Ahmet Yasin KAYA
İnsanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak amacıyla gönderilen din; bireyin davranışlarını ve toplumu düzenleyen birtakım ahlaki ilkeler ve toplumsal normlar ortaya koymuştur. Bu ahlaki ilkeler bireyin özgürlüğünün sınırlarını ortaya koyarken diğer taraftan toplumun huzur ve güvenliğini tesis eder. Ahlak, hikmeti üzerinde akılla değerlendirilebecek bir kavram olmakla birlikte kaynağını vahiyden alan pratiğe dayanan bir normdur.
Töre ve gelenek adını verdiğimiz toplumsal ilkeler vahiy ve akılla çelişmemek kaydıyla ahlakın oluşmasına katkı sağlar. Ahlak,teorik yapısı olmakla birlikte pratik hayatta yaşanmasıyla geçerliliğini korur. Yaşanmayan bir ahlak ne bireye ne de topluma katkı sağlayamaz. Ahlak bireyin özgürlük alanının sınırlarını çizerken bireyi katı bir gelenekçilikle baskı altında tutmaz.
İslam Dini, güzel ahlak esasına dayanmakla birlikte bu ahlakın nasıl yaşanılacağını Hz.Peygamberin örnek uygulamalarıyla göstermiştir.Peygamberlik görevine sahip olmadan önce “Emin” sıfatını alan Hz.Muhammed ahlakıyla toplumda güvenilir bir mevkiye sahip olmuştur.Peygamberlik görevi esnasında da örnekliği ve adaletli uygulamalarıyla birçok kişinin ihtida etmesine/hidayete ermesine vesile olmuştur. Hz.Peygamber’in bu örnekliği ve adaletli uygulamalarını ilke edinen sahabi/tabiin/tebei tabiin nesli ahlakıyla,yaşayışla İslam’ı geniş coğrafyalara yaymışlardır.Aynı şekilde Yesevi Alp-Erenleri Asya’dan Balkanlara uzanan geniş coğrafyalarda münasebet kurdukları toplulukları ahlakıyla,yaşayışıyla etkilemişler ve bir medeniyet havzası oluşturmuşlardır.İslam’dan önce de yüksek ahlaka sahip olan Türk Milleti İslam’dan sonra da bu ahlakını kemale erdirerek alemşumul/evrensel bir hüviyet kazanmıştır.Adalet esasına bağlı kalarak yüzyıllarca geniş coğrafyalarda birçok topluluğu yönetmiştir.
Bugün ise İslam Coğrafyası adaletin ayaklar altına alındığı bir ahlak sefaleti içindedir. Bu ahlak sefaletinin kaynağında bilgisizlik olmakla birlikte pratik hayata yansımayan bir anlayış oluşturur. Bilgi ve erdeme sahip olmayan toplumlarda yanlış din algısı oluşur. Dinimize en büyük zararı ise yanlış din algısı vermektedir.Dini belli ritüelleri yapmaktan ibaret gören bu şekilci anlayış dinin özü olan ahlakın dinden bağımsız bir norm olarak algılanmasına sebep olmaktadır. Bu durum subjektif ahlak anlayışlarının oluşmasına sebep olmakla birlikte toplumu birarada tutan ilkelerin aşınmasına da sebep olmaktadır.
Kulluk bilinciyle yapılan ibadetler ahlakla kemale erer. Kişinin yaptığı ibadetler ahlakına etki etmiyorsa kişi kendi vicdanını ve samimiyetini sorgulamalıdır. Bir toplumun dindarlığını kaç kişinin namaz kıldığı veya kaç kişinin oruç tuttuğunda değil o toplumun ahlakına bakarak değerlendirmek gerekir. Çünkü dinin temellerinden biri de ahlaktır. Ahlakın olmadığı bir toplumda ahlaktan bahsetmek abesle iştigaldir. Dinimiz; hakka hukuka riayet etmeyi,doğru sözlü,insanlara yardım etmeyi olmayı yani güzel ahlaklı olmayı emreder.
İslam Alemi olarak yeniden bir medeniyet tasavvuru oluşturabilmemiz için bilgili ve erdemli bir toplum olmalıyız. Bilgi ve erdeme dayalı bir medeniyet tasavvuru ile bilim üreterek insanlığa katkı sağlamalıyız.