Bugün saat on birde başka bir yerde olmak istiyordum. Ama madem buradayız biraz durup ilginç bir bilgi aktarayım sana.
Burayı herkes görmek ister, belki Prag’ın en meşhur yeridir. Saat başı ilginç bir otomat gösterisinin gerçekleştiği Prag astronomik saatinin (Orloj) önünde kalabalık ve sürekli fotoğraf çeken bir topluluk var. Turistlerden bazıları “Türk, işte şu Mandolinli” gibisinden işaret eder. Sen de “şu ve şunlar… Aslında hepsi Türk” demelisin, anlatmalısın onlara. Böyle birkaç saat dikilsen, rehberlere müdahale etsen öğrenenler çoğalır belki…
Nazım’ın 1956’da yazdığı “Pırağ” şiirinde de geçer burası. Türkleri bilse şiiri farklı yazar mıydı kim bilir?
Hemen bütün seyahat kitaplarında ve bütün belgesellerde Orloj’un cephesindeki tek bir Türk heykelciğinin varlığından ve bu heykelin şehvet veya eğlence sembolü olduğundan bahsediliyor. Allah’tan Ivan Kalmar diye biri var. Bugün çalışmalarını Toronto Üniversitesi’nde sürdüren profesör Kalmar “Early Orientalism: Imagined Islam and the Notion of Sublime Power” adlı eserinde cephede bulunan sekiz heykelciğin beşinin Türk heykeli olduğunu söylüyor.
Kalmar üst kısımda mandolin çalan Türk’ün “lüksü”, ayna tutan Türk’ün “gururu” sembolize ettiğini söylüyor. Yine alt kısımdaki üç heykelden geçmişte Türkler olarak bahsedildiğini, 20. Yüzyıl’ın ortasında yapılan restorasyondan sonra bile sağdaki astronomun ve soldaki felsefecinin (Başmelek Mikail’in yanındaki) Türk türbanı giydiğini ve bunların Türk olduğunu belirtiyor. Bütün bunlardan bahsederken Türk kelimesinin “Müslüman”la eşanlamlı olarak kullanıldığını, dini kontrolün Batı’da, sekülerliğin doğuda olduğunu, bir zamanlar Müslüman bilim adamlarının dini otoritelere başvurmadan araştırma yapabildiğini de yazıyor.
Neyse, biz karton bardaktaki vasat çayı bitirip Obecní dům’a doğru yürüyüşümüze devam edelim.