Bir “şey”i takdis, o kutsallaştırılan alana takdiscinin kendisini nisbetleyerek imtiyaz elde etmesine yarıyor.
Bu “yeni nefs”in panzehiri, dâimâ eleştirel açıklığı devrede tutmak. Sırf takdis, esas itibarıyle o”şey”e de , ona itibar edene de kalıcı ve gerçek bir değer katmaz, katamaz!..
Sâdece lâ yüs’el ve lâ yuhtî otoriteler doğurmakla modern bir fiilî ruhbana yol açar…
Anlamanın tek kişilik bir yol olmasındaki zorunlu gerçeğe rağmen, yaratılan ruhban neye yarar?
Hipnozlanmış kurban kitleleri ve derebeyleşmiş, otoriteleri dünya ile sınırlı olmayan “hoca efendiler” yaratmaya!..
Haa buradan “iktidar” çıkıyor! Lüküs hayat çıkıyor, refah ve zenginlik çıkıyor…
…
Gerçekte?
Gerçekte, kalplerde olanı sâdece Allah bilirmiş, orada olanlara hükmedecek hâricî bir otorite olamazmış!…
derkeneee.. ensenizde bir şaplak:
“-Felsefe haram kardeşim, felsefe haram!…”
…
İnsandan sorumluluğu kaldıran ve hikmet sistemimize aykırı bu hal için “laiklik sonrası yeni devlet dini” mi desek, “yeni Gazalicilik” mi desek, “Müceddidiye’nin yeni kuşağı” mı desek?..
Ama çok tuhaf bir durum var.
Bütünüyle irade, kader ve sorumluluğu iptal eden bu anlayışın yeni kuşakları, dedelerince tekfir edilmiş gayr-i meşru bir aralıkta tefelsüf etmekteyken cürm-i meşhud halinde yakalanıyorlar… Kimisi hoca olarak Hilmi Yavuz’a sarılıyor, kimisi Etyen Efendi önüne mahcubane diz çöküyor, kimisi Mete Tuncay’a, kimisi bilmem hangi eski tüfek Marksiste zallak oluyor… Necip Fazıl da o tefelsüf zinasına battıydı, Topçu da!.. Ama yeni yetmeler sabırsızlar.
Başı sonu belirsiz birer düşünce parçası bulan meydana fırlıyor…
Osmanlı hayranlığı alâmet-i fârika ya!
Osmanlı bunların malı ya!
Bunlar “yeni Osmanlıcı” ya!
Ama ellerindeki düşünce parçaları Osmanlı’yı bir medeniyete dönüştüren her şeyi küfür sayıyor.
Hüsn-i Aşk geceleri yapıyorlar, nostaljik görüntüler yaratıyorlar ve Osmanlı’yı tebcil ediyorlar… Ardından bakıyorsunuz!
Divan şiirinin ana temalarına ve ontolojisine düşmanlar.
Klasik Türk Musikisi Korosu’nu Cumhurbaşkanlığına bağlıyorlar…
Ama birden musikinin haram olduğunu hatırlıyorlar…
Itrîler, Dedeler birden serab oluveriyor…
Yunus’tan Ak Şemseddin’e, Fuzûlî’den Hacı Bayram’a, Mevlana’dan Hüdâî’ye Yahyâ Kemal’e kadar bütün bir “kurucu düşünce” gözlerinde küfür!
Ellerinde bir tek “Osmanlı Şâiri” yok!
Ve minel garaip…
Haa lutfen bunları sevenlerin oyları hatırına bir iki kültür merkezine isimlerini veriyorlar tabii… Haliyle!
*
Laiklerin de hedefinde bu garipleri devirmek, unutturmak, imha etmek vardı, bunlarda da?!
Hattâ bunlarınki daha şedît.
Acaba iktidarlarını daha emin hissettikçe kimbilir daha neler edecekler!
…
Ama Osmanlı onların!
*
Akıbetimiz hayr olur inşaallah azizler.