Esat ARSLAN
PKK’nın yasadışılığı bir yana, bu kulvarda bir o kadar da yamalı bohça olduğunu bilmeyenimiz yoktur, sanırım. Evet, şiddet örgütüdür ama bir o kadar da uyuşturucuyla Türk Gençliğini içten içe zehirlemektedir. Sadece Türkiye’yi mi? Tüm Batıyı da zehirlemektedir.
Unutmayalım, PKK, Narko-Terörün tüm safhalarını da yönetmektedir. Daha doğrusu, bir illegal örgütün yapabileceği faaliyet alanlarının her birinde faaliyet göstermektedir. Bekaa Vadisinde faaliyet gösterdiği günden bu yana, uyuşturucuyu orada görüp, kendini destekleyen istihbarat örgütlerinin marifetiyle örgüt sistematiğine sokmuştur. “Bir avuç toz bir otobos” öyle kendiliğinden ortaya çıkmış bir darb-ı mesel değildir. Ama en acısı da her gün sokak aralarında gördüğümüz yüreklerimiz parçalayan gençliğimizin içinde bulunduğu durumdur. Evet, Sevgili Okurlar, “Tıp Oyunu” oynar gibi kendinden geçmiş genç evlatlarımızı görüp de yüreği sızlamayanımız var mıdır? Hani çocukluğumuzda oynadığımız “Tıp Oyunu” oynayanlar gibi. Bundan da acısı hayatın baharındaki genç evlatlarını adalete kendi elleriyle teslim eden anne-babaların canhıraş haykırışları yüreklerimizi buruyor. Bu oyunu bir zamanlar sadece İlkokul çocukları, değil, hemen herkes oynardı. Neşeyle oynanırdı. Dayanıklılığı ölçtüğü de söylenirdi. Verilen “tıp” komutuyla, oyuna katılanların hareket etmemesi, konuşmaması, gülmemesi, bir çeşit donması üzerine kurulu bir oyundu. Kuralı bozanlar oyundan çıkarılarak cezalandırılır, sonuna kadar dayanıp kazanan ödüllendirilirdi. Anımsadınız değil mi? Bunun felsefesini yapanlarımız, bunun bir çocuk oyunu olmadığını, “güçlünün güçsüzü susturma” oyunu olduğunu hep söylerlerdi. Bunun, doğruluk payı yok mu? Kuşkusuz, var, tabii. Çünkü “Vahşi Kapitalizm” ve “Hedonizm ”in doğal bir sonucu, tutku, bağımlılık ve tutsaklık değişik alanlarda oynatılan “tıp oyunları” ile “edilgen yaşam tarzı”tüm yaşam alanlarını teslim alıyor. Bu da bir başka makale konusu…
Türkiye sınırları içerisinde PKK’nın esrar, kubar (toz, sıkıştırılmış) esrar ve esrar yapımında kullanılan Hint keneviri yetiştirme üretim alanı Diyarbakır Lice-Hazro-Kulp-Kocaköy bölgesidir. Bölgenin iklim, arazi ve pazarlama koşulları, nakliye bakımından Lübnan’a yakınlığı “PKK’nın Uyuşturucu Baronluğu”nun ana üretim merkezi olma özelliğini korumaktadır. Bu “Baron” unvanına siz de takıldınız öyle değil mi? Son zamanlarda “Baron” unvanı hem de uyuşturucu sözcüğü ile birlikte anılmakta, mafia ile ilişkilendirilmektedir. Kurtlar Vadisi gibi diziler ve benzer filmler, sanki İngiliz aristokrasi unvanlarıyla ilişkilendirilir hale gelmesi de bu işin cabasıdır. Oysa Baronluk, İngiltere’de soyluluk unvanlarının en alt kademesi ve kraliyetin ihsan ettiği unvanlardandır. Demir Leydi olarak da bilinen eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher “Barones” unvanına layık görülmüştür ve Barones Thatcher olmuştur. Unutmayalım, İngiltere’de eğer kral veya prens değilseniz ulaşabileceğiniz en yüksek unvan “Dük” unvanıdır. Tarihi olarak dükler en yüksek seviyeye ulaşmış asiller, toprak sahipleri veya prenslerdir. Bizde kullanılan “Baron” sözcüğü Ermenicedir. Türkler “Edep yahu”yu düstur edinmiş, edepli insanlardır. Bıçkın, bitirim literatürünün büyük bir kısmı Ermenice, Rumca ve İtalyancadır. “Baron” sözcüğü de Ermenice “Bay” ya da “Bey” anlamındadır, İngiliz aristokrat unvanlarıyla hiçbir alakası yoktur. Bu bile bir özendirmedir. Tarihteki “Kilikya Ermeni Baronluğu” lafzı da “Kilikya Ermeni Beyliği” demektir. Krallık, falan değildir. Egemen bir devlet statüsünde olmadıklarından kendi adına para basamamışlardır. Nümasmatik (Para ve Madalya)bilimi ile uğraşanlar büyük çoğunluğu Ermeni olmalarına karşın, kendi adlarına basılmış bir Ermeni parası da bulamamışlardır. Bulsalar yere göğe sığmazlar, Ermenice para vardır, ama ya Selçuklu Sultanı adına ya da Bizans adına sikke halinde kesilmiş veya basılmıştır, hiç meraklar buyurmayınız. Bu topraklarda Ermeniler hiçbir zaman egemen bir toplum olamamışlardır.
Bilmem anımsadınız mı? 20 Haziran 2017 günü Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Diyarbakır Lice bölgesine en son yaptığı operasyonun uyuşturucuya dair sonuçlarını şöyle açıklamıştı:
“20 Haziran günü ele geçenler: 3.511,5 kg. toz esrar, 1.007 kg. kubar esrar ve 402.758 kök kenevirle birlikte bütün operasyon müddetince ele geçen TOZ ESRAR: 8.039,5 kg., KUBAR ESRAR: 2.829,05 kg. ve HİNT KENEVİRİ: 3.976.156 köke ulaşmıştır.”
Daha önceki zamanlarda da bölgeye yapılan her narkotik operasyonlarda benzer verilere ve rakamlara ulaşılmıştı. Peki, PKK Uyuşturucu Baronluğunun narkotikten elde ettiği sadece bu kadar mı? Kuşkusuz değil, özellikle Afganistan ve Pakistan’da üretilip İran üzerinden Türkiye’ye giren uyuşturucu, buradan Batı ülkelerine ve Türkiye’nin diğer kentlerine pazarlanmaktadır. Kaba bir hesapla PKK Kıta Avrupa’sının uyuşturucu gereksiniminin yüzde 75-80’inini karşılamaktadır.
Sizi çok rakama boğdum galiba, ama gelin sizinle son operasyonda ele geçenleri sokaktaki torbacı fiyatlarıyla irdeleyelim, işin vahametini anlayalım. Sokaktaki fişeklik esrar ortalama fiyatı 20 TL. Yani bir içimlik fişeğin içerisinde 3-4 gr esrar var. Yani gramı 5 TL. Toz esrar ve kubar esrarın kilosu ortalama 5.000 TL ya da 1.500 ABD. Lice’de ele geçen esrar yaklaşık 11 ton olduğuna göre ekonomik değeri 55 Milyon TL veya 15,5 Milyon ABD. Sizce, yani, rakam az diyorsanız, şimdi de HİNT KENEVİRİ’ne yoğunlaşalım. Sadece 20 Haziran’da yakalanan yuvarlak hesap 4 Milyon kök HİNT KENEVİRİ. Bir kök eşittir yarım kilo esrar, o da 2 milyon kilo esrar demektir. Bunun da parasal değeri tamı tamına 10 Milyar TL ya da kabaca 3 Milyar ABD. Bakar mısınız bölücü terör örgütünün elde ettiği korkunç kirli paraya. Unutmayalım bu paraya sigara, çay, hayvan, mazot, elektronik eşya, markalı sahte ürünler kaçakçılığı dâhil değil. Bu para PKK’nın himaye edilmesinde, korunmasında kollanmasında lobi ve medya faaliyetlerinin fonlanmasında ana etken… Şimdi size bir “tiyo” vereyim ister misiniz? Bu para o ismi büyük istihbarat servisleriyle bir güzel paylaşılmaktadır. Aslında bütün bu veriler, PKK’dan neden vaz geçilmediğini, neden korunup kollandığını bir güzel açıklıyor, öyle değil mi? Sevgili Okurlar.