Tarihi Özbekistan Topraklarında Kurulan Devletler ve Bayrakları
Mâverâünnehir’in en güzel bölgelerinden olan Özbekistan, tarihi çok eski zamanlara dayanan kadim yerleşim yerlerinden biridir. Milâttan önceki binyıllar boyunca bile çeşitli devletler kurulan bu topraklara farklı zamanlarda birçok uygarlık kendi tarihini ve kültürünü miras bırakmıştır. Milâttan sonraki dönemlerde ise IV-VI. yüzyıllarda Akhunların (Eftalitler) ve Kidariylerin burada hüküm sürdüğü ve yerlilerinin Soğdca, göçebelerin ise Türkçe konuştuğu bilinmektedir.
VIII. yüzyılın başlarında İslam ordularının burayı fethetmesiyle beraber bölge halkı yavaş yavaş İslam’ı kabul etti. Önce Emevîlerin, sonra sırasıyla Sâmânîler’in (IX. yüzyıl), Karahanlılar’ın (IX. yüzyıl), Karahıtaylılar’ın (XII. yüzyıl), Hârezmşahlar’ın (XII. yüzyılın ikinci yarısı) hakimiyetine giren bölgede sosyal, ekonomik ve kültürel hayatın değişmesine, aynı zamanda büyük düşünürlerin, ilim ve din adamlarının yetişmesine vesile olmuştur. XIII-XIV. yüzyıllar boyunca bölgede devam eden Moğol istilasından sonra XIV-XV. yüzyılda Emir Timur’un liderliğinde birçok Türk kabilesinin de aynı bayrak altında birleştiği Timur devleti kurulmuştur. Bu kadar farklı devletin mevcut olduğu bu topraklarda çok sayıda bayrak dalgalanmıştır.
Her devletin bağımsızlığını, millî-manevî değerlerini, geleneklerini simgeleyen, tarihî geçmişinden izler taşıyan bayraklar, Türk devletleri için her zaman kutsal olmuştur. Özbekistan’ın semalarında da tarih boyunca mevcudiyetini bu topraklarda sürdüren birçok devletin bayrağı dalgalanmıştır. Makalemizde, ulaşabildiğimiz bilgiler doğrultusunda bu devletlerden bazılarının bayraklarıyla ilgili bilgilendirme yapmayı düşünmekteyiz.
Cengiz Han’ın seferleri zamanı Orta Asya’ya yerleşmiş Barlas kabilesinden olan Emîr Timur tarafından 1370 yılında kurulan Türk devletidir. Semerkant merkezli devletin başında duran Emîr Timur, Harezm’i ele geçirdikten sonra batıya – Kafkasya ve Batı Asya’ya yöneldi. 1386-1388 yılları arasında yapılan ve “üç yıllık sefer” diye anılan askerî harekâtla önce Azerbaycan’ı ele geçirerek Irak’a kadar topraklarını genişletti; daha sonra Altın Orda Hanlığı’nı parçalayarak Anadolu ve Suriye’ye yönelip Bağdat’a kadar ilerledi. Timur, 1399-1400 döneminde Memlükler’i ve 1402’de yapılan Ankara Savaşı’nda Osmanlılar’ı da yendi.
Timurlu Devleti
Cengiz Han’ın seferleri zamanı Orta Asya’ya yerleşmiş Barlas kabilesinden olan Emîr Timur tarafından 1370 yılında kurulan Türk devletidir. Semerkant merkezli devletin başında duran Emîr Timur, Harezm’i ele geçirdikten sonra batıya – Kafkasya ve Batı Asya’ya yöneldi. 1386-1388 yılları arasında yapılan ve “üç yıllık sefer” diye anılan askerî harekâtla önce Azerbaycan’ı ele geçirerek Irak’a kadar topraklarını genişletti; daha sonra Altın Orda Hanlığı’nı parçalayarak Anadolu ve Suriye’ye yönelip Bağdat’a kadar ilerledi. Timur, 1399-1400 döneminde Memlükler’i ve 1402’de yapılan Ankara Savaşı’nda Osmanlılar’ı da yendi.
Şâhruh’un 1447’de vefat etmesinin ardından diğer oğulları vefat ettiği için Uluğ Bey tahta çıktı (1447-1449) ve iki sene sonra oğlu Abdüllatif tarafından öldürüldü. Bir süre sonra kendisi de suikastla öldürüldü (1450). Devletin başındaki kişilere yapılan suikastlar, sürekli değişen hükümdarlar dönemi tahta çıkan Ebû Said Mirza Han’ın hâkimiyete gelmesiyle (1451-1469) son buldu ve 40 yıl devam eden bir Nakşibendî manevî hâkimiyeti başladı.
Fakat (Paragrafın “fakat” ile başlaması uygun değildir.)çok geçmeden Horasan ve Irâk-ı Acem’deki Timurlu mirzalarının kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan doğan çatışmalar, bölgede Karakoyunlu hâkimiyetinin güçlenmesi, ardından Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’la mücadele devletin gücünü tüketmeye başladı. Kısa süre sonra Ebû Said’in vefatının da ardından Hüseyin Baykara tahta çıktı (1470-1506) ve onun, aralarındaki düşmanlık nedeniyle hâkimiyeti iki sultanlı bir hâle getiren oğullarının bu kavgaları, Mâverâünnehir’de nüfuzunu artıran Muhammed Şeybânî Han’ın işine yaradı (s. 178). Daha önce de 1451 yılında Şeybânîler tarafından mağlup edilen Timurlular’ın Türkistan bölgesindeki tam hâkimiyetine ise 1505 yılında Şaybak Han (Şeybânî Han) son vermiştir.
Buhara Hanlığı
1499/1500-1785 yılları arasında Buhara ve günümüz Özbekistan topraklarında hakim olan bir Türk hanlığıdır. Hanlık, üç farklı hanedanlık tarafından yönetilmiştir: Şeybânî Hanedanı, Astrahan Hanedanı (Canoğulları Hanedanı) ve Mangit Hanedanı. Adını, Özbekler’in atası Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuci’nin Şeybân (Şiban) adlı oğlundan alan Şeybânî Hanedanı dönemi 1599 yılına kadar devam etmiştir. Şeybân Han, ilk olarak 1241 yılında Macaristan’a yaptığı seferle dikkat çekmiş, en son Batı Sibirya’ya ve Türkistan’a kadar gelmiştir. Bu soydan gelenlerin ilk hânı olan Ebülhayr, 1428 (veya 1429) yılında Şeybân ulusunun yeni merkezi Tura-Tümen’de kabile beylerinin desteğiyle han seçilmiştir. Onun vefatının ardından önce oğlu Şah Budak, sonra torunu Şeybânî Muhammed yerine geçmiştir. 17 yaşlı Şeybânî Han, düşmanlarından korunmak ve ulusunun varlığını sürdürmek için Çağatay Hanı Mahmud Han’ın hizmetine girmiştir. Bir süre sonra Harezm, Mâverâünnehir ve Horasan’ın büyük bölümünü ele geçirerek bölgede güçlenen Şeybânî Han, 1500 (bazı kaynaklara göre 1499) yılında Şeybânîler (Özbekler) adıyla bilinen hânedanı kurmuştur. Kendisinden sonra gelen varisleri döneminde uzun yıllar Şah İsmail, Bâbûr Şah, onun oğlu Ekber Şah ile mücadele etmiş, son olarak anne tarafından akrabaları olan Canoğulları’nın (Astarahanlılar) kurucusu Bâkī Muhammed 1599 yılında bölgedeki varlıklarına son vermiştir. Cânîler diye de bilinen hânedan, adını kurucusu Bâkī Muhammed’in babası Can Muhammed’den almıştır. .[1] Şeybânîler döneminin son hânı Pîr Muhammed’in öldürüldüğü seferin ardından Canoğulları ailesi 1599 baharında Mâverâünnehir’de ilk kurultayı toplamıştır. Ailenin en büyüğü olan Yâr Muhammed, han olmayı kabul etmeyince bu görevi oğlu Can Muhammed üstlenmiş ve Buhara-Semerkant arasındaki topraklar hânedan mensupları arasında bölüştürülmüştür. Can Muhammed, 1603 sonbaharında ölünce babasına yine hanlık teklifi edilmiş ve aynı şekilde geri çevrilmiştir. Böylece o oğlu Bâkī Muhammed, han unvanıyla hânedanın başına getirilmiştir (1603-1606). Merkez olarak Buhara’yı seçen Bâkī Muhammed döneminde Osmanlı Devleti ile iyi ilişkiler kurulmuş, zaman zaman Safevî hükümdarı Şah Abbas’a karşı yardımlar istenmişti.
İmam Kulı Han döneminde (1611-1643) ülkenin refah seviyesinin yükselmesiyle beraber Canoğulları daha da güçlendi. Halefi Nezir (Nezr) Muhammed Han’ın dönemi ise taht uğruna yapılan savaşlar, devletin güç kaybetmesine sebep oldu. Oğlu Abdülazîz ile girdiği mücadelede Bâbürlü Devleti’nden yardım isteyen Nezir Muhammed Han’ın bu isteği üzerine bölgeye giren Bâbürlüler, Canoğulları topraklarını istilâ etmeye başladı. Bunun üzerine, Nezir Muhammed Han, Osmanlı Sultanı IV. Murad’a elçi göndererek yardım istedi. Bu sırada Nezir Muhammed Han vefat etti ve devletin gelişmesinde büyük önemi olan Abdülazîz tahta geçti (1645-1680). Onun döneminde Osmanlı Devleti ile ilişkiler daha da güçlendirildi. Fakat ölümünün ardından bölgedeki beyler bağımsızlıklarını ilan ederek hanedanın otoritesinin sarılmasına neden oldular. Hîve Hanı Ebülgazi’nin oğlu Enûşe Han’ın Buhara’yı zaptederek yağmalaması (1681), Sübhan Kulı Han zamanında (1682-1702) Özbek kabilelerinin Canoğulları aleyhinde güçlenmesi ülkeyi hem ekonomik hem de siyasi açıdan çöküşe sürükledi. Ubeydullah Han (1702-1711) hükümeti güçlendirerek devlet otoritesini yeniden sağlamak istese de izlediği ekonomik politika 1708’de isyana sebep oldu. 1712 yılında Ubeydullah Han’ın öldürülmesiyle hanlık beyliklere bölündü ve bu beylikler birbirleriyle savaşa girdiler. Halefi Ebülfeyz’in otoritesi Buhara ve civarında korunabildi. Gerçek otorite ise, Özbek asıllı Mangıt kabilesi reisi ve saray nâzırı Atalık Muhammed Hakîm Bey’deydi.
1747’de Nâdir Şah ve Ebülfeyz Han’ın öldürülmeleriyle beraber Canoğulları Hânedanı yeniden bağımsız olsa da ülkede gerçek hâkimiyet artık Mangıtlar’dan Atalık Muhammed Rahîm’in elindeydi. Böylece bir süre sonra Canoğulları Hânedanı’nın yerini son hükümdar Ebülgazi Han’ın (1757-1785) kızıyla evli olan Mangıt reisi Murad Ma‘sûm Şah’ın kurduğu Mangıtlar hânedanı aldı.
Buhara Emirliği
Buhara Hanlığı’nın son dönemine hakim olan ve Astrahan Hânedanı’nın hakimiyetine son veren Moğol asıllı Mangıt Hânedanı tarafından kurulmuş bir Özbek devletidir. “Moğollar’ın efsanevî ataları olan Alankoa’nın evlâtlarından Nirunlar’a bağlanan Mangıtlar’ın ataları, Alankoa’nın yedinci göbekten torunu Tumine’nin dokuz oğlundan en büyüğü Caksu’nun Nuyaktin, Urut ve Mangkut adlı üç oğluna dayandırılır.”
Mangıtlar, Cengiz Han döneminden beri bu bölgelerde yaşamış bir topluluktur. Zaman zaman bölgede kurulan devlet ve bu tür yapıların oluşmasında önemli rol oynamışlardır. Büyük bir bölümü, 1620 yılında Kalmuklar tarafından sürülünceye kadar Volga ve Emba arasında yüz yıl kadar yaşamıştır. Bir bölümü ise, Kuzey Kafkasya’ya göç ederek sadece Nogay olarak anılmıştır. Bir başka grup da Hîve Hanlığı’na giderek Amuderya deltasına yerleşmiştir. Mangıtlar’ın ve içlerindeki diğer Türk gruplarının Hârezm’e göçü muhtemelen Ebülgazi Bahadır Han’ın döneminde (1642-1663) gerçekleşmiştir. Hârezm’de Kongratlar ile girdiği nüfuz mücadelesinde Mâverâünnehir’de kendi kabile mensupları tarafından desteklenen Mangıtlar, elde ettikleri birkaç başarıdan sonra 1740’larda Kongratlar’a yenilerek Hârezm’deki politik nüfuzlarını kaybetmişlerdir. Ancak kısa zaman sonra Mâverâünnehir’de uzun süreli bir güce sahip olmuşlardır. Buhara Hanlığı’nda Mangıt hanları sülâlesinin reisi Atalık Muhammed Rahîm idi. Rahîm ve oğlu Dânyâl (Dâniyar) vezirlik yapmışlardı. Bir süre sonra Canoğullarıyla akrabalık ilişkisi kurarak onların hânedanının başına geçtiler. Toprakları 1860’a kadar bugünkü Türkmenistan’ı, Özbekistan’ın batısını ve Kazakistan’ın güneybatısını kapsayan emirlik, 1785-1920 yılları arasında mevcudiyetini sürdürmüş, Sovyet işgalinden sonra Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti olarak 1925 yılına kadar Sovyetler Birliği bünyesinde bağımsız cumhuriyet olmuştur. Bu yıllarda devlet sembolü olarak belirli aralıklarla aşağıdaki bayraklar kullanılmıştır.
(1919-1920 Eylül)
1921 23 Eylül – 1923 11 Ekim (23 Eylül 1921 – 11 Ekim 1923)
1923 11 Ekim – 1924 19 Eylül (11 Ekim 1923 – 19 Eylül 1924)
1924 19 Eylül – 1925 (19 Eylül 1924 – 1925)
6 Nisan 1922 – 15 Temmuz 1923 tarihlerinde kısa bir dönem de olsa halk bağımsızlık hareketinin bayrağı olarak kullanılan aşağıdaki bayrağı da sizlerle paylaşmamız gerektiği kanaatindeyiz:
Hive Hanlığı
Günümüz Özbekistan, Türkmenistan ve Kazakistan topraklarını içinde barındıran ve 1515-1920 yılları arasında bölgede hakim olan bir Özbek hanlığıdır. “Hânedanın kurucuları, idareleri altındaki Özbek kabileleriyle 1511’de Hârizm’i ele geçiren Yâdigâr Han’ın oğullarından İlbars ve Balbars hanlardır. Bunların soyu, Cuci’nin beşinci oğlu olup Özbek hanlarının atası kabul edilen Şiban Han nesline mensup Arabşah b. Pûlâd’a kadar indiğinden hânedana Arapşahlar (Arapşâhî) veya Yâdigârîler de (Yâdigâroğulları) denmiştir. Aile, aynı dönemlerde Semerkant-Amuderya bölgesinde bulunan Şeybânîler’in (Özbekler) ayrı bir kolu olarak zikredilir.
Özbek ve Türkmenler’den oluşan kuvvetlerle Hârezm’de hâkimiyeti ele alarak bağımsız bir hanlık kuran İlbars’ın ölümünden sonra (1538) ülke içinde karışıklıklar ortaya çıkmaya başladı. Bu dönemde hanlığın Özbek Devleti ile ilişkileri iyi değildi. Öyle ki, Arapşahlar Özbekler’e karşı sık sık Safevîler’le iş birliğine bile girerdi. 1538’de Hîve Hanlığı, Özbek Hanı Ubeydullah tarafından istilâ edildi. Bir yıl sonra Ubeydullah Han’ın hâkimiyetinden kurtulsa da hanlık içerisindeki karışıklıklar bir süre daha devam etti. XVI. yüzyılda Arapşahlar Ürgenç’e yerleşerek burada kaldılar hatta 1557-1558’de Hîve hanlığın merkezi ilan edildi. Bu dönemde Amuderya’nın mecrasını değiştirerek Hazar denizi yerine Aral gölüne dökülmeye başlaması sonucunda meydana gelen kuraklık nedeniyle ülkenin sosyal-iktisadî hayatı altüst oldu. Bu durum, bir süre sonra Ürgenç’teki halkın şehri terketmesine ve Hîve’nin hanlık merkezi haline gelişine de zemin hazırladı. Terkedilen bölgedeki bu karışıklıklar sebebiyle Özbek Hükümdarı II. Abdullah Han, 1593’te Hârezm ülkesine girince teslim olan şehzadeleri bile ortadan kaldırdı. 1598’de II. Abdullah Han’ın ölümüyle bölgedeki Özbek işgali sona erdi ve bu işgal döneminde kaçıp Safevî Hükümdarı Şah Abbas’a sığınan Hacı Muhammed (Hacim) Han (1598-1603) ülkesine dönerek tahta çıktı.
Onun ardından hâkimiyete gelen oğlu Arap Muhammed Han döneminde (1603-1623) hanlıkta adeta diriliş dönemi başladı. Fakat hanın vefatıyle birlikte oğulları taht kavgasına tutuştular ve ülke içinde büyük bir karışıklık ortaya çıktı. Çok geçmeden, Türkmenler’in desteğini kazanan İsfendiyar duruma hâkim oldu. Aynı zamanda onun en büyük rakibi olan Ebülgazi Bahadır da önce Özbek ileri gelenlerinin yardımıyla Ürgenç’te han ilân edildi (1642), ardından Canoğulları’nın ele geçirmiş oldukları Hîve’den çekilmeleriyle burayı merkez seçerek bütün Hârezm’i hâkimiyeti altına alıp Hîve hanı oldu (1645). Hâkimiyeti 1663 yılına kadar süren Ebülgazi Bahadır Han döneminde, Hîve Hanlığı Orta Asya’nın en kuvvetli devletlerinden biriydi.
Kendisinden sonra gelen, oğlu Enûşe Han da (1663-1687) onun gibi başarılı bir siyaset yürüttü. 1681-1685 yıllarında Buhara Şeybânîleri’ne (Canoğulları) karşı üç sefer düzenleyerek Semerkant ve çevresini ele geçirdi. Fakat bu durum Buhara Özbekleri tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı ve Hîveliler işgal ettikleri yerden çıkmak zorunda kaldılar. Bunun üzerine, Buharalılar 1687’de Hîve’ye girdiler. Buhara Hükümdarı Subhan Kulı Han, ülkeyi tamamıyla kendi idaresinde tutmak amacıyla Hârezm’in başına Şah Niyaz Işık Ağa’yı getirmek istedi. Fakat Hârezm valisi olan Şah Niyaz, bağımsız hareket etmeye başladı, hatta destek için Rus Çarı I. Petro’dan yardım istedi. Petro, Hârezm’i himayesine aldığına dair 1700 yılının yazında Şah Niyaz’a bir mektup gönderdi ama bu mektup sonuçsuz kaldı. Kısa bir zaman sonra Arap Muhammed (1702-1717), Şah Niyaz’ı ortadan kaldırarak Hârezm’deki Buhara hâkimiyetine son verdi. Bundan bir süre sonra, onun halefi Şîr Gazi Han ise (1715-1728) daha önce hiç yapılmamış bir şey yaparak, Petro’nun Hîve’yi işgal amacıyla gönderdiği 750 kişilik bir kuvveti imha etti.
Şîr Gazi Han’ın 1728’de öldürülmesiyle ülkede tekrar karışıklıklar başladı ve bir süre sonra İlbars Han’ın (1728-1740) hâkimiyete gelmesiyle ortalık sakinleşti. Özellikle Türkmenler’i kendi tarafına çekmeyi başaran İlbars Han, Nâdir Şah’ın 1739’da Hindistan seferine çıkmasını fırsat bilerek Horasan’ı yağmalayıp çok sayıda İranlı’yı esir aldı. Fakat bu olay Hîve ile İran’ın arasında büyük bir sorun oluşturdu. Bir yıl sonra İran’a dönen Nâdir Şah kanlı bir muharebeyle Hîve’yi işgal etti ve İlbars Han ile birlikte ileri gelen beylerin hepsini idam ettirdi. Nâdir Şah, 1747’de öldürülmesine kadar Hîve’yi kendi tayin ettiği valilerle yönetti. Hîve ile İran arasında devam eden bu karışıklıklar sırasında Ruslar’ın teşvikiyle Küçük Orda Kazak Hanı Ebü’l-Hayr, 1740 sonlarında Hîve’yi işgal ederek bir süre sonra Nâdir Şah’ın öfkesinden korktuğu için geri çekilmek zorunda kaldı.
1800’lü yıllara geldiğimizde, yıllarca bölgedeki birçok devletin işgaline maruz kalan Hîve için en büyük tehlikeyi Ruslar teşkil etmekteydi. Aynı zamanda Rusya için de Orta Asya’daki en büyük rakip Hîve hanlığıydı. Bölgenin kuzeyden güçlü mevzilerle çevrilmiş olması Ruslar’ın daha önceki istilâ teşebbüslerini başarısız kılmıştı. Fakat Hokand ve Buhara’nın işgalinden sonra Ruslar için Hîve’yi almak daha kolay oldu. 1873 Mart’ında Ruslar, Hîve üzerine yürümeye başladı ve 29 Mayıs 1873’te hanlık Ruslar tarafından işgal edildi.
Uzun yıllar Rus vasalı olan Hîve hanlığı, 1920 yılındaki Sovyet işgalinden sonra birkaç sene Harezm Sovyet Halk Cumhuriyeti olarak hakimiyetini sürdürmüştür (1920-1924).[1] Bu dönemde devlet sembolü olarak birçok bayrak kullanılmıştır.
1917-1920 Ocak (1917 – Ocak 1920)
1920 Ocak – 1920 30 Nisan (Ocak 1920 – 30 Nisan 1920)
1920 30 Nisan – 1921 Mayıs (30 Nisan 1920 – Mayıs 1921)
1922 Temmuz – 1923 23 Ekim (Temmuz 1922 – 23 Ekim 1923)
1923 23 Ekim – 1925 (23 Ekim 1923 – 1925)
Türkistan Milli Muhtar Cumhuriyeti
Hîve Hanlığı, Hokand Hanlığı ve Buhara Hanlığı’nın toprakları üzerinde kurulan ve 27 Kasım 1917 – 22 Şubat 1918 tarihlerinde hüküm süren Türkistan Millî Özerk Hükûmeti (veya Türkistan Millî Muhtar Hükûmeti) devlet sembolü olarak bu bayrağı kullanmıştır. 19 Şubat 1918’de Bolşevikler, Kızıl Ordu’yu ve Taşnak Ermenilerini bölgeye göndererek sadece Hokand şehrinde üç günde 10 000’den fazla kişiyi acımasızca katletmiş ve hükûmetin bağımsızlığına son vermiştir.
Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
30 Nisan 1918 yılında Sovyetler’in Türkistan Millî Muhtar Hükûmeti’ni işgalinden sonra Orta Asya’da kurduğu ilk devlet, aynı zamanda Sovyetler Birliği’nde Türkistan adıyla kurulan ilk büyük devlettir. 1924 yılında varlığına son verilen bu devletle beraber, Harezm Sovyet Halk Cumhuriyeti ve Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti’nin topraklarını da içine alan Özbekistan ve Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Tacikistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Kara-Kırgız ve Karakalpakistan Özerk Bölgesi kurulmuştur.
Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1924 yılında Orta Asya’da kurulan Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, 31 Ağustos 1991 tarihine kadar Sovyetler Birliği bünyesinde varlığını sürdürmüştür.[1] Uzun Sovyet dönemi yıllarında devleti temsil eden birçok bayrak kullanılmıştır. Yukarıdaki bayrak ise en uzun süre (1952-1991) kullanılmış olan bayraktır
Günümüz Özbekistan Cumhuriyeti Bayrağı
Günümüzde Özbekistan’ın Devlet Bayrağı olarak kullanılan bayrak Özbekistan Cumhuriyeti Yüksek Kurulu’nun kararıyla 18 Kasım 1991 tarihinde kabul edilmiştir. Bayrak, üstündeki sembollerle yıllar boyunca bu topraklarda mevcut olmuş devletleri, aynı zamanda Özbekistan’ın millî değerlerini temsil etmektedir:[1]
- Bayraktaki mavi renk dirilik anlamı taşıyan gökyüzü ve yaşamı temsil ediyor. Aynı zamanda, mavi renk iyiliği, bilgeliği, helallik ve bereketi simgeler. Timur Devleti’nin bayrağında da mavi rengin bulunması bu nedenledir;
- Beyaz renk kutsal barış anlamı ifade eder ve saflığı, temizliği, iç güzelliği temsil eder;
- Yeşil renk tabiatın yenilenmesinin simgesidir ve birçok halkın geleneğinde gençlik ve sevinci temsil eder;
- Kırmızı çizgiler insan vücudunda akan hayatî kudret ırmaklarını temsil eder;
- Hilal tasviri tarihî geleneklere bağlılığı ve elde edilen bağımsızlığı temsil eder;
- Bayraktaki 12 yıldız bütün halklar için ruhanî ve ilahî bir timsal, Özbek halkının kadim medeniyetinin, onun mükemmelliğinin ve kendi topraklarında mutluluğa erişmeyi temsil eder. Aynı zamanda eski Güneş yılıyla ilgilidir.
Genişliği 250 cm, yüksekliği 125 cm olan bayrak, her biri 40 cm genişliğinde mavi, beyaz ve yeşil dikdörtgenden oluşan bir kumaştır. Ortada bulunan beyaz çizginin alt ve üst tarafında 2.5 cm genişliğinde kırmızı birer şerit vardır.
Özbekistan Cumhuriyeti Devlet bayrağının en üst tarafındaki mavi rengin ön ve arka taraflarında, bayrağın sol kenarına yakın, direğinden 20 cm mesafede, dikey bir konumda beyaz renkli yeni bir ay görüntüsü yerleştirilmiştir. Ayın sağ tarafı direğe bakan konumdadır. Hilal görüntüsü hayali dolunay ile birleştirildiğinde, çapı 30 cm’dir. Mavi kısımda hilal görüntüsünden sağ tarafta 12 adet beş köşeli yıldız bulunmaktadır. Bu yıldızlar yukarıda 3 adet, orta sırada 4 adet ve alt sırada 5 adet şeklinde konumlandırılmaktadır. Her yıldız 6 cm çapında bir daire içerisinde yer almaktadır. Alt sıradaki 5 yıldız, Ay’ın alt kenarından 3,5 cm mesafede yerleştirilmektedir. Ay ve yıldızlar 70×30 ölçülerindeki düz bir dikdörtgen içerisindedir. Devlet yasalarına göre, ulusal bayrağımızın rengi ve şematik görüntüsü aşağıdaki gibidir.
Özbekistan yasalarına göre, Özbekistan Cumhuriyeti Devlet bayrağı ve kurucu unsurları, Özbekistan Cumhuriyeti’ne ait olduğunu ifade etmek için, eğitim kurumlarında ve Özbekistan Cumhuriyeti Devlet ödüllerinin bir unsuru olarak kullanılabilir. Devlet bayrağı ve unsurlarının, sivil toplum kuruluşlarıyla beraber ticari, tanıtım amaçlı sahne veya
malzemelerinde kullanılması yasaktır. Bunun yanı sıra, devlet dışı örgütlerin sembolleri devlet bayrağına benzer şekilde tasarlanamaz.
Özbekistan Cumhuriyeti Devlet bayrağı, Özbekistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Genel Müdürlüğü, Millet Meclisi (Âli Meclis), bakanlıklar ve diğer yüksek devlet yönetim organları, Karakalpakistan Cumhuriyeti Yüksel Kurulu ve Bakanlar Kurulu’nun odaları ve binaları içinde, yerel yönetimler, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay, savcılık, Özbekistan Cumhuriyeti Devlet sınırlarında ve geçiş bölgelerinde, Özbekistan Cumhuriyeti’nin silahlı kuvvetlerinde ve diğer askeri birimlerinde, Özbekistan Cumhuriyeti’ne ait nehirlerde ve deniz gemilerinde kalıcı olarak kurulmuştur.
Bunun dışında, Karakalpakistan Cumhuriyeti bayrağı, Özbekistan Cumhuriyeti Devlet bayrağı ile aynı anda yükseltilirse, Özbekistan Cumhuriyeti Devlet bayrağı sol tarafa bakacak şekilde yerleştirilmelidir. Özbekistan Cumhuriyeti Devlet bayrağının büyüklüğü Karakalpakistan Cumhuriyeti bayrağından daha küçük olmamalı ve daha aşağıya yerleştirilmemelidir. Uluslararası kuruluşların ve diğer ülkelerin bayrağının yanına yerleştirilirken, Özbekistan Cumhuriyeti ulusal bayrağının büyüklüğü, diğer ülkelerin ve uluslararası kuruluşların bayraklarıyla aynı olmalı ve eşit yüksekliğe yerleştirilmelidir. Kaldırılan Özbekistan Cumhuriyeti Devlet bayrağı, zemin seviyesinden en az 2.5 metre yükseklikte olmalı, Bayrakçıya monte edilen Özbekistan Cumhuriyeti Devlet bayrağı ise 45°’den fazla olmayan bir açıyla kurulmalıdır. Son olarak, günümüzde Özbekistan Cumhuriyeti’ne bağlı Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti ve onun bayrağı hakkında kısa bir bilgi vermemiz gerektiğini düşünmekteyiz. Karakalpakistan, 1991 yılında Özbekistan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle beraber özerk cumhuriyet olarak ona bağlı kalmayı kabul etmiştir. 1 800 000’den fazla nüfusa sahip olan bu özerk bölgenin halkı Özbekler, Karakalpaklar, Kazaklar, Türkmenler vb. unsurlardan oluşmaktadır. Resmi dili Özbek ve Karakalpak Türkçesidir
Not: Bu eser Çelebi Dergisi’nin Ağustos 2020 sayısından eser sahibinin ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü’nün izni dahilinde alınmıştır.