Moğolistan’a çok fazla olmasa da turlar da düzenleniyor. İnsanlar, atalarının topraklarını, Türk Kağanlığı’ndan kalan bengü taşları görmek için Ulaanbaatar’a, Orhun Vadisi’ne gidiyorlar. Önümüzdeki yıllarda bu gezilerin artacağını düşünüyorum. Çünkü o anıtlar bütün Türk Dünyası’nın ortak değeri. Anıtların bulunduğu topraklar hepsinin ortak kökü. Türk Dünyası, köklere doğru elbette gidecek ve o “kutsal yer”leri elbette ziyaret edecek.
*****
Prof.Dr. Ahmet B. ERCİLASUN
Moğolistan’da yapılan sempozyumun başlığı aslında çok uzun: “Köktürk Yazısının Okunuşunun 125. Yılında Orhun’dan Anadolu’ya Uluslararası Türkoloji Sempozyumu”.
Sempozyum, 1-7 Haziran 2018 tarihlerinde başkent Ulanbator’da yapıldı. Dünya böyle söyleyip yazıyor ama Moğolların kendileri başkentlerine Ulaanbaatar diyorlar. Kelime “kızıl kahraman” anlamına geliyor. Ulaan sözündeki Moğolca –aan -agan ekini atarsak geriye kalan kök, Türkçedeki al kelimesiyle aynı. Baatar da Türkçedeki batur ile aynı. Ulaanbaatar, şehrin tarihî adı değil. Tarihî isim Urga. Batılıların söyleyişi beni de yanıltmıştı, kelimeyi urmak (vurmak) fiilinden türemiş sanıyordum. Meğer başkentin eski adının Moğollar tarafından söylenişi örge imiş. Bu kelime de “taht” demek. Eski Türkçe metinlerde de var.
Sempozyumu, Ulaanbaatar’daki Türkiye Büyükelçiliğinin himayesinde Moğolistan Millî Devlet Üniversitesi düzenledi. Türkiye’den birçok kuruluşun da katkısı var: TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Abant İzzet Baysal, İzmir Kâtip Çelebi, Kastamonu ve İstanbul Kültür Üniversiteleri, Türk Hava Yolları ve Kesit Yayınları.
Sempozyumun fikir babası ve yürütücüsü ise Doç. Dr. Şaban Doğan. Moğolistan Millî Devlet Üniversitesi’nde yıllardan beri, Türkiye’den giden hocalar tarafından da takviye edilen bir Türkoloji Bölümü var. Şaban Doğan bölümün hocalarından biri. Bölümün diğer elemanlarıyla birlikte güzel bir sempozyum düzenlemişler. 250 civarında katılımcı. Bunların 120’si Türkiye’den.
Sempozyumda Türkoloji’nin farklı dallarında birçok bildiri okundu; bugüne dek bilinmeyen bazı konular aydınlandı. Bunlar, basılmış olan bildiri kitabında var.
Sempozyumun ilmî yönü yanında, alanda yapılan geziler de önemliydi. Türkologlar yıllardan beri üzerinde çalıştıkları, dersini verdikleri Köktürk anıtlarını yerlerinde gördüler. Anıtlara benim gibi beşinci, Tuncer Gülensoy gibi on birinci, Dursun Yıldırım gibi üçüncü kez gidenler için belki de yeni bir şey yoktu. Fakat bizden sonraki nesiller, Tunyukuk, Köl Tigin ve Bilge Kağan bengü taşlarını ilk defa gördüler ve tabii çok heyecanlandılar. Türk oldukları için heyecanlandılar, Türkolog oldukları için heyecanlandılar. Taşlara hasretle baktılar, Türk kelimesine dokundular. Türk sözünün, bazılarının sandığı gibi, Cumhuriyet döneminde ortaya çıkmadığını elbette hepsi biliyordu. Fakat işte Türk sözü orada, taşlara kazılmış biçimde somut olarak duruyordu. Ve 1300 yıldan beri orada bulunuyordu. Şimdi genç Türkologlar sınıflarda Türk bengü taşlarını anlatırken anıtların yanında çektirdikleri resimlerini de öğrencilerine gösterecekler.
Tuğla Irmağı ve Orhun Vadileri Türklerin dünya sahnesine çıkış noktaları. Bilinen ilk Türkçe metinler orada. Edebiyatımızın ilk verimleri orada. Elbette yıllardan beri bunları öğrencilerine anlatan yaşlı, orta yaşlı ve genç hocalar heyecanlanacaklardı. Balballara dokundular, heykelleri incelediler. Bilge Kağan hazinesinin altın tacına, gümüş geyiğine, kemer tokalarına baktılar. Orhun’da yıkandılar. Bir gece çadırlarda kalarak bozkır hayatının nasıl bir şey olduğunu az da olsa gördüler. Anıtların bulunduğu araziden ve Orhun Irmağı kıyısından taş ve toprak topladılar. Atayurttan getirilmek istenen bu küçük hatıraların çoğu hava alanındaki gümrük görevlilerince alındıysa da bazıları Türkiye’ye ulaşma imkânı buldu. Ceval Kaya, atayurttan getirdiği toprağı Atsız ve Nejdet Sançar‘ın kabirlerindeki toprakla karıştırdı, saygı duruşunda bulundu. Bir başka arkadaş Türkeş‘in mezarına toprak götürdü. Hayaller taşa dokundu, toprağa dokundu; Anadolu’dan Orhun’a, Orhun’dan Anadolu’ya yol oldu.
Moğolistan’a çok fazla olmasa da turlar da düzenleniyor. İnsanlar, atalarının topraklarını, Türk Kağanlığı‘ndan kalan bengü taşları görmek için Ulaanbaatar’a, Orhun Vadisi’ne gidiyorlar. Önümüzdeki yıllarda bu gezilerin artacağını düşünüyorum. Çünkü o anıtlar bütün Türk Dünyası’nın ortak değeri. Anıtların bulunduğu topraklar hepsinin ortak kökü. Türk Dünyası, köklere doğru elbette gidecek ve o “kutsal yer”leri elbette ziyaret edecek.
Türkiye ve diğer Türk devletleri, Moğolistan’a yatırım yapmayı, orada sanayi tesisleri kurmayı da düşünmelidir. Özellikle başkent ve Orhun Vadisi civarına. Bir de Kazak Türklerinin yaşadığı Bayan Ölgiy eyaletine. Yatırımcıların, Moğol kardeşlerimizden ve Kazak Türklerinden kendilerine yardımcılar bulabileceklerinden de eminim.
—————————
Kaynak:
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/orhundan-anadoluya-47920yy.htm