Omurgasızlaştırılmış Türklük
Şaban Teoman Duralı
- Seri:Felsefe
- Ebat:13,5 x 21 cm
- Sayfa Sayısı:206
- ISBN:978-975-995-547-2
- Basım Yılı:Haziran 2010
- Baskı –Kasım 2017
Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) Öğretmen
“Çağımızın önde gelen filosofu José Ortega y Gasset’in (1883-1955), bizimle benzer bir kaderi 1898den beri paylaşan yurtdaşları İspanyolların durumunu tasvîr etmek üzre kaleme aldığı eseri “españa invertebrada / omurgasızlaştırılmış İspanya” başlığını Türklüğün de hâlipürmelâlini seçikce dile getirdiğinden, çalışmama adı olarak, saygıdeğer filosofun hoşgörüsüne sığınarak, kullanmakta beis görmedim.” Diyor Teoman Durali.
“Kudreti geçmişindeki müktebesatından kaynaklanıp da İslam medeniyeti çerçevesinde serpilip yeşermiş Osmanlı Türk kimliğini taşıyan bir milletiz. Tarihi belirlenimizi Ortaçağ Hırıstiyan ile Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyetlerinde asla bulmamış olan bir kültürüz. Doğal yolu izleyen, sağ ve sağlıklı kalır. Sonuçta, tarihi Osmanlı Türklüğünün doğal devamı olup Batı Avrupa camiasında yer almayan çağımızın Türklüğü, tekrar manevi değerlere temellenmiş bir adil iktisat nizamı oluşturarak mili toplum (sosyal) devletini vucuda getirmek zorundadır. Devletin, milli olmasının anlamı, medeniyetin eğitim-öğretim, siyaset, iktisat ile askerlik cephelerinden giriştiği amansız saldırılara karşı koyma iradesi ile istidadını bulundurmasıdır
“Türklüğün öteden beri başat özelliği olan askeri savaşçılığın, herkes için geçerli kılınması keyfiyeti , Osmanlı devlet ile toplum yapısının esasını teşkil etmiştir. Aynı durum, din yakası için de söz konusudur. Nasıl, eli kılınç tutabilecek adam, muhabere meydanında arzıendam ederdiyse, akılbaliğ öğrenim görmüş herkes namaz kıldırabilecek kadar dinin ameli hünerleriyle mücehhezdi. Bunlardan anlaşılacağı üzere, askeri – mülki ile ruhban-ruhban olmayan (laique) ayırımının, Tanzimat sonrası döneme değin Müslüman olan Türk, özellikle de Osmanlı tarihinde yeri olmamıştır”.
“Türklüğün bir türlü kendini kurtaramadığı bir zaaf var ki,osmanlı dahi onunla malûldur: Türkçeyi kendine derd edinerek ona ihtimâm göstermek. cihângir devletler kurup dil bilinci ile kaygısı gelişmemiş, dilini bunca ihmâl etmiş ikinci bir millete tarihte rastgelmek zordur. günümüzdeyse felâketin şâhikasındayız. dilsiz duygu ile düşünce olamayacağına göre, bundan böyle felsefe-bilime ilişkin, telif şöyle dursun, tercüme bile yapılamaz. şiire gelince; o da nasıl olsa ‘kuş dili’yle iş görür olmuştur.”