Otlukbeli Büyük Türk İle Küçük Türk’ün Savaşı

Hasan ERDEM

Ömrü hayatında top, tüfeng cengi görmemiş Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, kapısının önünden ayrılmayan Venedik elçisi Catherino Zeno’nun ve Fatih’in halasının oğlu olan Karamanoğlu Pir Ahmed Bey’in telkinlerine kandı, Osmanlı Türklerinin kudretli sultanı Fatih Sultan Mehmet Han’a meydan okumaya kalktı.

O yıllarda Avrupa’da Fatih “Büyük Türk” Uzun Hasan ise “Küçük Türk” diye anılıyordu. Uzun Hasan, Karakoyunlu ve Timurlu ordularını yenmiş olan süvarilerine fazlasıyla güvendiği için Venedik elçisi Catherino Zeno’ya “Osmanoğlu’na her taraftan, aynı anda taarruz edelim. Öyle ki, bir daha kendine gelemesin ve mümkünse adı ebediyen dünya yüzünden kalksın!” dedi.

Yaşı yetmişe gelmiş Uzun Hasan etrafındaki dalkavukların kışkırtmalarına kapılarak düşüncesizce hareket etti ve askerlerini Osmanlı sınırına gönderdi. Akkoyunlu kuvvetleri Osmanlı sınırını geçtiler ve Tokat’ı yakıp yıkarak Karamanlı topraklarını işgale başladılar. İşgal edilen Tokat’ta taş taş üstünde kalmadığı gibi yağmalanıp yakılan şehirde bulunan pek çok kıymetli eserler ve yazma kitaplar da şehirle birlikte yanıp kül oldu. Bu kolay askeri başarının ardından Uzun Hasan Bey, Fatih Sultan Mehmet Han’a gönderdiği bir mektupla Kapadokya ve Trabzon’u isteme cüretini de gösterdi.

Bir İslam ve Türk devleti hükümdarı Hasan Bey’in kandaşı olan Osmanlılar aleyhine Venedik, Papa, Macar, Leh, Napoli kralı, Boğdan prensi ve Rodos şövalyeleri ile ittifak yapması Fatih’i son derece kızdırmıştı. “Atımı eyerledim, kılıcımı kuşandım. Bundan sonra elçimiz ok ve lafımız kılıçtır.” Diyen Fatih, Hıristiyanlarla ittifaklar kuran, Tokat’ı yakıp yıkan ve eski Trabzon Rum İmparatoru’nun damadı olduğunu bahane ederek Osmanlı devletinden toprak isteyen Uzun Hasan Bey’e gereken dersi vermek için ordunun derhal Üsküdar’da toplanmasını buyurdu.

Yüz yirmi bin kişilik ordusunun önünde yürüyüşe geçen Fatih’e Beypazarı’nda oğulları Mustafa ve Bayezit’te katıldı. Hep beraber Fırat ırmağına doğru ilerlediler. Osmanlı kuvvetlerini karşılamaya hazırlanan Uzun Hasan stratejik bir mevkide ordusunu yerleştirip öncülerini ileri çıkardı.

Ordunun ana gövdesinden ayrılan Veziri azam Mahmud Paşa ve Rumeli beylerbeyi Has Murat Paşa komutasındaki Osmanlı öncü kuvvetleri Tercan yönünde Fırat nehrini izleyerek ilerlemeye başladılar. Bir süre sonra Veziri azam’dan ayrılarak ilerleyişini sürdüren Has Murat Paşa komutasındaki Osmanlı öncüleri ile Akkoyunlu öncüleri arasında ufak, tefek çatışmalar da başlamış oldu. Sık sık baskına uğrayan Osmanlı öncüleri Akkoyunlu kuvvetlerini üst üste mağlup etmeyi başardılar. Akkoyunlu öncü kuvvetlerinin baskınlarını kolayca püskürten Has Murat Paşa elde ettiği başarılara güvenerek daha da ileri atıldı ve ordudan bir hayli uzaklaştı. Birbirlerinden ayrılmadan önce Mahmud Paşa, Has Murat Paşa’ya Fırat’ı asla geçmemesini tavsiye etmişti ama genç, tecrübesiz ve atılgan paşa, Veziri azam’ı dinlemeyip nehri de geçti.

Fırat nehrinin kıyısındaki düzlüğü geçen Osmanlı öncü kuvvetleri tepelerin arasına girdiğinde tiz bir boru sesi kulaklarında çınladı. Daha boru sesi kesilmeden Akkoyunlu okları havada uçuşarak hedeflerine ulaştı ve okla vurulan yüzlerce Osmanlı öncüsü atlarının üstünden yere devrildiler.

Ok yağmuru kesildiğinde Uğurlu Mehmet Mirza komutasındaki Akkoyunlu Türkmen süvarileri tepelerden dalgalar halinde düze inerek şaşkın haldeki Osmanlı öncü kuvvetlerinin arasına daldılar. Akkoyunlu Türkmen süvarilerinin kılıçları, baltaları havaya kalktı ve acımasızca Osmanlı askerlerini doğramaya başladı.

Neticede ustaca kurulan tuzaktan çıkmak için geri çekilen Has Murat Paşa Fırat nehrinde boğuldu, binlerce asker şehit düştü, Turahanoğlu Ömer Bey, Aydınoğlu Hacı Bey ve Ahmet Çelebi ise Akkoyunlu öncülerine esir düştüler.

Öncü kuvvetlerinin yok edilmesi, birçok paşa ve beyin şehit ve tutsak düşmesi Fatih’i kaygılandırmıştı ama Fatih kaygılarından çabuk kurtuldu. Altı gün süren zorlu bir yolculuktan sonra Osmanlı ordusu Otlukbeli’ne ulaştı. Fırat havzasını Çoruh suyunu besleyen pınarlardan ayıran Otlukbeli tepelerinin tamamı Uzun Hasan Bey’in kuvvetleri tarafından tutulmuştu. Osmanlılar hiç istemedikleri sarp bir bölgede savaşı kabul etmek zorunda kalmıştı.

Otlukbeli’nin doğal basamakları üzerinde mevzilenen Akkoyunlu ordusu, ortada Uzun Hasan, kanatlarda iki oğlu tarafından yönetiliyordu. Fatih’in iki oğlu Bayezit ve Mustafa’da babalarının her iki yanında Osmanlı ordusuna komuta ediyordu.

Osmanlı ordusunu hazırlıksız yakalayan Uzun Hasan Bey’in kuvvetleri Otlukbeli tepelerinden aşağıya inerek saldırıya geçtiler. İshak Bey komutasındaki Akkoyunlu kuvvetlerinin şiddetli saldırısına uğrayan Şehzade Mustafa ve Anadolu beylerbeyi Davut paşa komutasındaki Osmanlı ordusu sol yan kuvvetleri kalabalık düşman karşısında çekilmek yerine inatla karşı koymaya başladılar. Bu inatçı direniş meyvelerini verdi ve Şehzade Mustafa komutasındaki Akıncılar ile Azaplar’ın şiddeti saldırısına dayanamayan Akkoyunlu ordusunun sağ kanadı bozuldu, Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Mirza öldürüldü.

Osmanlı topları ateş yağdırmaya başladığında Şehzade Bayezid’in komutasındaki kuvvetler de Uğurlu Mehmet Bey komutasındaki Akkoyunlu sol kanat kuvvetlerinin üzerine yöneldiler. Tepeler arasında kalan dereyi geçmeye çalışan Şehzade Bayezit kuvvetleri havanın çok sıcak olması ve dere içinde hava akımı bulunmaması nedeniyle iyice bunalmıştı. Şehzade Bayezit bunalan askerlerini bir an önce bu kötü durumdan kurtarmak için önlerindeki tepeye doğru yönlendirince bir hata yaptı ve Akkoyunlu sol kanat kuvvetleri yerine merkez kuvvetlerinin sol kısmıyla karşı karşıya kaldı.

Hatayı çabuk fark eden Şehzade Bayezid’in lalası İbrahim paşa’nın teşvikiyle ani bir saldırı başlatan Bayezit kuvvetleri Akkoyunlu merkez kuvvetlerinin içlerine kadar girdiler. Yapılan küçük bir hata savaşın gidişini değiştirdi ve sağ kanattan saldırılarını sürdüren Şehzade Mustafa kuvvetleriyle Şehzade Bayezid kuvvetleri ortada birleşmeye başladılar.

Merkez kuvvetlerinin parçalandığını gören Uzun Hasan Bey, atına binerek savaşa katılmak zorunda kaldı. Yetmiş yaşındaki Uzun Hasan Bey, Osmanlı süvarilerinin üzerine ustaca at sürüp, boğuşmaya başlayınca savaş iyice kızıştı ve büyük ölçüde Türk kanı dökülmeye başladı.

Rumeli azaplarıyla başa çıkamayan Akkoyunlu yayalarına yardıma koşan Akkoyunlu Türkmen süvarileri azapların ortalarına kadar girmeyi başardılar, ama bu kendilerine çok pahalıya patladı. Kendilerinden beklenmeyecek bir cesaretle savaşan azaplar birer birer ölüyor, ama daha çokta öldürüyorlardı. Böylesine muazzam ve disiplinli bir ordu ile hiç karşılaşmamış olan Akkoyunlu kuvvetleri birkaç saat sonra gerilemeye başladılar.

Ordusunun sağ ve sol kanatlarını düştüğü zor durumdan kurtarmak ve Şehzade Mustafa’nın saldırılarına karşı koyamayarak merkez kuvvetlerinin gerisine doğru çekilmeye başlayan Oğuzlu Mehmet Bey’e yardım etmek isteyen Uzun Hasan Bey, yedek kuvvetleriyle saldırıya kalkıştı, ama çok gayret göstermesine rağmen yine başarılı olamadı. Kısa bir süre sonra Otlukbeli tepelerinin nerdeyse tamamı Osmanlı kuvvetlerinin kontrolüne geçince Uzun Hasan Bey, ordusuna savaş alanından çekilme emri vermek zorunda kaldı.

Çekilme emri alan Akkoyunlu kuvvetlerinin büyük bir kısmı tepelerin arasında Osmanlı kuvvetleri tarafından kıstırıldığı için Uzun Hasan Bey’in emrini yerine getiremediler. O dönemde dünyanın en modern ordusu olan Fatih’in ordusu, Akkoyunlu süvari ve piyadelerine kaçacak en küçük bir delik bile bırakmamış onları tepelerin arasına adeta hapsetmişti.

Bir oğlunun savaş alanında öldürüldüğünü, diğer oğlunun esir düştüğünü öğrenen Uzun Hasan Bey, Oğuzlu Mehmet Bey ve Pir Ahmed Bey’in gayretleriyle kan kesmiş Otlukbeli tepelerinden çekilerek kaçmayı başardı. Osmanlı kuvvetlerinin kontrolüne geçen Otlukbeli tepelerinin arasındaki derelerin içinde tıkanıp kalan ve can havliyle savaşı sürdüren Türkmen süvarileri komutanlarının savaş alanından kaçtıklarını öğrenince silahlarını bırakıp teslim olmaya başladılar.

11 Ağustos 1473 yılının Çarşamba günü başlayan ve sekiz saat süren kanlı boğuşma hava kararmaya başladığında sona ermiş, üssünden çok uzak bir coğrafyada hiç istemediği bir savaşa giren Osmanlı ordusu tecrübesi sayesinde Akkoyunlu ordusuna kendi ülke toprakları içinde ağır bir darbe indirmeyi başarmıştı.

Muzaffer komutan Fatih Sultan Mehmet Han ertesi gün sabahın ilk ışıklarıyla birlikte paşalarını topladı ve onlara Bayburt’a yönelen ve Tebriz’e doğru kaçmaya çalışan Uzun Hasan Bey ve askerlerinin takip edilip edilmemesi hakkında fikirlerini sordu. Paşaların çoğu kaçan düşmanın kovalanmasını ve Uzun Hasan Bey’in yakalanmasını, yanında bulunan askerlerin yok edilmesini isteyince Veziri azam Mahmud Paşa söz istedi ve “Hünkârım; komutanların ısrarla takip edilip yakalanınca yok edilmesini istediği askerler, İslam ve Türk’tür. Atlarımızla çiğneyeceğimiz topraklar din kardeşlerimizin topraklarıdır. Akkoyunlu devleti yediği bu darbeden sonra en az yirmi yıl belini doğrultamaz. Benim fikrimi sorarsanız takipten vazgeçip bir an evvel İstanbul’a dönelim.” Dedi.

Mahmud Paşayı haklı bulan Fatih takipten vazgeçilerek ordunun dönüş hazırlıklarına başlamasını buyurdu. Divan toplantısının ardından savaş alanında tutsak düşen Akkoyunlu ordusunun ileri gelenleri ve askerleri Fatih’in huzuruna çıkarıldılar.

Akkoyunlu ordusu ile birlikte Osmanlılara karşı zorla savaştırılan Karakoyunlu askerleri serbest bırakılırken tutsak düşen Akkoyunlu ordu komutanlarının bir bölümü tutuklandı, birçoğu da savaş alanında idam edildi. Yüce gönüllü Fatih, kazandığı zaferin büyüklüğüne yakışır bir davranış göstererek tutsak düşen kırk bin Akkoyunlu Türkmen askerini de affetti. Üç gün savaş alanında kalan Osmanlı ordusu dördüncü gün gerisingeriye, İstanbul’a doğru yürüyüşe geçti.

Not 1: Çadırını, hazinelerini ve sancaklarını arkasında bırakarak savaş alanından dörtnala kaçan Uzun Hasan Bey, kendisini savaşa kışkırtan Karamanoğlu Pir Ahmed Bey’e doğru döndü ve “Behey Karamanoğlu, hanedanın harâb olsun! Bed-nâm olmama sebep oldun. Benim Osmanoğlu ile ne işim vardı?” diye beddua etti.

Not 2: Uzun Hasan Bey bu müthiş dersi asla unutmadı. Ölmeden önce oğullarına: “Osmanoğlu ile asla muharebe etmiyesiz!” şeklinde vasiyette bulundu. (Neşri)

Not 3: Otlukbeli savaşından sonra Avrupa’nın Türkleri yenebilmek ümidi kalmadı. Bu tarihten itibaren büyük Türk akınları Orta Avrupa’yı felce uğratmaya başladı.

KAYNAKLAR

BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Ord. Prof. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI

BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Baron Joseph Von Hammer Purgstall

OSMANLI TARİHİ: Alphonse de Lamartıne

TÜRKİYE TARİHİ: Yılmaz ÖZTUNA

.

Yazar
Hasan ERDEM

Hasan Erdem; 1961 yılında Tekirdağ ili Hayrabolu ilçesi Kutlugün köyünde doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi Eskişehir’de okudu. Askerden geldikten sonra Bursa’da otomotiv sektöründe üretim yapan bir firmada 25 yıl güvenlik şefi ol... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen