Postmodern bağımlılık ve yeni yönetimler

Tam boy görmek için tıklayın.

Yeryüzünün güçlü devletleri, kendi ekonomik coğrafya sınırlarının dışında -etkili oldukları ülkelerde- yönetim sistemleri üzerinde örtülü bir tahakküm oluşturuyor.

Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU

Zengin ülkeler, dünya nüfusunun artışı, yeraltı ve yerüstü kaynakların hızla azalması nedeniyle, dünya kaynaklarını yeniden paylaşmak üzere birtakım projeler yürütüyor. Bir yandan, yoksul ülke işletmeleri küresel şirketler tarafından birer taşeron örgüt olarak kullanılıyor. Öte yandan, çeşitli bölgelerde küresel güçlerin gölgesi altında yeni yönetimler ve devletçikler oluşturuluyor.

Küresel güçlerin açık ya da örtülü müdahalesiyle kurgulanan yeni yönetim ve devletçikler, görünürde ‘bağımsızmış’ gibi sunuluyor. Gerçekte, yoksul ülkelerin işletmeleri, etnik ve dinci toplulukları, siyasal partileri ve çoğu devlet yönetimleri üzerinde postmodern bir bağımlılık dönemi yaşanıyor.

Küresel şirketlerin yönetiminde şebeke organizasyon

Yoksul ama kaynakları bol olan ülkeler, ekonomilerine çökülerek, zengin ülkelerin ekonomik ve ticari etkinliklerinin birer girdisi hâline getirilmek isteniyor. İlk adımda, yoksul ülke işletmeleri, çeşitli şebeke organizasyon ağları içinde küresel şirketlerin birer tedarikçisi ve imalatçısı konumuna sokuluyor.

‘Şebeke organizasyon’ yapılanması sayesinde zengin ülke markaları, ürünün tümü ya da bazı parçaları, özellikle emek ücretinin düşük olduğu ülkelerde üretiliyor. Ana pazarlara yakın olan yerlerde montajları yapılıyor ve dış satıma sunuluyor. Bu arada, bu markalar için fason üretim yapan benzer yoksul ülke işletmeleri, daha düşük maliyetle çalışma konusunda birbiriyle yarıştırılıyor. Söz gelimi, zengin ülke ekonomilerine ait markaların Türkiye’de yapılan fason üretim imkânı, giderek Çin, Hindistan, Pakistan gibi daha otoriter rejimlerin olduğu bölgelere kaydırılıyor. Sonuçta, yoksul ülke endüstrileri, kendi markaları olmadığı için çoğunlukla zenginlerin imalat siparişine bağımlı oluyor.

Küresel güçlerin gölgesinde şirket evlilikleri

Küresel sömürgecilik projesinin bir kısmı da çok uluslu şirketlerin, belirli ölçeğin üstündeki yoksul ülke işletmelerini satın almaları veya etkin ortakları olması tarzında işliyor. Bu yönteme de ‘şirket evlilikleri’ (merger) adı veriliyor. Küresel şirket, yeni bir işletme veya yepyeni bir ürün hattını kendisi geliştirip daha yüksek bir riske girmek istemiyor. Bunun yerine, daha önceden kurulup çalışır hâlde olan ve belirli bir pazarı bulunan, çoğunlukla yoksul ülkelere ait işletmeleri satın alıyor veya etkin bir ortağı olma yönüne gidiyor. Bu stratejide, daha güçlü şirketler tarafından satın alınan veya ortak olunan işletmeler, tamamen veya kısmen hüviyetini kaybediyor (Eren, 1997,241). Bir anlamda, yerli işletmelerin yönetim yetkisi ve bağımsızlığı kaybedilmiş oluyor.

Sömürgeci ekonomilere ait çok uluslu şirketler, ‘şirket evlilikleri’ denilen yöntem ile yoksul ülkelerin işletmelerini kendi bünyelerine katıyor. Sanayileşmede belirli bir aşamaya gelmiş ülkelerin yaklaşık otuz milyon dolarlık bir ciroya ulaşmış ‘göz bebeği’ işletmeleri satın alınıyor. Sömürgeci ekonomiler bakış açısıyla yoksul ülkelerin işletmelerinin satın alınması veya etkin ortak olunması uygulaması; yarı sömürge ülkeler bakımından kamu kesimi işletmeleri ve diğer ekonomik kaynakların (madenler gibi) ‘özelleştirilmesi’ olarak adlandırılıyor. Özelleştirme uygulamasında, çoğunlukla kamu işletmeleri ve kaynakları çok düşük değerden yandaş işletmelere satılıyor. Onlar da bu kamu kaynaklarını daha yüksek fiyat karşılığında yabancı şirketlerle evlendiriyor(!).

Otoriter rejimlerde bazı işletme sahipleri, yağmacı hükümetlerin işletmelerine çökme riskinden kurtulmak için kendilerine dokunulmasın diye zengin ülke şirketlerinden güçlü ortaklar arıyor. Millî ekonomi, giderek daha fazla dışa bağımlı hâle geliyor. Ekonomik bağımlılık ise arkasından siyasal ve diplomatik bağımlılığı dayatıyor.

Yeni dünya düzeninde yeni sömürgeleşme oyunu

Yeni dünya düzeninde, yoksul ülkelerin işletmeleri, ister küresel şirketlerin güdümünde fason üretimle çalışsın, isterse onlar tarafından satın alınsın; yerli ve millî imkânlarla yaratılan katma değerlerin aslan payı zengin ülkelere aktarılıyor. Aktarılan bu katma değer, fason üretimin yapıldığı ülkedeki (kök ülke) işçilerin yarattığı ‘artı emek değeri’ yanında, kök ülke girişimcisinin sermayeleri ve katlandıkları risklerden oluşan ‘artı risk değerini’ de kapsıyor. Gelişmiş ülkeler, fason üretim kanalıyla kurdukları şebeke organizasyon modeliyle yerli girişim gücü ve iş gücü ile onların yarattıkları katma değeri kendi ülkelerine kanalize ediyor (İrmiş, 2003: 47-48). Böylece, bilinen açık geleneksel sömürüye ek olarak, günümüzde çok daha şiddetli yeni bir örtülü sömürgeleşme yaşanıyor.

Taşeron yönetimlerden yeni yönetimlere

Küreselleşme sürecinin dayattığı yeni dünya düzeni, yoksul ülke ekonomilerine ait işletmelerin yönetim ve organizasyon yapılarını çok ciddi bir bağımlılık ilişkisine zorluyor. Bu ülkelerdeki göz dolduran işletmelerin yönetimlerini, şebeke organizasyon ve şirket evlilikleri yöntemiyle büyük ölçüde kendilerine bağlıyor.

Aynı şekilde, yoksul ülkelerin bağımsız devlet yapısı, BOP ve benzeri projeler kapsamında, ‘yenilenme’ sürecine dahil ediliyor. Modern düşüncenin, akıl ve bilim ışığında yarattığı laiklik ilkesiyle güçlendirilen ulus devlet yerine, etnik ve dinci ayrılıkçı topluluklar aracılığıyla millet dokusu gevşetiliyor. Ülkelerin bilinen adlarının başına ‘Yeni’ kavramı eklenerek, birçok alanda yaşatılacak güdümlü yönetim anlayışına toplum alıştırılmaya çalışılıyor. ‘Yeni’ kavramına çekici ve büyülü bir anlam yükleme üzerinden, gerçekte millî, üniter, laik ve bağımsız yönetim anlayışı önemsizleştiriliyor.

Yoksul ülkelerin yeraltı kaynakları (petrol, doğal gaz ve kıymetli madenler) ile çeşitli endüstriyel hammadde ve yarı mamul ürünler, zengin ülke ekonomilerine kanalize ediliyor. Böylece, ‘yeni dünya düzeni’ denilen bu postmodern sömürgecilik anlayışı, giderek dünya ekonomisinin yeniden yağma ve talanına uğruyor. Bu anlayışın egemen olduğu ülkelerde, eskinin nispeten bağımsız yönetim rejimleri yerine, gerçekte örtülü sömürge yönetimleri kuruluyor. Akıl ve bilim ile millî kültür kodlarının birleşiminden meydana gelen millî, bağımsız, üniter, laik ve hukuk devleti yerine, yalnızca görünürde bağımsızmış gibi görünen postmodern ‘yeni yönetimler’ oluşuyor.

Küresel güçlerin gölgesinde yeni yönetimler

Milletlerin tarihinde, özgür ve bağımsız bir devlet kurmanın en kadim stratejik gücü hiç kuşkusuz millî bir orduya sahip olmaktı. Günümüzde, ülkelerin dünyada serbestçe rekabet edebilen bağımsız işletmelerinin olması, bağımsız bir millet olarak yaşamanın temel şartlarından birisidir. Yeni teknoloji üreten, marka yaratan ve kendi ülkesinin insan ve doğal kaynaklarını -yabancılara kaptırmadan- kullanabilen güçlü işletmelerin varlığı artık stratejik bir öneme sahiptir. Silahlı kuvvetlerin, ülke savunması ve devletin bağımsızlığı gibi temel işlevlerini yerine getirebilmesi için akıl ve bilim öncülüğünde yönetilen bağımsız işletmelerin varlığına da ihtiyaç vardır.

Yeryüzünün güçlü devletleri, kendi ekonomik coğrafya sınırlarının dışında- etkili oldukları ülkelerde- yönetim sistemleri üzerinde örtülü bir tahakküm oluşturuyor. Bu baskılara karşı direnebilmek, ancak liyakatli insan kaynağı, bağımsız şirketler ve verimli bir ekonomik sistem ile mümkün oluyor. Aşırı borçlu olup güçlü işletmeleri olmayan ülke yönetimleri ise dış müdahaleler karşısında çaresiz kalıyor. Ancak, kendi halkına karşı etkili ve ‘şiddetli’ bir iç propaganda ile bağımsız gibi görünme imajı ve önemli kararları kendileri alıyorlarmış izlenimi yaratıyorlar. Ekonomi, siyaset, güvenlik ve diplomasi alanında postmodern bir bağımlılık yaşanıyor.

Sonuç olarak, gerçek anlamda millî hakimiyetin temel göstergesi yalnızca askerî bir güç olmayıp, finans ve yönetim yapısı sağlam işletmelerin varlığıdır. Günümüzde, bağımsız bir millet ve devlet olmak için millî bir orduyla birlikte, bağımsız bir girişimci sınıfa ve güçlü işletmelere de gerek vardır.

Kaynaklar;

Eren, Erol (1997): İşletmelerde Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Der Yayınları:197, İstanbul.

İrmiş, Ayşe (2003): Yeni Bir Örgütlenme Şekli Olarak Şebeke Organizasyonlar, Beta, İstanbul.

————————————————

Kaynak:

https://millidusunce.com/misak/postmodern-bagimlilik-ve-yeni-yonetimler/

Yazar
Feyzullah EROĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen