Yusuf KANLI
PKK’nın silahsızlanması ve dağılması yönündeki çağrı, yeni bir barış sürecinin kapısını aralayabilir mi?
Türkiye’de yıllardır süregelen PKK meselesi, Abdullah Öcalan’ın örgütün dağılması ve silahlı mücadelenin sona ermesi yönündeki çağrısıyla yeniden gündemin merkezine oturdu. İlk bakışta, bu açıklama tarihi bir dönüm noktası gibi görünse de, içinde barındırdığı hukuki, güvenlik ve jeopolitik dinamikler dikkate alındığında, meselenin o kadar da basit olmadığı ortaya çıkıyor. Türkiye’nin üniter devlet yapısı, terörle mücadele politikaları ve bölgesel güvenlik kaygıları göz önüne alındığında, PKK’nın silahsızlanması ve dağılmasıyla sonuçlanacak bir sürecin gerçekten mümkün olup olmadığı ciddi bir tartışma konusu.
Ancak asıl kritik soru şu: Bu çağrı gerçek bir barışın kapısını mı aralıyor, yoksa sahada zayıflayan PKK’nın siyasi ve stratejik pozisyonunu güçlendirmeye yönelik bir manevrası mı? Ve belki de daha önemli bir nokta: PKK gerçekten silah bıraksa bile, Suriye’deki PYD/YPG gibi uzantıları varlığını sürdürecek mi?
Barış mı? Hukuki çerçeve sıkıntısı
Türkiye Anayasası’nın değiştirilemez ilk dört maddesi, ülkenin üniter yapısını kesin olarak koruma altına alır. Bu çerçevede, PKK’nın geçmişte sıkça talep ettiği özerklik, federatif yapı ya da ayrı bir siyasi kimlik gibi talepler anayasal olarak imkânsızdır. Bu nedenle, PKK’nın dağılması sürecinde herhangi bir “siyasi dönüşüm” mekanizmasının anayasal çerçevede nasıl şekilleneceği büyük bir soru işaretidir. PKK’nın gerçekten silahlı mücadeleyi bırakıp siyasi bir aktör olarak varlık göstermesi mümkün mü, yoksa bu sadece yeni bir strateji mi?
Bir diğer hukuki engel ise Türkiye’nin terörle mücadele mevzuatı ve ceza hukuku sistemidir. PKK mensuplarının geçmişte işlediği suçlar göz önüne alındığında, “affın” veya “entegrasyonun” nasıl sağlanacağı da büyük bir muamma. Eğer devlet, PKK mensuplarına af tanırsa, bu kamuoyunda büyük bir tepkiye yol açacaktır. Tam tersine, örgüt mensuplarının yargılanması ve ağır cezalar alması durumunda ise bu, Öcalan’ın çağrısına yanıt vermek isteyen PKK üyeleri için caydırıcı bir unsur olacaktır.
Bu noktada, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu ikilem şudur: PKK’nın dağılması için hukuki bir mekanizma oluşturulacaksa, bu mevcut anayasal düzeni ve terörle mücadele yasalarını nasıl etkileyecek? Örneğin, geçmişteki Oslo görüşmeleri ve Çözüm Süreci döneminde gündeme gelen “şartlı af” ya da “geçiş dönemi adaleti” gibi mekanizmalar tekrar masaya gelir mi?
Bu hukuki belirsizliklerin ışığında, PKK’nın silahsızlanmasının önündeki en büyük engellerden birinin hukuki çerçevenin değişmez doğası ve kamu vicdanını sarsmadan nasıl bir entegrasyonun sağlanacağı olduğu söylenebilir.
PKK’nın gücü ve PYD/YPG faktörü
PKK’nın Türkiye içinde askerî olarak büyük ölçüde zayıflatıldığı bir gerçek. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) tarafından yürütülen operasyonlar sonucunda, örgütün Türkiye’deki saha gücü ciddi şekilde kırıldı. Ancak PKK’nın tamamen silahsızlanması meselesi, sadece Türkiye sınırları içindeki yapılanma ile sınırlı bir konu değil. Asıl kritik nokta, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD/YPG’nin ne olacağıdır.
PYD/YPG, ABD tarafından Suriye’de DAEŞ’e karşı savaşan bir güç olarak desteklenmeye devam ediyor. Ankara’nın uzun yıllardır Washington’a yaptığı “PYD/YPG, PKK’nın Suriye koludur” uyarılarına rağmen, ABD bu yapıya silah ve lojistik desteğini sürdürüyor. Bu da şu soruyu gündeme getiriyor:
PKK gerçekten silahsızlanırsa, PYD/YPG’nin silahlı varlığı devam edecek mi? Eğer yanıt “evet” ise, Türkiye’nin güvenlik birimleri açısından bu çağrı “samimi bir barış girişimi” olarak değil, sadece mücadelenin Suriye’ye kaydırılması için bir taktik manevra olarak görülecektir.
Öcalan’ın çağrısının içi boş mu, yoksa sahada ciddi bir karşılığı var mı? Eğer PYD/YPG’nin silah bırakmayacağı açıksa, Türkiye bu süreci ciddiye almaz ve güvenlik politikalarında herhangi bir değişikliğe gitmez.
Bir diğer mesele ise şu: ABD, PYD/YPG’yi silahsızlandırmayı kabul eder mi? Washington’un bugüne kadar YPG’ye verdiği destek düşünüldüğünde, bu oldukça düşük bir ihtimal. Öyleyse, Türkiye için “PKK’nın silahsızlanması” sadece içi boş bir söylemden mi ibaret olacak?
Bu noktada, Türkiye’nin PYD/YPG’yi hedef alan operasyonlarını artırması, sürecin tamamen tersi bir yöne gitmesine neden olabilir. Örneğin, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarını artırması, ABD ile gerilimi tırmandırabilir ve PKK’nın dağılması çağrısı, Türkiye’nin sert askeri tedbirlerini haklı çıkaran bir argümana dönüşebilir.
ABD’nin duruşu
PKK’nın dağılması sürecinin belki de en kritik aktörü ABD’dir. ABD, PKK’yı resmen bir terör örgütü olarak tanırken, PYD/YPG’yi bu kategoriye sokmamak için her türlü diplomatik manevrayı yapmaktadır. Washington, bu grubu “DEAŞ’a karşı savaşan yerel müttefik” olarak lanse etmekte ve Türkiye’nin uyarılarına rağmen desteğini sürdürmektedir.
Ancak bu durum, Türkiye açısından kabul edilebilir mi? Açıkça hayır.
Türkiye için PKK ve PYD/YPG arasında hiçbir fark yoktur ve Öcalan’ın çağrısının gerçekten bir anlam taşıması için PYD/YPG’nin de silah bırakması ya da dağıtılması gerekecektir.
ABD bu konuda bir değişiklik yapmaya yanaşmazsa, Türkiye’nin iki olasılığı bulunmaktadır:
- Süreci tamamen reddederek PKK’nın silahsızlanma çağrısını bir taktik olarak değerlendirmek ve güvenlik politikalarında değişikliğe gitmemek.
- PKK’nın silahsızlanmasını ciddiye alarak süreci ilerletmek, ancak PYD/YPG’ye karşı askeri operasyonları artırmak.
- Her iki senaryoda da ABD ile ilişkilerin daha da gerilmesi kaçınılmazdır. Zira ABD’nin PYD/YPG’yi silahsızlandırmayı kabul etmesi, Türkiye ile ittifakını güçlendirse de Washington açısından stratejik bir kayıp anlamına gelecektir.
Çağrı barış mı getirir, yoksa…
Öcalan’ın çağrısı, ilk bakışta Türkiye’de yeni bir barış süreci umudu yaratıyor gibi görünse de, işin özüne inildiğinde sahadaki gerçekliklerle örtüşmeyen ciddi sorunlar içerdiği görülüyor.
- Türkiye’nin hukuki ve anayasal çerçevesi, PKK’nın dönüşümünü neredeyse imkânsız kılıyor.
- PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD/YPG’nin silahlı varlığı devam ettiği sürece, Türkiye için silahsızlanma çağrısı bir anlam ifade etmiyor.
- ABD’nin YPG’ye desteği sürdükçe, Türkiye bu çağrıyı sahada uygulanabilir görmeyecek ve askeri operasyonlarını artıracaktır.
Sonuç olarak, PKK’nın dağılması ve silahsızlanması, sadece Türkiye içindeki gelişmelere bağlı değildir. ABD’nin YPG’ye verdiği desteğin kesilmesi ve Türkiye’nin güvenlik kaygılarının giderilmesi gerekir. Aksi takdirde, bu çağrı geçmişteki diğer girişimler gibi sadece bir diplomatik manevra olarak tarihe geçecektir.
Kaynak:
https://yetkinreport.com/2025/02/28/ocalanin-cagrisi-baris-mi-yeni-bir-taktik-mi/