Okullarda Türkçe Dersleri (Dr. M. Necmettin Hacıeminoğlu)

Bu yazımızda ünlü dil ve edebiyat bilgini Necmettin Hacıeminoğlu’nun “Okullarda Türkçe Dersleri” konusundaki yazısını aktarıyoruz.

Bilindiği üzere Necmettin Hacıeminoğlu milli hassasiyeti çok yüksek bir âlimimiz idi. Kendisi Dil ve edebiyat konularının yanı sıra milli meselelerde de önemli makaleler yazmış ve önemli eserler vermiştir.

Bu yazıda özellikle okullarda verilen Türkçe derslerinin yetersizliği üzerinde durulmaktadır.

***

“Her aydın insanın, ana dilini, nazari olarak değilse bile tatbikat ve kullanılışta, başlıca incelikleri ile bilmesi kadar tabii bir şey olamaz. Bir dili başlıca incelikleri ile bilmek ise, onun bütün ifade gücünü ve imkânlarını gerektiği zaman, doğru ve yerli -yerinde kullanmak, zengin mana inceliklerini- değerlendirmektir.

İhtisas sahası ne olursa olsun, her aydından bu beklenir.

Bu bilgi, insana zihninde bulunan bütün duygu ve düşünceleri hem eksiksiz ve artıksız, hem de her türlü yanlış anlaşılma ihtimalinden uzak olarak ortaya koyma imkânını sağlar. Zira ister küçük bir makale veya hikâye, ister büyük bir ilmi veya edebi eser söz konusu olsun, yazarın başarısı dili iyi kullanmasına, dilin sahip olduğu mana inceliklerini ve imkânlarını hakkiyle değerlendirmesine bağlıdır.

İnsan bu bilgi ve yeteneği, ancak, küçük yaşta başlayan ve uzun süre ciddi bir eğitimle elde edebilir. Böyle ciddi ve uzun sürecek bir eğitim sistemini de ancak okul müessesesi gerçekleştirir. Onun içindir ki bir ülkede ana dilini doğru yazan aydın nisbetinin azlığı,  okulların bu vazifelerini başarı ile yapmakta mıdırlar?

Bilindiği gibi yurdumuzda bütün yüksek öğretimin temelini teşkil eden o bir yıllık ilk ve orta öğretim okullarının gayeleri arasında, her gencin Türkçeyi iyi bilen ve düzgün yazan bir aydın olarak yetiştirilmesi hususu vardır. Bu gayenin kâğıt üzerinde unutulmayıp, gerçek halini alması için Milli Eğitim Bakanlığı lüzumlu ve yerinde bazı tedbirler de düşünmüştür. Mesela bütün ilk ve orta dereceli okulların ders programlarında, Türkçe-kompozisyon dersleri, ayrılan zaman süresi bakımından, en büyük yeri işgal eder. Haftalık ders dağıtımında, daima, Türkçe dersine diğer derslerden daha çok yer ve önem verilmiştir. Meslek okullarında da, birçok kültür dersleri program dışı bırakıldığı halde, Türkçe derslerine dokunulmamıştır. Gene bu cümleden olarak, sınıf geçme ve bütünlemelerde Türkçe iki ders sayılır. Yani Türkçeden bütünlemeye kalmak iki ayrı dersten bütünlemeye kalmağa bedeldir. İlkokul bitirme imtihanlarında Türkçeden orta derece alan öğrenci mezun olamaz. En az iyi derece alması lazım gelir. Ayrıca her türlü müsabaka, parasız yatılı, burs ve seçme imtihanlarında, imtihana esas teşkil eden derslerden biri, mutlaka, Türkçe-kompozisyondur. Bütün bunlara ilave olmak üzere, öğrencilerin ana dillerini düzgün yazmalarını, meramlarını yazılı olarak rahatça anlatmalarını temin için Milli Eğitim Bakanlığı sadece Türkçe öğretmenlerini değil, diğer bütün öğretmenleri de çocukların dil yanlışlarını düzeltmekle görevlendirmiştir. Türkçe yanlışı yapan öğrencilerin, konu hangi derse ait olursa olsun, notunun kırılması emredilmektedir.

Yukarıda kısaca belirtmeğe çalıştığımız hususlar Millî Eğitim Bakanlığının da dil meselesinin önemini kavramış olduğunu gösterecek mahiyettedir. Ancak mesele kâğıt üzerinde nazari olarak böyle müsbet yolda görüldüğü halde gerçekte ve tatbikatta asla öyle değildir. Yani açıkça söylemek lazımsa, okullarımız, öğrencileri ana dilini yeteri kadar bilen birer aydın olarak yetiştirmekten aciz ve uzaktır. Bugün herkes bilir ve kabul eder ki, yurdumuzda, yüksek öğrenim yapmış pek çok aydın kişi kendi ihtisas sahası ile ilgili ufak bir konuyu rahat, düzgün ve açık dille yazmakta hayli güçlük çeker. Bunda başarı gösterenler, her meslek mensubu içinde oldukça azdır. Bir mahkeme ilamını, bir noter senedini, bir banka mektubunu, bir doktor veya mühendis raporunu anlamakta, işte bu Türkçe noksanlığı yüzünden, gerçekten bazan güçlük çekeriz. Meselenin daha da acı tarafı, bütün bunların, değiştirilmesi mümkün oşmayan birer klişe kabul edilmesi ve anlaşılmazlık vasfının tabii karşılanmasıdır. Oysa yukarıda saydığımız bu şeylerin böyle içinden çıkılmaz klişeler halinde yazılmakta devam etmesinin asıl sebebi, o meslek mensuplarının kalıplaşmış “Formül”ün dışına çıkacak kadar olsun Türkçe bilmeyişleridir. Zira her aydının, zihninde tasarladığı bir görüş veya düşünceyi, istediği şekilde yazılı olarak ortaya koyması icap eder. Başkaları tarafından tesbit edilmiş hiçbir klişe onu bağlamamalıdır.

Yalnız bu arada şunu da belirtelim ki, bir dili “Doğru yazmak” başka, “Güzel yazmak” başkadır. “Güzel yazmak” sanatçının işidir ve bu, özel kabiliyet ister. Böyle bir özel kabiliyetin ise herkeste bulunamıyacağı aşikârdır. Bizim bahis konusu ettiğimiz ise “Doğru yazmak”tır. Bir dili doğru yazmak için de insanda özel kabiliyet olması şart değildir. Küçük yaştan başlayarak sistemli bir öğretim ve mümarese ile düzgün yazma alışkanlığı kolayca elde edilebilir. Nasıl ki her insan az-çok konuşur, fakat ancak özel kabiliyete sahip bulunanlar “Hatip” vasfını taşır. Hatiplik sonradan kazanılmaz ama düzgün konuşma alışkanlığı çalışmak suretiyle elde edilebilir.

Büyük aydın çoğunluğunun Türkçe bilgisinden yahut başka bir deyişle düzgün ve rahat yazma alışkanlığından mahrum bulunduğunu böylece tesbit ettikten sonra, bunun sebepleri üzerinde de kısaca duralım.

Genel olarak bilinir ve kabul edilir ki bir cemiyetin fertlerinde görülen her türlü bilgi ve kültür noksanlığından o memleketin öğretim müesseseleri sorumludur. Öyle ise aydınlarımızın Türkçeyi iyi bilmelerinden sorumlu olması gereken müesseseler de bizim okullarımızdır. Ve bilhassa ortaokullarla liselerimizdir.

Altı yıl gibi uzun bir süreyi içine alan ve öğrencilerin tam öğrenme çağına, iyi alışkanlıkları kolayca elde edebilecekleri çağa rastlayan orta öğretim okullarındaki Türkçe dersleri, maalesef çocuklara hiçbir müsbet alışkanlık kazandırmamaktadır. Bunun, bu başarısızlığın, şüphesiz çeşitli sebepleri vardır. Bu sebeplerin bir kısmı, daha uzun zaman giderilmesine imkân görülmeyen maddi zaruretlerdir: Sınıfların çok kalabalık oluşu, yeter sayıda ve istenen vasıfta meslekten yetişmiş öğretmenin bulunmayışı… gibi. Diğer bir kısım sebepler ise, giderilmesi veya düzeltilmesi daha az zamana ihtiyaç gösteren hususlardır: Öğretim usulünün sakatlığı, müfredat programının eksikliği ve ders kitapları muhtevasının hem yetersiz, hem de ilmi yanlışlarla dolu oluşu… gibi.

Bütün bu sebepler böylece tesbit edildikten sonra, her biri üzerinde ayrı ayrı durup, yetkili organ ve müesseselerin dikkatini çekmek lazımdır. Bunlardan kitapların muhtevası, öğretim metodu ve müfredat programı ile ilgili hususların, ciddi bir gayretle, kısa zamanda halledileceğine kaniiz.”

Necmettin Hacıeminoğlu, “Okullarda Türkçe Dersleri”, Türk Kültürü Dergisi, Aylık dergi, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü yayını, Ayyıldız Matbaası, Ankara Haziran 1963, Sayı: 8, s:16-18

 

Yayına hazırlayan; Kenan EROĞLU

Yazar
Kenan EROĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen