Turgut GÜLER
Van Gölü’nün etrâfında yaşayan insanlarımız, Göl’den bahsederken ekseriyetle “deniz” tâbirini kullanıyorlar. Yakınındaki Erçek Gölü’ne kıyasla, Van Gölü’nde elbette deniz heybeti var. Lâkin Hazar Denizi – ki, bâzılarına göre o da göldür – ile yan yana konduğunda, Van Gölü’nün deryâ sevdâsı mânâsız kalır. Hani, meşhûr Guliver’in cüceler ve devler diyârında başına gelenler gibi, Van Gölü de aynı hesap.
Göle deniz diyenlerin, denizi görmemiş olmalarını, ayrıca düşünmek lâzım. Aslında bunu, Van yöresinden çıkarıp, çok daha geniş bir bölgeye, Orta Asya’ya taşırsak, Türk milletinin yayla tabiatına yaklaşmış oluruz. Oğuz Kağan’ın, adıyla anılan destânın sonunda, milletine gösterdiği:
“Takı taluy takı müren
Kün tuğ bolgıl kök kurıkan!”
Hedefi, deniz ve ırmak sıralaması yaparken; Aral, Baykal, Balkaş gibi birer küçük deniz olan gölleri işâret ediyordu.
Türk’ün ummân karşısındaki şaşkınlığı ve geç gelen bahrîyeliliği, hep bu göl-deniz karıştırmasındandır. Gölü deniz bilince, denize sarf edecek sözümüz kalmıyor.
Ahmed Cevdet Paşa’nın, Napolyon’dan naklettiği, çok zarîf bir İstanbul târifi vardır:
“Eğer, Kürre-i Arz tek devlet olmak iktizâ etseydi, makarrı İstanbul olurdu.”
Napolyon, bu sözü, Akkâ önünde Cezzar Ahmed Paşa’ya yenildikten sonra, bir sohbet sırasında sarf etmiş. Kendisine, düzenlediği Mısır ve Orta Doğu Seferi’nin nihâî maksadını sormuşlar, o da:
“İstanbul’u ele geçirmek”
Şeklinde, net bir cevap vermiş.
“Niye İstanbul?”
Dediklerinde de, yukarıdaki:
“Kürre-i Arz’a makarr olacak şehir.”
Portresini çizmiş.
İstanbul’un, Yeryüzü’ndeki yerini ve önemini anlatmak için, Napolyon’a ihtiyaç yok. Bizâtihi İstanbul, duruşuyla, bakışıyla Dünyâ’nın merkezi olduğunu anlatıyor.
İstanbul, bunca horlanmaya ve istîâb haddini aşan kalabalığa rağmen, aslâ pes etmiyor. O, hâlâ güzel, hâlâ en câzib şehir. Türk illerinde ve yâd ellerde İstanbul’a rakîb bulma hevesleri, her zamân peşin mağlûbiyetlere uğramıştır.
Bir vakitler, San Fransisco için:
“Dünyâ’nın en güzel şehri”
Tarzında bir etiket hazırlanmıştı.
Golden Gate dedikleri köprüyü içine alan kartpostalların arka yüzünde, İstanbul’u göremeyen zavallıların avunma hâllerine tercümân olan cümle ve ibârelere rastlıyorduk. Güzellik, her göz için farklı olmakla berâber, İstanbul’da tecellî eden şehir güzelliği, aynî farklılıkları ber-havâ gücüne sâhip görünüyor. Birtakım müfessirlerin, Kur’ân-ı Kerîm’de muhtelif âyetlerde geçen “Belde-i Tayyîbe”, “Belldetün Tayyîbetün” lâfızlarının, İstanbul için istîmâl olunduğunu söylemeleri; ayrıca “fetih hadîsi” ile “Nebî muştusu”na mazhar olması, İstanbul’u kutlu ve saâdet-bahş bir mekân yapmıştır.