Yrd. Doç. Dr. Oktay BERBER*
1453 yılında İstanbul’un fethedilip Osmanlı hakimiyetine geçmesinden sonra Doğu topraklarında yeni politikalara ihtiyaç duyulmuştur. Osmanlı araştırmalarının önemli isimlerinden Feridun Emecen bu politikaların temelinde “devleti yeniden oluşturma çabaları ve bunun öngördüğü imparatorluk vizyonu” olduğunu belirtir[1]. II. Mehmed (Fatih) de tahta çıktığı andan itibaren Candaroğulları, Karamanoğulları, Dulkadiroğulları beyliklerine yönelik problem oluşturabilecekleri fikriyle çeşitli politikalar uygulamaya başlamıştı. Bu politikalar neticesinde 1461’de Trabzon ve çevresi, 1468’de Karaman bölgesinde hakimiyet sağlandıktan sonra Dulkadirliler de kontrol altına alınmıştı. Osmanlı Devleti Anadolu topraklarında sağladığı başarılar ardından doğuda iki büyük devlet olan Memlükler ve Akkoyunlular ile sınırdaş olmuştu. Ayrıca Anadolu’ya hakim olma konusunda Trabzon Rum İmparatorluğu toprakları hem Fatih Sultan Mehmed’in hem de Uzun Hasan’ın hedefleri arasındaydı. Bu nedenle iki tarafın rekabeti Otlukbeli Savaşı öncesinde söz konusuydu. Ancak Trabzon Rum İmparatorluğu’nun Fatih’in eline geçmemesi için verilen mücadelede Uzun Hasan kendisini henüz Osmanlı’ya karşı savaşacak güçte görmemiş, dolayısıyla o dönemde iki taraf arasında savaş söz konusu olmamıştı[2].
Osmanlı Devleti tarafında bu gelişmeler yaşanırken Diyarbekir-Tebriz merkezli bir diğer büyük Türk devleti olan Akkoyunlularla Venedik arasında diplomatik ilişkiler gerçekleşiyordu. 1463 yılında Osmanlı ile Venedik arasında savaş çıkınca Venedik elçileri Akkoyunlu Uzun Hasan’a gelmiş, onun elçileri de Venedik’e gönderilmişti. Ayrıca Osmanlı Devleti’ne karşı Macaristan, Rodos şövalyeleri ve Kıbrıs Krallığı ile de temas kurulmuştu[3]. Anadolu’da da Karaman Beyliği üzerinden nüfuz sağlama gayreti söz konusuydu[4]. Uzun Hasan’ın Karakoyunlu hakimi Cihanşah ile giriştiği mücadeleyi Kasım 1467’de kazanması, Karakoyunlu topraklarındaki denetimin Uzun Hasan’a geçmesini sağlamış, dolayısıyla Akkoyunlu Devleti Doğu Karadeniz bölgesi ve Gürcistan topraklarından aşağıya doğru Basra Körfezi’nin girişine kadar önemli bir siyasi güç haline gelmişti. Elde ettiği güçle kendisini Fatih Sultan Mehmed’e karşı koyabilecek pozisyonda gören Uzun Hasan Akkoyunlu Devleti’nin merkezini de Diyarbekir’den Tebriz’e taşımış, böylelikle yeni bir jeopolitik konum elde etmiştir. Onun sağladığı başarılar, hem içeride hem de batı nezdinde cihanşümul bir devlet olabileceğine inancı da arttırmıştır[5]. Bununla birlikte Fatih Sultan Mehmed’in Anadolu’da tam olarak hakimiyeti sağlama çabaları sırasında Karamanoğlu Pir Ahmed ve Kasım Bey ile İsfendiyaroğlu Kızıl Ahmed Bey de Akkoyunlu Uzun Hasan’a sığınmıştı. Akkoyunlulara sığınan bu beylerin de etkisiyle Uzun Hasan sayısı 30.000’e yakın olan bir askeri birliği 1472’de Anadolu’ya göndermiş, bu birlik Tokat’a zarar vermişti. Ardından Karaman topraklarına gönderilen Akkoyunlu ordusunun desteğiyle Karamanoğlu Pir Ahmed Bey burada tekrar hakimiyetini sağlamaya çalışmıştı[6].
Anadolu topraklarında Akkoyunlu askeri birliklerinin hareketine karşı Fatih Sultan Mehmed öncelikle Ağustos 1472’de Konya Valisi Şehzade Mustafa, Gedik Ahmed Paşa ile birlikte bölgedeki Akkoyunlu birliklerini yendi. Bu sırada Papalık, Venedik, Napoli, Rodos Şövalyeleri’nin katkısıyla oluşturulan 87 parçalık donanma Uzun Hasan’a yardım için Silifke ve Kızkalesi’ni almış ve Karamanlı Kasım Bey’e vermişti. Eylül 1472’de de Venedik ve Papalık gemileri İzmir’e saldırmıştı.
Ordusunun Osmanlı birliklerine oranla zayıf kaldığını düşünen Uzun Hasan Akdeniz’in en güçlü donanmalarından birisine sahip olan Venedik ve Ceneviz’den de çeşitli askeri mühimmat talep etmekteydi. Aynı zamanda Fatih Sultan Mehmed’e bir mektup göndererek Trabzon ve Kapadokya bölgesinin kendisine verilmesi halinde barış yapabileceğini bildirmiş, ancak Fatih bu teklifi Uzun Hasan’ı savaşa davet ederek reddetmiştir. Bu dönemde Venedik’ten beklenen askeri destek de Osmanlı’nın sevk yollarını tutması nedeniyle Akkoyunlulara ulaştırılamamıştır[7].
Uzun Hasan üzerine sefere çıkan Fatih Sultan Mehmed’in ordusuna dair Ahsenü’t-Tevârîh’te ayrıntılı bilgiler almaktadır. Osmanlı ordusu, 20.000 azab, 10.000 yeniçeri, 10.000 kapıkulu ve 60.000 de diğer askeri birliklerden oluşan 100.000 kişilik kuvvetle Yenişehir’de bir araya gelmişti. Şehzade Mustafa Karaman emirleri ve askerleriyle Beypazarı’nda, Şehzade Bayezid de kendi askeri birliği ile Kazabad sahrasında babası ile birleşmiştir. Osmanlı ordusuna karşın Akkoyunlu birlikleri de Türkmenlerden oluşan mızrak kullanan 40.000 asker ile 30.000 diğer silahlarla donatılmış 70.000 kişilik Türkmen askerinden oluşmaktaydı[8]. Akkoyunlu ordusunun da çeşitli bölgelerden toplandığını, 37.000 talim görmüş piyadenin Irak’tan geldiğini görmekteyiz[9]. Osmanlı orduları Sivas, Koyulhisar ve Şebinkarahisar üzerinden Erzincan’a ulaşmıştı. Bu sırada sayıları oldukça az olan bazı Akkoyunlu birlikleri de Osmanlı öncü birlikleri tarafından yenilmişti.
Fatih, Tercan civarından Fırat Nehri’ni takiben doğuya doğru ilerlerken Fırat’ın karşı sahilinde Akkoyunlu ordusu ortaya çıkmıştı. Uzun Hasan’ın Fırat Nehri’ni geçmesini engellemek üzere Osmanlı ordugahı Fırat’ın genişlediği bir mahalde kurulmuştu. Has Murad ve Mahmud Paşalar bir kısım askeri birlikle Uzun Hasan’ın oğlu Uğurlu Mehmed Bey’in kuvvetleri üzerine gönderilmişti. Mehmed Bey, nehri geçen Osmanlı birlikleri karşısında yenilmiş gibi gözükerek geri çekilmiş, buna aldanan Has Murad Paşa onların üzerine ilerlemeye devam edince bozguna uğramış, kendisi de nehri geçerken boğulmuştu. Böylelikle Osmanlı ve Akkoyunlu ordularının ilk karşılaşmasında Uzun Hasan galip gelmişti.
Akkoyunlu Uzun Hasan aldığı bu ilk galibiyetten sonra ordusunu geri çekmiş, Fatih Sultan Mehmed de Bayburt yönünde ilerlemeye devam etmişti. Bu sırada Akkoyunlular Osmanlı ordusunun hareketini izlemekteydi. Bölgeyi iyi bildiği rivayet edilen Uzun Hasan’ın amacı Osmanlı birliklerini yormaktı. Osmanlı ordusu 11 Ağustos 1473 Çarşamba günü (16 Rebiülevvel 878) Tercan civarındaki Üçağızlı adı verilen oldukça sarp bir mahalde ordugah kurduğu sırada Fırat havzasını Çoruh Nehrinden ayıran Otlukbeli isimli mevkide de Akkoyunlu ordusu görünmüştür. Otlukbeli’nde tepeleri tutan Uzun Hasan, askeri bakımdan kendisinden üstün olan Osmanlı ordusunu arazi avantajıyla yenmek niyetindeydi. Ancak Otlukbeli’nde tepe bölgeler Fatih Sultan Mehmed’in komuta ettiği Osmanlı ordusunda Davud Paşa, Şehzade Mustafa ve Şehzade Bayezid’in birliklerinin gayretleri neticesinde ele geçirilmiştir. Savaşın en önemli aşamalarından birinde Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Mirza’nın öldürülmesi ve Akkoyunlu ordusunun sağ tarafının çökmesi üzerine Fatih Sultan Mehmed yeniçerilerden oluşan bazı birlikleri de savaşa sokmuştur. Top ve tüfek üstünlüğünü elinde bulunduran Osmanlı ordusuna karşı tutunamayacağını anlayan Uzun Hasan ise kendisine çok benzeyen Pir Muhammed-i Alpavut’u yerinde bırakarak kaçmıştır. Akkoyunlu hükümdarının savaş meydanında kalan sancağı, cephanesi, hazinesi Fatih’in huzuruna getirilmiş, babasının kaçtığını öğrenen Uğurlu Mehmed de savaş meydanından çekilmiştir[10]. Savaş neticesinde Emir Timur’un neslinden Mirza Muhammed Bakır, Mirza Zeynel ve Mirza Muhammed yakalanmış ve Fatih’in emri ile Amasya Kalesi’nde hapsedilmiştir[11]. Ayrıca kaynaklarda Osmanlı ordusunun avantajlı bir mahalde bulunmamasına karşın Fatih Sultan Mehmed’in savaş taktiğinin ve ordunun gösterdiği kararlılığın galibiyette önemli olduğuna da vurgu yapılmaktadır[12]. Buna ek olarak Uzun Hasan’ın tecrübesiz oğlu Zeynel Mirza’nın ordunun sağ kanadında gerçekleştirdiği ihtiyatsız atak ve neticesinde öldürülmesinin de Akkoyunlu ordusunun yenilgisinde önemli bir role sahip olduğunu belirtmek gerekir[13].
Alpavut’un Uzun Hasan olmadığı ve kaçtığı anlaşıldıktan sonra Fatih, emir ve komutanları ile Uzun Hasan’ın peşinden gidip gitmemek konusunda görüşmüştür. Görüşme sonucunda pek çoğu Uzun Hasan’ı takip etmek gerektiğini ileri sürse de ileri görüşlülüğü ile bilinen Vezîr-i âzam Mahmud Paşa, Fatih Sultan Mehmed’in Acem diyarına gitmesine engel olmuştur[14]. Akkoyunlu Uzun Hasan’ın takip edilmemesi eleştirilse de Mahmud Paşa’nın görüşünün Osmanlı tarihi açısından uygun olduğunu belirtmeliyiz. Çünkü Has Murad Paşa’nın Uğurlu Mehmed Bey’e yenilmesi hadisesinin Mahmud Paşa’yı dinlemeden hareket etmesi neticesinde gerçekleştiğini düşünürsek, o dönemde Mahmud Paşa’nın Uzun Hasan’ın takip edilmemesine yönelik telkininin Osmanlı aleyhine olabilecek muhtemel sonuçları engellemesi açısından faydalı olduğunu söyleyebiliriz.
Ağustos 1473’te meydana gelen Otlukbeli Savaşı, iki büyük Türk hükümdarının meydan muharebesidir. Savaş öncesinde yaşanan gelişmelere bir bütün olarak baktığımızda Türk tarihinde değişmeyen bir hadisenin tekrar gerçekleştiğini görürüz. İki tarafın cihanşümul bir devlet olma yolunda attıkları adımların neticesinde iki büyük Türk hükümdarı karşı karşıya gelmiş ve savaş kaçınılmaz olmuştur. Netice itibarıyla Otlukbeli Savaşı, Türk cihan hakimiyetini hangi Türk hükümdarının sağlayacağının mücadelesi olup, tarihteki meydan muharebelerinin en büyüklerinden birisidir.
Otlukbeli Savaşı, klasik düzende hareket eden Türkmen ordusuna karşı ateşli silahlarla donatılmış Osmanlı birliklerinin önemli bir zaferi niteliğindedir. Emir Timur’un 1402’de Ankara Savaşı ile elde ettiği başarı ardından doğu topraklarını saldırılara açık addeden Osmanlı Devleti, Otlukbeli Savaşı ile kendine güvenini sağlamış, doğu toprakları da bir müddet güvence altına alınmıştır. Savaş neticesinde Osmanlı Devleti, Türk ve İslam dünyasının lideri olabileceğini göstermiştir.
Akkoyunlu Devleti tarafında ise Uzun Hasan’ın liderliği tartışılır hale gelmişti. Savaş öncesinde Uzun Hasan “Müslümanların tek ve yenilmez lideri” olarak algılanırken, savaş sonunda onun yerine yeni lider arayışı başlamıştı. Bu lider ise Otlukbeli’nde Osmanlı ordusuna karşı kazanılan tek zaferin mimarı olan Uzun Hasan’ın oğlu Uğurlu Mehmed idi. Buna karşın Uzun Hasan ise, Venedik yöneticisine gönderdiği mektupta, mağlubiyetinin tesadüf olduğunu, ilk fırsatta Osmanlı birliklerini yeneceğini bildirmekteydi[15].
* Eskisehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, el-mek: [email protected]
DİPNOTLAR
[1] Feridun M. Emecen, “Fâtih Sultan Mehmed ve Etrafındaki Dünya: Osmanlı Devleti’nin Doğu Komşuları”, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, c. 33 (2009), s. 65.
[2] Ayrıntılı bilgi için bkz. Bekir Sıtkı Baykal, “Fatih Sultan Mehmed-Uzun Hasan Rekabetinde Trabzon Meselesi”, DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, c. 2, S. 2 (1964), s. 67-81.
[3] Erhan Afyoncu, “Otlukbeli”, DİA, c. 34, İstanbul 2007, s. 5.
[4] Bekir Sıtkı Baykal, a.g.m., s. 80.
[5] Feridun Emecen, a.g.m., s. 80-81.
[6] Erhan Afyoncu, a.g.m., s. 5.
[7] İlhan Erdem, “Akkoyunlu Kaynaklarına Göre Otluk Beli (Başkent) Savaşı”, OTAM, S. 4 (1993), s. 151.
[8] Hasan-ı Rumlu, Ahsenü’t-Tevârîh, çev. Mürsel Öztürk, TTK Yay., Ankara 2006, s. 511, 512.
[9] Bekir Sıtkı Baykal, “Uzun Hasan’ın Osmanlılara Karşı Katî Mücadeleye Hazırlıkları ve Osmanlı-Akkoyunlu Harbinin Başlaması”, Belleten, c. XXI, S. 82 (Nisan 1957), s. 271.
[10] Erhan Afyoncu, s. 6.
[11] Hasan-ı Rumlu, Ahsenü’t-Tevârîh, s. 520.
[12] Hasan-ı Rumlu, Ahsenü’t-Tevârîh, s. 515-518.
[13] İlhan Erdem, a.g.m., s. 159.
[14] Hasan-ı Rumlu, Ahsenü’t-Tevârîh, s. 520.
[15] İlhan Erdem, “Otlukbeli Sonrası Ak-Koyunlular”, OTAM, S. 17 (2005), s. 264.