Özgüven Patlaması – Fazla İddialı Olmak

Hasan Fevzi BATIREL

İnsanlar kendine güvenen kişilere bayılırlar. Başarılı kişiler özgüveni yüksek kişiler olarak görülür. Ama işin içinde insan hayatı olduğunda bir noktada durup düşünmek gerekiyor. 

Youtube kanalına video çekiyorsanız, en kötü pot kırarsınız veya ekranda kötü görünürsünüz. Sporcu iseniz, en kötü maçı veya yarışmayı kaybedersiniz. Sosyal bir alanda iseniz insanlara rezil olursunuz, ama aşırı özgüvenden kaynaklanan hataların affedilemeyeceği alanlar var. 

Birisi silah taşıma yetkisi olan meslekler (polis, asker vs).

Diğeri insanların özgürlüklerini kısıtlama yetkisi olan hâkimler, kanun yapıcılar, yetki makamındakiler.

Bir diğeri ise insanların vücuduna müdahale yetkisi taşıyan hekimler…

Geçen gün ABD’de bir çocuğun, beyin ölümü olduğu düşünülerek fişi çekilmek üzereyken, uyandığı haberini gördüm. Ailesi 13 yaşındaki çocuğun organlarını bağışlama kâğıtlarını imzalama aşamasındaymış. Çocuk devrilen bir arabada sıkışarak kafa travması geçirmiş. Çok sayıda cerrahi müdahale geçirmiş, hatta bir keresinde 15 dakika süreyle kalbi durmuş ve böbrek yetmezliğine girmiş. Beyin ölümü tespiti yapılıp, yaşam desteğinin kesilmesine karar verildiğinin ertesi günü Trenton gözünü açmış. Ardından geçen aylar içerisinde konuşmaya, yürümeye, hatta okumaya ve matematik egzersizleri yapmaya başlamış.

ABD’de bu mucize çocuk konuşuluyor.

Bence bu hikâyenin bambaşka bir yönü var ki yukarıda biraz değinmeye çalıştım. Baş döndürücü bilimsel gelişmeler, hepimizi ve biz hekimleri çok kesin ifadeler kullanmaya ve elimizdeki bilimsel verilere aşırı güvenmeye itiyor. Gri alanları tamamen yok saymaya başladık. Oysa verdiğimiz kararlar sonucunda ekranda kötü görünmüyoruz, maç kaybetmiyoruz veya yüzümüz kızarmıyor. Aksine bazı kişilerin hayat memat meselesi bizim kararlarımızın arkasına saklanıyor. 

Doktorlar özgüveni yüksek davranarak yanlış yapıyorlar demiyorum. Sadece hayat memat meselelerinde karar verirken biraz ince eleyip sık dokumak, rutine ve dogmatik bilimsel verilerine boğulmamak gerekiyor.

Geçenlerde yemek borusu kanseri nedeniyle 72 yaşında bir beyefendiyi ameliyat ettik. Yerine kalın bağırsaktan yemek borusu yaptık. Geçirdiği onca probleme, septik şoka rağmen toparladı. Tam toparladı diye düşünürken tekrar kötüleşti ve acil ameliyat gerektirdi. Ameliyat sırasında 3-5 dakika kalbi durdu ve canlandırma işlemi uyguladık. Artık toparlamayacağını düşünerek yoğun bakıma alalım da orada vefat etsin diye düşündük. Gerekli işlemi yapıp, batını kapattık. Ertesi sabah hasta tamamen uyanık ve normal durumdaydı…

Şöyle bir geri yaslanıp düşündüm;

Allah’ım herhalde kudretini tanımlarken kullandığın ölüden diri, diriden ölünün çıkması ifadesi bu durumu anlatıyor diye aklımdan geçirdim. O hastanın iki septik şok ve kalp durmasından sonra normal hale gelmesi belki milyonda bir ihtimaldi… Hatta imkânsız bir şeydi.

Geçenlerde Amerikan cerrahi derneğinin bülteninde en iyi cerrahların özelliklerini anlatan muhteşem bir makale çıktı (http://bulletin.facs.org/2018/04/excellence-in-surgery-becoming-the-best-you-can-be/#.WvMZkIiFNPY). Özellikler şöyle sıralanıyor, en iyi cerrahların;

Hocaları, danışacakları kişiler vardır. Danışmak ayıp değildir.

Teknik yeteneklerin hastanın iyi olması için yeterli olmadığını bilirler. Muhteşem dikiş atmak, makas kullanmak sonucun iyi olacağını göstermez.

Hastaya odaklanırlar. Hastalığa değil!

“Önce zarar verme” prensibine bağlı kalırlar. İyileştireyim derken daha kötü sonuç almak bir korkulu rüyadır.

Hızlı düşünür, sakin ameliyat ederler. Trafikteki hız felakettir sözünü hatırlayalım.

Seyredenler işin çok kolay göründüğünü söylerler.

Sabırlıdırlar.

Ekipteki arkadaşlarını taltif ederler.

Yaptıkları işten keyif alırlar.

Sınırlarını bilirler.

Yanlışlarından öğrenirler ve bildiklerini aktarırlar. Kendine sakladığın bilginin hiçbir kıymeti yoktur.

Hasta ve hasta yakınlarıyla güvene dayanan bir ilişki kurarlar.

Kendini eğitenlere karşı müteşekkir, saygılı ve alçak gönüllüdürler.

İşleri ile hayatlarını dengelerler, işlerinin hayatlarının tek amacı olmasının önüne geçerler

Yukarıdaki kriterler aslında lider konumundaki ve hayati karar veren birçok meslek erbabı için geçerli.

Hiçbir şeye değmeyeceğinden fazla değer vermeyelim ve iddialı ile fazla cesur arasında çok ince bir çizgi olduğunu unutmayalım.

20. yüzyılın muhteşem bilimsel gelişmelerini, bir bilim dini haline getirmeyelim. Bilim şüphe ve meraka dayanır. Bilmediğimiz ve anlamadığımız şeyler, bildiklerimizin namütenahi misli desek yanlış olmaz.

13 yaşındaki Trenton’a beyin ölümü tanısı koyup, imza atmış olan doktorların halini düşünün. Çok üzgün olduklarına eminim. Burada sadece o doktorlar değil, beyin ölümü kriterlerini geliştiren doktorlarda külahlarını önüne koyup bir düşünmeli. 


Acaba başkalarının bedeninde yaşayan kaç tane Trenton var?

muhammadalihighconfidence.jpg

Muhammed Ali (1942-2016), en hızlı olduğu günlerde şu sözleri söylüyor… “O kadar hızlıyım ki, dün odamdaki ışığı söndürdükten sonra yatağa yattığımda ışık daha sönmemişti!

Yazar
Hasan Fevzi BATIREL

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı'nda öğretim üyesidir (Prof.Dr.). Avrupa Göğüs Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu üyeliği de yapmaktadır.

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen