16. Hikmet
Vah ne yazık, nasıl eyleyim gariplikte
Gariplikte gurbet içinde kaldım ben işte.
Horasan ve Şam ile Irak’a niyet eyleyip
Garipliğin çok değerini bildim ben işte.
Neler gelse, görmek gerek O Hüda’dan;
Yusuf’unu ayırdılar o Ken’an’dan;
Doğduğum yer o kutlu Türkistan’dan,
Bağırıma taşı vurup geldim ben işte.
Gurbet değdi Mustafa gibi erenlere,
Otuz üç bin sahabe ve arkadaşlara,
Ebu Bekir, Ömer, Osman, Murtaza’a
Gurbet değdi onlara hem, söyleyeyim ben işte.
Gurbet değse, pişkin eyler çok hamları
Bilge eyler, hem seçkin eyler çok sıradanları
Giyer çul elbise, bulsa yer yemekleri
Onun için Türkistan’a geldim ben işte.
Gariblikte yüz yıl dursa, misafirdir
Tahtı, bahtı, bağları zindandır
Gariblikte kul oldu o Mahmud Sultan;
Ey arkadaşlar, gurbet içinde yandım ben işte.
Gariblikte Arslan Baba’m arayıp buldu;
Gördüğü sırları perde ile sarıp örttü;
Allah’a hamd olsun, gördüm,”dedi, izimi öptü;
Bu sırları görüp hayran kaldım ben işte.
Arzuluyum akrabalık ve dostluğa
Ulu babamın türbesi o Ak Türbe’ye,
Babamın ruhu saldı beni bu gurbete;
Hiç bilmem, nasıl kusur eyledim ben işte.
Kul Hoca Ahmed, söylediği Hakk’ın yadı
İşitmeyen dostlarına kalsın öğüdü
Gurbete düşüp öz şehrine döndü yine
Türkistan’da mezar olup kaldım ben