Sayın Gömeç ile Türk Birliği üzerine konuştuk.
Söyleşi “Kırmızılar” adına Abdül Metin Çelikbilek tarafından yapılmıştır.
Saygıdeğer hocam, öncelikle bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için Kırmızılar olarak teşekkür ederiz.
Ben de size teşekkür ederim. Türk milletinin ve devletinin çıkış aradığı bir süreçte önümüzde tek kurtuluş ve yükseliş yolu olarak Türk-Turan Birliğinin varlığını hatırlattığınız için.
Konumuz Türk Birliği. Sizce bir Türk Birliği mümkün müdür? Yoksa hayal midir?
Osmanlı’dan beri Türkiye her yolu denemiş ve her kapıyı çalmıştır. Güçlü Türkiye’nin yaratılması çerçevesinde ve dünyada saygı duyulan bir kuvvet olması için, önümüzde en azından 16. asırdan bu yana denenmemiş tek milli ülkü Turancılık kalmaktadır. Tabiî ki bizim dışarıdan besleme aydıncıklarımız, Cumhuriyet kurulduğundan beri ne zaman insiyatifi elimize alıp, tek başımıza bir güç olduğumuzu ve etrafımıza doğru genişleme fikirlerimizi gün yüzüne çıkarsak, yine Turancılığa mı soyunduk, bazı şeyleri kazanmak sevdasıyla elimizdekileri de mi kaybedeceğiz diye korku tellallığı yapıyorlar. Böylece büyüme ve genişleme düşüncelerimiz her seferinde Amerika ve Avrupa’nın büyük devletlerince içimizdeki dönme ve hainler vasıtasıyla engellenmektedir.
Bugün Avrupa’da insanlar ekonomik ve siyasi arenada tek bir çatı altında toplanıp, ortak para kullanmaya ve daha da ileri götürüp, müşterek bir ordu meydana getirmeye kadar işi vardırıyorlarsa, bunu Türklerin yapmaması için bir sebep yoktur. Buna ırkçılık ve yahut da ütopya diyenlerin iyi niyeti sorgulanmalıdır.
Türk Birliğinin kurulmasının önündeki en büyük engeller nelerdir?
Bunun için hiçbir engelin olmadığını düşünüyoruz. Yeter ki Türk Cumhuriyetleriyle, kendilerini Turan’ın bir parçası olarak gören ülkelerin idareci ve aydın kesimi birlik için çalışsınlar. Zaman zaman Turan ve Turancılık söz konusu olduğunda, özellikle günümüzde bunu uygulamaya koymanın zorluğuna değinilir. Aradaki coğrafi engeller ve bazı değişik nedenlerden ötürü hakikate erişemeyeceğine dair birtakım sözlere hepimiz şahitiz. Bu konuda ahkam kesenlerin hiçbiri de ne tarihi bilir, ne stratejiden anlar, ne de Türklüğün büyüklüğüne inanan kişilerdir. Zaten Türkiye’deki basın-yayının ne durumda olduğunu, kimlerin yönettiğini söylemeye gerek yok. Türk’ün tarihine ve kültürüne, yasalarına-törelerine vs. bütün mukaddes değerlerine sövenlerin, bölücülük ve azınlık milliyetçiliği yapanların nasıl yükseltildiğini, sahte demokrasi kahramanları kesildiğini, Türk milletinin gözüne nasıl şirin gösterildiklerini az-buçuk memleket meseleleriyle ilgilenen bütün Türkler biliyor. Bu yüzden bu gibi şahıslardan Turancı olmalarını bekleyemezsiniz. Onların işi Turancılığın ne kadar tehlikeli olduğunu ispat etmek için gerekçeler aramak ve milletin gözünü korkutmaktır.
Çağımızda milli bir birlik mümkün ise bu nasıl gerçekleşmeli? Ekonomik gereksinimleri nelerdir? Sosyal gereklilikleri nelerdir?
Türk birliğinin kurulabilmesi için ilk şey belki de Türkiye ve Azerbaycan’ın birleşmesidir. Bu hususta her iki ülkenin halkı da hazırdır. Sadece yöneticilerin biraraya gelip, bir mutabakat sağlamaları yeterlidir. Eğer idareciler buna yanaşmıyorlarsa, bir aydın ve halk hareketinin öncülüğünde onları bir şekilde bu işe zorlamak gerekir. Bir ucu Avrupa’da, bir ucu Kafkasya ve Asya’da bulunan yeni Türk-Turan Birliği her şeyi ile etrafında bir güç olacaktır. Art niyetli birilerinin dediği gibi, bu bir hayal ya da macera değil. Neden elimizden bir şeylerin alınmaya çalışıldığı şu günlerde biz daha büyük şeyler istemeyelim? Biz birlikte hareket etme konusunda Türkiye ve Azerbaycan Türkleri çok kolay anlaşırız. Büyük bir problemin çıkacağını sanmıyoruz.
İkincisi; bir vakitler bizim olan, ancak İngilizlerin kalleşliği yüzünden elimizden koparılan Kıbrıs’ın tamamının Türkiye’ye katılması için her şeyi yapmamız ve bütün tehlikeleri göze almamız gerektiğini düşünmekteyiz. Belki ABD ve Birleşmiş Milletlerin zorlaması, ambargolar vs. ile biraz sıkıntı çekeriz, ama dünyanın Amerika’dan ibaret olmadığını nasıl birtakım ülkeler kendini evrenin jandarması sanan bu devlete gösterebiliyorsa, biz de başarabiliriz. Burada bir hususa daha işaret etmekte fayda var ki, 2014 yılının şubat ayından itibaren ABD’nin girişimiyle, Türk ve Rum tarafının Türkiye’yi aradan çıkararak gerçekleştirdikleri müzakereleri endişeyle izliyoruz.
Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve elbette bizimle yürümek isteyen Macar, Fin, Mogol, Japon vs. dostlarımızın ülkelerinde aydın kesim ve medya çalışmalarıyla ekonomik, kültürel, siyasi birliğin alt yapısı çok kolay oluşturulabilir.
Böyle bir birlik için ekonomik kaynaklarımız yeterli mi, yeterliyse bunları kullanabilmemiz mümkün mü?
Dünyadaki devletlerin ve ülkelerin yaşaması için gerekli her şey Türk topraklarında yeterince bulunuyor. Ancak bunun için Türk-Turan Birliğinin bir ortak pazarının kurulması şarttır. İstenildiği takdirde bu işin gerçekleşmemesi için hiçbir neden olmamasına rağmen, ne yazık ki Türkler bu avantajlarını kullanamıyorlar. Yıllardır bu konu defalarca dile getirildi ama kimse meseleye ciddi anlamda eğilmedi. Bilindiği üzere 1993’lerde Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan böyle bir girişimde bulunduysa da, elle tutulur bir netice alınamadı. Kazak Türklerinin bilge önderi Nursultan Nazarbayev, “bizim ekonomik çıkarlarımız, tarihi köklerimiz, dilimiz, dinimiz, ekolojik sorunlarımız, dış tehditlerimiz ortaktır. Sıkı bir ekonomik entegrasyonu başlatarak, tek bir para birimine doğru ilerlemeliyiz” bile dedi, fakat diğer Türk devlet başkanları bu teklife yeterince kulak vermediler.
Rusya’ın sıcak denizlere inme ideolojisi, Ermenistan’ın büyük Ermenistan’ı kurma ideoloji, Yunanistan’ın Megali İdeası/ Büyük Yunanistan ideası var iken peki Türk Birliği neden Türk Dünyasının yegane ideali/ideolojisi ve itici gücü olamıyor?
Elbette bunun başlıca sebebi Türk dünyasını yöneten insanların bu işe sıcak bakmamasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte Türk dünyasında bir başı-bozukluk söz konusudur. Çok acıdır ki bu sıkıntıları neredeyse son yetmiş senedir yaşamaktayız. Yüz yılda bir karşımıza birtakım fırsatlar çıktıysa da, onları da değerlendirmeyi bilemedik. Bu millet, Mustafa Kemal Atatürk’ün bile kıymetini anlayamadığı gibi, daha sonra bütün Türk milletini kucaklayan, birlik ve beraberliği için çabalayan, ölüm döşeğindeyken dahi Türk gençlerine Türk Birliği için çalışmalarını vasiyet eden Elçi Bey’e bile değer verilmedi. Hepimizin çok yakından bildiği üzere Mustafa Kemal daha Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında bütün Türk dünyasını kucaklayan, Türklerin birlik ve beraberliğinin şart olduğunu vurgulayan demeçler ve icraatlar içindeydi. Ama o vefat ettikten sonra bizler de sanki bir ölüm uykusuna yattık.
Orta Doğu’da yeni haritalar, yeni devletler ve yeni milletler yaratma projelerini bir bir hayata geçiren Amerika, bizim kanaatimizce artık Türkiye’yi bir müttefik görmediği gibi, amaçlarına engel bir ülke olarak düşünüyor ve buna binaen Türkiye’nin zayıflayıp, parçalanması daha çok işine geliyor. Bu yüzden düğmeye basılmıştır. Önce Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimi ile beraber Türkiye ve İran’dan kopartılacak topraklarla, İsrail’in yanında büyük Kürdistan’ın ortaya çıkarılmasına çalışıldığına inanıyoruz. Zaten Türkiye’deki bölücü Kürtlerin son zamanlarda demokratik özerklik ilan etme, daha da ilerisi devlet kurma tehditlerinde bulunmaları da bunun göstergesidir. Arkasından yine Türk hükümetlerini her şeye boyun eğdirmek gayesiyle Kürt ayaklanmaları ve Alevi-Sünni çatışmaları şeklindeki kardeş kavgalarının körükleneceğini de biliyoruz. Ayrıca bu planın içerisinde Türkiye’nin doğu bölgelerinden koparılacak parçaların Ermenistan’a yamanması da vardır. Kimse hala Türkçüleri paranoya görmekle suçlamasın! Yıllardır bu tehlikeler birer birer söylenmesine rağmen, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin milli bütünlüğünün tehdit altında olduğunu Karadeniz’in en ücra köşesinde yaşayan bir köylü bile düşünebilirken; Türk milletinin ödediği vergilerle maaşını alan ve Türkiye Cumhuriyetinin her yanına yayınlar yapan televizyonlarda birilerinin kalkıp da; federasyon şeklinde idare edilsek ne olur, bundan niye korkuluyor gibi beyanlarda bulunmaları manidardır.
İşte bütün bunlara engel olmak için bizim Yeni Turan ülküsünü gündeme getirmemiz gerekiyor ki, hedefsiz ve her şeyi kabullenen bir toplum psikolojisinden kurtulalım.
Türk Birliği konusunda bağımsız Türk devletlerinin bakış acısı nasıl veyahut nasıl olmalı?
Büyük Türk Devletinin parçası olmak istemeyenlere illa da bizimle yaşayacaksınız diye zorlanmamalıdır. Atlas Okyanusundan, Büyük Okyanusa kadar 32-56 derece kuzey enlemler arasında Türkçe konuşan, tarihte şu veya bu şekilde onlarla birlikte hareket eden bütün halkları Türk-Turan Birliğinin çatısının altında toplamak ana hedefimiz olmalıdır. Böylece bir ucu batıda Anadolu ve Balkanlarda, diğer ucu doğuda Türkistan’da olmak üzere Yeni Türk-Turan Birliği ortaya çıkacaktır. Bu coğrafyada yaşayan Türkler daha sonra görüşmeler suretiyle idari, mali, siyasi, askeri ve diğer kültürel meseleleri yoluna koyabilirler.
Peki kültürel normlar devletler arası bir birliğe imkan tanır mı?
Hiç şüphesiz sadece kültürel dokulardan yola çıkarak bir birlik sağlanamaz, ancak kültür ve tarih bu gibi konularda itici rol oynar. Turan dediğimiz, Türklerin kültürel ve siyasi birlikteliğinin gerçekleşmesi için şu anda en makûl yol kültürel beraberlik ile birtakım şeylerin fiiliyata geçirilmesidir. Bizim inancımız arkasından hepsinin birer birer sonuçlanacağıdır. Günümüz Türk Cumhuriyetlerinin ilişkileri de, esasında şimdilik kültürel ağırlıklıdır. Bu işin lokomotifini de Türkiye üstlenmiştir. Buna bağlı olarak, bağımsızlığın hemen ardından her Türk cumhuriyetinden getirtilen çeşitli düzeylerdeki öğrenciler, yine değişik konularda Türkiye’de eğitim ve öğretime tabi tutulmuşlardı. Bu insanların büyük bir kısmı hayal kırıklığı içinde ülkelerine dönerken, bir bölümü de Türkiye ve Türk insanından aldıklarını memleketlerine götürdüler. Bunlar geleceğin bürokratları ve idarecileri olacak. Bu nedenle Türkiye ile Türk Cumhuriyetlerinin münasebetlerinin ileriki yıllarda geniş çaplı olması mümkündür; ama bu gençlerin üzerine yapılan yatırımlara daha da çok önem verilmelidir.
Türkiye’nin hem coğrafi, hem de dil ve kültür birliği içerisinde bulunduğu Balkanlardaki Bulgaristan, Yunanistan, Kosova, Makedonya gibi ülkelerdeki Türk bölgeleriyle sıkı işbirliği için çalışmalara başlanmalıdır. Yeni Turan’ımızın bir ayağı da neredeyse İran’ın yarısını meydana getiren Türklerle ortak hareket etmektir. Bu Türkiye’nin gelecekteki güvenliği için de çok mühim bir meseledir. İran da, kesinlikle Amerika’nın Irak’ta yaptığı ve Suriye’de yapmaya çalıştığı oldu-bitti gibi bir duruma müsaade edilmemelidir. İran’ın kuzeyinden başlamak ve Azerbaycan eyaleti de dâhil olmak üzere, bütün batı bölgelerini Türkiye ile birlikte düşünmeye hazırlamalıyız. Bu arada İran’ın doğusundaki Horasan eyaletinin de Türkmenistan’la birleşmesi hususunda Türkiye’nin yardımlarına ihtiyaç vardır. Kafkasya’daki diğer Türk gruplarının da bir şekilde önce Azerbaycan’la, sonra da Kırım vasıtasıyla Türkiye ile kültürel birleşme ve ortak hareket etme yolunda çalışma başlatmaları ve Türkiye’nin bunlara destek vermesi lazımdır.
Avrupa Birliğinin kuruluşu, Türk Birliğinin kurulması sürecinde örnek teşkil edebilir mi?
Günümüzdeki mevcut iktisadi ve siyasi birliklerin yapılarına baktığımızda umumiyetle dilce, dince, soyca birbirlerine yakın halklardan oluşmaktadır. İnsanlar dünyada onurlu bir şekilde ayakta durmak ve söz sahibi olabilmek için birbirlerine kenetleniyorlar. Avrupa Topluluğu, Arap Ülkeleri Birliği, İngiliz Devletler Topluluğu, Latin soylu memleketlerin yakınlaşması bunun en güzel örnekleridir. Bugün dünyada 300 milyon civarında Türk yaşamasına rağmen, ekonomik bir dayanışmalarının var olduğunu söyleyemiyor isek, bu da Türklerin ayıbıdır. Dolayısıyla pek tabiki Türk birliğine gitme yolunda bu dünya toplulukları Türklere ve Turan menşeili halklara örnek olmalıdır. Hele etrafımızda İsrail ve Ermenistan gibi ne köklü bir tarihi, ne de kültürü olan ülkelerin kendilerine bir hedef belirleyip, büyük Ermenistan ve İsrail’i yaratma gayretlerine şahit olunca, bu kadar kalabalık bir nüfusa ve imkâna sahip Türklerin vurdum-duymazlığına insan şaşırıyor.
Bugün Türk Dünyası yirmiye yakın farklı alfabe kullanıyor. Ortak alfabe çalışmaları sekteye uğramıştı. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Yıllar önce büyük Türkçü Gaspıralı’nın Türk-Turan Birliği için temel şart koştuğu dil birliğini gerçekleştirmemiz lazımdır. Evvela Türkiye içinde Türkçe’nin dışında bir dilin konuşulmaması sağlanmalı, sonra Türk Dünyasının her yerinde anlaşılabilen Türk edebi dilinin ana ilkelerini belirlenirken, Türklere kim olduklarını öğretecek ortak Türk tarihi de yazılmalıdır.
Kazakistan’ın Turan Şehrini kurması, Türk kültürüne dair kitapların basılması ve 2023’e kadar aşamalı olarak Latin alfabesine geçiş kararı almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kazakistan Türk dünyası için önemli bir ülkedir. Geniş toprakları, yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla ileride Türklerin liderliğine soyunabilecek konumdadır. Buna bağlı olarak N.Nazarbayev’in önderliğindeki Kazak Türklerinin milli tarih ve kültürüne sahip çıkarak, Türklüğü eski ihtişamlı günlerine çıkarma çabaları takdire şayan bir durumdur.
Gelecekte kurulacak olan Türk birliği sizce nasıl olmalıdır? Ekonomik bir birlik mi? Konfederasyon şeklinde bir birlik mi? Yoksa toprak bütünlüğü olan tek bir devlet mi?
Türk-Turan Birliği için illa da Türk ülkelerinin sınırlarının bir, bayraklarının tek olması da gerekmez. Düşünelim bir kere, Birleşmiş Milletlerdeki herhangi bir oylamada bütün Türk Cumhuriyetlerinin hepsinin bir anda evet ya da hayır oyu kullandığını; bundan daha güzel Türk birliği veya Turan olur mu? İnsanlar aynı ülküyü gerçekleştirmeye çalıştıktan sonra her şeyin bir çaresi bulunur.
Kurulacak olan Türk Birliğinin kısa ve uzun vadede Türk Dünyasına katkıları neler olabilir?
Türk-Turan Birliği kurulduğunda hiç bir ülke ve millete bağlı olmadan, onurlu ve güçlü bir şekilde yaşamamız ve dünya politikalarına bizim yön vermemiz söz konusu olacaktır, insanlarımızın bunu görmesi lazım.
Sizce Türk birliğinin sağlanması durumunda dünya ekonomisinde ve siyasetinde ne gibi değişiklikler tahmin edilebilir? Öngörülerinizi alabilir miyiz?
Elbette ki dünya politikalarında sadece ABD, AB ve Rusya’nın yanında Türk Devletleri Topluluğunun da (TDT) söz sahibi olduğunu göreceğiz. Ve biz rıza göstermedikçe dünyada herkes her istediğini yapamayacak, dünya piyasalarını alt-üst ederek fakirlerin daha da fakirleşmesine sebep olamayacak.
Sıkça şu ifadelerle karşılaşıyorum; Türk Birliği kurulursa güzel olur, fakat Türk Birliği hayaldir ve kurulacağına inanmıyorum. Hocam insanlarımızın hangi sebeplerden dolayı Türk Birliğine inanmalıdırlar?
Buna Atatürk’ün sözleriyle cevap vermek istiyorum. “Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk Birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk Birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk Birliğiyle açacaktır. Dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk’ün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek”, sözleri bile buna delalettir.
İnsanlarımız Türk birliği gerçekleştiğinde daha huzurlu, daha rahat, daha güvenli ve kimseye muhtaç olmadan yaşayacaklarına inanmalıdır.
Türk Birliği düşüncesinin insanlara aktarımı nasıl olmalıdır ?
Bilindiği gibi Kafkasya, Balkanlar ve Orta Doğu’nun kesişme noktasında bulunan Türkiye’nin çıkarları son yıllarda, sürekli ABD ve AB ile ters düşmektedir. Bölgeye yönelik yatırımlarda, bu ülkelerin Türkiye’yi değil, İsrail ve yeni bir partner olarak Kürtleri düşünmeleri ve buna binaen de bölücü Kürt faaliyetlerine destek olmaları, Türkiye ile Batı arasındaki problemleri çözülmez hale getirmektedir. Bu yüzden bölgenin adı geçen ülkeler tarafından kontrolünün engellenmesi Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Yani Türkiye’nin yönünü sadece Batı’ya çevirmesi ve AB’ne gireceğim sevdasıyla pek çok şeyi görmezlikten gelmesi hatadır. Bu şimdi son zamanlarda daha iyi anlaşılmaktadır. Avrupa Birliği hayali Türkiye’nin gözünü kör etmiş durumdadır. Halbuki Avrupa Birliğine girmeden de bugün dünyada pekçok ülke hür ve müreffeh yaşayabilmektedir. Ayrıca Avrupa Birliğinin geleceği de çok parlak değildir. Neticede Avrupa’da liderlik ve çıkar savaşları kısa bir süre sonra şiddetlenecek; şu veya bu şekilde bu Hrıstiyan birliği dağılacaktır. Kaldı ki Türkiye’nin yakın zamanda milli kültüründen sıyrılmadığı müddetçe bu siyasi oluşuma girmesi de mümkün gözükmemektedir. İşte bütün bu problemler vasıtasıyla tek çıkar yolumuzun Türk birliği olduğunu insanlarımıza anlatmamız gerekiyor. Bizi istemeyenlere bizim de onlara ihtiyacımız olmadığını bir şekilde göstermeliyiz.
Türkistan coğrafyasını anlayabilmek için okullarımız da eğitim verilmeli mi? Verilmeliyse nasıl verilmeli?
Türk dünyasında ortak dil, tarih ve kültür programlarının uygulanması şarttır. Bu ortak tarihin okutulacak ana konuları Türk Cumhuriyetleri ve hatta Türk topluluklarından meydana getirilecek bir tarih kongresi veya komisyonunda belirlenmelidir. Belki ilim adamları arasında farklı görüşler ya da sivri çıkışlar olacaktır, ama çoğunluğun fikri çerçevesinde bir milli tarih politikası Türk milleti için elzemdir.
Elbette her Türk Cumhuriyeti kendi özel milli tarihini de genç nesillere aktarmak zorunda, fakat kendi varlığını diğer Türk halklarından ayrı tutmamalılar. Bütünlük kaybolmadan, bir milli tarih temelindeki eğitimlere özen gösterilmelidir. Ayrıca siyasi tarihlerin yanında yüksek Türk kültürü ve onun dünya medeniyetine yaptığı katkılar unutulmamalıdır. Ancak bu sayede geçmişimizle övünen, geleceğimize güvenle bakan bir nesil yetiştirilebilir.
Her Türk cumhuriyeti mutlaka kendi dışındaki Türk Cumhuriyetlerini de gençlerine öğretmelidir. Tabiî ki bunların büyük bir kısmı uzun yıllar Rus işgali altında yaşadıklarından bazı sorunlar ister-istemez çıkacaktır. Ne kadar iyimser olursak-olalım bugünkü Türk Cumhuriyetleri Rusya’dan korkuyorlar ve onun kendilerine yaptıklarını açık açık dile getirmekten çekinmekteler. Umarız bir gün tarihi gerçekleri, Rus şovenizminin yüzlerce yıl acısını çeken kardeşlerimiz rahat rahat ve serbestçe haykıracak duruma gelirler.
Nasıl son zamanlarda Osmanlıca derslerine önem verilmişse, bunun yanında Türk Cumhuriyetlerinin tarihi, coğrafyası, kültürü ve onların lehçelerini başlı başına ayrı birer ders şeklinde öğretmek gerekir.
Türk Milliyetçileri, Türk Birliği düşüncesinin yöntemsel temellerini atan Gaspıralı’dan itibaren Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Nevzat Kösoğlu, Erol Güngör, Nurettin Topçu, Mümtaz Turhan, Osman Turan, Remzi Oğuz Arık ve daha yazılabilecek pek çok kıymetli düşünürümüzün kitaplarını okuyorlar mı; Türk Birliği ülküsü uğruna çalışacak aynı mefkureye inanan, ortak dertleri olan ve Türk Ocaklarının ilk kıvılcımını yakan ‘‘miskinliği günah çalışmayı ibadet’’ bilen edepli ve ahlaklı Türk gençliğine örnek bireyler yetiştirebiliyor muyuz?
Burada adı geçenlerin bir kısmı Türk milliyetçisi ve Turancı olmadıkları için herhangi bir yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Ancak gençlerimizin ülküsüz olduklarını samimiyetle söyleyebilirim.
Türkiye Cumhuriyeti dışında bağımsız bir tek Türk devleti yok iken Atatürk, Türk Birliği konusunda şöyle der: ‘‘Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapatacağım. Türk Birliğine inanıyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak, dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türklüğün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek.’’(İsmet Bozdağ, Atatürk’ün Sofrası, s.138) sözünün sizde uyandırdığı tezahürleri nelerdir?
Bu büyük insan nasıl ki Sovyetlerin dağılacağını görmüş ise, Türk Birliğinin de bir gün gerçekleşeceğini öngörmektedir. Bizim yapmamız gereken Atatürk, Atsız, Elçibey ve Alparslan Türkeş’in ülkülerini gerçekleştirmek için elimizden gelen herşeyi yapmaktır.
Son olarak Türk Birliği hususunda önerebileceğiniz kitaplar nelerdir?
Bu hususta Türk gençlerine elbette ki bu davanın fikir babaları olan Nihal Atsız ve Ziya Gökalp’ın eserlerini okumayı tavsiye etmek olacaktır.
Sayın Prof.Dr Saadettin Yağmur Gömeç’in Özgeçmişi
Sinop ili, Boyabat ilçesi nüfusuna kayıtlı olan Saadettin Yağmur GÖMEÇ ilk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Genel Türk Tarihi Kürsüsü’nde tarih eğitimi gördü. Bu fakülteden 1985 tarihinde diplomasını aldıktan sonra, aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nde Yüksek Lisansa kaydoldu. Milli Mücadelede Gaziantep adlı Yüksek Lisans tezini 1987 senesinde teslim ederek, buradan mezun oldu. Yine 1987 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Bölümü’nde Doktora eğitimine başladı. 1992 yılında Kök Türkçe Yazılı Metinlerin Türk Tarihi ve Kültürü Açısından Değerlendirilmesi isimli doktora tezini sunarak, Doktor unvanı aldı.
Saadettin Yağmur GÖMEÇ 1992 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Genel Türk Tarihi Kürsüsü’ne Yardımcı Doçent olarak atandı. Bu fakültede Orta Asya Türk Tarihi, Kök Türk Tarihi, Uygur Türkleri Tarihi, Kırgız Türkleri Tarihi, Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Türk Dünyasının Meseleleri, Türk Kültür Tarihi gibi derslere girmektedir.
Prof.Dr. Gömeç 1992 yılından 1994 yılı başlarına kadar Dışişleri Bakanlığı, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi’nde (TİKA) danışman olarak görevde bulundu. 1 Eylül 1994 tarihinden itibaren, Kazakistan’ın Türkistan (Yesi) şehrinde kurulmuş olan Uluslararası Hoca Ahmed Yesevî Türk-Kazak Üniversitesi’nde bir yıl süre ile Türk tarihi dersleri verdi. 3 Ekim 1996’da Doçent unvanını aldı. 2001’de ise profesörlüğe yükseldi. 1997-2005 seneleri arasında Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, Kuzey-doğu Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Başkanlığı vazifesini sürdürdü. 2013-2015 yılları arasında Tarih Bölümü Başkanlığı yaptı. 2001 ve 2003’de Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi’nin sorumluğunda bulunan “Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi” (MOTAP) başkanlığına yürüttü. 2012 yılında Tarih alanında İLESAM (İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) Kültür ve Sanat Ödülüne layık görüldü. 2014 senesinde, Nazilli Türk Ocağı tarafından her yıl Türk Milli Mücadelesinin Önderlerinden Hacı Süleyman Efendi adına verilen Türk Kültürüne Hizmet Ödülünü aldı. Saadettin Y.Gömeç’in basılmış kitaplarından bazıları şunlardır: Kök Türk Tarihi (5. Baskı 2016), Uygur Türkleri Tarihi (5. Baskı 2015), Kırgız Türkleri Tarihi (4. Baskı 2014), Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi (5. Baskı 2015), Türk Kültürünün Ana Hatları (3. Baskı 2014), Türk Destanlarına Giriş (2. Baskı 2015), Şamanizm ve Eski Türk Dini (3. Baskı 2016), Dişi Kurtun Çocukları (2012), Türk-Hun Tarihi (2012), Türk’ün Kahramanlık Destanı Antep (2. Baskı 2014), Hindistan’da Türkler (2. Baskı 2013), Karagül (2013), Türk Tarihinden İzler I-II-III-IV (2014-2015), Kastamonu Salnamesi (2016).
Saadettin Yağmur Gömeç’in yüzlerce ilmî ve fikrî makalesi, ayrıca çevirileri bulunmakla birlikte, sayısız Yüksek Lisans ve Doktora çalışması yaptırmıştır.
Kitapları
Türk’ün Kahramanlık Destanı: Antep, 2. Baskı, Ankara 2014
Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Konya 1996
Şark Meselesi, 2. Baskı Ankara 2014
Kök Türk Tarihi, 5. Baskı, Ankara 2016
Uygur Türkleri Tarihi, 5. Baskı, Ankara 2016
Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, 5. Baskı, Ankara 2015
Kırgız Türkleri Tarihi, 4. Baskı, Ankara 2014
Türk Kültürünün Ana Hatları, 3. Baskı, Ankara 2014
Şamanizm ve Eski Türk Dini, 3. Baskı, Ankara 2016
Türk Destanlarına Giriş, 2. Baskı, Ankara 2015
Asya’nın Uyanması, 3. Baskı, Ankara 2014
Türk-Hun Tarihi, Ankara 2012
Hindistan’da Türkler, 2. Baskı, Ankara 2013
Karagül, Ankara 2013
Türk Tarihinden İzler I, Ankara 2014
Türk Tarihinden İzler II, Ankara 2014
Türk Tarihinden İzler III, Ankara 2015
Türk Tarihinden İzler IV, Ankara 2015
Kastamonu Salnamesi, Ankara 2016
Çeviri Makaleleri
“Saha Yeri ve Saha Türkleri”, J.F.Fedotoviç, DTCF. Tarih Araştırmaları Dergisi, 16/26, Ankara 1994
“Eski Türk Kitabelerindeki Yer-Sub”, M.A.Seyidov, DTCF. Tarih Araştırmaları Dergisi, 18/29, Ankara 1997
“Çin Türkmenleri”, M.Durduyev, Tarih Araştırmaları, 19/30, Ankara 1998
“Kara-Hanlıların Menşei”, P.B.Golden, Bilge, Sayı 21, Ankara 1999
“Eski Türk Runik Yazısının Ortaya Çıkışı”, V.A.Livşits, DTCF. Tarih Araştırmaları Dergisi, 1999-2000, 20/31, Ankara 2000
“Dokuz Oguz Problemi ve Hazarların Menşei”, T.Senga, Bilge, Sayı 23, Ankara 2000
“1920 Öncesinde Rus Azerbaycan’ında Milli Kimliğin Yükselişi ve Edebi Dil Politikası”, T.Swietochowski, DTCF. Tarih Araştırmaları Dergisi, 21/34, Ankara 2003