Ahmet Hamidi * A. Metin Görgüner*
İslam’dan evvelki ilahi vahye dayalı dinlerde de var olan oruç, değişik tarzlarda uygulanmış ve halen uygulanmaktadır. İslam’da ise Ramazan ayında tutulan oruç, şartları ve temel ilkeleri olan, sadece yaratanı memnun etmek için realize edilen bir ibadet şeklidir. Oruç sadece inanan insanlar için farz kılınmıştır. Evrensel bir çerçeve içerisinde konu ele alındığında, orucun bilimsel, teolojik, tıbbi ve psiko-sosyolojik açıdan etkileri bakımından aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulmalıdır:
1. Oruç dini bir ibadettir ve sadece Allah’ı memnun etmek için tutulur.
2. Her şeyi yoktan var eden ve özellikle insanları yaratan Allah’ın asıl arzusu; insanların en sağlıklı, en mükemmel, özel ve genel manada en faydalı, en doğru yaşam tarzı içerisinde hayatlarını devam ettirmeleri ve topluca mutlu yaşamalarıdır. Bu mutlu sonuca varabilmenin temel şartının da eğitim ve ilim olduğunu Kuran’ı Kerim, vahiy yolu ile gelen ilk emir “oku!” ile insanlara bildirmiştir.
3. İslam yalnız sağlık açısından değil, yaşamsal açıdan zarar verebilecek birçok şeyi yasaklamıştır. “Bir hayat kurtaranı tüm insanları kurtarmış, bir hayatı yok edeni de tüm insanların hayatını yok etmiş gibi…” kabul eden İslam, bir hayat dinidir.
4. İlahi emir ve yasakların ana hedefi, genel manada insanların sağlıklı ve normal bir şekilde hayatlarını devam ettirmeleridir. Dolayısıyla “hem yaşa hem de yaşat” temel prensiptir.
5. Özellikle sağlık ve hayat her şeye rağmen ilk planda önceliği olan vaz geçilmez iki unsurdur. Bu aynı zamanda İslam hukukunun temel prensiplerindendir
6. Bütün ibadetlerde olduğu gibi, Ramazan ayında oruç tutmaktan asıl amaç, hem fert hem de toplum olarak sağlıklı bir şekilde yaşamaktır.
7. Ramazan ayı hicri takvime göre yılın dokuzuncu ayıdır. Ay sistemine bağlı olan hicri takvimde bir yıl yaklaşık 355 gündür. Miladi takvim veya Gregorian takvim sistemi ise güneşe bağlı olduğundan, bir güneş yılı yaklaşık 365 gündür. Bu nedenle arada 10 günlük bir fark vardır. Bu bilimsel gerçeğe dayalı olarak miladi takvime göre her yıl bir yıl öncesine göre oruç ayı 10 gün önce başlamış olur. Böylece her Müslüman hayatı boyunca miladi yılın her mevsiminde oruç tutma imkanına sahip olur. Bu da demektir ki bir Müslüman sadece her yıl Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında, 17 – 20 saat gibi uzun süreli oruç tutmamaktadır.
8. Ramazan ayında oruç, günün ilk ışığı ile başlar ve güneşin batışı ile sona erer. Asıl mesele günlük üç öğün yemeği ikiye indirmek, bununla beraber bedensel hareketleri teravih namazları aracılığı ile arttırmaktır. Yapılan bilimsel araştırmalar ve pratikteki uygulamalar, kaslarımızın zarar görmemesi için uygun bir diyet programı ile birlikte bedensel hareketin arttırılması gerektiğini göstermiştir.
9. Sağlığa ve yaşama zarar verecek oruç geçerli değildir.
10. Oruçlu olmak sadece belirli bir süre yeme ve içmeden uzak kalmak demek değildir. Başta beynimiz olmak üzere tüm organlarımızın da oruç tutması gerekir. Yani gözü kötüye bakmaktan, dili zararlı söz söylemekten, kulağı yalan söz duymaktan, beyni kötü ve zararlı şeyler düşünmekten alıkoyar.
Modern pedagojik bilgilere göre kişinin egosunu en iyi terbiye eden etkin metotlardan biri açlıktır. İnanarak oruç tutan kişi, ilahi emri yerine getirmenin huzur ve mutluluğunu yaşar. Obez ve aşırı kilolarını bir türlü veremeyenlerde sağlıklı kilo vermeyi sağlar. Sigara ve benzeri zararlı alışkanlıklardan uzaklaştırır. Şükretmeyi öğretirken, sabırlı olmaya da alıştırır. Kişinin açlığı hissederek imkanı olmayanların halini anlamaya çalışması ve dolayısı ile ihtiyacı olan yoksullara yardım elini uzatmasını sağlar. Karşılıklı iftar davetleri ve programları sayesinde özellikle akrabaların buluşması, dost ve tanıdıkların bir araya gelerek hal – hatır sorması neticesinde sosyal bir ağın kurulması ve kuvvetlendirilmesine vesile olur. İnsana kendini kontrol altına alabilme alışkanlığı kazandırır. Allah korusun, meydana gelebilecek doğal afetler, deprem, kazalar ve savaşlarda kişinin mahsur kalıp açlığa ve susuzluğa mahkum olması halinde, daha evvel Ramazan ayından kazandığı tecrübe ile daha uzun süre açlığa dayanabilmesini sağlar. Uzun bir süre gıda almama neticesi metabolizmanın rahatlamasına ve bazı toksinlerin (yağ asitleri, ürik asit vb.) dışarı atılmasına yol açar.
Ramazan ayında oruç tutmakla dinen mükellef iken, akut bir hastalığı olan, orucun hamileliğine zarar verme ihtimali olan gebeler, bebeğinin beslenmesine zarar verebilir kuşkusu taşıyan emziren anneler, iş ve meslek gereği (14 güne kadar) seyahatte bulunanlar oruçtan muaf tutulmuşlardır. Bununla birlikte, yukarıda adı geçen gruplar Ramazan ayından sonra uygun bir zamanda tutamadıkları günleri kaza ederler.
Ramazan ayında oruç tutmakla dinen mükellef iken, sağlıkları için düzenli ilaç kullanmaları gerekenlere, kronik hastalığı (astım, KOAH, hipertansiyon, insüline bağlı diabetes mellitüs, kronik karaciğer ve böbrek hastaları ile kronik bağırsak hastaları vb.) olanlara, yine yaşları ilerlemiş, güçsüzleşmiş kişilere, regl olan hanımlara, doğumdan sonra kanaması devam eden lohusa hanımlara oruç yasaklanmıştır.
Hiçbir dini kitapta “Sahurda bir öğün yerine iki – üç öğün miktarı yemek yiyin ya da bir iki bardak su yerine on – on beş bardak su için!” şeklinde yazılı bilgi yoktur ve önerilmemiştir. Ancak bazı İslam ülkelerinde ve bizim ülkemizdeki yanlış uygulamalar, İslam’a mal edilemez. Ne yazık ki bilgisizlikten dolayı oruç tutan bir kısım insanımız, normalde üç olan günlük yeme öğünlerini Ramazan’da iki öğüne indireceğine, miktar olarak dört – altı öğüne yükseltip, sahur ve iftarda yemeye çalışmaktadır. Tabii ki bu tarz beslenme yanlıştır ve sağlıklı değildir. Neticede bu şekilde tutulan oruç hasta eder.
Peygamber efendimiz (S.A.V.) “Oruç tutunuz ki sağlıklı olasınız.” buyurmuşlardır. Özellikle sağlığa ve koruyucu hekimliğe son derece önem veren İslam dininin Peygamberi’nin (S.A.V.), “Temizlik inancın temel unsurudur.”, “Yemeğe oturmadan evvel ellerinizi yıkayınız.”, “Midenin üçte birini yemeğe, üçte birini sıvıya geri kalan üçte birini de havaya ayırınız.”, “Midenizi tıka basa doldurmadan sofradan ayrılınız.”, “Hastalanınca doktora gidip, kendinizi tedavi ettiriniz.”, “Bulaşıcı hastalığın olduğu bölgeye girmeyiniz, o bölgede ikamet ediyorsanız oradan ayrılmayınız ki hastalık yayılmasın.”, “Aşırı sıcak ve soğuk içecek ile yiyeceklerden sakınınız.” gibi insan sağlığı ile ilgili ifadeleri oldukça manidardır.
Sonuç olarak; Bizim öncelikli vazifemiz dini orijinal şekli ile öğrenmek, daha sonra yazmak ve fikir beyanında bulunmak olmalıdır. Bilimsel, sosyal, sağlık ve hayat dini olan İslam, bilime, mantığa ve realitelere uygun olmayanı tavsiye etmez. Hayatın gerçeklerini devamlı göz önünde bulunduran bu yüce dinin evrenselliği tartışılmaz. Çünkü her yerde her ülkede her millet için ve de her zaman içinde prensipleri uygulanabilen ilahi bir sistemdir. Ramazan ayını bütün bu kazanımların elde edildiği bir üniversite olarak kabul edersek, bu üniversiteye temel giriş şartı da imandır. Ümit edilir ki bu kısa enformasyonla herkese faydalı olabilecek bilgiler verilmiştir. Sadece Müslümanların değil bütün alemlerin yaratıcısına hamd ve şükürler olsun der, Ramazanınızın sağlığa, hayırlara, sevgi – saygıya ve özellikle dünya barışına vesile olacak bayramla neticelenmesini dileriz.
KAYNAKLAR
1. EPIDIAR: Epidemiology of Diabetes and Ramadan. 2001.
2. Prof. Dr. Mustafa Cesur, Yard. Doç. Dr. Irmak Sayın. Ramazanda Diyabet. Geçmişten Geleceğe Diabetes Mellitus. Editör: Prof. Dr. Şazi İmamoğlu, TEMD Yayını, Bayt Bilimsel Araştırmalar Basın Yayın ve Tanıtım Ltd. Şti. Ankara, pp; 537-44, 2015.
3. Diabetes and Ramadan: Practical International Diabetes Federation (IDF) in colloboration with the Diabetes and Ramadan. International Alliance. 2016
4. Der Islam (Almanca), Prof. Dr. Muhammed Hamidullah
5. Islam als alternatif (Almanca), Dipl. Jur. Murad Hoffman
6. Müslümanların Tarihi. Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, 2015
*Prof. Dr.