Osmanlı bir hukuk devleti idi. Haklara riayet ediyordu. Bir problem, dilekçe geldiği zaman, onu hemen üstün körü halletmez, o konuyla ilgili kayıtları çıkarır, yani emsallere bakarak bir norm tespit etmeye çalışırlardı. Bir çeşit sistemin DNA’sı gibiydi belgeler. O DNA’yı korumaya çok dikkat ettiler. Şimdi ise bizim o DNA’yı önce korumamız, sonra da çözmemiz gerekiyor. Osmanlı Arşivi hem Türk tarihinin kimliğinin hem de bütün dünya Müslümanlarının ve Osmanlı bölgesi toprağı olan ülkelerin kimlik kaydını ihtiva ettiği için, onu gözümüzün bebeği gibi korumamız gerekir.
*****
Sevda DURSUN
-Hocam öncelikle uzun yıllar arşivde kalan birisi olarak size, Osmanlı Arşivi’nin biz Türkler için ne ifade ettiğini sormak istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nden evvel gelen 16 Türk devletinin içinde bize arşiv bırakan tek devlet Osmanlı devletidir. Diğer Türk devletleri içinde ömrü Osmanlı’nın yarısına bile ulaşabileni yoktur. Bir diğer özelliği, dil, din, soy, mezhep bakımından tarihin en büyük çeşitliliğini içinde barındırmıştır. Bunları çok sıkıntı yaratmadan idare etmeyi başarmış bir devlettir. Onun bize bıraktığı arşiv, bizim atalarımızın bütün yapıp ettiklerini öğrenmemize imkân veriyor. Bunun yanı sıra şu anda 38 ayrı devlete ayrılmış olan Balkanlarda ve Ortadoğu’daki eski Osmanlı coğrafyasının tarihi de Osmanlı Arşivi içindedir. Osmanlı Arşivi’ni çektiğiniz zaman, o insanların hafızalarını çöpe atmış olursunuz. Türkiye’nin bu bölge ülkeleriyle çok sıkı ilişkisi var. Bu ilişkileri düzenlemekte bu arşivin çok önemli fonksiyonları olduğu muhakkak. Onun için bu arşive uluslararası ilişkiler bakımından da çok önem vermemiz gerekir.
İslam’ın varlık belgesi Osmanlı Arşivinde
-Osmanlı Arşivinin dünya tarihi açısından da önemi büyük. Hem İslam dünyası hem de Batı dünyası açısından Osmanlı Arşivinin önemini açıklayabilir misiniz?
Osmanlı, Türk devletleri içinde arşiv bırakan tek devlet olduğu gibi, İslam devletleri içinde de Osmanlı gibi arşiv bırakan bir başka devlet yok. Bunu bütün Müslümanların bilmesi lazım. Osmanlı Arşivini çıkarırsanız, bir buçuk milyar Müslüman’ın kimlik belgesini de ortadan kaldırmış olursunuz. İslamofobinin Batı’da tsunami gibi yükselmeye başladığı bir dönemde, Osmanlı Arşivini gözümüzün bebeği gibi korumamız gerekir. Çünkü İslam’ın varlığını orada görüyoruz. İslam’ı biz kitaplardan biliyoruz, ama bir Müslüman toplum nasıl yaşıyordu, ne gibi problemleri vardı, onları ne şekilde çözüyordu gibi konuları ancak arşivden öğrenebiliriz. Mesela biz başörtüsünden 20 sene problem yaşadık, geçmişte bu tip şeyler nasıldı? Müslümanlar İslam’ın kurallarına uyuyorlar mıydı, ne kadar uyuyorlardı ve sapmalar olduğu zaman nasıl tepkilerle karşılaşıyorlardı, problemler çıktığı zaman İslami kuralları ne ölçüde esnetiyor veya onları uyguluyorlardı, bütün bunların tek bilgi kaynağı Osmanlı Arşividir. Mesela İran da İslam devletidir ama Osmanlı gibi ciddi bir arşivi yoktur.
Osmanlı coğrafyasında mevcut 38 ülke, Birleşmiş Milletlere kayıtlı 200 civarında olan dünya ülkelerinin beşte biri, bütün dünyanın yüzde 20’si demektir. Dünyanın kalbi denilecek bölgedir buralar. Bu bölgenin tarihinin tamamı Osmanlı Arşivindedir. Bu bölge kara delik gibidir. Henüz yeteri kadar araştırılmamıştır. Ayrıca Osmanlı Arşivi yalnız Türkiye’de değil bölgedeki ülkelerde de vardır. Ama onlardaki arşiv İstanbul’dakinin yüzde 10’u bile değildir. Esas yüzde 90’lık büyük kitle Türkiye’dedir.
Arşivin yüzde ellisi tasnif edildi
-Bu kadar önemli olan arşivimizden gereği kadar istifade edebiliyor muyuz? Özellikle akademiyamız açısından.
Arşivden faydalanmakta biraz geç kaldık. Ben arşivde çalışmaya 1966 yılında başladım. O zamanlar 8-10 kişi çalışıyordu arşivin tasnif işinde. 1985’e kadar arşivimizin ancak yüzde 10 kadarı tasnif edilebilmişti. Çalışmalara hız verilmesinin ilginç bir hikâyesi var. 1974’ten itibaren Ermeni ASALA örgütü elçilerimizi katletmeye başlamıştı. Bu katliam o zaman hepimizi çok dehşete düşürdü, adeta çaresiz kaldık. Arşivde uzun zaman çalışmış Mehmet Amaç Bey bir röportajında, 1983 yılında askeri hükümet zamanında, Ermeni katliamıyla ilgili Macar Türkolog’un bir kongrede şu mealde tebliğ sunduğunu anlatır. “Osmanlı Balkanlarda son derece adil davrandı. Elbette diğer topraklarda da adil davrandığını biliyoruz. Gayrimüslimlere bu kadar adil davranan bir devletin kendi tebaasına katliam ve zulüm yapması gibi bir düşünce mantıkla izah edilebilir değildir. Mesela biz Macarlar 151 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kaldık. Osmanlı devrinde yaşadıkları rahatlığı ninelerimiz ve dedelerimiz bir efsane gibi anlatırlar. Ama aynı dinden olduğumuz halde bizi işgal eden Avusturyalılardan gördükleri zulmü esefle anlatırlar. Şundan emin olunuz ki, devlet geçmişe ait bütün belgeleri ayırım yapmadan tasnif edip, araştırmaya açarsa, burada Osmanlı’nın asla suçlu olmayıp, belki de mağdur olduğu görülecektir.”
Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı’nın Ermenileri katletmiş olabileceği düşünülüyordu. Bu Macar’ın sözleri üzerine devlet yetkilileri Osmanlı Arşivini incelemeye aldı ve herhangi bir ayrımcı politikası olmadığını gördüler. 1985’te rahmetli Turgut Özal’ın müsteşarı rahmetli Hasan Celal Güzel bir konferans düzenledi. Ondan sonra 8-10 kişilik tasnif heyeti, 400-500 kişiye kadar genişletildi. 1987’den beri yani 30 senedir arşiv çok hızlı bir şekilde tasnif ediliyor. 30 yıl önce onda biri tasnifli olan arşivin şimdi yüzde 50’yi geçen kısmı tasnif edilmiş durumdadır. Üstelik bu arşiv dünyanın bildiği en zengin arşivlerin başında gelir. 95 milyon belge ve 400 bin defter olduğunu, 400 bin defterin 350 bininin tasnif edilmiş olduğunu söylüyor yetkililer. Ama 95 milyon belgenin 55 milyonu ancak tasnif edilmiş, 40 milyonu duruyor. Bu tempoyla giderse 50 senede arşivin tamamının tasnif edilmiş olacağı beklenir.
Bu tasnifle birlikte, belgelerin incelenmesi ve tarihi araştırmaların yapılması da hem Türkiye’de hem de eski Osmanlı coğrafyasındaki ülkelerde devam ediyor. Ama tasnif hızından daha yavaş bir hızda yapılıyor. Çünkü tek tek fertler kendi tezleri için veya makale yazmak için çalışıyor. Bu arşivin verimli olabilmesi için araştırma gruplarının oluşturulması gerekir. Yalnız tarihçilerin değil, yanında istatistikçilerin, iktisatçıların, sosyologların ve diğer sosyal ilim mensuplarının görev aldığı gruplarla ciddi çalışmalar organize edilmelidir ki, bu devasa arşivin hakkını teslim edebilelim.
Dil devrimi büyük problem
-Arşivden istifade etmek için dil problemi de karşımızda büyük bir engel değil mi? Ne de olsa dil devrimi geçirmiş, atalarının yazdığı yazıları okuyamayan bir toplumuz.
Başka arşivlere benzemeyen bir problem bu dil meselesi. Osmanlılar Arap harflerini kullanırdı. Arap harfleri de Türkçeye çok uygun değildi. Osmanlı Türkçesi; Arapça, Farsça, Ermenice, Rumca, Bulgarca, İtalyanca kısacası birçok dilden rahatlıkla kelime alabiliyordu. Ama 19. yüzyılın sonlarından itibaren, dili sadeleştirilerek kelimelerin çoğu Türkçeleştirilince, Arap harfleriyle devam etmekte zorlanıldı. Alfabe değişince de başka bir problemle karşılaştık. Bütün kültürümüz geçmişte kalmış oldu. Kültürümüze ulaşamaz hale geldik. Bu, hala bizim için büyük bir problem olmaya devam ediyor. 50-60 yıl evvel yazılmış olan bir hikâyeyi, romanı, yazıyı anlamakta zorluk çeken, bugünkü dile çevirmek isteyen bir kuşak var. Bu bir felakettir. Dünyada böyle bir kültür yok. Bir kültürün mensubu 60-70 yıl önce yazılan bir metni okuyup anlayamıyorsa, o kültürde sürekliliği devam ettirmenin imkânı olmaz. Bunu düzeltmemiz lazım.
Bir an önce tasnif edilmeli
-Geçen haftalarda Osmanlı Arşivinde çalışan uzmanların başka bir kurumlarda görevlendirmeleri ve bu yanlıştan hızlı bir şekilde dönme sürecini yaşadık. Sizce Osmanlı Arşivlerinde çalışanların liyakatine yeterli önem veriliyor mu?
Osmanlı yazısı Arap harfleriyle olduğu halde bunun da çok çeşitleri vardır. Arap alfabesini bilenler matbu metinleri okuyabilirler. Ancak Osmanlı bürokrasisinin kullandığı yazı türleri içinde çok değişik olanlarını okuyamaz. Mesela Divan’ın kullandığı Divani yazı türü oldukça zor okunur. Onu hakkıyla öğrenebilmek için bir insanın birkaç sene dirsek çürütmesi gerekir. Sonra Maliye belgelerinde Siyakat yazısı kullanılır. O da çok zor bir yazıdır. Osmanlı Arşivinde çalışanlar bu yazıları öğrenmiş uzmanlardır. Bu uzmanlık da bir iki senede kazanılacak bir hüner değildir. Yıllarca orada pişmesi gerekiyor. Onun için arşivdeki son operasyon herhalde bir yanlışlık sonucu oluşmuş diye düşünüyorum. Nitekim hemen düzeltildi. Orada yetişerek Osmanlı Arşivinde tasnifte çalışmakta olan biri, bir Osmanlı belgesine baktığı zaman ne yazıldığını, kimin kime neyi gönderdiğini anlayabilen bir uzman ancak 15-20 senede yetişebilir. Öyle birkaç ayda ya da senede kazanılacak bir ehliyet değildir. Osmanlı Arşivinde çalışan uzmanları, başka devlet kurumlarına göndermek, buna karşılık Osmanlı Arşivine yeni memur alıp bunların kısa zamanda uzman olmasını beklemek mümkün değildir. Ben 60 senedir o yazıları okuyorum, hala okumakta zorluk çektiğim metinler var. Ciddi bir uzmanlık alanıdır. O uzmanlığa tabii ki saygı göstermek gerekir. Osmanlı Arşivi ancak kendi uzmanlarının omuzları üzerinde anlamlı varlığını sürdürebilir. Onlardan mahrum bırakılması, arşivin de ortadan kalkması demektir. Bu vahim kararın hemen geri alınması sevindiricidir. Ancak önemini vurgulamaya çalıştığımız arşivin, bu vesile ile bir 50 yıl daha beklemeden, tasnifinin bir an önce tamamlanmasını sağlayacak yeni personelle takviye edilerek daha da mükemmel hale gelmesi hedefimiz olmalıdır. “Kahırdan lütuf doğar” diyen atasözümüzün icabı da budur.
Osmanlı ismi kalmalı
-Türkiye’deki bütün resmi arşivleri bir idare altında toplamayı amaçlayan yeni Arşiv kararnamesi (11 Nolu Cumhurbaşkanlığı kararnamesi)’nde 1982’den beri kullanılan “Osmanlı Arşivleri” ifadesi dışarıda tutulmuştur. Bunun ne gibi sakıncaları vardır?
Arşivin Cumhurbaşkanlığına bağlanmış olması çok iyi olmuştur. Başındaki başkan Uğur Ünal Bey çok değerli bir tarihçi ve arşivcidir. Onun liyakatle düzenlemeyi başaracağına inanırım. Eskiden arşivin adı Başbakanlık Osmanlı Arşivi idi. Bütün belgelerin künyelerinde BOA rumuzu yazılırdı. Şimdi Başbakanlık kalktı, onun yerine Başkanlık Osmanlı Arşivi denilebilir. Onu inşallah düşünürler. Devlet Arşivleri Başkanlığı emrinde Genel Müdürlükler teşkil edilebilir. Osmanlı Arşivi Genel Müdürlüğü diye bir birim olursa, mesele halledilmiş olur. Osmanlı ismi mutlaka kalmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken kendini Osmanlı’nın devamı saymadı. Osmanlı hanedanlığını bertaraf edebilmek için Osmanlı ile bağlarını kesmesi gerekiyordu. Ama şimdi öyle değil artık. Biz Osmanlının devamı, rejim değişikliğine uğrayan yeni bir milli devletiz diyoruz. Burada Osmanlı Arşivi tabirini kullanmak doğru olur. Ayrıca 38 ülkenin ve İslam dünyasının da arşivi bu arşivdir. Onun için buna Osmanlı Arşivi dememiz kadar doğal bir şey olamaz.
-Osmanlı coğrafyasından olan bu 38 ülkenin Osmanlı Arşivleriyle ne tür bir ilişkisi var? En azından belgelerin dijital paylaşımı söz konusu mu?
Hemen hepsiyle ilişkileri var. Ancak Osmanlı bölgesi Osmanlılar zamanında başarıyla idare edildiği halde, şu anda düzenleri iyi yürümüyor maalesef. İlişkiler de çok iyi olmuyor o sebepten. Mesela bizimkiler, Makedonya arşivini elektronik olarak aldılar. Arnavutluk ve Bulgaristan ile de ilişkileri olduğunu yöneticiler belirtiyor. İstanbul dışında kalan Osmanlı Arşivlerinin en büyük kısmı, Mısır ve Bulgaristan’dadır Arşiv idaresi bunlarla ilgili çalışmaları olduğunu söylüyor.
Osmanlı Arşivi, günümüz dünya arşivleri arasında araştırıcılara kolaylık sağlamakta en liberal olanlardan biridir. 1960’larda Osmanlı Arşivinde çalışmak isteyen yabancılar, bulundukları ülkede Türk elçiliğine dilekçe veriyorlardı. O dilekçe Dışişleri Bakanlığına, oradan İçişleri Bakanlığına, oradan da Emniyet ve Milli İstihbarata gidiyordu. Bu izin bir veya iki seneden evvel çıkmıyordu. Rahmetli Halil İnalcık öğrencilerinin Osmanlı tarihi alanında çalışma yapmak isteyip, başvurularına iki senede cevap gelmediği için bırakıp başka tarafa geçtiğinden çok dert yanıyordu. Turgut Özal’ın yaptığı reformdan sonra arşiv çok hızlı bir şekilde modernleşti. Şu anda beş dakika içinde arşivde çalışma yapmaya başlayabiliyorsunuz. Dünyada en hızlı araştırmacı kabul edenlerin başında geliyor bizim arşiv.
Avrupa arşivlerinden ileriyiz
-Avrupa’da bu işler nasıl yürüyor? Kendi arşivlerine nasıl sahip çıkıyorlar?
Dijital ortama aktarma konusunda Avrupa arşivlerinden de ileri durumdayız. Avrupa arşivleri çok eskiden tasnife başladıkları için, onlar daha geleneksel bir şekilde devam ediyorlar. Dijitalleştirmede en önde olanlardan biri bizim arşivimiz. Ancak bizim arşivimizden dijital kopya almak biraz masraflı olabiliyor. Avrupa’da bazı arşivlerdeki belgeleri hiç masrafsız kopyalayabiliyorsunuz. İnternet ortamına da aktarıyorlar. Bizimkiler de internete koyuyorlar, fakat internetten indirmek için de bir bedel ödemek gerekiyor. Bunun biraz düzeltilmesi iyi olur. Biz, alfabesi değişmiş bir toplumuz, dilimiz de değişiyor, geçmişimizle bağlantı kurmakta zorlanıyoruz. Bu zorluğu aşmak için biraz fedakârlık etmezsek, kültürümüz çok ağır yara alır.
Yazma Eserler Kütüphanesi’nde yazmaları kopya etmek çok masraflıydı. Sayın Nabi Avcı Kültür Bakanı iken kendisine durumu anlattım. Lütfedip ilgilendi; artık yazma eserleri kopyalamak ücretsiz. Bedavadan da öte, bir yazma eseri hazırlayıp yayınlayacak olana ek bir para ödemeyi de önermiştim. Çünkü bu tarz bir çalışmanın teşvik edilmesi gerekiyor. Osmanlı Arşivi’nin ihtiva ettiği belgeler de bizim kültürümüzü, milletimizin varlığını zenginleştirecek kaynaklardır. Biraz evvel naklettiğim Macar Türkolog’un söylediğinden çok daha önemli bir dünya barındırıyor bizim arşivimiz. O dünyayı biz bilirsek, başkaları da bilirse bu, kültürümüzün, medeniyetimizin herhalde lehine olur. Biraz bunun için fedakârlık yapmalı, araştırmacıları desteklemeli ve en önemlisi araştırma birimleri oluşturmalıyız.
Buzdağının tepesini kullanıyoruz
-Peki, bu arşivleri birleştirme noktasında Askeri ve Dışişleri arşivleri ne olacak?
Arşivlerin yönetimi çok kolay bir şey değil. Muazzam bir bürokrasi istiyor. Osmanlı Arşivleri olarak başlıca bir eski Başbakanlık bir de Topkapı Sarayı Arşivi var. Topkapı Sarayı arşivi sayıca çok fazla olmasa bile, seçilmiş önemli defter ve evraklardan oluşuyor. Başbakanlık arşiviyle birlikte o arşivde de çalışırdık. İkisi için de ayrı ayrı dilekçe vererek izin alıyorduk. Daha sonra Topkapı Sarayı arşivi kapanma noktasına geldi. Kaç senedir faydalanamıyorduk oradan. Başbakanlık arşivi oradaki belgelerin kopyalarını aldı. Birkaç senedir o belgelere de ulaşabiliyoruz. Osmanlı belgelerini bu şekilde bir araya toplamak doğru olabilir, ama Dışişleri Bakanlığı ve askeri arşivin farklılıkları vardır. Bunları nasıl düzenleyeceklerine yetkililer karar verir. Fransa’da da mesela Dışişleri, Devlet, Ticaret Odası arşivleri başka başka yerlerdedir. Bunlar olabilir. Ama Osmanlı Arşivlerinin bir arada olması önemlidir.
-Bu devasa arşivi uluslararası ilişkiler ve diplomasi arenasında etkin olarak kullanabiliyor muyuz?
Bu arşivin hiçbir alanda henüz tam olarak verimini alabilmiş değiliz. Arşivde muazzam bir bilgi var, biz bu bilgi stokunun çok küçük, buzdağının tepesi olabilecek bölümünü kullanıyoruz. Araştırmalar ilerledikçe, arşivimizde ne olduğunu bildikçe daha çok kullanabileceğiz. Diplomatlar, siyaset adamları oradaki bilgiyi kendileri bulamaz. O bilgiler ortaya konulmadıkça onlara dayanarak bir hamlede bulunmaları mümkün olmaz. Yani esas olan, bizim Osmanlı araştırmalarını teşvik etmemiz, geliştirmemizdir.
***
Osmanlı belgeleri sistemin DNA’sıydı
-Geçtiğimiz aylarda soy kütük bilgileri vatandaşların erişimine açıldı. Osmanlı Arşivlerinden yeterince istifade edebildiğimizde, kütük meselesi gibi vatandaşın hayatına dokunan neler olacak?
Tabii ki birçok bilgiye ulaşılacaktır. Osmanlılar çok enteresan kayıtlar tutuyorlardı. Şeytanın aklına gelmeyecek konuları bile kaydediyorlardı. Biz hala neden Osmanlılardan başka Türk veya İslam devletlerinin arşiv tutmadığını/bırakmadığını bilmiyoruz. Kâğıt yazmadan devlet idare edilemez. Abbasîlerin, Emevilerin, Göktürklerin, Selçuklu Devletinin de yazışmaları vardı. Ama bunların hiçbiri ortada yok. Osmanlı bürokrasisi, bu bilgileri çok iyi bir şekilde korudu. Niye korudu? Onu tam olarak bildiğimizi söyleyemeyiz.
-Sizce Osmanlı devleti bu kadar detaylı bir arşivi niçin tutmuş ve son derece önemle muhafaza etmiş olabilir?
Osmanlı bir hukuk devleti idi. Haklara riayet ediyordu. Bir problem, dilekçe geldiği zaman, onu hemen üstün körü halletmez, o konuyla ilgili kayıtları çıkarır, yani emsallere bakarak bir norm tespit etmeye çalışırlardı. Bir çeşit sistemin DNA’sı gibiydi belgeler. O DNA’yı korumaya çok dikkat ettiler. Şimdi ise bizim o DNA’yı önce korumamız, sonra da çözmemiz gerekiyor. Osmanlı Arşivi hem Türk tarihinin kimliğinin hem de bütün dünya Müslümanlarının ve Osmanlı bölgesi toprağı olan ülkelerin kimlik kaydını ihtiva ettiği için, onu gözümüzün bebeği gibi korumamız gerekir.
Arşivi tanımayan önemini anlayamaz
-Osmanlı döneminde çok önem verilen bu belgeler nasıl korunuyordu?
Çok titizlikle korunuyordu. Padişahlar, ordunun başında 16. yüzyılın sonuna kadar sefere giderlerdi. Padişahlarla birlikte bu arşivdeki defterler de sefere giderdi. Her sefer hazırlanırken hangi defterlerin gideceği de belirlenirdi. Ekseriya son 20-30 yılın önemli defterlerini develere yükleyerek götürürlerdi. Padişah cepheye kadar giderdi. Defterleri padişahın yanına kadar götürmeyip, geri hatlarda güvenlikli bir kalede tutarlardı. İhtiyaç duyulduğu zaman hızlı atlılar defterleri götürüp getirirlerdi. Çünkü padişah şehit olursa şehzade vardır, ama defter şehit olursa defterin yerine bir başka defter koymanın imkânı yoktu.
Nitekim ben arşivde bir Mühimme defterinin kaybolduğu bilgisine rastladım. Mühimme defterleri, Divanda alınan kararları, padişahların ya da padişah adına sadrazamın eyaletlere, yöneticilere gönderdiği emirleri içeren defterlerdir. İkinci Viyana Kuşatması sırasında kaybolan bir Mühimme defterini yeniden inşa etmek için, bütün imparatorluk kadılarına kaybolan defterin ait olduğu tarih aralığında kendilerine giden emirlerin tamamının kopyalarını göndermeleri talep edildi. Ve onlardan yeni bir mühimme defteri inşa ettiler. Yani bu kadar önem veriyorlardı. Osmanlı Arşivinin önemini arşivi tanımayan birine anlatmak çok zordur. Mesela herhangi bir dava geldiği zaman bürokratlar onu hemen çözmezdi. O konuyla ilgili dairelere o problemin kopyası gönderilirdi. Ve daireler o konuyu okur, kendi bürosunda o konuyla ilgili herhangi bir kayıt varsa kopyanın kenarına “derkenar” dedikleri şekilde kaydederlerdi. Bunlar 50, 100 hatta 200 sene öncesine ait kayıtlar da olabilirdi.
Ön yargılardan kurtaran bir okuldur
-Bu işlemler o zamanın şartlarında çok uzun sürmez miydi?
Hayır, uzun sürmezdi. Birkaç gün içinde yüzyıllara yayılan kayıtlar kâğıda geçirilirdi. 1746-1762 yılları arasında İstanbul’da İngiliz elçisi olarak görev yapmış olan Sir James Porter’ın Osmanlı bürokrasisi hakkındaki gözlemleri şöyledir: “Bürokraside dikkat ve itina bakımından hiçbir Hristiyan devlet Babıali ile yarışamaz. Muameleleri çok büyük bir titizlikle yaparlar. Herhangi bir emri ve kararı, eğer tarihi belli ise, ne kadar eski olursa olsun hemen bulup kopyasını size verirler” diyor. Ben bunu okuduğum zaman arşive yeni girmiştim ve doğrusu inanmadım. İngilizlerin gözünü boyamışlardır diye düşündüm. Fakat arşivde birkaç aylık çalıştıktan sonra Porter’in söylediklerinin kesinlikle doğru olduğunu hayretle gördüm. İnanılmaz! O derkenarları çıkarırken bürokratlar, kaydın altına çıkardıkları günün tarihini de kaydediyorlardı. Böylece Divana sunulan bir arzuhalin kopyasının kenarlarına çıkarılan kayıtların hangi bürodan, hangi gün çıkarıldığı da belirtilmiş oluyordu. Bu kayıt çıkarma işinin birkaç gün içinde tamamlanarak hükmünün de yazılmış olduğunu görmek çok şaşırtıcı idi. Yani Osmanlı Arşivi’ne giren araştırıcı bu tür pek çok sürprizlerle karşılaşmaya hazır olmalıdır. Osmanlı Arşivi, insanı ön yargılarından da kurtarabilen bir okuldur.
————————————
Kaynak:
http://www.gercekhayat.com.tr/roportaj/osmanli-arsivi-islamin-arsividir/ , 10 Eylül 2018