değil “YARATICI”ya inanmak demektir. Tengri inancında insanlar GÜNEŞE dönük olarak dua ederlerdi. Zerdüştlerde aynı şeyi yaptılar daha sonra Hristiyanlarda bunu takip ettiler. Yahudiler belki de önce böyle yaptılar daha sonra bunu Kudüs’e çevirdiler. Ayrıca Müslümanlar Medine’ye Hicret ettikten 16 süreyle önce Kudüs (Mescid-i Aksa)’e dönerek dua ettiler ve daha sonra da bunu Mekke’ye değiştirdiler.

Yahudilerin atası kabul edilen Hz. İbrahim’in Ur’dan (yani Urfa “Hz. Nuh’un şehri”; UR Türkçe’de şehir demektir) gelip Filistin’e yerleştiği belirtilmektedir. Hz. İbrahim HANİF inancındadır. Demek ki Filistin bölgelerine iklim ılımanlaşmaya başlamasıyla Harran’dan güneye inmişlerdir. Güneyden gelen insanlar (Güney Arabistan ve Afrika) üzerinde egemenlik kurmuşlardır. Aynı durum Kuzey Hindistan’a inen Aryanlar da burada egemenlik kurmuşlardır. Zaten oluşturdukları kast düzeninde en üste BRAHMANLAR yer almıştır. İşte batıda da bu ad ABRAHAM olmuştur. Her ikisi de aynı kaynaktandır ve hem Sümerce (Gerey, 2007) ve hem de Sanskritçenin kök dili Türkçedir.

Yahudilerin Babil Sürgünü, antik İsrail’in tarihindeki önemli bir dönemeçtir. M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında gerçekleşen bu sürgün, Yahudi halkının tarihini şekillendirmesiyle dikkat çekmiştir. Bunu izleyen yüzyıllarda Persler ve Hellenler zamanında dört asır kadar yarı bağımsız bir devlet halinde yaşadılar. Sürgün dönemi, Yahudi teolojisinin ve dini yazıların şekillenmesinde etkili oldu. Bu dönemde, Kutsal Kitap’ın birçok bölümü yazıldı veya revize edildi. Yahudi teolojisi, acıyı anlama ve dini inancı sorgulama konularında yeni boyutlar kazandırdı. Sümer ve Babil yazıtları kendi dinlerinin oluşmasında çok büyük etkileri olduğu görülmektedir. Zaten Nuh Tufanı’da Sümer yazıtlarındaki Gılgamış Destanı’ndandır. Bulundukları bölgenin dili olan Aramice (Süryanice) konuşma dilleri oldu.

Son söz olarak Orta Asya’da yaklaşık 15 bin yıl önce oluşan büyük taşkınlar ilk uygarlığın Hazar-Turan bölgesinde oluştuğunu ve Buzul Çağının 12 bin yıl önce sona ermesiyle, buzullar erimeye başlamıştır. Dünya deniz seviyeleri artmaya başlamıştır. Günümüzde 5-6 bin yıl önce dünya iklimindeki aşırı ısınma nedeniyle buzullar hızlı erimiş ve deniz seviyesi -125/130’larda ki seviyeye kadar yükselmiş ve deltalar oluşmuştur. İşte bu süreçte Mezopotamya’da Fırat ve Dicle’nin yarattığı taşkınlar olmuştur. Bu nedende dolayı bazı çevrelerce Nuh Tufanı ile karıştırılmaktadır.

Son 15 bin yılda ise Hazar Denizi’nde su seviyesi +50 metrelerden günümüz -28 metreler düşmüştür. Bunun asıl nedeni Kuzeydeki buzullarda gelen su miktarının azalmasıdır. Bu doğrusal bir iniş değildir. Her 500-600 yılda bir inip çıkmıştır. Nuh Tufanı (15 bin yıl önce) oluşan Hazar Taşkınları sonrasında Hazar-Turan Uygarlığı oluşmuştur. Bu bölgeye kuzeyden gelen suyun azalmasıyla kuraklaşması ve çölleşmesi (Karakum ve Kızılkum Çölleri) nedeniyle Aryanlar (Childe, 1926) batıya doğru Harran ve Mezopotamya’ya, ve güneye doğru İndüs vadisine inmişlerdir. Buralardan da tüm Dünyaya uygarlığın taşıyıcıları olmuşlardır.

KAYNAKLAR

Chepalyga, A.L., 2007). “The late glacial great flood in the Ponto-Caspian basin”. In Yanko-Hombach, V.; Gilbert, A.S.; Panin, N.; Dolukhanov, P.M. (eds.). The Black Sea Flood Question: Changes in coastline, climate, and human settlement. Dordrecht: Springer. pp. 118−148. ISBN 9781402053023.

Childe, G., 1926. The Aryans: A Study of Indo-European Origins, Routledge, Trench, Truber.

Çığ, M.İ., 2008, Sümerlilerde Tufan-Tufanda Türkler, ; Kaynak Yayinlari (Istanbul, Turkey); pp168 (in Turkish).

Dolukhanov, P.V., Chepalyga, A.L., Lavretova, N.V., 2010, The Khvalynian transgression and the Caspian basin, Quaternary International, 225, 152-159.

Gerey, B., 2003, 5000 Yıllık Sumer-Türkmen Bağları, Berlin.

Grosswald, M.G., 1980, Late Weichselian Ice Sheets of Northern Eurasia. Quaternary Research 13, 1–32.

Lyonnet, B. and Dubova, N.A.(eds.), 2021, The World of the Oxus Civilization. Taylor&Francis, London and New York.

Neyman, G., 2007, Where Was the Flood of Noah?, Old Earth Creation Science.

Pekman, B., https://bpakman.wordpress.com/pakman/

Parlak, T.,2005, Turfan’dan Turan Denizi’ne, Turan Denizi’nden Günümüze Aral’ın Sırları, Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Yayınevi, Ankara.

Petrie, Sir William Flinders, 1924, The Caucasian Atlantis and Egypt, (Ancient Egypt, December).

Pumpelly, R., 1908, Exploration in Turkistan: Expedition 1904, Carniege Institution of Washington.

Sarianidi, V. I., 1995, Soviet excavations in Bactria: The bronze age. In G. Ligabue, & S. B. Salvatori (Eds.), An ancient oasis civilization from the sands of Afghanistan. Venice: Erizzo.

Yazar
Mustafa ERGÜN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen