Pir-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi

.

Orta Asya Türkleri arasında İslamiyeti yayan büyük alim ve veli. İsmi Ahmed bin Muhammed bin İbrahim bin İlyas olup, ’Pir-i Türkistan, Hazret-i Türkistan, Hazret-i Sultan, Hace Ahmed, Kul Ahmed Hace’ lakablarıyla da bilinir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir, tahmini tespit 1096 yılında Batı Türkistan‘ın Sayram şehrinde doğmuş olacağıdır. Çoğunlukla Türkistan’ın Yesi şehrinde yaşadığı için de Yesevi diye meşhur olmuştur.

Tasavvufi marifetleri Buhara muhitinde edinmiş bulunan Hoca Ahmed Yesevî, tarikat kurucusu, şair ve din büyüğü olarak Türk dünyasının manevî hayatını etkilemiş nâdir kişilerdendir. Bilhassa Sır-derya çevresinde, Taşkent dolaylarında, Seyhun ötelerindeki bozkırlarda yasayan köylü ve göçebe Türklerin kendisine ve onun tasavvufi tarikatı Yesevîliğe olan tutkunluklarından ötürü, tarihî şahsiyeti efsaneler altında gizlendi, kimliği menkıbelere de karıştı.

Türklere İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatmaya ve talebe yetiştirmeye burada devam etti. Talebeleri günden güne çoğaldı, büyüklüğü ve kıymeti kısa zamanda Türkistan, Maveraünnehr, Horasan ve Harezm’e yayıldı. Zamanında bulunan alimlerin ve evliyanın en büyüklerinden, en üstünlerinden oldu. Dine olan bağlılığı sebebiyle, şaşırıp yoldan çıkmışlara sözleri kısa zamanda te’sirli oldu. Yetiştirdiği talebelerin her biri bir memlekete giderek, İslamiyeti doğru olarak öğretip yaydılar. Dergahı fakir, yetim ve çaresizler için sığınak yeri idi. 
 
Hayatı hakkında bilgilerimiz çok azdır, hakkındaki menkıbeler ise cildler dolduracak zenginliktedir. Kendisini bugün bile Şeyh Ahmed Yesevî’ye ve Yeseviliğe mensup sayan halk zümreleri Orta Asya’da mevcuttur. Tunceli çevresinde yaşayan bir kısım Şii Türk halkı bunların Anadolu’da kardeşleridir.
 
Ahmed Yesevi, İbrahim adında bir şeyh olan babasını yedi yaşında iken kaybetti. Ablasıyle birlikte, Türk geleneğinin Oğuz Han’ın başkenti olarak gösterdiği Yesi şehrine göçtüler. Burada ilk tasavvuf terbiyesini Arslan Babadan aldı. Sonra Buhara’ya giderek zamanın en büyük âlim ve mutasavvıflarından ders gördü. Çağının en meşhur sofisi Şeyh Yusuf-ı Hemedani’nin müridi olarak, onun muhabbetini kazandı, Nitekim şeyhi öldükten bir müddet sonra onun postuna da geçti Sonra Yusuf-ı Hemedani’ nin eski bir işaretini hatırlayarak Yesiye döndü, ölünceye kadar orada yaşadı. Tesirleri büyük oldu. Göçebeler gibi şehir halklarını ve okumuşları da manevî nüfuzu altına aldı.
 
Ahmed Yesevi hazretleri vakitlerinin çoğunu Allahü tealaya ibadet ve taat etmekle, talebelerine zahiri ve batıni ilimleri öğretmekle geçirirdi. Kendisini ve talebelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için sanatla uğraşır ve elinin emeği ile geçinirdi. Geçimini tahta kaşık oyarak sağladığı söylenir. Buna rağmen mutlaka herkese iyilik eder, kimseye sıkıntı vermezdi. İnsanların saadet ve kurtuluşu için çalışırdı.
 
Halis göçebe Türkmen muhitinde bu ulu Yeseviye tarikatı, beklenmeyecek hızla yayıldı, Seyhun kıyılarından Hârzem bozkırlarına, Asya sahralarına ulaştı. Moğol istilâsı ile Horasan, İran, Azerbaycan Türkleri arasına geçti. İlk fetihlerle birlikte Alp-erenler, Horasan Erenleri olarak Anadolu’ya girdi. 13. yüzyıl içinde Anadolu’da görülmeye başlayan Bektaşîlik, Babaîlik, Haydarîlik hep o millî Yesevîlik tarikatından çıkmış kollardır. İleride Yunus Emre‘nin gaybdan gönderilmiş mürşidi sayılacak olan Hacı Bektaş ile aynı zamanda dinî destan kahramanı olan Sarı Saltuk, sonra Anadolu Ahiliğinin, pirî-mürşidi sayılan Ahi Evren, Osman Gazi’nin ermiş kayınbabası Ede-Balı, Orhangazi’nin mürşidi Geyikli Baba ve daha niceleri… Ahmed Yesevî’nin Anadolu’ya, manevî fetihler için yolladığı, menkıbelerle destekli gerçekler hâlinde söylenen müritleri, akıncıları, halifeleridir.

Yese6

 
İslâmi destanlar arasında yer alan Saltuk-name’de, Anadolu ve Rumeli’de bütün Türkistan ve Turan’ın hatta bütün İslâm âleminin şaşılacak bütünlük ile birleştirileceği görülecektir. Anadolu fethinin manevî tasarımını yapan Ahmet Yesevi’ nin nurlu çehresi, bu tabloda elbet görülmektedir.

Hoca Ahmed, inandığı fikirleri yaşayan bir mürşitti. Allah ve Peygambere büyük aşkla bağlı olduğu gibi soy ahlâkının yiğitlik, vefa, doğruluk hasletlerini de ruhuna kılavuz edinmiştir. Ömrü boyunca günah işlememek, yalan söylememek, hata etmemek gayreti göstermiştir.
 
Ahmed Yesevi hazretlerinin zamanında Türkistan’a ilk Türk-İslam devletlerinden Karahanlılar hakimdi. Bu devlet zamanında İslam dininin Seyhun Nehri boyları ile ahalisi göçebe olan Kazak-Kırgız, memleketlerinde kolayca yayılmasını sağladı. Sade bir Türkçe ile söyleyip yazdığı derin manalı ’hikmet’ denen sözleriyle tekke edebiyatının ilk temsilcilerinden oldu ve nasihatlerde bulundu. Çocukluğundan itibaren Resulullah efendimizin sünnetine uymakta hiç gevşeklik göstermeyen Ahmed Yesevi, Hazret-i Muhammed’e tutkunluğu dolayısıyle onun yaşadığı yıllardan fazla yaşamak istemediği söylenir. Peygamber, 63 yaşında vefat ettiğine göre, o da 63 yaşma gelince kendisine yer altında bir hücre kazdırıp, yer altında bir çilehane yaptırıp kalan ömrünü, günsüz güneşsiz, orada tamamlamıştır.  Burada vefatına kadar devamlı ibadet ve Allahü tealayı düşünmekle meşgul oldu. Kendisini vefat etmiş, kabre konmuş şekilde hissederek Allah korkusu ile ibadetlerini yaptı.
 
Aşağıdaki hikmette, veli şairin hayatını ve samimi inancını anlatmakta söylemekte ve bilhassa 63 yaşında ölen Peygamber Efendimizden daha fazla yaşamayı, sevgisine aykırı bulduğu için o yaşta yer altına girişini hikâye etmektedir.
 
Benim Tanrım Kudret ile bir baktı- Mesut olup yer altına girdim işte- Garip kulun bu dünyadan geçti gitti – Sırdaş olup yer altına girdim işte.

Zikrederek, şükrederek Hakk’ı buldum – Âşık olup, kınanarak candan geçtim – Ondan sonra “teklik” içkisinden bir damla tatdım. – Peygamber’e yoldaş olup yer altına girdim işte.

Yaşım altmış üçe yetti, bir gün yaşamamış gibiyim – Ah yazık! Tanrı’ya varmayan gönlüm kırık – Yeryüzünde “sultanım” diye ululanırken Gamla dolup yer altına girdim işte.

Başım toprak, cismim toprak, özüm toprak – Yandım yakıldım da yine tertemiz olamadım – Tanrı’ya kavuşacağım diyen ruhum özlem içinde – şebnem olup yer altına girdim işte.
 
Yese3

 
120 yıl yaşadığı, 1166’da Yesi’de öldüğü rivayet edilen Ahmed Yesevi’ye bugün de Türkistan’ın manevî büyüğü anlamına Hazret-i Türkistan derler. Mevlânaya, Anadolu’nun büyüğü anlamına: Hazret-i Rûm denildiği gibi. Yesevi’nin Türkistan’daki camii üzerinde şu ayet yazılıdır: “Gaybın anahtarı O’ndadır. O’ndan başka kimse bilmez.”
 
Ahmet Yesevî tasavvufun, nefsi körletmek, tevazu, dünya malını hor görmek, soy ve din gözetmeksizin bütün insanları eşit saymak gibi yüksek görüşlerini, aklı ve fiiliyle benimsemiş, dervişliğin, kanaatin, fazilet ve değerini, dinî ahlâkî öğütleri, peygamber ve evlâdına olan muhabbetini, dünya zevklerine düşkünlüğün zararlarını, Hikmetler nasihatlar hâlinde, mantık gücü ve îman kuvvetiyle yaymıştı.
 
Samimî inanç ve davranışlarına hayran olan halk, ona çok bağlandı. Dünyada ve ahrette azîz saydı. Onu erenler katma çıkarıp şanına efsaneler donattı. Anadolu ve Türkistan evliyaları Hoca Ahmed’i Pir saydılar.
 
Yesi şehrindeki kabri üzerinde yer alan muazzam türbeyi ve külliyesini Timur Han (1370-1405) inşa ettirmiştir. 

Yese1

Yese2

Yese4

 
Öldükten 200 yıl sonra bile şöhreti ne kadar büyük olmalı ki, Timur Han, onun Yesi’deki mezarı üstüne, mimarlık şaheseri bir türbe yaptırmak lüzumunu duydu. Türbe, cami ve hânıkah’tan ibaret Yesevî makamı, hem din hem sanat abidesi olarak, bugün de Türkistan’ın en kutsal ziyaret yerlerindendir.
 
Ahmed Yesevi’nin “Divan-ı Hikmet” adlı çok önemli bir eseri mevcuttur. Aslında Ahmed Yesevî şairlik iddiasında değildir. Yalnız, fikir ve duygularım halka daha iyi öğretebilmek için manzum hikmetler tarzını seçmiştir. Dervişleri ve halifeleri de yüzyıllar boyunca onun izinden giderek benzer parçalar yazmışlardır. Divan-ı Hikmet’e Yesevî tarikatı mensuplarının ortak eseri gözüyle bakılabilir.

Yese5

 
Sohbet tarzında ve sade Türkçe ile söylenen hikmetleri kısa zamanda doğuda Çin hudutlarından, batıda Akdeniz ve Marmara sahillerine kadar yayıldı. Divan-ı Hikmet aslında İslamiyeti ve İslam ahlakını öğreten bir ahlak ve din kitabıdır. Ahmed Yesevi ayrıca Anadolu’daki Türk edebiyatının yeşerip, gelişmesine zemin hazırlamış ve Yunus Emre gibi şairlerin yetişmesine sebeb olmuştur.
 
 
Divan-ı Hikmet’teki parçaları dilber ve şarabı öğen öteki şiirlerden ayırdedebilmek için Hoca Ahmed’in bu manzumelerine Hikmet adı verilmiştir. Bunların çoğu öğretici mahiyette lirizmden  uzak parçalardır.
 
Hikmetler sade bir Doğu Türkçesi ile yazılmışlardır. Ancak gazel ve mesnevi nazım şekliyle yazılmış Hikmetler de az değildir. Muhteva yönünden Hikmetlerin fikir ve duygu tarafı kuvvetlidir. Fikir olarak, şeriat ve tarikat görüşlerini birbirlerine zıt düşürmemiş, bunları kaynaştırmıştır. Dinde hoca, tasavvufta evliya sayılışının bir sebebi de budur.
 
Dergâhta kadın ve erkekler birlikte yer almakta, hatta zikretmekteydiler.
 
Ahmed Yesevî, hem yüksek şahsiyeti, hem büyük teşkilâtçılığı, hem de Hikmetleri ile Türklük dünyasının her tarafına, dolaylı veya açık tesirleri görülmüş nâdir büyüklerimizden biridir.

Yese7

 
“Ey Hoca Ahmed Yesevi’den bazı deyişler:
 
“Ey Dostlar! Sakın ola ki, câhil olanlarla dostluk kurmayınız.”

“Akıllı ve uyanık kimse isen, dünyâya hiçbir zaman gönül bağlama. Şeytan seni kandırıp, dünyâya meyletmeni temin ederse, artık seni idâresi altına almış demektir. Bundan sonra seni felâketlerden felâketlere sürükler de haberin bile olmaz.”

“Himmet kuşağını çok kuvvetli bir şekilde beline sarmayan insan, dünyâya olan meyl ve muhabbetten kurtulamaz. Allah yolunda göz yaşları dökerek ağlamadıkça, Allahü teâlâya âit ince sırlara kavuşamaz ve bu yolda hiç ilerleyemez.”

“İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymakta gevşek davranan kimse, insanı Allahü teâlâya kavuşturan yolda ilerleyemez. Gönlü ve kalbi ile dünyâ düşüncelerinden sıyrılıp, yalnız Allahü teâlâya yönelmedikçe, hakîkat meydanında bulunmak mümkün değildir. Bunlar hakkı idrâk etmekten uzaktırlar.”

“Ey dostlar! Bir kimse, Allahü teâlânın aşkı ile yanıp yoğrularak, bu deryanın çok mahir bir dalgıcı olmadıkça, bundan çok daha derin olan vahdaniyet denizine giremez. Zira ki, ona girmek için çok usta bir dalgıç olmak lâzımdır.”
“Gönlünde Allahü teâlânın aşkını taşıyanlar, dünyâ ile tamamen alâkalarını kesmişlerdir. Halk içinde Hak ile olurlar. Bir an Allahü teâlâyı unutmazlar.”

“Ahkâm-ı İslâmiyyeyi tam bilmeyen, tatbik etmeyen bir kimse, evliyâlık yolunda bulunmağa kalkarsa, bunun îmânını şeytan çalar. Emîr ve yasaklara uymakta gevşek olanlar, sonra da evliyâlık yolunda bulunduğunu, ilerlediğini, hattâ kendisinde ba’zı hâllerin meydana çıktığını zanneden kimseler bu noktada çok yanılırlar. Bu hâllerinin rahmânî olduğunu zannederler. Halbuki bilmezler ki, abdestte, namazda alış-verişte öyle noksanları vardır ki, yediği içtiği haramdır. Kendisinde var zannettiği o hâller, şeytanın oyunudur. Şeytan onu idâresine almış, istediği gibi hareket ettirmekte, o ise velî olduğunu zannetmektedir. Bunlar ne kadar zavallı ve bedbahttırlar.”

“Çeşitli günahlar sebebiyle, paslanmış bir hâl alan gönüller için çâre şudur ki, Allahü teâlâya çok tövbe, istiğfar etmeli. Her zaman Allahü teâlâyı düşünmeli, O’nun râzı olduğu, beğendiği işleri yapmalı, hiçbir zaman O’ndan gâfil olmamalıdır.” “Malının çokluğu dillere destan olan Karun bile, malının hayrını, fâidesini göremedi. Nihâyet toprak altında yok olup gitti.”

“Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma. Kalb kırmak, Allahü teâlâyı incitmek demektir.”

“Nefse uymak yolunda bulunan kimse rüsvâ olmuştur. Artık, yatarken, kalkarken onun yoldaşı şeytandır.”

“Garîblere merhamet etmek, Resûlullahın ( aleyhisselâm ) sünnetidir. Nerede bir garîb görsen, ona olan merhametinden dolayı gözyaşların akmalıdır.”

“Gönlü kırık, zavallı ve garîb birini görsen, yarasına merhem ol. Onun yoldaşı ve yardımcısı sen ol.”

 
Yukarıdaki metin “Türk Edebiyatı Cilt 2/ Ahmet Kabaklı” ve
http://cengizdamar.blogcu.com/ahmet-yesevi-hz-kimdir-hayati/9136482
http://www.turkedebiyati.org/ahmet_yesevi.html
http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Islam-Alimleri-Ansiklopedisi/Detay/AHMED-YESEVI/1245
sayfalarından yararlanılarak hazırlanmıştır.
 
Ayrıca sitemizde yer alan sayın Dr. Hayati BİCE’nin Türklerin Mürşidi Hoca Ahmed Yesevi başlıklı yazısının da mutlaka okunmasını tavsiye ederiz.
http://kirmizilar.com/tr/index.php/konuk-yazarlar2/843-türklerin-mürşidi-ahmed-yesevî
Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen