Türk kültüründe, sahiplik veya ait olmanın belgesi ve Türkçe bir kelime olan Damga/Tamga çok önemli yer tutmaktadır. Yazının düzenli kullanımından önce damgalar, basit ama etkili iletişim olarak günümüzdeki anlamına yakın özellikte kullanılmaktaydı. Türkler tarih sahnesine çıktıkları dönemden itibaren, hayvanlarına, kulanım eşyalarına ve inşa ettikleri küçük veya büyük mimari eserlere ait olduklarını düşündükleri boylarının damgalarını vurmayı gelenek haline getirmişlerdir. Türk boy damgalarının en erken önemli yazılı kaynaklarından biri olan Kâşgarlı Mahmud’un büyük eseri Dîvânu Lugâti’t-Türk’te (11.yy); “Türkler aslında yirmi boydur. Bu boyların her birinden ayrılmış dallar vardır ki onların sayısını Tanrı’dan başka kimse bilmez. Ben ana kabileleri saydım; tâli olanları bıraktım. Ancak Oğuz Türkmenlerinin oymaklarını ve hayvanlarının damgalarını, insanların bilmesi için, zikrettim. Bunlar esas boylardır. Bu boylardan her birinin de kolları ve oymakları vardır. Özetlemek için o kolları attım. Bu boyların adları, onların çok eski zamanlardaki dedelerinin adlarıdır. Boylar adlarını onlardan almıştır.”[1] ifadeleri yer almaktadır.
Oğuzların Bozok koluna mensup ve etkili boylarından birisi olan Kayı (Kayıg) boyunun Orta Asya’dan Anadolu’ya Oğuz ve Türkmen adlarıyla büyük kitleler halinde gelişleri 11. Yüzyıl başlarına tarihlendirilmektedir[2]. Kaşgarlı Mahmud tarafından Selçukluların kurucu boyu Kınık’tan sonra ikinci sırada sayılan Kayı boyu[3] Reşideddin’in Cami’üt-Tevarih adlı eserinin “Oğuzların ve Türklerin Tarihi” kısmında Oğuz’un oğullarından Kün Han’ın çocukları arasında ilk sırada yer almaktadır[4]. Dede Korkut kitabında Kayılarla ilgili yer alan bilgilerde şöyle denilmektedir :“Korkut Ata söyledi: Ahir zamanda hanlık tekrar Kayı’ya geçecek, kimse ellerinden almayacak, ahir zaman olup kıyamet kopuncaya kadar. Bu dediği Osman neslidir…”(Ergin 1971: 1).
F. Köprülü Kayı boyu hakkında verdiği bilgilerde Selçuklu devletinin kuruluşuna diğer Oğuz boylarıyla birlikte katıldığını, Kuzey Azerbaycan ve Artukluların yönetiminde doğu Anadolu’da bulunduklarını, Anadolu’nun Türk iskanında önemli rol üstlendiklerini, daha sonra batıya doğru geçtiklerini ifade etmektedir (Köprülü 1999: 61-62). F. Sümer, Kayı’nın anlamının Reşidüddin’de “sağlam” olarak yazıldığını ve ongun kuşunun da Şahin olarak verildiğini belirterek, Anadolu’da 94 yer adının Oğuzların bu boyunun adını taşıdığını ifade etmektedir. Ayrıca, Osmanlı hanedanının Kayı boyuna mensubiyeti konusundaki bilgilerin Sultan II. Murad devrinin tarihçisi Yazıcıoğlu Ali’ye (Târîh-i Âl-i Selçuk) ait olduğu, Sultan II. Murad’ın bastırdığı paralarda bu boyun damgasının görüldüğü, Topkapı Sarayı’ndaki Silahlar bölümünde yer alan her türlü silah ve 16. Yüzyıla ait toplar üzerinde de Kayı damgasının bulunduğu şeklinde ayrıntılı bilgiler vermektedir.
12. yüzyıldan sonra inşa edilen bazı anıtsal ve dönemleri için saygın yapılarda esas damga özelliğinden farklı biçimde, motif olarak göze de hoş gelen ve bir kimliğin açık ifadesi olduğunu da açık eden damgaların başında hiç şüphesiz Kayı damgası gelmektedir. Antalya-Isparta yolu üzerinde bulunan Evdir Han ve Kırkgöz Han’ın duvarlarında bu damgayı görmek mümkündür.
Kaynaklar:
[1] ERCİLASUN, A.B.,AKKOYUNLU, Z. (2014), Kâşgarlı Mahmud Dîvânu Lugâti’t-Türk,s. 26-28, Ankara
[2] KÖPRÜLÜ, F. (1999), Osmanlı’nın Etnik Kökeni,s.59-61, İstanbul.
[3] SÜMER, F. (2002), “Kayı”, TDVİA, C.: 25,s.77, Ankara.
[4] TOGAN, Z.V. (1982), Oğuz Destanı (Reşideddin Oğuznamesi, Tercüme ve Tahlili), Oğuzların ve Türklerin Tarihi (Reşideddin Fazlullah Cami’üt-Tevarih, Cilt II), İstanbul, 49-50.