Can köşemde taşırım,
Yeşilin binbir tonunu,
Sen insan isen, o ağaç,
Ağaca insanca davran!
Ormanlar, Türk milletinin millî varlıklarıdır ve bizzat millete âittirler. Talan edilemez, yakılamaz, kesilemez, rant için yabancı ellere devredilemezler. Ağaçlar ile olan bağımız binlerce yıl ötesine; Korkut Ata’ya, Oğuz Kağan’a, Söğüt ve Ahlat’a; Osman Gâzî’ye, Koca Fâtih’e, Mustafa Kemal’e, ama hep kadîm Türk kültürüne uzanır.
Ağaç, Dünyâ’daki pek çok köklü toplumun maddî-mânevî değerler bütünü olan kültürlerinde önemli bir yere sâhip olmuş, ağacın varlığı kutsal sayılmıştır. Türk kültürü ve mitolojisinde de, ağacın çok önemli bir yeri vardır. Ağacın, var oluşumuzdaki yeri ve önemini Türk büyükleri her fırsatta davranışları ile bizlere göstermişlerdir. Ağaç kutsaldır, kutsala dokunmanın hükümleri de, bedelleri de ağır olabilir.
Türk kültürü ve mitolojisinde Tanrı’nın yarattığı her şey bir rûha sâhiptir. Ağaç, Evren’in direği, barışın, bereketin, bilimin, hikmetin, kudretin ve sonsuzlığun sembolü olarak görülmüştür. Bu sebepledir ki, Türk kültürünün Anadolu’ya uzanan yolculuğunda, tabiata, özellikle ağaçlara saygı önemli bir yer tutmuştur. Ağaç, Türkler’in türeyiş destanlarında kozmik bir motiftir. Kökleri, gövdesi ve dallarıyla yeryüzü, gökyüzü ve yer altını birbirine bağlar. Kutsal bir rahimdir ağaç, doğumdur, hayâtın simgesidir. Tanrı’ya kurban sunumlarında yapılan spirütüel yolculuğun başlangıcı sayılır ağaç. Rûhların göçtüğü kozmik bir kapıdır ağaç. Türk inancı ve kültüründe, yeryüzünden göğe doğru rûh göçlerinin, ağaç vâsıtasıyla yapıldığına inanılır. Bu geçiş inancı, İslâmiyet’in kabûlünden sonra da devâm etmiş ve servi ağaçları mezarlıklardaki yerlerini almışlardır. Kayın, sedir, ak çam, kara çam, meşe, çınar, ıhlamur, elma, ardıç ve servi ağaçları Türk destân ve efsânelerinde en çok anılan ağaçlardır.
Dedem Korkut, destânının her bölümünün sonunda, Türk Milleti’ne niyazda bulunurcasına:
“Senin ulu ve gölgeli ağacın, hiçbir zaman kesilmesin!”
der.
Türk atalar sözümüz:
“Ağaç, yavrularımızın beşiği, kapımızın eşiği ve aşımızın kaşığıdır.”
derken, ağacın hayâtımızın nasıl ayrılmaz bir parçası olduğunu gösterir bizlere.
Ağaç, devletin kendisi olup mitolojik anlatılarda merkezî idâreyi temsîl eder. Ağaç, ata rûhlarının makâmı, hükümdârlığın sembolüdür. O yüzden midir ki, “Söğüt” ve “Ahlat” adında iki ağaç ismine sâhip beldemizde atılmıştır koca Türk Cihân Devleti’nin temelleri? O yüzden midir ki, koca Türk, Şeyh Edebâlî, Osman Gâzî rûyâsında gördüğü, göbeğinden çıkan ve dalları Dünyâ’yı kaplayan ağacı anlattığında, bunu pek çok hayırlara yormuştur? Nitekim o ağaç büyümüş, kolları Dünyâ’yı saran koskoca bir Türk Cihân Devleti meydana gelmiştir. O ağaç orada kalmamış, san’atta, mîmârîde devletin sembolü, simgesi ve motifi olmaya devâm etmiştir.
Koca Türk, Gâzî Mustafa Kemâl Paşa’mız, bir çınarın bir dalının kesilmemesi için köşkün yerini değiştirtmiştir. Bunu duymayan yoktur. İstanbul’dan getirtilen tramvay rayları dikkatlice kazılmış olan temele yerleştirilir, köşk santim santim kaydırılır ve çınar dalları da kesilmekten kurtulur. Hayâtının her ânında ağaç sevgisi olan koca Gâzî, bir gün köşkün önünde aracından iner ve oradaki tek ağaç olan iğde ağacına selâm durur. Neden böyle yaptığını soranlara da;
“O, yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin, soluduğum havanın bir neferi. En az öbür neferler kadar bunun da selâma hakkı var!”
diye cevap verir.
Bu müstesnâ davranış, ne kadar hürmetli bir duruştur. Fakat bir gün yol genişletilmesi sebebiyle o ağaç kesilmiş.
“Yâhu, bana sorsaydınız, o ağacı kurtaracak yol bulurdum.”
demiş koca Gâzi.
Demiş ammâ, sonra da dayanamayıp arabaya bindiğinde, şoförle arkadaşının önünde, hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Şu koca Dünyâ’ya örnek olmuş en büyük komutan Atatürk’ün işte böyle ağaç ve yeşil sevgisiyle dolu yüce bir gönlü vardı. Olmasaydı hiç o bomboz topraktan Atatürk Orman Çiftliği hâsıl olur muydu? Koca Gâzi, ağaçların dikilişini, büyümesini adım adım tâkip etmiş, ağaçlarla yakînen ilgilenmiştir. Bir gün çelimsiz olduğu için yerinden sökülen iğde ağacı için derinden üzülmüş, kırgınlığı da ömrünce geçmemiştir. Mustafa Kemâl Atatürk, bizlere ormanın sevgiyle büyüyüp, sevgiyle korunacağını gösteren en güzel örnektir. Davranışlarıyla olduğu kadar sözleriyle de bunu bizlere hatırlatmıştır:
“Ağaç, çiçek ve yeşillik medeniyet demektir. Yeşil görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur.”
Ağaç hayâttır, gelecektir, emektir. Bir ağacın yetişmesi türlerine göre değişiklik gösterse de, bu süre ve ona harcanan emek, hiç de az değildir. Dile kolay gelen bu süreler emek, bakım, sevgi isteyen zamanlardır. Sevgi yoksa, emek de olmaz. Bugün köklerinden ayrılan ağaçlar yerlere düşerken gözlerinden yaş gelmeyen, içleri sızlamayan insanların bu satırları anlamasını beklemek abesle iştigaldir.
Ormanlar, Türk milletinin millî varlıklarıdır. Ormanlar ile bağımız Korkut Ata’dan, Söğüt ve Ahlat’tan, Osman Gâzî’den Mustafa Kemal’e kadar hep kadîm Türk kültürüne dayanır. Biz, ağaç sever bir milletiz. Bizim:
“Kıyâmet’in kopacağını bilseniz, elinizdeki fidanı dikin!”
diyen bir yüce gönüllü peygamberimiz var.
“Ormanlarımdan bir yaş dal kesenin, başını keserim!”
diyen koca Fâtih Sultan Mehmet Hân’ımız var.
“Ağaç, çiçek ve yeşillik medeniyet demektir”
diyen koca Gâzî’miz var.
Hâl böyle iken, bugün Türk Milleti’nin millî varlığı Akbelen Ormanları, çocuklarımızın yarınları nasıl oluyor da yok ediliyor? Bu nasıl bir sevgisizlik, kadir, kıymet bilmezliktir ki, bu kahpece talanı destekliyor!
Yoksa onlar:
“Senin ulu ve gölgeli ağacın, hiçbir zaman kesilmesin!”
diye duâ eden Korkut Atamız’ın çok uzaklarda olduğunu mu sanıyorlar?
Bugün Türk’ün töresini kırdılar. Akbelen’de ağaçlara uzanan eller ve onların emir erleri kutsalımıza, zülf-i yâre dokunmuş bulunuyorlar. Oğuz İli’nde baba sözü dinlemeyen, oğul kabûl edilmezdi. Sizler şu gelimli gidimli, sonu ölümlü Dünyâ’da Evrenin direği, barışın, bereketin, bilimin, hikmetin, kudretin ve sonsuzlığun sembolü olan ağaçları talan ederek ecdâdımıza karşı gelmiş bulunuyorsunuz.
Oğuz Ata’dan, Korkut Ata’dan, Koca Fâtih’ten, Mustafa Kemâl Paşa’dan bugün Türk milletinin millî varlığı ormanlarını rantları uğruna yok etmeye çalışanlara bir mesaj var, dinleyin ağalar, beyler:
“Onlar da bu Dünyâ’ya geldi geçti.
Kervân gibi kondu göçtü.
Onları da ecel aldı, toprak gizledi.
Fânî Dünyâ yine kaldı.
Gelimli gidimli Dünyâ,
Sonu ölümlü Dünyâ.”
“Baba malından ne fayda
Başta devlet olmasa
Devletsizin kötülüğünden
Allâh saklasın Hân’ım sizi”
Ayşe Sâmiha
Singapore
28.07.2023