Bir medeniyetin üstünlük asrı iki şeyden bellidir; aynı kültürel değerleri paylaşan komşu milletlerin hükümdarları kavga etse bile âlimleri devamlı ilişkidedirler. Avrupa Rönesansı’nda birbirleriyle didişmeyen hükümdar yoktu ama âlimlerin ve filozofların vatanı bütün Avrupa’ydı.
15. asra Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar yaşayan Türk kavimleri Timur, Yıldırım Bayezid kavgasıyla girdiler ama torunları olan büyük âlimler coğrafyalara rağmen bir arada bulundular, çocuklarını bir arada yetiştirdiler. Bilimsel etkinliklerin sona ermesi ve bilim sanat adamlarının ayrı coğrafyalara düşmesi o medeniyetin de sonu olmuştur. 15. yüzyıl Timur’dan Fatih’e Türklerin İslam medeniyet ve kültürünü taşıdıkları bir çağdır. Ondan sonra bu beraberlik de onun getirdiği ışık da söndü.
*****
Prof.Dr. İlber ORTAYLI
Ortaçağ bilgini Ali Kuşçu her şeyini beraberinde yani kafasında ve yanındaki küçük çıkınında taşıyarak gezen deruni bir adamdı. Dünyanın yüzeyi, meridyenler ve paralellerin hesaplanması onun getirdiği bilgilerdir. Hükümdarla Ali Kuşçu’nun diyaloğu ve düşünce değişimi sonsuzdur. Bugünkü Türkiye 15. asırdaki son parlamanın eseridir.
15 Aralık 1474’te Ali Kuşçu öldü. Osmanlı topraklarına birkaç yıl evvel Babürlülerin elçisi olarak gelen Ali Kuşçu, Fatih Sultan Mehmed’in astronomi ve coğrafya bilgisine olan hayranlığı dolayısıyla ikna edildi ve burada kaldı. Bir ara salt bir kitabın Nasîrüddîn-i Tûsî’nin “Tecrîdü’l-kelâm” adlı felsefe okumasını hatmetmek için gittiği Kirman dışında ömrünü Semerkand medreselerinde geçirmişti. Ali Kuşçu onu her zaman derinlikle okuyup dinlediği Kadızade Rumi aracılığıyla Bursa’yı tanımıştı. Fatih devrinde bir hayal gibi güzel ve çekici olan bu Osmanlı’nın kurucu başkenti Ali Kuşçu’yu da kendine bağladı. 1473’te Fatih, Uzun Hasan üzerine yaptığı Otlukbeli Seferi’ne giderken onu da yanında götürmüştür. Hükümdarla Ali Kuşçu’nun diyaloğu ve düşünce değişimi sonsuzdur. Ali Kuşçu İstanbul’un enlem ve boylamını yeniden tespit etti. 15 Aralık 1474’te de vefat etti ve Eyüp Sultan’ın etrafına defnedildi.
Torunu Mirim Çelebi ve II. Bayezid döneminde hayli büyük bir tartışmaya götüren yani Hz. İsa’nın Hz. Muhammed’e üstünlüğünü iddia eden Molla Lütfi talebeler arasında meşhurdur. Ali Kuşçu Semerkand’da Emir Timur’un torunu ünlü Uluğ Bey’in ve Anadolu’dan oraya giden Kadızade Rumi’nin öğrencisi olmuştur. Bir medeniyetin üstünlük asrı iki şeyden bellidir; aynı kültürel değerleri paylaşan komşu milletlerin hükümdarları kavga etse bile âlimleri devamlı ilişkidedirler. Avrupa Rönesansı’nda birbirleriyle didişmeyen hükümdar yoktu ama âlimlerin ve filozofların vatanı bütün Avrupa’ydı.
ULUĞ BEY’İN ÖĞRENCİSİ
15. asra Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar yaşayan Türk kavimleri Timur, Yıldırım Bayezid kavgasıyla girdiler ama torunları olan büyük âlimler coğrafyalara rağmen bir arada bulundular, çocuklarını bir arada yetiştirdiler. Bilimsel etkinliklerin sona ermesi ve bilim sanat adamlarının ayrı coğrafyalara düşmesi o medeniyetin de sonu olmuştur. 15. yüzyıl Timur’dan Fatih’e Türklerin İslam medeniyet ve kültürünü taşıdıkları bir çağdır. Ondan sonra bu beraberlik de onun getirdiği ışık da söndü.
Uluğ Bey, Timur’un torunu olarak taht kavgaları arasında hükümranlığına başladı. Yine bir siyasi çekişme dolayısıyla Şahruh’un oğlu olan o büyük hükümdar 1449 Ekimi’nde suikasta kurban gitti. Uluğ Bey İslam medeniyetin son rasathanesini Semerkand’da kurmuştur. Anadolu, talebesi Ali Kuşçu sayesinde onun ilmini aldı. Dünyanın yüzeyi, meridyenler ve paralellerin hesaplanması onun getirdiği bilgilerdir. Semerkand’daki Registan Meydanı etrafındaki üç medreseyle onun zamanında dünyayı aydınlatmıştır. Bu meydan onu takip eden asırlarda ise sadece şık bir pazaryeri olarak hayatına devam etti.
İLMİ VAR OLMA SAVAŞI
Bu insanlar tıpkı Rönesans’taki Avrupalı bilginler gibi edebiyattan felsefeye, hukuktan astronomi ve matematiğe kadar geniş bir alanda kalem oynattılar ve halen takdirle okunuyorlar. Uygarlık bir bütün ve bilginler uzun coğrafi mesafeleri savaş için değil, okumak ve okutmak için açıyorlar. Tıpkı yukarıda belirttiğimiz üzere Ali Kuşçu’nun, Nasîrüddîn-i Tûsî’nin “Tecrîdü’l-kelâm” eserini okuyup şerh etmek için başka bir şehre gitmesi gibi. Ortaçağ bilgini her iki tarafta da her şeyini beraberinde yani kafasında ve yanındaki küçük çıkınında taşıyarak gezen deruni bir adamdı. Bugünkü Türkiye 15. asırdaki son parlamanın eseridir. Onun batışı birkaç asır sürdü. Yeniden çıkışı ise 19. asırda başladı. Belki farkında değiliz, belki de sonuç bizim beklemediğimiz gibi olmayacak ama Türkiye aslında zorlu, ilmi bir var olma savaşı içerisinde. 20 ve 21. yüzyıl ileride çok farklı değerlendirilecek.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ
————————————————–
Kaynak:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/ortacag-bilgini-ali-kuscu-41053437