Moskova, Batı ittifakı olan Kuzey Atlantik Anlaşma Örgütü’nün (NATO) doğuya doğru genişlemesini kendisinin “kırmızı çizgisi” şeklinde tanımlamıştır. NATO’nun Rusya sınırının yakınlarındaki askerî üslerinin sayısını artırması, Batı Avrupa ülkelerine askerlerini konuşlandırılması, bombardıman uçaklarının sınırında daha sık uçuşlar yapmaya başlaması ve sınırlara yakın bölgelere orta menzilli stratejik füzelerin yerleştirmeye çalışılması, Kremlin tarafından ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görülmüştür.
*****
Dr. Sabir ASKEROĞLU[i]
7 Aralık 2021 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden arasında yapılan görüşmenin konularından biri de Ukrayna olmuştur. Her ne kadar Ukrayna’yla ilgili savaş söylemleri sıradanlaşmışsa da durumun ciddiyetinin farkında olanlar açısından Moskova-Kiev hattında yaşanan gelişmeler endişe yaratmaya devam etmektedir. Moskova’ya göre Ukrayna, Rusya’nın kontrolünde olan doğu bölgelerine müdahalede bulunmaya hazırlanmaktadır. Batı da Ukrayna’yı bunun için hem silahlandırmakta hem de cesaretlendirmektedir. Batılı aktörlere göre ise Rusya, Ukrayna’dan daha büyük bir parça koparmak için hazırlık içerisindedir.
ABD-Rusya ilişkileri ise tarihin en kötü dönemlerinden birini yaşamaktadır. İkili münasebetlerin bu seviyede olması, kriz durumlarında öngörülebilirlik ihtimalini daha da azaltmaktadır. Bu ortamda Putin ile Biden’ın “görüşmeleri sürdürmek için toplantı yapması” bile olumlu bir hadise olarak değerlendirilebilir. Zira her iki taraf da savaş riskini asgari düzeye indirmek için çıkış yolları aramaktadır. Fakat hem ABD hem de Rusya ilk adımı karşı tarafın atmasını beklemektedir. Karşı tarafa bunu yaptırtmak için ise “savaş riski” bir araç olarak kullanılmaktadır.
Moskova, Batı ittifakı olan Kuzey Atlantik Anlaşma Örgütü’nün (NATO) doğuya doğru genişlemesini kendisinin “kırmızı çizgisi” şeklinde tanımlamıştır. NATO’nun Rusya sınırının yakınlarındaki askerî üslerinin sayısını artırması, Batı Avrupa ülkelerine askerlerini konuşlandırılması, bombardıman uçaklarının sınırında daha sık uçuşlar yapmaya başlaması ve sınırlara yakın bölgelere orta menzilli stratejik füzelerin yerleştirmeye çalışılması, Kremlin tarafından ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görülmüştür.
Ukrayna’nın NATO üyesi ülkelerle stratejik ortaklık ilişkisi geliştirmesi ve bu devletin silahlanması, Moskova açısından Ukrayna’nın NATO’ya girmesinin ilk adımı olarak değerlendirilmektedir. NATO’yu ABD’nin Avrupa’daki jeopolitik bir aracı olarak gören Kremlin, ittifakın doğuya doğru genişlemesini kırmızı çizgilerinin ihlali şeklinde okumaktadır. Dolayısıyla söz konusu durum, Rusya tarafından savaş sebebi olarak nitelendirilmektedir.
Diğer taraftan Washington için Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi bir “kırmızı çizgi” olmasa da Ukrayna-ABD stratejik ortaklığı ve ABD’nin Avrupa’nın güvenliğini sağlama konusunda üstlendiği rol, Washington’un Moskova’yla karşı karşıya gelme riskini arttırmaktadır. Bu anlamda Rusya’nın Ukrayna’ya müdahale ihtimali, ABD’nin kaygılarını artırmaktadır. Çünkü Beyaz Saray, Avrupa’da kendisinin liderlik edeceği bir cephenin açılmasını istememekte ve bunun önüne geçmenin yollarını aramaktadır. Bu doğrultuda Biden, bir yandan Putin’in böylesi bir süreci tetiklememesi için onun endişelerini dinlerken; diğer taraftan da Rusya’yı ekonomik yaptırımlarla ve Ukrayna’yı Rusya için “ikinci bir Afganistan” yapmakla tehdit etmektedir.
ABD’nin Ukrayna konusunda çekingen davrandığını bilen Putin ise Biden yönetimini “Ukrayna’ya savaş açmakla tehdit ederek”, özelde NATO’nun genişlemesi konusunda ve genelde ise Avrupa güvenliğiyle ilgili meselelerde yapacağı pazarlıkta elini güçlendirmeye çalışmaktadır. Bu çerçevede Putin, NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceğine dair hukukî garantiler verilmesini beklemektedir. Rusya’ya hukukî bir güvenlik garantisi verilmesi ise bazı önemli sonuçlara yol açacaktır.
İlk olarak, Rusya’nın NATO’dan algıladığı tehditler giderilecektir. Böylece Rusya-ABD ilişkilerinin normalleşmesinin de önü açılacaktır. Dolayısıyla Moskova, güvenlik politikasının yoğunluğunu Avrupa’dan daha farklı bölgelere yöneltecektir.
İkincisi; Rusya, Ukrayna ve Gürcistan gibi devletlerin NATO’ya üye olmalarının önünü tamamen kapatmış olacaktır. Dahası bu ülkelerin Batıcı politikaları ciddi zarar görecektir. Bu da kendilerini yalnız hissetmelerine ve Rusya’dan algıladıkları tehdidin artmasına yol açacaktır. Mevzubahis durum, söz konusu ülkelerin iç siyasetini de etkileyecek ve yeniden yapılanmalarını beraberinde getirecektir. Neticede Kiev ve Tiflis, Moskova’yla uzlaşmak durumunda kalacak ve Batı’yla ilişkileri kötüleşecektir.
Üçüncüsü; Batı Ukrayna, Gürcistan ve Moldova gibi eski Sovyetler Birliği ülkeleri üzerinde Rusya’nın egemenliği artacak ve bahse konu olan coğrafyaların Moskova’nın çıkar alanları olduğu kabul edilecektir. Bu bağlamda Rusya, zikredilen ülkeleri NATO ile kendisi arasındaki tampon bölge şeklinde konumlandıracaktır.
Öte yandan belirtmek gerekir ki; Batı ile Rusya’nın sorunlu ilişkileri, sistematik nedenlerden kaynaklanmaktadır. Bu da yapılan görüşmeleri sonuçsuz bırakmaktadır. Buna rağmen Biden ile Putin arasında gerçekleştirilen görüşmenin en mühim çıktısı, Avrupa güvenliğinin ciddi bir krizle karşı karşıya olduğunun anlaşılmasıdır. Zira diplomatik kanalların açık tutulması, çözüm için de çaba harcanabileceğini ortaya koymuştur. Bir diğer ifadeyle, sorunları konuşmak bile, krizi derinleştirecek adımlar atılmasından çok daha yapıcıdır. Zaten diplomasinin amacı da budur. Kısacası liderler arasındaki zirvenin hedefi, savaş seçeneğine başvurulmasını önlemektir.
————————————————————–
Kaynak:
[i] Dr. Sabir ASKEROĞLU
Lisans öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayan Dr. Sabir Askeroğlu, yüksek lisans derecesini Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda almıştır. Doktora eğitimini İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda tamamlayan Dr. Askeroğlu, çeşitli düşünce kuruluşlarında görev yapmıştır. Başlıca ilgi alanları, Avrasya çalışmaları ve Rus dış politikası olan Dr. Askeroğlu, iyi derecede Rusça ve İngilizce bilmektedir.