Prof.Dr. Sait YILMAZ
Gelecek artık bugün oldu. Günümüz savaşlarında silahlar bir kere ateşlenince kimin nereden ve nasıl vuracağı belli olmayacak, durum hızla tırmanma riski gösterecektir. Füze savaşları ve hassas güdümlü mühimmat kullanımı ile devam edecek ilk dönem farklı platformlar, sensörler ve mühimmat ile desteklenecektir.
Taraflar, savaşın en başında sonuç alacak üstünlük peşinde olsa da, gidişatın olumsuz devam etmesi halinde taraflardan biri kademeli olarak başta nükleer olmak üzere kitle imha silahlarına başvurabilir. Artık savaşların sonucu belirleyici çarpanları nükleer silahlar ve füzelerdir. Soğuk Savaş’ı nükleer silah kullanılmadan atlamıştık. Soğuk Savaş sonrasında ABD, stratejik olmayan nükleer silahlarını büyük ölçüde azaltırken, deniz veya kara dayalı sistemlerini de kaldırdı. Bugün ABD’nin stratejik olmayan (taktik) tek nükleer silahı B61 kütle bombası. Rusya ise stratejik olmayan nükleer başlıkları (2000 civarında) ile hava ve deniz atma sistemlerini muhafaza ediyor.
Son START Anlaşması ABD ve Rusya’nın her birine en fazla 700 konuşlu ICBM (Kıtalararası Balistik Füze), SLBM (Denizaltıdan Atılan Balistik Füze) ve nükleer bomba ile en fazla 1.550 konuşu stratejik savaş başlığı sınırı getirmekte ve bu anlaşma Şubat 2026’ya kadar devam edecek. Bu rakamlar iki ülkenin aktif nükleer stoklarının %60-65’i civarında. Ancak, Yeni START Anlaşması konusunda Ruslar, Ukrayna’da gelinen konjonktürden sonra isteksiz. ABD, daha çok stratejik savaş başlığı rezervine sahip. Eğer Yeni START Anlaşması çökerse bunları ICBM ve SLBM’ler üzerinde kullanmayı planlıyor. Rusya ise stratejik balistik füzelerini modernize ediyor ve yük kapasitelerini geliştiriyor. Mesele sadece ABD ve Rusya olmaktan çoktan çıktı. ABD’nin Rusya ile bir anlaşmaya yanaşmamasının asıl nedeni, Çin ve Kuzey Kore’nin geliştirme olduğu nükleer yeteneklerin böyle bir anlaşma içinde elini kolunu bağlayacak olması. Mart 2024’de yayınlanan ABD’nin yeni nükleer stratejisi ise ABD ve Çin’in hatta Kuzey Kore’yi aynı hedef paketinde ele alıyor.
Büyük resimden bakacak olursak, dünya büyük bir devrim ve dönüşüme giderken, hala ulus-devletler modası geçmiş dar milliyetçilik hevesleri ile yönetiliyor. Köşeye sıkışan otoriter liderler ya da başka seçenek olmadığı düşünenler tüm dünyayı yok etmenin eşiğine götürecek nükleer silahlara başvurabilir ya da nükleer saldırılar savaşın bir parçası olabilir. Nükleer savaş olasılıklarını şu şekilde özetleyebiliriz;
(1) Ukrayna’da batağa saplanan Rusya, NATO’nun diğer bir cepheden bir taarruz başlatma ihtimaline karşı yetersizliğini nükleer silah kullanma tehdidi ile gösteriyor.
(2) İkinci bir nükleer silah savaş senaryosu Ortadoğu’da saklı. Gazze’de başlayan çatışmalar, İran’ın geniş coğrafyasının İsrail tarafından nükleer bir silah ile hedef alınmasını ya da köşeye sıkışan Tahran’ın son çare olarak Tel Aviv’e karşı nükleer bir silah denemesini gündeme getirebilir.
(3) Diğer bir bölgesel nükleer savaş olasılığı Kore Yarımadası’nda ciddi bir senaryo oluşturuyor. Tıpkı İran gibi ABD gibi büyük bir konvansiyonel güçle mücadele gücü olmayan Kuzey Kore, geliştirdiği nükleer silah programı ile Güney Kore, hatta Japonya ve ABD ana karasını bile tehdit etmekte.
(4) Güney Asya’da ise Hindistan ve Pakistan on yıllardır bir nükleer savaşın eşiğindeler. Pakistan’ın kuruluşu aşamasında Keşmir sorunu nedeni ile başlayan gerilim tarafları süratli bir tırmanma ile nükleer seçeneklere itebilir ve daha da kötü bölgesel sonuçları olabilir.
(5) Küresel bir yok olma tehlikesi ise Güney Çin Denizi’nde 2035 yılı civarında başlaması beklenen Üçüncü Dünyası Savaşı’nda yaşanabilir. Çin’in geniş coğrafyasının tıpkı İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’ya uygulandığı gibi teslim olmaya zorlanması, karşılıklı mukabele ya da diğer nükleer güçlerin de devreye girmesi ile çok daha yayılabilir. Bu durum, dünya nüfusu üzerinde olabilecek en önemli nüfus azaltma projesinin bir parçasını da teşkil ediyor.
(6) Yukarıdaki olasılıklara “nükleer terör” olasılıkları da ilave edilmelidir. El Kaide gibi terör örgütleri kendi gündemleri için çanta tipi nükleer silahlarla terör eylemlerine başvurabilir. Diğer bir olasılık ta bir çılgının nükleer silahların kontrolünü ele geçirmesi ile yaşanabilecek tehlikedir. Bunlara, nükleer kazaların da açabileceği ölümcül sonuçları eklemeliyiz.
Ukrayna krizi ile başlayan tırmanma tehlikesi nükleer silahları ve füzeler ile ilgili rejimleri tekrar gündeme getirdi. Esasen Rusların önerdiği güvenlik anlaşmalarının arkasında da NATO’nun gittikçe Rusya’ya sokulması ve menzilin kısalması yani alarm süresinin hemen hiç olmaması var. Rusya, Ukrayna üzerinden ABD ve NATO’ya karşı son kozunu oynamaya çalışıyor. Ukrayna’da 10-15 Kt.luk bir taktik nükleer silah yaklaşık 26 milyon kişinin ölümüne neden olabilir. ABD ve Rusya savaşına dönüşürse 300 Kt.luk bir nükleer silah 360 milyon kişinin ölümü demek. Çin Denizi’ndeki Üçüncü Dünya Savaşı ise nihai aşamada nükleer silahların da devreye girmesi ile 6-8 milyarın insanın ölümüne yani altıncı büyük yok olmaya neden olabilir. Diğer yandan 1900’lü yılların başından beri yürüyen ve bugün saha çok salgın hastalık projeleri ile gündemde olan, küresel elitlerin nüfus azaltma planı devam ediyor. Bu makalede, önce İkinci Dünya Savaşı’ndan günümüze nükleer silahlar ve füze rejimleri ile ilgili gelişmeleri özetleyecek ve daha sonra nükleer savaş senaryoları ve olası sonuçlarını değerlendireceğiz.
Ukrayna İçin Nükleer Savaş Senaryosu
İran ve Kuzey Kore gibi ülkeler ABD’nin konvansiyonel üstünlüğü karşısında nükleer silah programlarına başvurdular. 1993’de Güney Afrika’nın ırkçı hükümetinin edindiği küçük nükleer kabiliyeti daha sonra işlevsiz hale getirildi. Ukrayna, Belarus ve Kazakistan, Sovyetler Birliği’nden kalan sistemleri kullanmaktan vazgeçmek konusunda anlaştı. Arjantin ve Brezilya’da nükleer silah kabiliyeti edinmekten uzaklaştı. Ancak, bütün ülkeler bu yolu izlemedi.
Moskova, Ukrayna krizi ile birlikte önerdiği güvenlik anlaşmaları dâhilinde Washington’a söz konusu bütün Amerikan bombalarını NATO ülkelerinden ABD’ye götürmesini istiyor. Ruslara göre, Amerikalılar kendilerine karşı kullanılması için bu ülkelere şu anda eğitim veriyor, ortak planlamalar yapılıyor. Ruslar, ABD’nin her çeşit nükleer silahını sürekli modernize ettiğini düşünüyor. Bu kapsamda, en yeni B61-12 modifikasyonunun daha az verimli olsa da daha isabetli olduğunu iddia ediyorlar.
Joe Biden, Putin’in taktik nükleer silah kullanma tehdidinin şaka olmadığını çünkü ordusunun çok kötü performans gösterdiğini söyledi. Biden, bunun dünyanın sonunu (Armageddon) getirecek bir nükleer savaş olmayacağını söylerken, Putin ise Rus anavatanının hedef alınması, toprak bütünlüğünün tehdit edilmesi halinde nükleer silaha başvuracağına işaret etmektedir.
Putin’in taktik nükleer silah kullanması halinde bu kendi askerlerini de tehlikeye atacaktır. Bu aynı zamanda Batılılara misilleme yapma hakkı verecektir ki bu durumda Rus kuvvet formasyonlarının daha hassas durumda olduğu ve özellikle Karadeniz bölgesindeki varlığının hedef alınacağı gözönüne alınmalıdır.
ABD, B61 nükleer bombalarının B61-11 modelini geliştirdi ve 2011 yılında test etti. Bu bombaların atılmasında B2 bombardıman uçakları kullanılıyor ve merkezi Missouri’deki Whiteman Hava üssü. Bu nükleer bomba “mini nuke” olarak adlandırılmasına rağmen, 400 kilotonluk; Hiroşima’ya atılan sadece 15 kilotondu. 9.000 kilotonluk B53’ler ise B52’ler tarafından atılıyor. B-61-11’er Rusya ve Çin’e karşı, B61-12’ler ise nükleer silahı henüz olmayan İran gibi ülkeler için düşünülüyor.
Yapılan bir çalışmaya göre, ABD ve Rusya arasında nükleer bir savaş en az 5 milyar kişinin ölümüne neden olabilir. Ayrıca dünya genelinde 2.5 milyar kişinin de kitlesel açlıktan ölmesi bekleniyor. Ancak, başka olumsuz sonuçları da olacak; örneğin ozon tabakası %25 delinecek ve doğrudan gelen ultraviyole ışınları katarak ve kanserlere yol açacak. Güneş ışığının arasına giren bulutlar dünyada ısıyı 1.3 ℃-6.5 ℃ düşürecek ve bu pek çok felakete yol açacak.
Belarus, NATO birliklerinin Rusya ile savaş halinde olan Ukrayna topraklarına girmesi halinde III. Dünya Savaşı’nın başlayacağı uyarısında bulundu. Cumhurbaşkanı Lukaşenko, “Bu durumda hem taktik hem de stratejik nükleer silah kullanılacak, anında korkunç seviyede tepki verilecek” ifadesini kullandı. Belarus Cumhurbaşkanı Lukaşenko, “Tek bir çizgimiz var, bu da devlet sınırıdır. Sınıra bastıkları anda yanıt verilecek” diye konuştu. Ukrayna ordusunun Rusya toprağı olan Kurs bölgesine girdiğini hatırlatan Lukaşenko, “Ukrayna, durumu gerginleştiriyor. Böyle devam ederse, bu gerginlik Ukrayna’nın yok edilmesiyle sonuçlanabilir” şeklindeki görüşünü savundu.
11.600 kişilik Ukrayna Kuvveti, Rusya anavatanına ait Kursk bölgesini işgal ederken, pek çok askeri öldürülen Putin hala savaş ilan etmediğini iddia ediyor. Şüphesi Ukrayna işgali NATO tarafından yönetildi ve Kurchatov’da bir nükleer santral vardı. ABD ve NATO’nun Ukrayna’ya verdiği destek sürekli aşama kaydetti; önce Ukrayna’ya NATO silahları verildi, sonra NATO birlikleri örtülü şekilde geldi, arkasından F-16’lar verildi. Daha sonra ise NATO personeli gelişmiş silahları komuta etmeye başladı ve örtülü şekilde NATO drone ve uçakları Rusya’nın derinliğindeki hedeflere taarruza başladılar. Son olarak NATO birlikleri örtülü şekilde Kurks bölgesine girerek, tüm şehri aldılar ve Rus askerlerini zayiat verdirdiler. Ukrayna’daki NATO silahları, haberleşme sistemleri, lojistik ve komuta yapısı Ruslara ağır darbeler vuruyor. NATO, ne kadar ileri gidebileceğini gösterirken, Rusların kırmızı çizgilerini test ediyor. Rusya ise taktik nükleer silahları ile NATO’yu tehdit ediyor.
Temmuz 2024’ün son gününde Rus Silahlı Kuvvetleri, taktik nükleer silah kullanımı tatbikatında üçüncü ve final safhasının denenmesine başladığını duyurdu. Bu tatbikat yakın müttefikleri Belarus ile müşterek yapılıyor. Belarus, Rus nükleer programına Mart 2023’de katıldı. Bu işbirliği NATO’nun gerginliği tırmandırması halinde Rus termonükleer silahlarının kullanılmasını da içeriyor. Bu işbirliğinin Belarus’un Moskova’dan en üst düzeyde güvenlik garantisi istemesi ile başladığı iddia ediliyor. Belarus’da Rus İskender-M karada konuşlu hipersonik füze sistemleri kurulması söz konusu. Rus füzeleri taktik nükleer başlıklar taşıyacak.
En az 10 Belarus hava kuvvetleri uçağı taktik nükleer silah taşımak için seçilecek. Belarus’un elinde nükleer kabiliyetli savaş uçağı olarak Su-30SM ve Sovyet döneminde kalma MiG-29 var. Bunlara karada konuşlu nükleer tipte İskender hipersonik füzeleri eklenebilir. İskender füzelerinin 500 km. menzile sahip, yüksek isabetli, üstün manevra kabiliyetine sahip olduğu söyleniyor. Ayrıca, Belarus’un elinde Sovyet döneminden kalma Toşka-U gibi taktik balistik füzeler de var. Belarus, S-400 ve İskender parçaları gibi Rus savunma silahlarının üretildiği bir yer.
Ruslar bu gelişmeleri birkaç iddiaya dayandırıyor. Öncelikle ABD’nin Polonya’ya bazı nükleer silahlar taşıma niyeti olduğu söyleniyor. Rusların son açıklamaları Ukrayna’ya F-16’ların verilmesi ile aynı zamana geldi. Ukrayna’ya Hollanda, Belçika, Danimarka ve Norveç’ten 80 kadar F-16 geldi ve ilk iki ülkeden gelenler nükleer yetenekli ve NATO’nun nükleer paylaşım programının parçası. Ruslar, F-16’ların gelişini NATO’nun savaş ilanı gibi görürken Batı ise ciddiye almamış gözüküyor. Ukrayna yönetimi, F-16’ların bulunduğu NATO üslerine Rusların saldırmayacağını düşünürken, Moskova bu üslerin kendileri için meşru hedef olduğunu birkaç kez açıkladı.
Rusya’nın elinde hava üstünlüğü için Su-35S savaş uçakları, (Kinzhal hipsersonik füzeleri taşıyan) yükseklerden uçan MiG-31 önleyici/darbe savaş uçakları da nükleer yetenekli. Rusya’nın son dönemdeki nükleer tatbikatları bölgede en azından taktik nükleer silahların kullanılacağı senaryoların olduğunu gösteriyor. Böyle bir gelişme, beklenmedik sonuçlara ve daha büyük bir savaşa yönelik tırmanmaya yol açabilir. Ukrayna’da yaşadığı insan, silah ve araç kaybı büyük olan Ruslar, bu bataklıktan çıkmak için nükleer tehdit ile son kozlarını oynamaya çalışıyorlar. İyice köşeye sıkıştıklarında ne yapacakları bilinemez.
Ortadoğu Senaryosu
1950’lerin ortasında İsrail, nükleer silah programını geliştirmeye başladı. Ekim 1957’de Fransa’dan bir reaktör ve yeraltı işleme fabrikası edindi. 1965’de Dimona’da kurulan tesisten ilk plütonyum üretildi. Haziran 1967’de, Altı Gün Savaşları’nın arifesinde iki veya üç toplu düzene sahipti. 1986’da İsrail’in 100 ile 200 civarında nükleer silaha sahip olduğu basına yansıdı. İsrail, 1979 yılında nötron bombasını test etti. Bölgesel rakiplerini önlemek isteyen İsrail,7 Haziran 1981’de Bağdat’ın güneyindeki Osirak reaktörünü hava saldırısı ile bombaladı. ABD istihbaratına göre İsrail’in elinde 60 ile 80 nükleer silah var.
Günümüz İran-İsrail gerginliği isabet oranı olmayan Tahran’ın çeşitli füzelerinin bir kısmının İsrail hava savunma sistemini geçebildiğini gösterdi. Nükleer başlık taşıyabilen Şahap-3 füzesi ile İsrail’i vurabilir. Yüzlerce Şahap-3’e sahip İran, daha uzun menzilli ve daha fazla yük taşıyabilen Sejil füzesini geliştirmeye çalışıyor. İran artık hem düşük hem de orta zenginlikte uranyum stokuna sahip ve nükleer silah edinmeye oldukça yakındır. İran, zaten kimyasal ve biyolojik silahlara sahiptir ve nükleer silah geliştirmesi 5-10 yılını alacaktır. Ancak, İran, nükleer silah geliştirse bile bunun ABD’ye tehdit olma özelliği biraz daha zaman alacaktır.
ABD için İran ile bir savaşta nükleer koşullar Kuzey Kore ile benzer değildir. İran’ın nükleer korunması sınırlıdır ve nükleer bomba yarıçapının kontrolü için geniş bir ülkedir. Cumhuriyetçiler, uzun zamandır İran ile bir savaşı planlıyorlar ve Obama’nın anlaşması 2018’de yapılması planlanan savaşı geciktirdi. Bunun nedeni, Obama döneminde yaşanan ekonomik zorluklar kadar, önceliği Çin’in alması idi. İran ile yapılan anlaşma Çin’e hazırlanan ABD için geçici bir çözümdü. Ancak, 7 Ekim 2024’de Gazze’de başlayan savaş, İran ile ilgili tüm iyimserliklere son verdi ve yaklaşan seçimler öncesi ABD, bu savaşın sahnesini örtülü şekilde hazırlamaya başladı.
Suudi Arabistan ve İsrail’in sahip olduğu kabiliyetler varken, İran balistik füze programından vazgeçmeyecektir. Özetle, Ortadoğu’da kalıcı bir barışın temelleri atılmadan silahlanma yarışı ve nükleer silah hevesleri bitmeyecektir. Gelinen aşamada Gazze ve Lübnan’dan sonra savaşın ABD’nin katılması ile İran’ı doğrudan hedef alması uzak bir ihtimal değil. Toprakları doğrudan hedef alınan İran rejimi son çare olarak nükleer olasılıklara başvurur ise bu karşılıksız kalmayacaktır. İran topraklarını tamamen işgal etme niyetinde olmayan ABD için de nükleer seçenek bir çözüm olabilir.
Hindistan-Pakistan Nükleer Savaşı
Nükleer savaş senaryosu ile ilgili en tehlikeli gelişmeler Güney Asya’da yaşandı. Uzun zamandır nükleer güce sahip oldukları düşünülen Hindistan ve Pakistan Mayıs 1988’de nükleer silahlarını test ettiklerini birkaç gün ara ile beyan ettiler. Pakistan, Keşmir sorunu nedeni ile Hindistan ile savaşa çok yakın. Hindistan ise Pakistan’ı ülkesi içindeki terör faaliyetlerine destek vermekle suçluyor. İki tarafta savaştan uzak durmaya çalışsa da, ani bir çatışma nükleer caydırıcılığı test edecek bir seviyeye ulaşabilir.
Hindistan ile muhtemel bir savaşta Pakistan, ülkenin var olabilmesi için nükleer silah kullanmakta tereddüt etmeyecek. Hindistan ve Çin’in aksine Pakistan’ın nükleer doktrini ilk vuruşu ve Hindistan’dan gelecek bir konvansiyonel saldırı karşısında nükleer silah kullanımını öngörüyor. Pakistan’ın Hindistan’a nükleer saldırısı için dört senaryo var;
(1) Hindistan’ın Pakistan’ın büyük bir bölümünü işgal etmesi.
(2) Hindistan’ın Pakistan ordusu veya hava gücünün büyük bir bölümünü imha etmesi.
(3) Hindistan’ın Pakistan’ı ekonomik olarak yok etmeye çalışması.
(4) Hindistan’ın Pakistan içinde bozucu faaliyetlerle siyasi iç istikrarsızlığa yol açması.
Pakistan’a göre halen Hindistan, dördüncü senaryoyu uyguluyor, Pakistan içindeki terör örgütlerine destek veriyor.
Pakistan, operasyonel bir nükleer güçle tehditlerle cevap vermeyi amaçlıyor. Örneğin Hindistan, Soğuk Başlangıç doktrini ile kendisine yönelik terör örgütlerini destekleyen Pakistan içinde hızlı ve sınırlı toprak kazanımları hedeflediğinde; İslamabad, bu saldırılara karşı taktik nükleer silahlar geliştirmeye başladı. 2011 yılında test ettiği Hatf-9 (Nasr) füzesi, kısa menzilli yüzeyden yüze çoklu balistik füze niteliğinde. 60 km. menzili olan Nasr, nükleer başlık taşıyor.
Pakistan, nükleer silah gücünü geliştirmeye devam ediyor. Bunun yanında, curise füzeleri ve yakın menzilli muharebe alanı nükleer silahlarla mevcut balistik füzelerini takviye ediyor.
Kore Yarımadası
İran ile yapılan nükleer programının sınırlanması anlaşmasının bir benzeri 1994 yılında yapılmıştı. Her ne kadar İran ile anlaşmayı bozan ABD olsa da, Kuzey Kore NPT Anlaşmasından da çekildi ve kendi nükleer bomba inşa programına devam etti.
Kuzey Kore’nin envanterinde yaklaşık 1.000 balistik füze var ve Kuzeydoğu Asya’daki hedeflerin çoğunu vurabilir. Eski Sovyet teknolojisine göre üretilen füzeler iyi test edildi ve güvenilir bulunuyor. Kuzey Kore, ABD’yi vuracak yeni mobil füzeler üretme peşinde. Okinawa ve Guam gibi anahtar Amerikan üsleri de hedef listesinde. Balistik ve cruise füzelerini denizaltılara ve yüzey gemilerine de monte ediyor. Kuzey Kore’nin nükleer doktrini şu şekilde; kendisini yok edecek saldırılara karşı daha iyi donatılmış füzeler üretmek ve uzak menzilli önemli hedefleri yok etmek.
Kuzey Kore, nükleer silah ve füze üretiminde kendi kendine yeterli değil, dış desteğe, yasak kabul edilen tedarik yöntemlerine başvurmak zorunda. Dışarıdan ihtiyaç duyduğu teknolojiler arasında; yüksek performanslı sıvı yakıt motorları, katı yakıtlı roket motorları, yüksek hız ısı kalkanları ve (atmosfere) yeniden giriş vasıtaları, kılavuz elektroniği, gelişmiş makine aletleri ve yüksek güçlü, hafif malzemeler var.
Kuzey Kore ile ilgili belirsizlikler içinde gelecekte üç senaryo bekleniyor;
(1) Yeni uzun menzilli füze testlerinin başarısız olması ve teknoloji yetersizliği halinde, mevcut kısa menzilli balistik veya cruise füzeleri ile denizden Kuzeydoğu Asya’da ki hedefleri vurmak.
(2) Geliştirmesi halinde uzun menzilli ve mobil füze ve roketleri, denize dayalı sistemleri ile ABD’nin Okinawa ve Guam üslerini vuracak bir projeksiyon kullanmak.
(3) Kıtalararası füze kabiliyetleri (Musudan IRBM, KN-08 ICBM üzerinde çalışıyor) üretmesi halinde ABD anavatanını da tehdit etmek.
ABD’nin Güney Kore’ye THAAD hava savunma sistemini yerleştirme planı Çin’den tepki alıyor.
Kuzey Kore, 1980’lerin sonlarından beri nükleer tesislerinde füze başlığı geliştirmeye çalışıyor. 1990’larda Pakistan’dan yardım aldı. 2006’daki ilk test başarısız oldu. İlk amaç Kuzeydoğu Asya’yı vuracak orta menzilli füzelerdi. Bugün ise uzun menzilli balistik füzelerin üzerine nükleer savaş başlığı monte ederek ABD’yi vurmayı amaçlıyor. Son gelişmeler ABD için alarm veriyor. Diğer yandan Kuzey Kore, onlarca nükleer silahla tehdit ettiği Güney Kore’yi birleşmeye daha doğrusu ilhak edilmeye zorluyor. Karşısında ise ABD, Güney Kore ve Japonya ittifakı var. NPT rejimi ve yaptırımlar bugüne kadar Kuzey Kore’yi ihtiraslarından vazgeçirmedi. Hatta Kuzey Kore, geliştirdiği silah ve teknolojiyi para kazanmak için de kullanabilir. Kore Yarımadası’nın geleceği için iyi seçenekler bulmak zor.
Üçüncü Dünya Savaşı
Soğuk Savaş Sonrası dönem, 2014’de Ukrayna krizinin başlaması ile bitti ve büyük güç mücadelelerine yani “idealizm”den “jeopolitik”e döndük. İkinci Dünya Savaşı koşullarına göre oluşturulmuş dünya düzeni artık 21. Yüzyılın ihtiyaçlarını karşılamıyor ve gittikçe kaosa sürüklenen dünyamızda bir istikrara kavuşmak için hızla bir dünya savaşına yaklaşıyoruz. Bu savaş, Güney Çin Denizi ve etrafında olacak ancak, 2040’lara kadar olan hazırlık dönemi için Avrasya’da bu savaşın arka sahnesi hazırlanıyor.
Büyük olasılıkla Güney Çin Denizi etrafındaki birçok sorunun aynı anda patlaması ile ABD ve Çin’in başı çektiği iki ittifak arasında yaşanacak bu savaş sonrası dünya, yeni bir düzene gidecektir. Savaş ne kadar sıkı ve karşı imha edici olursa yeni düzenin istikrar sağlama imkânı o kadar çok olacak. Tıpkı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi taraflar diğerinin kayıtsız şartsız teslim olmasını bekleyecek. Dünyadaki insan nüfusu nükleer ve biyolojik silahların da kullanılması nedeni oldukça azalacak. Üçüncü Dünya Savaşı’nın ana özelliği; bugün prototipleri hazırlanan insan-makine sistemlerinin, yapay zekâlı insanımsıların ve nükleer silahların kullanılması olacaktır.
Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetikleyen, Çin’in Tayvan’ı işgali ve Güney Çin Denizi’nde ancak savaş yolu ile çözülebilecek egemenlik sorunları olacaktır.
Büyük olasılıkla Güney Çin Denizi etrafındaki birçok sorunun aynı anda patlaması ile ABD ve Çin’in başı çektiği iki ittifak arasında yaşanacak bu savaş sonrası dünya, yeni bir düzene gidecektir. Savaş ne kadar sıkı ve karşı imha edici olursa yeni düzenin istikrar sağlama imkânı o kadar çok olacak. Tıpkı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi taraflar diğerinin kayıtsız şartsız teslim olmasını bekleyecek. Dünyadaki insan nüfusu nükleer ve biyolojik silahların da kullanılması nedeni oldukça azalacak. Üçüncü Dünya Savaşı’nın ana özelliği; bugün prototipleri hazırlanan insan-makine sistemlerinin, yapay zekâlı insanımsıların ve nükleer silahların kullanılması olacaktır.
Çin askeri stratejisi bölgesel hegemonya için Doğu Asya denizlerinde zorlayıcı muharip güçler ve karşı-müdahale “Geçiş Önleme/Bölge Yasağı (A2/AD)” kabiliyetleri geliştirmektedir. Bununla da kalmayıp, ABD deniz ikmal yollarını ve Japonya’daki üslerini kullanmasını önlemeyi, uzay ve siber-uzay kabiliyetleri ile rekabet etmeyi hedefliyor. A2/AD, birçok silah ve taktikten oluşan hava, kara, deniz, elektronik savaş, siber ve uzay kabiliyetlerinin kullanıldığı bir sistemdir.
Askeri stratejinin temelinde, Çin’in ilk ada zincirindeki güç projeksiyonu ile ABD güçlerinin yakın denizlerine girme teşebbüsünü pahalıya ödetmek var. Örneğin bir çatışma halinde ABD güç projeksiyonunun ana unsuru olan taşıyıcı vuruş kabiliyetleri Çin’in süpersonik cruise füzeleri, gemi savar balistik füzeleri ve dizel elektrikli denizaltılar tarafından yok edilecektir. Yenilenmekte olan Çin hava kuvvetleri uçakların artan menzili ile ABD’nin üsleri ve taşıyıcı gruplarını vurmayı hedeflemektedir. Böylece ABD üstünlüğünün temel olan güç unsurları etkisiz hale getirilecektir.
Çin’in A2/AD konseptine karşı ABD iki konsept geliştirdi; ASB ve abluka. A2/AD’ye karşı Batılı ülkeler görünmez insanlı ve insanlı vuruş platformları, hipersonik saldırı sistemleri, çok spektrumlu siber ve elektro-magnetik saldırı vasıtaları, böcek ve benzeri teknolojiler, artan balistik füze savunması, yeni nesil C4ISTAR ve tanker kabiliyetleri geliştirmekte ve bunları kara ve deniz platformları ile güçlendirmektedirler.
Bu konseptin ortaya çıkışı, Çin Ordusu’nun Tayvan boğazında ABD ile girişeceği bir askeri çatışma için hazırladığı kabiliyetlere karşı koyabilme ihtiyacı oldu. Çin’in A2/AD stratejisine karşılık ABD, konvansiyonel bir karşılık için ileri teknoloji ile yeni bir şey yapmak gerekli idi. Çin’in Dong Feng 21D (DF-21D) anti-gemi balistik füzeleri (ASBM), bölgeye gelecek Amerikan savaş gemilerini tehdit teşkil etmektedir.
Çin’in Amerikan gemilerini vurarak ablukayı yok etme stratejisine karşılık Çin Denizi’nin etrafındaki adalarda (Malakka’dan Tayvan, Filipinler, Japonya ve Güney Kore’ye kadar) 100-200 km. menzilli karadan denize füzeler yerleştirerek Çin’in etrafında ilk halka oluşturulacaktır. Sorun, bu yöntemin bugün için geçerli olsa da 2040’da yetersiz kalacak olmasıdır.
Savaşın ilerleyen aşamasında Çin ana karasına yapılacak bir nükleer saldırı 1000 Kt.a ulaştığında bu 6-8 milyar insanın ölmesi yani tüm dünyada büyük bir nüfus azaltmasının ötesinde, belki de insanlığın yok alması yani altıncı büyük yok olma anlamına gelecektir.
Şimdi yeni bir çağın başındayız ve Batının üstünlüğü sona ererken, gelecek konusunda tahminler yapılıyor. Tüm uygarlık değerlerinin ve toplumsal yapının yerle bir olacağı dönemin yani sonun başlangıcındayız.
Türkiye’nin Nükleer Silah Yapma Olasılığı
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
————————————
Kaynak:
https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/nukleer-savas-senaryolari-altinci-buyuk-yok-olma