Cahit GÜNAYDIN
“Ben bu kitabı hikmet, seci, atalar sözü, şiir, recez, nesir gibi şeyler ile süsleyerek hece harfleri sırasınca tertip ettim. İrdemem onu yerinde bulsun, arayan sırasında arasın diye her kelimeyi yerli yerine koydum; derinliklerini alana çıkardım, katılıklarını yumuşattım. Yıllarca bir çok güçlüklere gögüs gerdim”
diyor Divanü lugati’t Türk ü yazan hezarfen Kaşgarlı Mahmut.
Her atasözüne makale, öykü yazılır, film çekilebilir hezarfen Yusuf Has Hacip in Kutadgu bilig ‘in de her beyitine olduğu gibi. Hezarfen Mir Ali Şir in Türkçenin sahipkıranıdır. Korkut Ata nın boyları, soyları beş bin yıldır Tarihe vurulan Türk Bilincinin Tamgasıdır.Tarih ile organik bir düşünsel bağ kurmanın yolunu EROL GÜNGÖR söyle tarif ediyor “ Benim kanaatimse tarih öğretimindeki prensip eski çağlardan bu güne gelmek değil, bu günden eski çağlara gitmekte; yani okutulan şey mutlaka bizim yaşadığımız hayatla, bu günkü problemlerimizle irtibat haline getirilmelidir.”
Bu irtibatı en güzel kuran düşünce bozkurtumuz da İskender Öksüzdür. İnsan onun kitaplarını okudukça, videolarını ve televizyonda proğramlarını seyrettikce Korkut Ata don değiştirmiş, İskender Öksüz olmuş sanki demekten kendini alamıyor. İskender Öksüz’ün “Yeni Başlayanlar İçin Hukuk Devleti veya Her Şey Algoritmadır ve Algoritma Her Şeydir” makalesinden bir alıntı ile algoritmik düşünmenin öneminin altına bir kere daha çizelim. “Kutadgu Bilig’de Hakan Güntogtı ne diyordu: “İster oğlum olsun, ister gelip geçen misafir. Vereceğim kararda kimse farklılık bulamaz.” Evet, kanun algoritmadır. Tarafsız ve adil yargı böyle olur. Karar vermede kullanılan algoritmaya onlar töre diyordu. Biz kanun diyoruz. Devletle kanunu, devletle töreyi yan yana söylemek âdetimizdir. Bilge Kaan, “Türk Milleti, üstte gök basmadıysa, altta yer delinmediyse senin ilini (yani devletini), töreni kim artadı?” der. Adalet algoritma hâline gelince kanun olur. Hepsi algoritmadır. İster adalet mekanizmasında, ister bürokrasinin işlemesinde, işe almada, terfide, vatandaşın müracaatında yapılacaklarda, bütün hizmetlerde uygulanan şey algoritmadır. Ticaret Kanunu’ndan Ceza Kanunu’na, Seçim Kanunu’ndan Medenî Kanun’a kadar her şey. Yazılı algoritmalara mevzuat, yazısız algoritmalar gelenektir. İkisi de kuvvetlidir ve şaşmaz. Eğer siz muz cumhuriyeti değilseniz!Algoritma olmasa her müracaat, her işe alma, her terfi ve her ticarî alışveriş için bir yetkili veya kuvvetlinin ayrı ayrı karar vermesi gerekecekti.İl gider töre kalır… Yani devlet yıkılsa bile töre ayaktaysa devlet tekrar kurulur. Fakat töre gitmişse, bu yerin delinmesinden, göğün basmasından kötüdür. Çünkü mülkün temeli göçmüştür ve ilk sarsıntıda yerle bir olacaktır.Algoritmalarınıza mukayyet olunuz!
İş adamlarımız Oğuz Törüg DÖRT DEĞİŞMEZ ilkesini –KÖNİ, UZ, TÜZ, KİŞİ-benimsemedikleri için işbirliği yapamıyorlar. Temel meselesi budur TÜRK iş Dünyasının.
MAKFED Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran da geçen ay yaptığı konuşmada, bugün Türkiye’nin makine sektörünün 2030 yılına kadarki vizyon ve stratejisini oluşturacaklarını belirterek, makinenin sektörünün Türkiye ekonomisini büyütüp geliştirecek bir lokomotif olduğunu vurguladı. “Eğer biz bu makine sorununu çözersek, ülkemizin 150 yıllık cari problemini çözmüş olacağız. Orta gelirden, yüksek gelire geçen Kore ve Tayvan bunu makine, elektronik ve yazımla gerçekleştirdiler. Şu anda 6 dolar kilogram olan birim ihracatımızı, 15 dolara çıkarmak istiyoruz. Bu 15 dolara makinecilerin tek başına yapabileceği bir iş değil. Elektronikçilerin ve yazılımcıların yanımızda olması lazım. Biz bu sektörleri büyüteceğiz, bu sektörlerde bizim katma değerlerimizi büyütecek.
“Türkiye’de makine alımlarında iç pazarın hala yeterince ilgi görmediğini kaydeden Dalgakıran, ithal edilen makinelerin yüzde 70’inin Türkiye’de de üretildiğini söyledi.!!!???
Neden ilgi görmüyor Türk malı makine Türk sanayicisi ve iş adamınca. Türk Halkı neden batı malını tüketiyor, yerli malı yerine ??? Ne oldu yerli malı haftalarına?Yerli ve milli sanayi nasıl yaratılabilir, zihinler bu kadar karışık iken. AT izini it izine kim karıştırdı?
CEMİL MERİÇ e göre, Batı medeniyetinin temelinde kelimeler yer alır ve ülkeler arası savaşlar önce kelimelerle yapılır. Ona göre Avrupa kelimelerle savaşır, kelimelerle barışır ansiklopedi ve sözlükler her türlü zihni ve ameli faaliyetlerini bir tarafdan tarif ederken bir tarafdan da biçimlendirir. Batıların zihni bu tarif ve biçimlendirme ile yönlendirilmiştir. Dolaysıyla her türlü faaliyetinde batılının düşünce biçimini , kavramlara verdiği anlamları ve niyetleri tesbit etmek gerekir.
“Benim çalışmaların esasını kelimelerin yerini tayin ve tarif teşkil ediyor, Mefhumların içi ne durumda ?
Bunları tesbit etmek için çalışıyorum”
diyor büyük Türk düşünürü Cemil Meriç. Hepimiz onun gibi çalışmalıyız.
Kültür Dildir. Türkçem ses bayrağıdır. Düşlerimin sınırı Türkçem belirler. Mankurtlaşma operasyonu Türk Tarihi boyunca Çinlileşmeden, Ruslaşmaya , Araplaşmadan Farslaşmaya bir şekilde OĞUZ TÖRÜG 4 değişmez ilkesi –KÖNİ,UZ, TÜZ, KİŞİ- sayesinde savrulmuş ama Amerikanlaşma, kendi diline yabancılaşma öncelikle iş adamı ve sanayicilerimiz sayesinde gücünü korumuştur. Halkımızın %30 u açlık, % 50 si yoksulluk sınırında sosyal yardımlar ve kredi kartları ile asgari ücretle yaşam savaşı vermekte ve hiçbir şey okumamakta sadece tv seyretmektedir. Diğer %10 ise sanayici, iş adamı, kobi, esnaf, sanatkar olup kredi, teşvik, kayıtdışı, vergi dışı avantajları ile günlük döviz kuru-kredi faizlerini izleyerek kurnazca, kuralsız ticaret yapmaktadır. Eğitimli, nitelikli özel ve kamu sektöründe çalışan mühendisler, doktorlar, akademisyenler, avukatlar, mali müşavirler, ekonomistler… kısaca küçük burjuvazi avm lerde tüketime devam etmektedir. Aynı kulüp,dernek de bir araya gelen iş adamlarımızın eşleri,kızlarının Tesettür modası ile paris modası arasında hiçbir fark olmadığını ise yurt dışı ve yurt içi gezilerde , otellerde birlikte eğlenirken görülmektedir. Serveti olan bir şekilde servetini yurt dışına transfer ederken kendisi entelektüel sermaye olan beyinlerimiz ise yurtdışına gitmektedir.Çünkü başta iş adamı ve sanayicilerimiz olmak üzere , yetişmiş mühendislerimiz, doktorlarımız, bilim adamlarımız önce Türkçe düşünmeyi unuttular sonra da ……………..Dilim Varmıyor.
“İl gider törüg kalır…
Yani devlet yıkılsa bile törüg ayaktaysa devlet tekrar kurulur. Fakat törüg gitmişse, bu yerin delinmesinden, göğün basmasından kötüdür. Çünkü mülkün temeli göçmüştür ve ilk sarsıntıda yerle bir olacaktır.”
Algoritmalarınıza mukayyet olunuz!
Türklerde Orta Asya’da kullanılan 12 hayvanlı Türk takvimi, Eski Türklerin fal, Kehanet ve yaşanan olaylardan, toplumun tespitlerinden yola çıkarak hazırladığı bir takvimdir. 12 hayvanlı Türk takviminin ortaya çıkışı ile ilgili çeşitli Türk boylarında farklı hikayeler olsa da genel olarak 12 hayvanlı Türk takviminde yer alan hayvan yılları ve özellikleri benzerlik göstermektedir.Kaşgarlı Mahmut‘ un Divanı Lügatit Türk’ te 12hayvanlı Türk takviminin nasıl oluşturulduğuna değinmiştir. Kaşgarlı Mahmut, 12 hayvanlı Türk takviminin ortaya çıkışı ile ilgili Uygur rivayetlerini şu şekil aktarmaktadır.Önemli bir Türk Hakan’ı, kendisi başa geçmeden önceki bir savaş hakkında bilgi almak ister. Danışmanlarıyla yaptığı toplantıda bu savaşın hangi yıl yapıldığı hakkında bir sonuca varılamaz ve tarih konusunda yanılırlar. Bunun üzerine Hakan, önceki tarihte nasıl yanıldıysak gelecek zamanda yapılacak savaşlarda da yanılabileceklerini, Bu sebepten 12 burç ve 12 aya denk gelecek şekilde, her yıla bir isim konulmasını ister. Hakan’ın bu teklifi kurultayca benimsenir. Ardından Sürek avına çıkılır. Daha sonra 12 hayvan nehre doğru sürülür. İlk olarak nehirden karşıya sıçan çıkar ve ilk yıla sıçan yılı adı verilir. Daha sonra sırasıyla Sığır, Pars, tavşan, balık, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve en son domuz (Karageyik) nehirden karşıya çıkar ve Yıllar bu şekilde isimlendirilir. Daha sonra bu yıllara fal tutulmuş, uğur sayılmıştır.
Her yılın Türkler için farklı bir hikmeti olduğuna İnanılır.12 hayvanlı Türk takvimini araştıran ve Türklerin takvimi olduğunu ortaya koyan Profesör Doktor Osman Turan olmuştur. Kendisinin yazdığı 12 hayvanlı Türk takvimi tezi, pek çok ünlü Avrupalı tarihçi tarafından kaynak olarak kullanılmış olup, Cumhuriyet tarihinin ilk doktora tezi olmuştur.
Osman Turan’ın 12 Hayvanlı Türk Takvimi adlı çalışması sadece Türkiye’de değil yurtdışında da büyük etki uyandırmış, bir çok müsteştikin çalışmasına kaynak teşkil etmiştir. Ayrıca Amerika’nın ve dünyanın en büyük kütüphanesi sayılan “Kongre Kütüphanesine” “List Of Subject Headings” (Konu başlıkları listesi) ” Turkish Calender” adıyla listeye girerek bir ilk olmayı başarmıştır. Göktürk yazıtlarındaki Bilge Kağan’ın ağzından aktarılan üç kısa cümleden yola çıkarak Türklüğün kolektif bilinçdışında yatan zaman algısı üzerine bir deneme yapmak istedim. UZGÖRMEK için zaman nedir sorusuna tarihsel bir yanıt.
“Kendim düşünceye daldım.
ZAMANI TANRI YAŞAR,
insanoğlu, hep ölmek için türemiştir.
Bilge Kağan öylece düşünceye daldım.”
İlgi ile takip ettiği düşünce bozkurtu Metin Savaş diyor ki;”Tanrı acaba zamanın dışında mıdır yoksa zamanın ta kendisi midir? Göktürk yazıtlarının birtakım ifadeleri öylesine derinlikli ve düşündürücüdür ki bizler kendimize “Göktürklerde felsefî düşünüş hangi düzeydeydi?” diye sormadan edemiyoruz. İşte bu derinlikli ifadelerden biri de “ZAMANI TANRI YAŞAR” ifadesidir.
Bilge Kağan’ın “insanoğlu hep ölmek için türemiştir” ifadesinde sanki tek bir ölümden söz edilmiyor gibidir. Fâni dünya hayatında bir kez yaşıyoruz ama ölümden sonra nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Belki de burada sürenin kesintisiz akışına muğlâk bir gönderme bulunmaktadır.Bilge Kağan’ın ne dediğini hatırlayalım: “Kendim düşünceye daldım. Bilge Kağan öylece düşünceye daldım.”Burada çok bariz bir tefekkür hamlesi görülmektedir. En yakın atalarımız Göktürklerin uçsuz bucaksız bozkırlardaki keçe çadırlarda ilkel bir hayat sürmediklerini kanıtlayan bu tefekkür hamlesi zaman kavramını bile sorgulamaya yeltenmiş derin bir kültür hareketidir. Bu da bize “Kutadgu-Bilig” tarzındaki bir eseri ortaya koymuş olan atalarımızın düşünce ve kültür birikiminin ansızın ortaya çıkmadığına ve zaten çıkamayacağına işaret etmektedir. Daha da ötesinde, atalarımızın yaşadığı coğrafya gerçekten de Moğolistan’dan Macaristan’a kadar uzanan engin bir coğrafyadır. Bu kadar geniş bir coğrafyanın zaman algısı da kendisine özgü olacaktır. Şehirlik yerde adres sorana mekân tarif ederken “yüz metre ileride” diyoruz. Oysaki uçsuz bucaksız bozkır coğrafyasında yüz metre ilerisi tek adımlık bir mesafe gibidir. Şimdiki zamanın geçmişin hesabına tekrar tekrar yaratılmasından ne anlamalıyız?
Bu bir zamansal döngüdür ki, ne başı bellidir ne de sonu. Şöyle ki; zaman, bizim kâinatımıza has parçalı bir süreçtir. Bütüncül değildir. Geçmiş, an ve gelecek şeklinde üç parçalıdır kâinatımızın zamanı. Biz buna “parçalanmış zaman” diyoruz. Süre, kesintisizce akıp gider. Nereden başladığı ve nerede biteceği belli değildir “Tanrı’nın yarattığı şuurlu ve şuursuz bütün varlıklar bir süreye tâbidir” demiştik. İşte buradaki süre esasen parçalanmış zamandır. Bütüncül ve kesintisiz akış halindeki süreden başka bir şeydir buradaki zaman. Peki ya Tanrı söz konusu edildiğinde geçerli olan nedir? Tanrı Zaman mıdır? Or IS TIME MONEY zaman nedir, zamanın ruhunu nasıl KAVRARIZ. Zaman yolculuğu yapalım şimdi. 780 yılında harezm de doğan Hezarfen Elharezmi zamanına gidelim. Düşünce deneyi yapalım.
Hezarfen Elharezm cebirin atasıdır. İkinci derece denklemlerin algoritmasını yazmıştır, bugünün programlama dilinin temeli ile. ALGORİTMA kelimesi Latince alherizm den gelir. Hezarfen el-Harizmi der ki “Bir bilim adamı ya kendinden önce kimsenin tesbit etmediği bir konuda eser kaleme alır, ya kendinden önceki bilim adamının kapalı bıraktığı konuları açıklar, kolaylaştırır, ve anlaşılır kılar veya daha önce yazılmış eserlerde bulunan eksikleri giderir, yanlışları düzeltir”….aslında , her şeyi yansıtan aksettiren insanın hesaplama ihtiyacıdır.
Ben her şeyin rakam içerdiğini keşfettim ve ben rakamın birimleri birleştirmekten başka bir şey olmadığın keşfettim. Bu nedenle birlikte bütün sayılar ifade edilir.” Yani bilimin ve evrenin dili matematiktir. Türklerin soyutlama gücü doğal olarak matematik modeli geliştirmeye yatkındır. OĞUZ TÖRÜG UZGÖRÜSÜ (#TUVA2040) bir dünya görüşünün matematik modelidir.Hükümdar ve Hezarfen Ulug bey rasathanesi bugünün NASAsıdır. Önemli olan Hezarfen Buruni, Hezarfen Elharezm, Hezarfen Ali Kuşçu gibi matematikçilere, mühendislere, sanatçılara çalışma imkanı vermektir. Bugünün zamanın ruhu dijitalleşmektir. Algoritmik düşünmektir. Algoritmayı yaratan bu çağın adı aslında YENİLEŞİM ÇAĞIDIR.
İnsan zihini organik algoritmadır .En iyi algoritma kodunu yazan zamanın akışını belirler.Türkün kanatı attır. Tarihi hızlandıran da ata hakimiyetdir. Zaman dört nala Atlı gibi koşmaktadır.Tek boynuzlu atların-unıcorn,1 milyar dolarlık startup şirketleri-zamanıdır. Bugün uçak ve gemiye yatırım yapan aile şirketleri değil fiberoptik ve 5G alt yapısını kuracak beyinlere yatırım yapan aile şirketleri patronları zamanın adını koyacak. 973 yılında Harezm doğan Biruni antropoloji, gökbilim, kimya, sosyoloji, jeodozi, tarih, coğrafya, doğa bilimleri , matematik, tıp, felsefe, farmakoloji, fizik, psikoloji alanındaki çalışmaları ile ÜNESCO tarafından evrensel deha olarak adlandırılmıştır.
Hezarfen BİRUNİ diyor ki; “ İnsanların düşünce ve yaklaşımları türlü türlüdür ve dünyanın gelişmesi bu yaklaşımların çeşitliliğiyle gerçekleşir” …eserlerimi , önce kendi nefsim için ki -insanın kendisine en yakın olan odur- ikinci derecede ;erdem seven ve erdem yoluna gitmekte olan bizim gibiler için kaleme aldım….Bilim paspas üzerine kuşlar için bırakılan et parçası gibiydi….Ben her kişinin kendi çalışmasında yapması gerekeni yaptım. Öncekilerin başarılarını minnettarlıkla karşılamak, onların yanlışlarını ürkmeden doğrultmak, kendisine gerçek olarak görüneni gelecek kuşağa ve sonrakilere emanet etmek…”
Biruni bilimsel düşünce ilkelerine sahip ve Elharezm gibi algoritmik düşünen bir UZGÖRÜ sahip bilim adamı olan Attila Öner ile 20 yıl önce ulusal uzgörü çalıştaylarına katılmıştım.
OĞUZ TÖRÜG UZGÖRÜ çalıştayları, bugün sanal olarak yüzlerce, şu an okuduğunuz digital think tanklarda, sanal düşünce ağlarında yapılıyor zaten.20 yıl sonra Dünya da nerede düşünen bir Türk var sa hepsi bir sanal ağda birleşecek ve bu sanal ağın TAMGASI da #tuva2040 olacak. Karahanlılar imparatorluğunda kurulan ahi teşkilatını AHİ EVRAN Anadoluya getirdi. Bugün kısmen stk larda devam ediyor.Yenileşim çağında bu sanal ağı kurmak için özüne düşüp düşünmen gerek. Bu kadar basit. Er veya geç Gönüller birleşecek. Açık yenileşim ağında, aile şirketleri genç beyleri birleşecek. Türkçe bilim, sanat, edebiyat, ticaret, marka dili olacak daha önce olduğu gibi. Fetret devri geçecek, daha önce kiler gibi. Aile şirketleri beyleri tarih okusa bu fetret devirleri yaşanmaz. İlle Amerikan danışmanlarına danışırsanız o da sizin şirketinizi arsa fiyatına satın alır.Türk Tarih bilinci diyor ki Ok ve yay birleşecek, daha önce olduğu gibi.Tarih bilincine sahip olmadan geleceği şekillendiremezsiniz, Türk aile şirket beyleri… Dünyanın her yerinde bugün binlerce Biruni ve Aziz Sancar lar var. Bekliyorlar Aile şirket genç beylerini, melek yatırımcılarını yatırım yapsınlar diye. Onların içinde yüzlerce tek boynuzlu at çıkacak-unicorn-.
Sergey Brin’in’ şirketinin değeri bir trilyon dolar…..
Sergey in şirketi google bir algoritmadır. Algoritma, herhangi bir sorunun çözümü için izlenecek yol anlamına gelmektedir.Çözüm için yapılması gereken işlemler hiçbir alternatif yoruma izin vermeksizin sözel olarak ifade edilir.
Diğer bir deyişle algoritma verilerin bilgisayara hangi çevre biriminden girileceğinin, problemin nasıl çözüleceğinin, hangi basamaklardan geçirilerek sonuç alınacağının,sonucun nasıl ve nereye yazılacağının sözel olarak ifade edilmesi biçiminde tanımlanabilir. Attila Önerin PAN yayınlarından çıkan Ulusal Uzgörü Çalışmaları kitabında UZGÖRÜ yü anlatıyor. “UZGÖRÜ ;karşılıklı etkileşim içinde ulusların rekabet güçlerinin ve refah seviyelerinin yükseltilebilmesi için, devlet-sanayi-toplum-sivil toplum kuruluşları- digital think tank- platform- sanal ağlar, düşünürler, bilim insanları, sanatçılar işbirliğiyle, geleceğe yönelik sosyal, ekonomik, politik, ekolojik ve teknolojik gelişmeleri göz önüne alarak, hangi teknolojilere hangi zaman aralıklarında yatırım yapılması gerektiğinin belirlendiği çalışmalardır. Bu çalışmada değişik ülkelerde yapılan uzgörü çalışmaları ile Türkiye’de bu başlık altında toplanabilecek çalışmaların özetleri ve değerlendirmeleri yapıldıktan sonra Türkiye için bir uzgörü yöntemi seçilmiştir. “OĞUZ TÖRÜG UZGÖRÜ sü için tek referans bir kitapdır.
Zamanın ruhunu okumak için FUZULİ BAYAT ın Kaşgarlı Mahmut Büyük Türk Bilgin ve ansiklopedisti adlı kitabından ZAMAN ANLAYIŞI BAĞLAMINDA TAKVİM MİTLERİ bölümünden bir alıntı ile yazımıza devam edelim.
“Takvim mitleri, kozmogonik mitlerin yaratılış kodunun zaman kodu üzerine geçirilmiş varyantı olduğu için çoğu kez ona kozmogonik dilin takvim varyantı da denir. Dünya modelinde takvim mitleri başlangıcın hareket noktası olmasından dolayı önemlidir ve kültleşerek toplumsal bir içerik kazanmıştır. Takvim mitlerinin başlıca işlevi toplumun güncel yaşamını belli bir düzene sokmaktır. Zaman kavramı atalarımızın yazıtları ve destanlarında çok önemli bir yer tutar. ORHUN-YENİSEY ABİDELERİNDE Öd Tengri ifadesi zamanın iyesi anlamına gelir. Kaşgarlı Mahmut divanında zaman ÖD olarak geçer. Felek anlamında ÖDLEK kavramı da 14 defa geçer. Ödlek edebi olması ile beraber ÖÇ alan, fanileri öldüren antropomorf varlığın işaret şeklinde de olsa özelliğini içerir. Nitekim Kaşgar’lının Alp Er Tunga’ nın ölümünü anlatan şu dizelerinde de ÖDLEK in öç alıcı işlevi öne çıkar.
ALP ER TUNGA ÖLDİ MÜ
ÖDLEK ÖÇİN ALDI MU
ISIZ AJUN KALDI MI
EMDİ YÜREK YIRTILUR.
Türk Düşünce Dünyası –ÖZÜNE DÜŞÜP DÜŞÜNEN DÜŞÜNÜRLERİN DÜŞÜNCE ÜRÜNLERİ – felç oldu.TÜRKÇE Düşünemiyoruz. TÜRKÇE Bilim üretemiyoruz. TÜRK Sanatında yaratıcılık tükendi. Dezonformasyon tüm medya ve sosyal medyada virüs gibi yayıldı. KIRMIZILAR gibi digital think tanks (sanal düşünce ağları) savaşıyor bu yerli ve global virüsler ile. Yeni bir konu değil bu.Tarihimize bakalım şimdi, kök nedenini anlamak için. Fethedilen yerlerden toplanan seçilmiş genç insanlar, Osmanlı nizamına uygun olarak yetiştirilerek toplumun iç unsuru durumuna getirilip yönetici yapıldı. Osmanlılar bunlara devşirme(süpermankurt) adını verdi. Aslında doğru tanımlama çok zeki ve yetenekli insanların mankurtlaştırılmasıdır.(=süpermankurt diye anlandıracağım bundan sonra ) Buna benzer bir olayı çok yakın bir tarih de yaşadık . Osmanlı Devletinin ilk dönemlerinde, savaş tutsaklarının beşte biri, orduda kullanılmak üzere padişaha yani devlete ayrılıyor ve bu işleyişe pençik vergilendirmesi deniliyordu. Önceki İslam devletlerinde; gulam, ya da memluk sözcükleriyle tanımlanan bu uygulama, Anadolu Türk beylikleri döneminde geliştirilmiş, Osmanlı Padişahı I.Murat döneminde (1360-1389) kurumsallaştırılarak daha kapsamlı duruma getirilmiştir. Mankurtlaştırma düzeni bu sürecin ürünüdür. Hıristiyan aileler toplama kurullarına devşirme listesi sunan papazlara, kendi çocuklarını listeye alması için baskı yaparlar, armağanlar verirlerdi.Süpermankurt olarak seçilen her çocuk, ailesi için başa konan bir talih kuşu, bir umut kaynağıdır. “Beslenmesi gereken bir boğazın eksilmesi”3 bir yana, asıl önemli olan bu boğazın dünyanın en büyük devletinin askeri ya da idari kademelerinde yükselerek kendilerine ilerde “nimetler sunma” olasılığıdır. Süpermankurt seçilmek, günümüzde herkesin büyük bir istekle peşinden koştuğu, ABD vatandaşı olmaktan çok daha önemli bir şeydi. Padişahlar, hizmetine aldığısüpermankurtlarıo denli büyütüp geliştirmişti ki, sistemin gerçekten padişahtan yana mı, yoksa “emri altındaki” süpermankurtlardan yana mı işlediği, giderek belirsizleşmeye başlamıştı. Ne tam Müslüman oldular, ne de Hıristiyan kaldılar; ne etnik kökenlerini unuttular, ne de yeni kimliklerini benimsediler, Süpermankurt oldular. Ne olduğunu bilmeyen ya da ne olmadığını bilen, kişiliksiz ve güvenilmez bir “süpermankurt”olarak devlet politikalarına yön verdiler ve imparatorluğu çöküşe götüren nedenlerden biri durumuna geldiler. Hiçbir erdeme sahip değildiler ancak ilke durumuna getirdikleri bir tutumları vardı: Süpermankurtlar Türklüğe karşı bilinçdışlarında nefret duyuyor ve devlet politikalarıyla örtüşen bu nefreti, genel bir tutum durumuna getiriyorlardı. Köksüzleştirirken bu mankurtlaştırma, aslında kendini yıkacak bir güç yaratıyordu. Bilinçli beyin yıkama programlarla kişiliksizleştirilen kullar “süpermankurt” haline getiriliyor, bu niteliklerine karşın; yüksek yönetim yetkileri, dolgun ücret, siyasi ve idari ayrıcalıklarla donatılmışlar ve devleti yöneten yerlere getirilmişlerdi. Ancak, can ve mal güvenliğinden yoksun biçimde yaşıyorlardı. Bu konumlarıyla süpermankurtlar, sürekli ölüm korkusu içinde yaşayan ruh hastası durumundaydı. Süpermankurtlar, gerçek görüşlerini hiçbir zaman açıklamazdı; yalancı ve ikiyüzlüydüler. Peşinde koştukları tek değer, para ve iktidar gücüydü. Süpermankurtlargereksinim duydukları mal ve can güvenliğine kavuşmak için, yabancılarla bütünleşmekten çekinmediler ve ülke kaynaklarını yağmalamaya gelen ABD, Avrupalı büyük devletlerin işbirlikçileri oldular. Batıya bağlanmanın aracı olan işbirlikçilik, çeşitli stk .lar, ticari temsilcilik ve ortaklıklar ile toplumun hemen her kesiminde yaygın bir anlayış durumuna geldi.Tanzimatçılık, mandacılık ya da günümüzdeki Amerikancılık, Avrupacılık, Küreselci; işbirlikçi anlayışın değişik biçimleridir. 19.yüzyılda Tanzimat’la meşrulaştırılan bu eğilim, bugün AB, IMF, Globalizasyon politikalarıyla uygulanmaktadır. Bunu yapanların konumları, özlem ve yönelişleri, içinde bulundukları maddi koşulların ve bu koşulları yaratan uzun bir geçmişin ürünüdür. Nasıl bir organize komplo teorisinin içinde olduğunu farkında olmayan ;Arapçı (sermayesi) iş adamları ve Amerikancı (sermaye)iş adamları ile “sanayisizleştirme “ ve betonlaştırma günümüze taşınan ekonomik sonuçlarıdır.
Türk aile şirketleri-ANADOLU KAPLANLARI-2000 yılından itibaren ülkemizde ekonomi-politikaları etkileyen sermaye gücüdür. Halkın içinden seçilen milletvekilleri de çok doğal olarak kendini finanse eden Türk işadamları ile yabancı lobilere hizmet etmiştir. Gerçekten Türk milletine ve Devletine hizmet eden binlerce TÜRK devlet adamları oldu ve gelecekte de var olacaktır. Ama bu noktada sanayici ve iş adamları derneklerinin – digital Turk think tanks – sanal Türklükbilim düşünce ağlarının yayınlarını dergilerinde yayınlaması beklenir , mankurtlaşmaktan korunmak için.Yoksa neolduğunu bile anlamadan aile şirketlerini ve çok sevdikleri arabalarını, villalarını kaybederler. Sorunlar, sorunları yaratan zihin ile çözülemez.
Yalnızca Atatürk ve İnönü döneminde bastırılmış olan mankurtlaştırma, günümüzde STK lar da çok etkili lobilerin gücüyle ; kitlesel medya ve sosyal medyada dijital algoritmalar ile sürdürülmektedir. Türk dili ve tarihi için olumsuzluk taşıyan bugünkü gidiş, nedenleri tarihte kayıtlı bir süreçler toplamı ve bu toplamın günümüzdeki sonuçlarıdır. Bu mankurtlaşmanın panzeri ise tuva dostu olmaktır, Richard Feyhman gibi.
Linki tıklarsanız, Richard Feyhman ın tuva tutkusunu anlarsınız. Tuva doğaya dönüştür. Sürdürülebilir bir yaşam felsefesidir.
https://www.youtube.com/watch?v=fuqm4FGzo20&t=948s
#tuva2040 dostu ve Türk Sanayisinin içinde bilgi işçisi olarakTürk İŞ dünyasına Oğuz Törüg Uzgörüsü (kod ad #TUVA2040) ile önerdim. Bu projeyi yıllardır yüzün üzerinde şirket de on binin üzerinde mühendis ve iş adamı ile birlikte uyguladım. Onlarca sanayi ve ticaret odası ve iş adamı derneklerinde konferanslar ile açıkladım. Kelebeğin kanat çırpma etkisi kadardı… Finansmana hakim olan iki güç var ülkemizde biri global banka ve sermaye diğeri Devlet banka ve ihaleleri. Amerikan danışmanlık şirketlerin yönlendirmesiyle batılı şirketler ile işbirliği yapan batıcı iş adamlarımız ve batıcı yöneticilerimiz “batıyı taklit eden teknolojilerin ve batıya fason çalışan zihin kalıpların etkisinde kaldılar. Batıcı liselerde ve batıcı üniversitelerde batı dilleri ile okudukları için çok doğal bir sonuç. Bu ay açıklanan İSO 500 ve ikinci İSO 500 şirketlerinin ileri teknoloji üreten şirketler oranına bakınca %2-%3 seviyesinde olduğu görülür. Aslında fason çalışan bir sanayinin üretebileceği katma değer sınırlıdır. Yenileşim stratejileri geliştirmek için tüm iş adamı ve sanayici dernekleri, tüm sanayi ve ticaret odaları Türkiye’nin sanayi devrimi ve dijital Türkiye yol haritasına göre 10 yıllık stratejilerini belirlemiş olmalı idi.
6.temmuz 2018 bilim sanayi teknoloji bakanlığı yol haritasını hazırladı.Ve şu şekilde açıkladı “Kullanıcı ve tedarikçi işletmelere yönelik yapılan anket çalışmasında ortaya konulan tespitler, diğer ülke stratejilerinde öne çıkan alanlar ve Sanayide Dijital Dönüşüm
Platformu (SDDP) çalışmalarının sonuçları bir arada değerlendirilerek
ülkemiz için önümüzdeki 10 yılda imalat sanayinde dijital dönüşüm için bir yol haritası hazırlanmıştır.”
https://www.sanayi.gov.tr/tsddtyh.pdf
Diğer yandan İslamcı holdinglerimiz de iktidara getirdikleri partileri ve dış kredilerin ucuzluğu ile ilk yıllarda inşaat ve alt yapı ihaleleri ile hızlı bir büyüme ve çok geniş bir KOBİ, esnaf, sanatkar kitlesi de refah ve avantaj sağlamıştır. Bu gün hem batıcı iş adamları hem de İslamcı iş adamlarının şirketleri ciddi bir finansal darboğaz içindedir. Bugünün problemi onu yaratan kafa yapısıyla çözülemez. Türk iş adamı ve sanayicilerinin Türk düşünürlerine, Türk mühendisine, teknisyenine, mavi yakasına güvenerek geleceği şekillendirmesinde Oğuz Törüg Uzgörüsü #tuva2040 bir seçenek olabilir. Tüm sanayici ve iş adamları dernekleri şu an okuduğunuz digital tink tank –sanal düşünce ağı– larından aldıkları makaleleri dergi ve websitelerinde yayınlayabilir. Çünkü bilgi güçtür. Türk sanayici ve iş adamları Türk tarih bilincine sahip olmadan geleceği şekillendirme olasılıkları çok düşük olup, rotasız gemi gibi fırtına savrulabilir.
Sanayici ve iş adamları dernekleri düşünce üreten Türkçü dernekler ile iş birliği yapıp ekonomik, politik, teknik, sanatsal, kültürel, bilimsel analiz yaparak Türk Dünyası için ortak 4 oğuz törüg (könilik, uzlık, tüzlük, kişilik) ilkesinde bir araya gelebilir-mi?-
Kısaca tanımlamamız gerekirse, Oğuz Törüg Uzgörüsü; gelecekte en fazla iktisadi ve toplumsal katma değeri yaratacağı düşünülen dünya görüşünün belirlenmesi için ortaya çıkarılmış bir metodolojidir. Öncelikle vurgulanması gereken nokta; UZGÖRÜ nün planlamanın yerini tutmadığının ve karar alıcıların sorumluluğunu ortadan kaldırmadığının, ancak bu yöntemin kullanılmasıyla daha bilgili kararlar vermenin mümkün olduğunun belirtilmesidir. “UZGÖRÜ” bir sosyal teknolojidir, burada geleceğe yönelik teknolojik eğilimlerin belirlenmesi amaçlanmaktadır ve bunun için alternatif senaryolar üzerinde durulur, yani tek bir gelecek senaryosuna odaklanılmaz, daha esnek bir yapı içinde düşünülür.Bunu yaparken alternatif senaryolar üzerinde çalışacak olan uzman SANAL AĞLAR kurulur. Buradaki amaç; belli bir tema etrafında toplumsal paydaşların geniş katılımıylabeyin fırtınası vb. gibi yaratıcı düşünmeyi kışkırtacak yöntemlerle farklı kesimlerin beklentilerinin ve bakış açılarının ortaya konulmasıdır. Burada en iyi ihtimalle toplumsal uzlaşıyaulaşılması beklenir ve bu yönüyle uzgörü demokratik ve katılımcılığı teşvik eden bir yöntemdir. Ancak uzlaşma gerçekleşmezse bile en azından farklı kesimler birbirlerinin farklı beklentilerini anlamakta ve farkındalık artmaktadır.
Uzgörüyü diğer planlama ve tahmin yöntemlerinden ayıran üç temel özellikten bahsedilebilir:
- Alternatif gelecekler,
- Hareket odaklı kararlar
- Katılımcı süreç.
Oluşturulacak farklı gruplar tarafından görüşlerin değerlendirilmesiyle, tüm gruplar arasında tam bir uzlaşı sağlanamamış olsa bile, farklı disiplinlerin birbirlerinin ihtiyaçlarını görebilmelerine ve bu ihtiyaçları karşılamaya yönelik ortak stratejiler geliştirebilmelerine yardımcı olabilecektir. Çünkü kurulacak SANAL AĞLAR belli bir tema etrafında farklı uzman kesimleri bir araya getirerek, ortaya hantal ve bürokratik yapılara esneklik getirebilecek disiplinler ve sektörler arası ilişki ağları çıkarmaktadır ve bu sosyal şebekeler de yine böylesi bir çalışmanın en önemli kazanımlarından biri olarak gözükmektedir. Dolayısıyla bilim ve teknoloji alanında pazar odaklı, sosyal ve demografik eğilimleri göz önüne alan daha geniş bir bakış açısının gerekliliği ortaya çıkmıştır. Konunun bu derecede genişlemesi beraberinde sürece sadece uzman veya bilim insanı değil, ancak bütün paydaşların katılımını ve üzerinde “Uzlaşılmış bir gelecek uzgörüsü”oluşturarak bugün için kararlar verilmesini gündeme getirmiştir. İşte bu düşüncelerle birlikte olgunlaşan ve içerisinde ‘Uzak görüş’, ‘Uzman görüş’ ve ‘Uzlaşmacı görüş’ anlamlarını taşıyan Uzgörü kavramı; yaratıcı, katılımcı ve organize bir yolla uzun dönemli gelecek ile iletişim kurma, geleceği yönetme ve geleceği yaratma amacını taşıyan bir aktivitedir. Avrupa Komisyonu için yapılan bir çalışmada uzgörü sürecinin beş ana elementine dikkat çekilmektedir. Bu doğrultuda uzgörü, “bugün alınan kararları bilgilendirmek ve kollektif bir biçimde harekete geçmeyi sağlamak üzere uygulanan; sistematik, katılımcı, gelecek hakkında bilgi toplamaya yönelik, orta-uzun dönemli gelecel şekillendirme süreci” olarak tanımlanmaktadır.
Günümüze kadar yapılan Uzgörü çalışmalarının hemen hemen hepsinde bir ya da birden fazla yöntem (Panel, Delfi Anketi, Senaryolar vb.) .Tüm bu süreçte, uzgörü çalışmasına yön vermek, bir diyalog ve tartışma ortamı yaratmak, paydaşların ve toplumun sürece katılımlarını sağlamak ve yapılan tüm çalışmalardan sonuçlar ortaya çıkarabilmek amacıyla çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Uzgörü yöntemleri ana olarak dört grupta toplanabilir:
1) Uzman görüşlerini almaya yönelik yöntemler
2) Yaratıcılığı harekete geçiren yöntemler
3) Etkileşim sağlayan yöntemler
4) Gözden geçirme ve inceleme yöntemleri
Sürecin birinci adımı olan sistemleri ve davranışlarını Anlama süreci, ‘gözden geçirme’, ‘inceleme’ ve ‘uzmanlık’ gerektiren bir aşamadır. Farklı gelecek modellerinin yaratıldığı Sentez aşamasında ‘yaratıcılık’ ve karşılıklı ‘etkileşim’ ön plandadır. Gelecek modellerinin Analizi ve Seçimi tüm paydaşların katıldığı bir ‘etkileşim’ sürecinde gerçekleşir. Gelecek için en çok tercih edilen sistemi yaratabilmek amacıyla bugünkü sistemlerin uzun, orta ve kısa dönemde dönüştürülebilmesi için gerekli adımların tanımlanmasında temel olarak ‘uzmanlığa’ ihtiyaç duyulmaktadır. Bugün sosyal medya sayesinde inisiyatiflere başlamak ve harekete geçebilmek için ise ‘katılımcılık’ ve ‘uzmanlığın’ ön planda tutulduğu bir yaklaşım çok kolay sağlanabilir. Post Truth ile gerçeğin silinmesi ve dezonformasyon ile bilgi kirliliği özellikle sanayici ve iş adamlarının reel ekonomi-politikden uzaklaşmasına yol açmıştır. Gerçekden bilgi üreten bilim adamları, mühendisler, dünürler, aydınlar konuşsam kimse dinlemiyor, sussam gönül razı diyen farabi gibi köşesine çekilmiş veya yurtdışına gitmiştir.
DÜŞÜNCE AĞLARI –E-group-, belirlenen konularda görüş bildirmeleri için uzmanların/paydaşların bir araya getirilmeleri ile oluşturulmuş olan sanal gruplarıdır. Panel, uzgörü sürecinde yer alan farklı katılımcıların birbirleri ile iletişiminin sağlanması, karşılıklı anlayış ve fikir birliğine ulaşılması için kullanılan en etkin yöntemdir. Sosyal medya ağlarından bir araya gelinebilir.
Senaryo planlama, gelecekte ortaya çıkabilecek ya da çıkması veya kaçınılması istenen farklı durumların her birinin birbirleri ile tutarlı olaylar biçiminde yazılı veya görsel olarak tasvir edilmesi olarak düşünülebilir. Sosyal medya ağlarından bir araya gelinebilir.
Delfi anketi, tanımlanan gelecek odaklı konular üzerinde sorulan çeşitli sorular (Gerçekleşme zamanı, ihtiyaç duyulan bilgi, beceri ve işbirliği düzeyi gibi) yardımıyla katılımcıların fikirlerinin toplanması, sentezlenmesi, karşılıklı olarak paylaşılması ve bu doğrultuda katılımcılara cevapları üzerinde bir defadan fazla düşünmesi fırsatının verilmesi esasına dayanan bir anket çalışmasıdır. Yaygın kullanım amaçlarından bir tanesi, gelecek odaklı konuların katılımcılar tarafından düşünülen gerçekleşme zamanlarının tanımlanması, katılımcılar arasında uzlaşma sağlanması ve öncelikli konu alanlarının belirlenmesidir. Sosyal medya üzerinden anketleri yapmak çok kolaydır.
Bir karar destek aracı olarak Yol haritaları ise, tanımlanan/istenen geleceğe ulaşmak amacıyla atılması gereken adımları (araştırma, geliştirme, uygulama ve yaygın kullanım), bu adımları atarken ihtiyaç duyulan kaynakları ve dönüşüm sürecinde yer alan aktörleri, uzun, orta ve kısa dönemlerde koordineli bir biçimde göstermeyi hedefleyen bir yöntemdir. Sivil toplum kuruluşları kendi uzmanlık alanlarına göre şu anda okudunuz digital think tank-sanal düşünce ağları- larında destek ,bilgi alabilir.
Bir uzgörü çalışmasından iki tür çıktı elde edilebilmektedir. Bunlar Ürün ve Süreç çıktıları olarak adlandırılmaktadırlar.
Ürün Çıktıları: Yol haritaları, öncelik listeleri, politika ve strateji önerileri gibi somut çıktılar bu gruba girmektedir. Bu çıktılar, politika ve strateji geliştiren ve bu alanda kararlar alan kurum ve bireyler yanında, toplumun geniş kesimlerini de verilen kararlar ve tavsiyeler hakkında bilgilendirmek amacını taşırlar.
Süreç Çıktıları: Uzgörü, katılımcı politika ve stratejilerin geliştirilebilmesi amacı ile yapılan bir çalışmadır. Bu çalışma toplumun ilgili aktörlerini içeren bir iletişim, bilgi paylaşımı ve katılımcı uzgörü oluşturma süreci içerisinde gerçekleşir. Uzgörü süreci boyunca düzenlenen toplantılarla, panellerle ve diğer aktivitelerle katılımcı grupları ve ağları oluşturulmaktadır. Bu süreçte, aktörlerin karşılıklı olarak birbirlerini tanımaları, anlamaları ve ortak fikirler geliştirmeleri sağlanır. Sonuç olarak Uzgörü, paydaşların kendi geliştirdikleri politika ve stratejilerin “sahiplenilmesi”ni sağlar. Politika ve stratejilerin toplum tarafından benimsenmesi ve başarıyla uygulanması sadece sahiplenme ile mümkündür.
Özetle Türk tarih bilincine sahip olmadan geleceği şekillendirmek olası değildir. Oğuz Törüg Uzgörüsü #tuv2040 için tarihsel referans kaynaklarımız Korkut Ata Kitabı, Yusuf Has Hacip in Kutadgu Bilig, Kaşgarlı Mahmut’ın Divanı Lügatit Türk ,Mir Ali Şir Gönüllerin Sevgilisi , Biruni, İbn-Sina, Farabi, Uluğ bey, Ali Kuşcu gibi hezarfenlerin yarattığı HORASAN HEZARFENLER AYDINLANMA ÇAĞIDIR. Özümüze düşüp, düşünmenin mankurtlaştırıldığımız oğuz uykusundan uyanma zamanıdır.Batı ülkeleri, (kimi doğu ülkeleri ayrı mesele) çok uzun süredir Türkiye’de çok yönlü psikolojik savaş yürütmektedir. Bunun temel unsurları dezenformasyon, kimlik sorunu yaratmak, etnik ve mezhep ayrılıklarını körüklemek, özgüveni yıkmak olup en çok kullandıkları vasıtalar da satılık basın, ruhunu satan akademisyenler, sözde STK’lar, vakıf ve dernekler, cemaatler ve her kademedeki işbirlikçilerdir. Bu iş için büyük para döküyorlar. Birçok insana bursla eğitim veya staj yaptırıyor, film çektiriyor, senaryo yazdırıyor, yıkıcı unsurları kafalara sokan edebiyat ajanlarını destekliyorlar. Bilimsel Türkçü Sanal Düşünce Ağları –Digital Turk Think Tanks- bunların farkında. #tuva2040
Tüm sanayici ve işadamları dernekleri ve tüm sanayici ve iş adamları odaları algoritmalarınıza mukayyet olunuz.
Ahi Evran kümelenme organizasyonu update & upgrade yapınız KIRMIZILAR gibi Türklük bilimci sanal düşünce ağlarımız desteği ile.
Horasan Hezarfen Aydınlanma Çağının yenileşim ateşinden bir kıvılcım şirketinize yeter.
DIGITAL THINK TANKS –sanal düşünce ağları -ile HORASAN HEZARFENLER AYDINLANMA ÇAĞINDAN gelen yenileşim ateşi ile ok ve yay birleşecek elbet.
Türk Düşünce Dünyasının hezarfenleri (kırmızılar); dezonformasyona ve mankurtlaşmaya “Divanü lügati’t Türk” yeniden sanal alemde yazıyor, üstüne üstelik kitaplar basıyor.
Bugün Hepimiz Kaşgarlı Mahmut’uz.
Türk Tarih bilincine sahip olmadan geleceği şekillendiremezsiniz, Anadolu Kaplanları…
#tuva2040Oğuz Törüg 4 değişmez ilkesi olan “KÖNİ, UZ, TÜZ, KİŞİ” yi benimsiyorum demenin digital tamgasıdır.
Oğuz Törüg dört değişmez ilkesini benimsiyorsanız #tuva2040ile sosyal medyada paylaşabilirsiniz, Türk Düşünce Dünyasına katkı koyan yazılarınızı…
Kırmızılar e-hareketi dijital yayınları ve kırmızılar yayıncılık a.ş. kitapları ile zihinlerdeki virüsleri temizliyor. Şimdi öze dönme zamanı, KIRMIZILARı okuma zamanı. Kırmızılar okumak iyileştirir, kendine getirir, Uzgörebiliriz yeniden kırmızılar ile…