Partilere ve programlarına “Dava” etiketiyle kutsiyet atfetmek, ancak eğitim düzeyi düşük ve algılama güçlüğü çeken toplumlara mahsustur. Aslında siyaset biliminde partiler birer çıkar amaçlı STK’lardır. Bu ister ideolojik parti olsun, ister kitle partisi değişmez bir gerçekliktir.
Elbette siyaseti en temiz anlamıyla ülkeye ve içinde yaşanılan topluma bir hizmet olarak gören milyonlarca insan olsa da, onların aktif siyasetin karar mekanizmasının tepesinde yer almaları veya etkin olmaları kesinlikle söz konusu olmayıp, tribünde izleyici veya mitinglerde figüran olmaları tercih edilmektedir.
*****
Fikret ARTAN[i]
– I –
POPÜLİZM VE SİYASİ PARTİLERE SEÇİM YARDIMI
Yenileme kararının alındığı 10 Mart’tan beri ülkemiz gündeminin birinci maddesinin Seçimler olduğu ve özellikle Milletvekili aday adaylarının belirlenme sürecinin yaşandığı bu günlerde yazılacak ilk makale; Politika ve Ekonomi ilişkisi ile paranın siyasetteki rolünün ele alınmasıdır.
2 Bölümde sunulacak yazıda teorik, felsefi veya akademik yaklaşım yerine, siyaset ve ekonomi etkileşiminin bugüne kadar çok fazla dillendirilmeyen ve günlük hayata dokunan yönleriyle ele alınacaktır.
Ekonomik tercihler kapitalist, sosyalist, karma ekonomi vb. modeller ülke yönetim sistemini belirlerken, demokrasiyle yönetildiği iddia edilen ülkelerde siyasi partiler de özellikle ekonomi politikalarına göre seçmen tarafından tercih edilirler. Bazı partiler liberal ekonomi politikalarını uygularken, bazı partiler ise yoksul kesimleri gözettiklerini iddia ederler.
Siyasi Partiler açısından İktidar olmanın en önemli avantajı, ülkenin ekonomik kaynaklarının dağıtımında söz sahibi olmak ve bunu politik tercihlere göre kamu yatırım ve ihalelerinde ile diğer ekonomik faaliyetlerde yönlendirmek veya taraftarlarının ekonomik çıkarlarını kollamaktır.
Politika ve Ekonomi ilişkisinin en yoğun hissedildiği zaman ise seçim dönemlerinde ortaya çıkmakta ve bu yönüyle “seçim ekonomisi” veya “popülist politikalar” olarak adlandırılmakta ve ekonomik maliyeti astronomik düzeylere çıkarken, makro-ekonomik yansımaları bütçe harcamalarının artışı ve enflasyon olarak belirgin şekilde ortaya çıkmaktadır. Yine bu dönemde yapılmayan yollar ve kaldırım inşaatları en çok dikkatleri çekerken, altın, petrol ve doğal gaz keşifleri ve yeni icatlar yoğunlaşır.
SEÇİM EKONOMİSİ VE POPÜLİST VAATLER
Son dönemde Asgari Ücret ile kamu çalışanları ve emeklilere yapılan ek maaş artışları geniş kitleleri kapsaması bakımından buna en önemli örneklerdir. Elektrik, Doğal Gaz vb. mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artışların geçici olarak durdurulması veya indirime gidilmesi Ekonomi- Politika ve seçim ilişkisinin örneklerindendir. 1990’lı yıllarda bir Başbakan “Seçim döneminde zam yapacak kadar enayi değiliz” sözüyle bu durumu tescillemişti.
Vatandaşların seçim dönemlerinde tercih farklılaşmasının en önemli etkenlerinden birisi işte bu uygulamalar ile ekonomik vaatlerdir. Ülkemizde bu durum “Ne veriyorlarsa 5.000 TL fazlasını vereceğiz” şeklinde yine 1990’ların başında yerleşmiş bir telaffuzken, bu seçimlerde aynı oportünizmin-fırsatçılığın Emekli İkramiyelerinin Asgari Ücret düzeyine çıkartılarak, bir dahaki bayramda toplam 15 bin TL olarak banka hesaplarına yatırılacağının vaat edilmesidir.
Sadece bu vaadin Bütçeye getireceği ilave maliyet 15 milyon emekli için toplam 11,7 Milyar Dolardır ki, bir sonraki yılın Bayramları için aynı vaadin sürdürülemeyeceğini söylemek gerçekçilik adına bir zorunluluktur.
SİYASİ PARTİLERE SEÇİM YARDIMI
Seçim ekonomisinin 2. boyutu bu dönemde bütün partilerin ve adayların alabildiğince harcamada bulunmalarıdır ki bu durum siyasetin finansmanı ve bu alandaki kayıt dışılığı da ortaya çıkarmaktadır.
Ülkemizde Mecliste grubu bulunan siyasi partilere her yıl aldıkları oy oranına göre bütçeden yardım yapılırken, bunun üzerine seçim dönemlerinde 2 katı ödenek tahsis edilmektedir. Mesela 2023 seçimleri için partilere yapılan ödeme toplam 4.5 Milyar TL, yaklaşık 238 Milyon Dolardır.
Bu yardımdan amaçlanan siyasi partilerin kayıtdışı yardımlara yönelmelerini önlemek iken, yardımın harcama şekli bazı partilerde kayıtdışı olmakta ve etik değerler yerle bir edilmektedir.
Şöyle ki; Bazı partilerde birkaç tepe yöneticisinin yakınlarına kurdurdukları reklam, tanıtım, anket ve danışmanlık şirketlerinden düzenledikleri naylon faturalar yoluyla bu kaynaklar kendilerine aktarılmaktadır.
İçinde bulunduğumuz ekonomik krizin üstüne gelen deprem yıkımının da göz önüne alınarak 85 milyon insanımızın boğazından kesilerek yapılan bütçe ve seçim yardımının iptal edilmesi veya Hazine’ye iade edilmesi, kamuoyunda dillendirilmesine rağmen siyasi partiler adeta bu çağrıları duymazdan gelmiştir.
Oysa 238 Milyon Dolar 530 bin Asgari Ücrete denk gelmektedir. Başka bir değişle 45 bin Asgari Ücretlinin 1 yıllık toplam maaşına eşdeğerdir. Farklı bir hesaplamayla da siyasi partilere yapılan 4,5 Milyar TL.’lik yardım, Emekliler ve Asgari Ücretlilerden sonra sosyal olarak korunması gereken öğrencilere burs olarak tek seferde 5 Bin TL. ödenmiş olsaydı, tam 900 bin gencimiz bir nebzede olsun sıkıntıdan kurtarılmış olurdu.
2023 yılına ilişkin olan ödeme bu kadar yüksekken, 5 yıllık dönem için ödenen toplam tutarı yazmaya okuyucuların canlarını sıkmamak adına elimin varmadığını itiraf edeyim.
BASTIRDIM PARAYI ALDIM SIRAYI
Bildiğimiz gibi seçimlerde milletvekili veya belediye başkanı olmak isteyen adaylardan seçim masraflarına katkı olarak belirli bir tutarda ödeme yapılması zorunlu tutulmaktadır.
Bu seçimler için partisine göre 3.000 TL’den 33.000 TL.’ye kadar bir meblağın ödenmesi söz konusudur. Kaba bir hesapla, yasal olarak yapılan bu ödemenin 10 parti için toplam 400-500 Milyon TL, Dolar bazında ise 20-25 Milyon civarında olması beklenmektedir.
Bu ödeme adaylık sürecinin ilk aşaması ve resmi kayıtlar dahilinde olmaktadır. Oysa listeye girmek ve sonrasında seçilebilmek oldukça yüksek bedellerin kayıtdışı olarak ödenmesini zorunlu kılmaktadır.
KOLAY PARA KAZANMANIN EN KESTİRME YOLU; PARAYI VERENİN DÜDÜĞÜ ÇALMASI
Siyaset-Ekonomi ilişkisinin kamuoyunda bugüne kadar çok fazla dillendirilmeyen ve en etik dışı yönü işte bazı siyasi parti üst düzey yöneticilerinin Milletvekili veya Belediye Başkanı adaylarından kayıt dışı olarak Milyon Dolarları aşan bir meblağı talep etmeleri ve bu talebin de Milletvekilliği veya Belediye Başkanlığından elde edilecek maaşın çok çok üzerinde olmasına rağmen bazı adaylar tarafından karşılık bulduğu gerçeğidir.
Söz konusu talep bazı partilerin seçim harcamalarının finansmanı için kayıtlı olarak değil, doğrudan bazı partilerin başındaki birkaç kişiden oluşan organize yolsuzluk şebekelerinin kayıtdışı olarak cebine girmek üzere talep edilmektedir. Tabi ki bu durumda ekonomik sektörler içinde karlılık oranı en yüksek kuruluşlar bazı Siyasi Partiler olarak ortaya çıkmaktadır.
Aday adaylarından kayıt dışı para talep edilmesine en önemli örnek; 1990’ların başında büyük bir siyasi partinin genel başkanın evine rahatlıkla girip çıkan temizlikçi kılıklı bir siyasetçinin, bir milletvekili adayına sıralamaya girmesine aracı olması ve bu hizmetten aldığı 4 Milyon Doların 2 Milyon Dolarını gizlice kendisine saklarken, kalan 2 Milyon Doları Genel Başkanının eşine veren, ancak listeler açıklandıktan sonra sözkonusu adayın yerini beğenmeyerek verdiği rüşveti geri istemesiyle olayın ortaya çıkmasıdır.
– II –
“BUL KAROYU, AL PARAYI” DEYİMİNDEN “BASTIRDIM PARAYI ALDIM SIRAYI” SÖYLEMİNE
Yakın dönemde kamuoyunun hafızasına kazınan “Noter Masası mı, Kumar Masası mı” itiraf ve/veya gafları “Bul Karoyu, Al Parayı” deyiminin son yıllarda başka bir boyuta taşınmasını aklıma getirdi.
2018 seçimlerinde güney illerinden birinde seçilecek sıraya girmek için 3,0 Milyon Euro rüşvet veren bir aday, olay tartışmaya açılınca “Bastırdım Parayı, Aldım Sırayı” diyerek siyasi literatüre bir deyim kazandırmış ve ilgili partiden veya genel başkandan herhangi bir tekzip yayınlanmamıştı.
Nitekim aynı şahıs Milletvekili seçildikten sonra parti değiştirdiğinde, aynı genel başkandan yine hiçbir itiraz yükselmemiştir. Tahminimce bunun ilk sebebi söz konusu genel başkanın olayın ortaya çıkmasından kaçınması, diğeri ise bir sonraki seçimde yüksek getirisi olacak bir sıranın boşalmasından memnuniyet duyulmasıdır.
Şimdi diyeceksiniz ki Milletvekilliğinden 5 yılda elde edilecek maaş toplamı en fazla 1 Milyon Lira edecekken, seçilecek sıradan aday olmak için savrulan Milyon Dolarların ödenmesi hangi amaçla veya mantıkla gerçekleşiyor?
Bu sorunun cevabı elbette maliyetin üzerinde bir maddi ve manevi çıkarın söz konusu olmasıdır. Şöyle ki; Eğer aday bir işadamıysa, vadesi geçmiş kredi borçları varsa veya yeni kredilere ihtiyacı varsa veya kamu ihalelerinden yararlanmayı istiyorsa Vekil olduktan sonra işlerini daha kolay yürüteceği düşüncesi etkili olmaktadır. Ayrıca dokunulmazlık, VİP muamele, toplumsal prestij gibi gayri maddi avantajlar da aday olmak için gözetilen hususlardır.
Milletvekili aday adaylarının sıralamalarını belirlemek amacıyla yapılan göstermelik de olsa önseçim tiyatrosuna dâhil olmaları da yine üyelerin oylarını almak için kesenin ağzının açılmasının ötesinde, mafyavari çetelerin devreye girmesine yol açmaya kadar gittiğine yine son günlerde şahit olmuyor muyuz?
SEÇİM SATHINDA KAZLARIN YOLUNMASI
Elbette iş sıralamaya girmekle bitmiyor, aksine yeni başlıyor. Listeye girildikten sonra listede elde edilen yerin durumuna göre il ve ilçe başkanlıkları yapacakları masraflar artı kar paylarını adaylardan talep etmeye başlıyorlar ve seçim bitene kadar bu isteklerin ardı arkası kesilmiyor. Hele bir de söz konusu partinin ayrı bir gençlik teşkilatı veya organik bağı olan STK’sı varsa il ve ilçe bazında onlar da paylarını almaktan imtina etmemektedirler.
Miting, Afiş, düğün ve cenazelere katılım, yemek vermek vs. derken bugünkü rayiçle maliyet, aday olunan ilin konumuna göre, 500 Bin TL. ile 5 Milyon TL. arasında değişecektir.
Bu sebeple de ne kadar eğitimli, tecrübeli, dürüst, vatansever ve idealistseniz ve hele bir de maddi gücünüz yoksa bazı partilerde siyasette yer bulmanız da o kadar dezavantajlı ve istenmeyen kişi olursunuz. Ancak, ne kadar sahtekâr, tefeci, kasetçi, ihaleci, kara paracı, şantajcı, çantacı, mafya müsvettesi olursanız yine bazı partilerde şansınız da o kadar fazladır. Doğal olarak bazı partilerde verilen avanta ne kadar yüksek olursa seçilecek sıraya girme şansı da o kadar yüksek olur.
Mesela bir siyasi parti genel başkanı ve birkaç yardımcısı, seçmeni, daha doğrusu aday adaylarını müşteri olarak gördüklerini “Seçmenler velinimetimizdir” diyerek açıkça sinyal dahi vermektedirler.
İş öyle bir boyuttadır ki, 2018 seçimlerinde partinin başındakine sıfır araba anahtarı veren bir aday, ondan daha fazla katkı (!) veren bir başka adayın hemen altına inebilmektedir ki bu duruma günlük hayatta ne “kadar ekmek, o kadar köfte” denilmektedir.
BELEDİYELERİ KAZANMAK ZENGİNLEŞME KAYNAĞI MI?
Mahalli idare seçimlerine gelince; Buradaki rantlar milletvekilliğine göre biraz farklı ve daha yüksektir. Örnek vermem gerekirse, 2014 seçimlerinde güney illerinden birinde Büyükşehir Belediye Başkan adayı, o yılın cari fiyatları ile 5-6 Milyon Liralık bir harcama yaparak seçilmişti ki, bu maliyeti 5 yıllık dönemde alacağı maaşla karşılaması imkânsızdı.
Tabi ki Büyükşehir Belediyelerinin imar rantı ve hizmet alımları bu konudaki soru işaretini ortadan kaldıracağı gibi, maalesef bu yüzden mesela 50 Milyon Liralık bir iş komisyonlarla muhtemelen 2-3 katına mal olmakta ve bu da nihai aşamada toplumun genelinin zararına olmaktadır.
Belediye seçimleri ile ilgili en ilginç örneklerden birisi de şudur; 2019 yerel seçimlerinden önce partisinden ayrılmayı düşünen bir milletvekiline “Oğlum T. nereye gidiyorsun, yakında Belediye Seçimleri var, hepimiz zengin olacağız” demekten çekinmeyen bir parti genel başkanını bile görmüş oldu bu ülke.
Son bir ibretlik örnekle konuyu toparlayayım: 2018 Milletvekili seçimlerinde aday listesinde yer almak için 160 Bin Dolar rüşvet veren bir şahıs, elbette bu tutarla oldukça alt sıralarda yer bulunca parasını geri ister.
Parti genel başkanı özel kalem müdiresine parayı bir zarfta getirttirir. Adaya; “Paran burada, ister alır gidersin ve bir daha buralara uğramazsın, istersen 2019’da bir ilçeden belediye başkanı adayı yaparız” demesi üzerine anlaşırlar.
Ancak, ilgili şahıs mahalli seçimleri kazanamayınca kalp krizi geçirir ve ölür. Ailesi kamuoyuna konuşmasın diye söz konusu parti genel başkanı ilgilinin vefatıyla ilgili bir başsağlığı ilanı verir. İlanı gördüğüm zaman ağzımdan dökülen kelimeler doğal olarak “160 Bin Dolarlık Taziye” olmuştu.
Milyon Dolarların-Euroların yanında bu tutar nedir ki demeyin, bu tutar alnının teri ile çalışan 1 Asgari Ücretlinin tam 30 yıllık toplam gelirine eşdeğerdir.
Ayrıca, bireysel ödemeler içeren bu ödemeler yanında, mesela FETÖ temsilcilerinin partide yuvalanması için bir partinin genel başkanına tam 28 Milyon Dolar (yirmisekiz milyon) toptan ön ödeme yapıldığı yönünde de kuvvetli iddialar olması, konunun hacminin büyüklüğünü ve toptan ticaret kısmını açıklamaya yeterlidir sanırım.
Evet, Politika-Ekonomi ilişkisinden, seçimlerden, adayların belirlenmesinden nerelere geldik. Maalesef geri kalmış ülkelerde Çürüme- Yozlaşma siyasetin bu yönleri ile başlamakta ve toplumun bütünü sarmaktadır.
Bu tür bazı genel başkanlar ve bazı siyaset simsarları oldukça ekonomide kayıt dışılığı ortadan kaldırmak mümkün olmadığı gibi, siyasette de Aday belirlemede Ön Seçim ve Delege seçimlerinde Çarşaf Listeyi gerçek anlamıyla ve hilesiz-rüşvetsiz uygulayıp, demokrasinin yolunu da açmak istemeyeceklerdir.
Elbette gelişmiş ülkelerde de özellikle büyük şirketler, Meclis veya Kongre Üyeleri için parasal katkılarda bulunmakla beraber, kurallar daha sıkı denetlenip, yaptırımlar ciddi olarak uygulandığı için, yolsuzluk boyutları geri kalmış ülkelere göre daha dar kapsamlı, farklı ve istisnai olmaktadır.
Partilere ve programlarına “Dava” etiketiyle kutsiyet atfetmek, ancak eğitim düzeyi düşük ve algılama güçlüğü çeken toplumlara mahsustur. Aslında siyaset biliminde partiler birer çıkar amaçlı STK’lardır. Bu ister ideolojik parti olsun, ister kitle partisi değişmez bir gerçekliktir.
Elbette siyaseti en temiz anlamıyla ülkeye ve içinde yaşanılan topluma bir hizmet olarak gören milyonlarca insan olsa da, onların aktif siyasetin karar mekanizmasının tepesinde yer almaları veya etkin olmaları kesinlikle söz konusu olmayıp, tribünde izleyici veya mitinglerde figüran olmaları tercih edilmektedir.
Gerçekler acı da olsa, bugünlerde yoğun olarak gördüğünüz önseçim tiyatrolu aday belirleme faaliyetlerinin arkasında nelerin döndüğünü, seçimlerde önünüze gelecek adayların hangi aşamalardan hangi maliyetlerle listelere girdiklerini, bazılarında yolsuzluk söz konusu olmasa dahi, önünüze zorunlu menü olarak konulan adayların sadece tek seçici tarafından belirlendiğini ve bu sebeple de demokrasinin bu şekliyle aslında bir safsata ve seçimlerin bir çıkar mücadelesi olduğunu, siyasetin de bazı partiler ve bazı şahıslar için kolay zenginleşme vasıtasına dönüştüğünü bilin istedim.
Önümdeki günlerde bazı siyasi partilerde bu örneklerini verdiğim hususların yenilerinin kamuoyunun önüne geleceğinden hiç şüphem yoktur. Önseçimde 1. veya 2. çıkanlar alt sıralara, kapalı kapılar ardında elden ödeme yapanlar ise paraşütle üst sıralarda yerlerini alacaklar. Aday listeleri yayınlanmadan bazı partilerin yetkilileri tarafından üst sırada olacağı sözü verilenlerin bir kısmı, kuvvetle muhtemelen listelerin YSK’ya verilmesine dakikalar kala ya kendilerini bulamayacaklar, ya da “dolgu maddesi” olarak tanımlanan alt sıralara yerleştirilmiş olacaklar.
İşin ilginç yanı, gerek listelerde yer bulamayanlar, gerekse yerlerini garantileyenler sonraki seçimde de aynı davranışta bulunup sürekli aday olacaklar ve bu döngü böyle sürüp gidecek, ta ki Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunları gerçek anlamda demokratik olana kadar, ta ki toplumsal yozlaşma- çürüme son bulana kadar…
————————————-
[i] Fikret ARTAN Planlama Uzmanı Ekonomist, MA
İstanbul Üniv. İktisat Fak. Maliye Bölümü mezunu olan yazar, ABD-Kaliforniya Devlet Üniv. Uluslarası Tic. ve Finansman dalında Yüksek Lisans derecesine sahiptir. Devlet Planlama Teşkilatında Uzman Yrd. ve Uzman olarak Yıllık Ekonomik Programlar ve Kalkınma Planlarının hazırlanmasında uzun yıllar çalışmış, daha sonra Dış Tic. Müsteşar Yardımcılığı görevini müteakip, T.C. Washington Büyükelçiliğinde Ticaret Başmüşaviri olarak diplomatik görev ifa etmiştir. Ekonomi Bakanlığı Müşavirlik kadrosundan 2018 yılında Emekli olmuştur.