Okullarda disiplin konusuyla ilgili olarak M. Necmettin HACIEMİNOĞLU Hocamızın yıllar önce kaleme aldığı bir yazıyı, gündemdeki gelişmelerle ilgisi nedeniyle, okuyucularımızın istifadesine sunuyorum.
*****
Prof.Dr. M. Necmettin HACIEMİNOĞLU
Ne zaman Milli Eğitim ve okullar konusu açıldığında okullarda disiplinsizlikten, öğrencilerin söz dinlememesinden, velilerin durumlara sık sık müdahale ettikleri, okul idarelerini sıkıştırdıkları gibi konular hep dile getirilir.
Biz de bu yazımızda okullarımızdaki disiplinsizlik konusu üzerinde duracak ve Çok Değerli Türk dili âlimi ve Eğitim öğretim yanı sıra milli meselelerde de uzman olarak kabul edilen Necmettin Hacıeminoğlu’nun bir yazısından alıntılar yapacağım.
Görüleceği gibi Necmettin Hacıeminoğlu bu görüşlerini 1966 yılında yani bundan 58 yıl önce ortaya koymuş olmasına rağmen sanki bu günlerde yazılmış ve bu günleri anlatır gibidir.
Bu demektir ki; Milli Eğitim politikamız ne değişmiş ve ne de ıslah edilebilmiştir. Bu yüzden Hacıeminoğlu büyüğümüzün görüşleri sanki bugün dile getirilmiş gibi değerlendirilmelidir.
Şimdi Necmettin Hacıeminoğlu Hoca’nın görüşlerine geçelim:
“Bugün orta öğretim kademelerinde gereken disiplini sağlamanın artık çok güç hale geldiğini bütün öğretmen ve idareciler kabul etmektedirler.
Bilhassa Anadolu’daki lise ve dengi okullarda öğretmeni daima huzursuz, idareyi ise en çok meşgul eden mesele sık sık rastlanılan disiplin dışı hadiselerdir.”
Fakat bilinmelidir ki; Bugün problem sadece Anadolu’da lise ve dengi okullarda olmayıp büyük şehirlerde bulunan lise ve dengi okullarda da durumlar pek iç açıcı bir durumda değildir.
“Okul idaresine karşı:
Mazeretsiz okula gelmemek veya geç gelmek, dersten kaçmak, kılık-kıyafet, tavır ve hareket bakımından idarece yapılan tavsiyelere uymamak.”
“Öğretmenlere karşı:
Tembellikte ısrar etmek, imtihanlarda kopya yapmak, ders esnasında sınıfın sükunetini bozmak, layık olduğu nota rıza göstermeyip, dil ile, el ile ve hatta silah ile öğretmene tecavüz etmek.”
“Her imtihan döneminde, gazetelerde yer alan zabıta vak’aları nın büyük bir kısmını okullarda öğretmenlere karşı işlenen suçlar teşkil etmektedir. Demek ki disiplinsizlik, okulların sınırlarını aşıp, memleket çapında mesele olacak kadar azgın bir hal almıştır.”
“Şimdi bu disiplinsizliğin sebeplerini araştıralım:
1-Sınıfların çok kalabalık oluşu:
Gerçekten disiplin dışı davranışların çoğalmasına başlıca sebep, sınıfların normalden çok fazla kalabalık oluşudur. Çünkü böyle bir dershanede, öğretmen, bütün öğrencilerin dikkat ve alakalarını kontrol edemeyeceği için sınıfa hâkim olamaz. Her öğrenciyi ayrı ayrı tanıyıp onunla ilgilenemez. Bunun sonucu olarak da başka başka huy ve karakterde olan öğrencilerin her birine, onun şahsiyetinin gerektirdiği tarzda muamele etme imkânından mahrum kalır. Böylece de terbiyede esas olan “Her çocuk ayrı bir şahsiyettir”
“Ayrıca, kalabalığın mahzurlarını arttıran diğer bir husus daha vardır.
Bizim okullarımızda öğrenciler mütecanis bir kütle teşkil etmezler. Gerek zekâ ve kabiliyet gerekse yetişme tarzı ve kültür bakımından öğrenciler arasında bir muvazene, bir paralellik bulunmaz. Onun için de kalabalık sınıflarda çeşitli yönlerden mesele teşkil edecek çocuk sayısı daha fazladır. Mesela bir sınıfta üstün zekâlının yanında geri zekâlı, normal çocukların yanında psikopatlar bulunabilir. Bunların hepsini bir hizada tutmak ise imkânsızdır.”
2-Öğretmene karşı saygı ve sevginin azalmış bulunması:
“Bugün cemiyet içinde olduğu gibi, öğrencilerin gözünde de öğretmenin mesleğinden veya unvanından gelen eski otoritesi ve itibarı azalmıştır. Artık öğrenci öğretmenini şahıs olarak sempatik yahut kendi menfaatime uygun görüyorsa seviyor, sayıyor. Aksi halde aldırmıyor. Hâlbuki öğrenci, her şeyden önce hocalık sıfatına, bu mesleğin manevi şahsiyetini hürmetle bağlı olmalıdır.”
“Fakat ne yazık ki, Türk cemiyetinde son elli yılda yıkılan birçok manevi değerlerle birlikte, hocalık mesleğinin manevi değeri ve itibarı da çökmüştür. Böylece ne cemiyetten ne de kendi ana babasından hocalığa dair en ufak bir hürmet telkini almayan genç, okuldaki öğretmenini, para mukabilinde vazife yapan herhangi bir tapu kâtibi gibi görmektedir. Öğretmene bu gözle bakmağa çalışan bir öğrenciden de temeli saygıya dayanan bir disiplin beklenmez. Halbuki çocuğun hocasına hayran olması, ona özenmesi, onu ideal mevkiye yükseltmiş bir kimse olarak görmesi beklenir. Nitekim bu duygularla beslenmiş öğrencilerde disiplin dışı davranışlara rastlanmaz.”
3-Çocuk velilerinin yanlış tutumu:
“Eskiden herkesin dilinde dolaşan ve çocuğun ana-babası tarafından samimiyetle söylenen “Eti senin, kemiği benim” prensibi bugün unutulmuştur.
Artık öğrencilerin aileleri de okula ve öğretmene karşı bir saygı, bir itimat göstermiyor. Okul idaresi ile çocuk arasında vukua gelen herhangi bir hadisede ana-baba, daima çocuğun tarafını tutup, o müesseseye cephe alıyor. Çocuğuna müsbet telkinlerde bulunacağı yerde, onu saygısızlığa adeta teşvik ediyor. Böylece öğrencinin üzerindeki bütün nisbet baskılar kalkmış oluyor.”
4-Öğretmenlerin yetersizliği:
“Öğretmenlik mesleğinin cemiyet içinde itibarını kaybetmesi ile, mensuplarının evsafı da düşmüştür. Hem ilmi bilgi hem de mesleki bilgi bakımından zayıf öğretmenlerin nisbeti günden güne artmaktadır. İhtiyaçların baskısı ile, az zamanda çok sayıda öğretmen yetiştirme gayretinden doğan bu hal de, okulların bünyesini iyice sarsmıştır. Çünkü bilginin bulunmadığı yerde hiçbir şey yoktur. Tam ve geniş bilgiye sahip olmayan öğretmenin de sınıfta disiplin kurması imkânsızdır.”
“Ayrıca, hiçbir müessesede görülmeyen acayiplikler maarifte mevcuttur. Mesela, Millî Eğitim Bakanlığının kadrosunda, menşe itibariyle birbirinden tamamiyle farklı, kırk çeşit meslekten gelme öğretmen vardır. Bu öğretmenler aralarında nasıl iş birliği yaparlar? Öğrencilere nasıl müessir olurlar? Bilinmez.”
5-İdarecilerin yetersizliği:
“Öğretmen evsafının zayıflamasına paralel olarak, okullardaki idareci kadroları da zayıflamıştır. Birçok ortaokullara, daha stajyerliği tasdik edilmemiş tecrübesiz gençlerin müdür olarak tayin edildikleri bilinen hadiselerdendir. Bazı büyük liselere de Bakanlık, başarılı müdür bulmakta güçlük çekmektedir. Çünkü tatmin edici maddi imkanlar sağlanamadığı için, birçok tecrübeli ve kaliteli hocalar, müdürlük veya muavinlik külfetine katlanmıyorlar. Meydan ehliyetsizlere kalınca da düzen bozuluyor.”
6-Sistemdeki hatalar:
“Türk maarifinin şahsiyetini bulmuş bir eğitim ve öğretim sistemi yoktur. Yönetmelikler, usuller sık sık değişmektedir. Fakat gene de memleketin değişen şartlarına uygun bir yol bulunamamaktadır. Hep deneme sahasında imiş gibi yürütülen bu sistemde; bir bütünlük de yoktur. Bir kısmı Alman, bir kısmı Fransız ve bir kısmı da Amerikan sistemlerinden kopya edilmiş olan milli eğitim politikamızın “parça bohçasını” andıran bu hali, okullardaki “Anarşi havası” nın devamına yardım etmektedir. Kesinleşmiş belli prensipler yoktur ki, herkes onun etrafında toplansın.”
***
Görüldüğü üzere; Milli Eğitim, Okullar, öğretmenlerin yetersiz oluşu, öğrenciler, sınıfların kalabalık oluşu gibi konular bugün de konuşulduğu gibi bundan 50-60 sene önce de konuşuluyormuş. Nedendir bilinmez o günlerden bu günlere bu problemlerin köklü çözümlere ulaşmadığı anlaşılıyor. Her yeni gelen Milli Eğitim Bakanının bazı çabalar gösterdiği gözlendiği halde neticeye pek ulaşıldığı söylenemez.
Bize göre ilkokul birinci sınıftan itibaren hatta anaokullarında dahi günde bir saat “Masal dersi” olmalı ve bu dersler lise son sınıfa kadar sürmeli. Bu masallar tamamen öğrencinin seviyesine gör yerli masallardan, Dede Korkut kitabından, Osmanlı hikâyelerinden olmalıdır. Ancak bu şekilde çocuklara milli bir ruh verilebilir.
Ayrıca her kademede en az 5 mahalli türkü öğrenciye öğretilmeli. Mahalli yazarlar, şairler, hikâyeciler tanıtılmalı. Çocuğun dikkati bu konulara çekilmelidir.
**
Kaynak: M. Necmettin Hacıeminoğlu, “Okullarda Disiplin Meselesi”, Türk Kültürü Dergisi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yayını, Ayyıldız matbaası, Ankara Şubat 1966, Sayı: 40, Sayfa: 387-389