Popüler Kültür Aralığından Gençlik

Bir Haziran gecesi neslimizi değerlendirmek üzerine fakir tespitler hazırlama uğraşı içerisinde bulunmak ve gençliği bir gencin kaleminden tenkid etmek ahvali içerisindeyim. Bizim neslimiz aslında yaşadığımız haziran gibidir. Mevsimlerden nisanı andıran bir zaman dilimi gibi. Mevsim ne yaz ne bahar. İki mevsim arasında gidip gelen bir iklim gibiyiz. Yani Haziran gibi. Baharda açan çiçek gibi heyecanlı, güneşi görmek için sabırsızlanan haziran gibi umut doluyuz. Her ümitsizliğe düştüğümüzde tekrardan haziran güneşine erişmeye çalışan bir nesil. Güneşli günlere erişmek isteyen bir nesiliz biz…            

21. yy Türkiye gençliği elinde bulunan imkânlar dâhilinde değerlendirildiğinde geçmişe nazaran daha şanslı görünmektedir. Öyle ki dünyaya daha açık ve bilgiye çabuk ulaşma imkânına sahiptir. Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen olaylardan anında bilgi edinme imkânı şüphesiz biz gençleri şanslı kılmaktadır. Bilginin çağımızdaki niteliği pek açıktır. Ancak ne var ki bilgiye erişmek kolay olsa da sahih bilgi edinmek de güçtür. Kirli bilgilerin yaygın olması bunu güç kılmaktadır. Bilginin var olması ve ayıklanabilir olması da geçmişe rağmen bizleri şanslı kılmaktadır. Mükemmellik idealine ulaşmak adına da aceleci yaşam bizi hataya sürüklemektedir. Hayatımızı kolaylaştırmak adına var olan teknolojiyi dahi zamanımızı çöpe atmak için değerlendiriyoruz. Batının fikri yerine yaşam tarzını satın almamız da bizi duyarsızlaştırmaya iten etkenlerdendir. Bu durumda, Türkiye’de milli duyguların çok basit seviyede kalmasına ve gençliğin batıda işlenmiş yabancı kültürlere meyletmesine yol açmaktadır.            

Peki bu yozlaşmaya giden süreçte bütün suç gençliğin mi? Bizi tembelleştiren, kültürümüzden uzak kalmamızı sağlayan, bizi duyarsızlaştıran batı dünyası mıdır? Popüler kültüre uyum sağlamamız da suçlu bizler miyiz gerçekten? Bu sorulara aslında en güzel cevabı Mehmet Kaplan yıllar öncesinden vermiştir. Mehmet Kaplan, Bu gençliği milli ruha yabancı yetiştirenler suçu kendilerinde arasınlar, Milli Kültür ve milli şuur namına ne verdiler ki gençlik milli varlığı düşünsün.” derken aslında suçun gençlikte değil toplumdaki yöneticiler olduğunu söylemiştir. Bu ülkenin gençleri milli ruhtan, milli kültür kaynaklarından uzak kaldılar. Bu boşluktan yabancılar kendi kültürlerini empoze ederek faydalı çıktılar. Büyük bir ihmal neticesinde adım adım duyarsızlaşmaya doğru götürüldük. Bizden önceki nesiller maddi çıkarları uğruna bilim anlamında bize ne verdi ki bizden beklenti içerisine girdiler. Neslimiz değerli değersiz önüne ne geldiyse ezberci eğitim sistemi ile günü kurtarmak adına okuma çabası içerisine girdi. Kimisi okumayı hiç tercih etmedi. Çoğumuzun bilgisi gazete haberleri ile sınırlı kaldı. Böylesine dar görüşlü bir toplum olduk. Dağınık boş kafalar haline geldik. Gazete haberlerine bile bakmaz olduk. Bunda da suç bizlerin değil. Medyadaki cinayet haberleri, tecavüz haberleri, ahlaksız söylemler bizleri gazete okumaktan soğutur hale geldi. Topluma bu tür haberleri devamlı servis eden medya, gençliğin ümidini kaybetmesine yol açtı. Bize cenneti anlatmadan cehennemi anlatan sözde aydınlarımız, nesli cehenneme iter hale geldiyse suç gençliğin midir?            

Bizler yani Türkiye gençliği robot sürüsü haline geldik. Popüler kültüre uyumu popüler kültür yaratıcılarından daha çabuk adapte olduk. Birliğimizi, beraberliğimizi sağlamak yerine ideoloji saplantısına kapıldık. Kibirli bireyler haline gelerek üstünlük sağlama uğraşı içerisine düştük. Ülke olarak öyle bir hale geldik ki yüz yıl öncesinde çizilen ve bize dayatılan yapay sınırlar içerisinde hapsolduk. Öyle ki ülke meselelerini umursamadığımız gibi yapay sınırlarımız dışında olan bitenden uzak kaldık. Batı kilometrelerce uzaklıktan bizim yaşadığımız topraklar üzerine planlar kurarken biz hala basit kavramlar üzerine tartışmalar içerisinde birbirimizi yedik. Biz gençler kişisel menfaatleri için çabalayan sözde aydınların oluşturduğu gündemi kabullenmek durumunda kaldık. Gerçi asıl söylenmesi gereken bu aydın diye adlandıran zümre neye göre ve kime göre aydın olmuştur. Aydınlık adına ne verdiler ki aydın oldular. Vermiş oldukları tek şey karanlık.            

Ne yazık ki tarihimiz kimilerince 90 sene öncesinde başlamaktadır. Bu nedenle bazı zümreler bundan öncesini reddetmektedir. Bu nasıl bir utanmazlık ki bunu da gençliğe kabul ettirme çabası içerisine girdiler ve bu fikri kabul eden gençlerimiz oldu. Bu utanmazlık geçmişteki var olan zengin kültürümüzü çürütmeye yol açtı. Batının her anlamda üstün olduğunu senelerdir savunma adına geçmişe yapılan hakaret, idrak etme kabiliyetini yitiren bir yığın kalabalık meydana getirdi. Sözde batıcılar batıyı her anlamda kabul etme gereğini savunarak zamanla bu nesli ortaya çıkardı. Batının ahlakını dahi hayatımıza sokulması gerektiği fikrini ortaya atanlar böyle duyarsız gençlik meydana getirdiler. Bu durum günübirlik yaşamamıza neden oldu. Batı medeniyeti sömürüyle oluşturulan medeniyet değil miydi? Eğer böyle değilse eğitim müfredatında yıllarca bize sömürgeciliği anlatan tarih yalan mı söylüyordu? Hırsızlığı destur edinen batının ahlakını empoze etme çabası içinde olmak da neyin nesidir? Biz Türkiye gençliği batının yaşam tarzını değil Ziya Gökalp’in de üzerinde ısrarla durduğu gibi batının teknolojisini alıp geliştirmemiz gerektiği düşüncesindeyiz. Geçmişi karalamak adına kültürü hiçe saymak bu gençliğe en büyük kötülüktür. Bir de geçmişi körü körüne savunan gençlerimiz de mevcuttur. Geçmişi diriltme adına yapılan hatalar üzerinde ısrarla durmakta pek vahimdir. Unutulmamalıdır ki bu imkânsızdır. Mehmet Kaplan’ın da belirttiği gibi ”Bir nehre benzeyen tarihte hiçbir an tekrarlanmaz. ”Tekrarlanan sadece politikalardır. Rejimlere geri dönme çabası boş bir vehimden ibarettir.            

Bütün olumsuzluklara rağmen Türkiye gençlerine hala bir vasıf kazandırma ve birey olmalarını sağlama hususu imkânsız değildir. Üzerinde sürekli çalışmalar yapılan ve gençleri çocukluktan itibaren eğitme çabasında olan eğitimin milli değerler benimsenerek yetiştirilmesi gerekmektedir. Gençlerimiz sözde milli olan bir eğitimle değil ahlaki değerleri de kapsayan bir eğitimle yetiştirilmelidir. Hükümetler değişmeli ancak politikalar değişmemelidir. Her gelen idareciler bir önceki idarecileri eleştirmek yerine yapılan hataları tekrarlamamalıdır. Milli bir devlet olma yolunda gençlere milliliği aşılamak gerekir. Gençlerden bilimsel çalışmalar istemek yerine onları bu çalışmalara yönlendirecek faaliyetler düzenlemek gerekir.            

Ve biz Türkiye gençliği olarak demokrasinin uygulanabilir olduğu, okullarımızın ilim ve şahsiyet sahibi nesiller yetiştireceği gelecekler yaratabileceğimize inanmaktayız. Yarının Türkiye’si tüm olumsuzluklara rağmen tekniğin, bilimin en son haddine ulaştığı bir Türkiye olacaktır. Sağlam şekilde demokrasiyi benimsemiş, parlamentosu en olgun şahsiyetlerle dolu, nesilleri iyi okumuş, ahlaki doyuma ulaşmış müreffeh, yaratıcı bir Türkiye olacaktır. Dinamik hayalleri şuur altına yerleşmiş nesiller meydana getirerek duygu ve düşüncelerin dar ideolojiler içerisinde olmadığı bir Türkiye hayali içerisinde olacağız. Dağları aşan yollar biz gençlerin ülküsü olmalıdır. Yunus’un da şiirlerinde en çok kullandığı en manalı kelime olan yol biz gençlerin yürüdüğü hedef olacaktır. Yunus’un dediği gibi Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden aşar” mısraındaki mecazi dağları aşmak gençliğin elindedir. Cesareti hayali kadar geniş, Türkiye için müspet ve zevkli bir iş yapmak isteyenlerin dağı aşan yol gibi inatçı ve inançlı olması gereklidir. Neslim kahramanlık hayalini zihnine yerleştirip bu kutlu yolda yürümelidir. Unutmamak gerekir ki masal kahramanlarının hepsi çocuk veya gençlerdir. Masalları gerçeğe dönüştürmek bizlerin elindedir. Alain’in de ifade ettiği gibi İnsanların yapacak veya yıkacak bir şeyleri yoksa canları sıkılır. ”İnsan muhayyilesi ve zekâsı, en yüksek tepeye gençlikte ulaşır. Muhayyile ve zekâ kahramanlıkla birleşti mi dünyayı altüst eder.           

Popüler Kültürün hizmetkârı olarak suçlanma bizleri yıkmamalı ve aksine kuvvetlendirip bizden sonraki neslin de bizi suçlamaması adına yol gidenlerden, dağları aşanlardan olmalıyız. Haziranın karmaşasında güneşi görme arzusu içerisinde olmalıyız. Bu üçüncü medeniyet merhalesinde başarılar kazanmak ve güneşli günler görmek umudu ve kararlılığıyla yaşamak dileğiyle…      

                                                                                        

Yazar
Yılmaz TOPÇU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen