Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ
“Türkiye dün çok önemli bir tehlike yaşadı. Onlarca yıldan bu yana Türk Silahlı Kuvvetleri içinde örgütlenen Gülen cemaati, AKP döneminde büyük bir atılım yapmıştı. Gülen cemaati-AKP; Ergenekon, Balyoz ve Casusluk adı verilen sözde dava özde psikolojik harekât olan operasyonlar ile milliyetçi-vatanperver subayları tasfiye etmişti. Tutuklanan, istifaya zorlanan subayların yerine terfi-tayin şubelerini ele geçiren cemaatçi subaylar tarafından yapılan atamalar ile cemaatçi subaylar hızla yükseldiler. AKP Hükümeti yapılanları “ordu bağırsaklarını temizliyor” diye kutluyordu. Ancak 17-25 Aralık’ta gerçekleşen yolsuzluk soruşturması girişimi AKP-Cemaat işbirliğini ortadan kaldırdı. Böylece, Ergenekon ve Balyoz davaları Türk Ordusu’na verdiği ağır tahribat ile sona erdi. Casusluk davası ise 17-25 Aralık sonrasında sonuçlanmadan tarihe gömüldü ve yargılanan subaylar tasfiye edilmeden görevlerinde kalabildiler. 17-25 Aralık sonrasında özellikle poliste yapılan cemaat karşıtı operasyonlar ile poliste cemaatçileri bir ölçüde etkisiz hale getirdi. Keza yargıda da bazı önlemler alınmıştır. Cemaatin finans kaynaklarına yönelik bazı adımlar atıldı. Ancak yargı ve poliste yapılan operasyona benzer bir operasyon, ordu ve diğer devlet kurumlarında yapılmadı. Fakat 9 Temmuz 2016’da İzmir’de 2 cemaatçi amiral ve bir grup subay hakkında Gülen cemaati mensubu olduğu ve casusluk davasında sahte belge ürettikleri iddiası ile soruşturma açıldı. Bu soruşturma aynı zamanda 30 Ağustos Askeri Şurasında birçok cemaatçi general ve subayın emekliye sevk edileceğinin göstergesiydi. 15 Temmuz’da Genelkurmay Başkanlığı’nda henüz detaylarını bilemediğimiz; fakat 30 Ağustos Şurasında yapılacak tasfiyeye direnme amaçlı bir girişim başladığı anlaşılıyor. Cemaatçi generaller başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere komuta kademesini baskı ile geri adım attıramayacaklarını anlayınca askeri darbe girişimini başlatmak zorunda kaldılar. Böylece cemaatin askeri darbe girişimi bir erken doğum olarak başladı. Gerçi Gülenci subayların darbe planları üzerinde çalıştığı anlaşılıyor. Ancak beklenmedik bir zamanda planlarını uygulamaya koymaları askeri darbenin prematüre doğmasına neden oldu. Bu da bazılarının “böyle darbe mi olur?” şeklinde sorgulama yapmasına neden olan birçok hatanın ve eksiğin önünü açtı. Ancak emir-komuta zinciri dışında gerçekleşen darbelerde böyle hataların olması normaldir. Hele toplumsal destek olmaz ise bu hatalar çok belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Nitekim Albay Talat Aydemir tarafından 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963’te gerçekleştirilen askeri darbe girişimleri tarih kitaplarından okunduğunda ne kadar büyük hataların yapıldığı hemen görülecektir.
15 Temmuz Saat 22.00’da insanların Ankara ve İstanbul sokaklarını doldurduğu, askeri birliklerin ve özellikle zırhlı birliklerin bütün televizyonların tartıştığı bir ortamda ve emir-komuta zinciri dışında gerçekleştiği kısa zamanda anlaşıldı. Ordu direnmeye başladı. Darbeye karşı yerelde askeri birliklerden başlayan direnişler Ankara’daki birliklerden de destek gördü. Bu arada Gülenci darbeciler, Genelkurmay Başkanı’nı gözaltına alıp Akıncı Hava üssüne götürürken Kara Kuvvetleri Komutanı da bir başka yerde tutuldu.
Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanının devre dışı kalması, cemaatçi subayların darbesine karşı direnişin hızla örgütlenmesini engelledi. Cemaatçiler bir süre baskın yapmanın, azınlıkta olmakla birlikte örgütlü olmanın avantajını yaşadılar. AKP Hükümeti 1.Ordu Komutanının vekaleten Genelkurmay Başkanlığına atanmasını geciktirince, cemaatçi subaylara karşı bastırma operasyonlarının örgütlenmesi gecikti. Çünkü orduya emir vererek emir-komuta birliğini sağlayacak kişi kalmamıştı.
Darbecilerin ele geçiremediği Deniz Kuvvetleri Komutanı darbe girişiminin emir-komuta zinciri dışında olduğunu açıklayınca darbeye direniş daha da keskin bir nitelik kazandı. Darbeciler ise bütün illere rütbeleri tuğgeneral olan sıkıyönetim komutanlarını atadılar. 100 askeri cemaatçi hakim tutuklamalar için görevlendirildi. Birçok komutan Genelkurmay Karargahını işgal eden cemaatçi generaller tarafından görevlerinden alındı ve yerlerine yeni atamalar yapıldı.
Bu arada halk da sokağa çıkınca darbe açık olarak terörizme döndü. Darbeciler Ankara ve İstanbul’da sivil halka ateş açtılar. Savaş uçakları ve helikopterleri gazi meclisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bombalamaya başladılar. Gazi meclis 7 kez bombalandı. Ağır şekilde yara aldı. Askeri bir hedef olmayan TBMM’nin bombalanmasının bir amacı da terör ile sokaktaki halkı yıldırmak ve evlerine geri dönmelerini sağlamaktı. Ancak halk ve TBMM buna direndi. Darbe bastırıldı. Şimdi son direnişler kırılıyor. Bundan sonra yapılması gereken başta yargı, TSK olmak üzere bütün devlet kurumlarındaki Gülen cemaati mensuplarının temizlenmesidir.
Şu hususun altı çizilmelidir. Dün darbeyi yapan cemaatçi kadroların generalliğe terfilerinin altında Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın imzaları vardır. Ergenekon, Balyoz ve casusluk operasyonlarında Gülen cemaatinin önü açılarak bugün sahip oldukları güce erişmesi AKP sayesinde olmuştur. Bugün alınan sonuç ise başta Türk Ordusu’nun cemaate direnme konusunda gösterdiği kararlılık sayesinde alınmıştır. Ayrıca darbenin başarılı olamamasının nedeni MHP ve CHP’nin darbeye karşı almış oldukları kararlı tavırdır. Tabii halkın direnç göstermesi çok önemli bir kazanç olmuştur. Ancak bazı günahsız ve sadece aldıkları emirleri yerine getiren erlerin linç edilerek, boğazı kesilerek öldürülmesi ne kadar vahim bir kutuplaşma ve yabancılaşma içinde olduğumuzu göstermektedir. Bu günahsız Mehmetçikleri şehit edenler de darbeyi yapanlar gibi ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Erdoğan’ın şimdi demokrasi için bütün bu unsurların ortak başarısı olan bu başarıyı sahiplenerek istismar etmeye kalkması kabul edilemez ve edilemeyecektir.”
———————————————–
16.07.2016