Rize’de 500 Yıllık Osmanlı Camisi Küçük Diye Yıkıldı

Rize’deki Gülbahar Merkez Camii. F: rizecity.net

 

Yazan: Arkeofili 

3 Ağustos 2016

Bu haberin bir önceki versiyonunda yanlışlıkla Rize’deki değil, Trabzon’daki Gülbahar Hatun Camisi’nin fotoğrafı kullanılmış ve o camiiye dair bir takım bilgiler verilmiştir. Trabzon’daki Gülbahar Hatun Camisi’nde bir yıkım yaşanmamıştır.  Haberin bu versiyonunda değişiklik yapılmıştır. 

***

Rize’de Yavuz Sultan Selim tarafından 1495-1505 yılları arasında yaptırıldığı tahmin edilen Gülbahar Merkez Camisi, küçük olduğu gerekçe gösterilerek yıkıldı.

 

Rize’de 15. Yüzyıl’da Yavuz Sultan Selim Han tarafından annesi Gülbahar Hatun adına 1495-1505 yılları arasında yaptırıldığı tahmin edilen Gülbahar Merkez Camisi, yerine daha büyük bir cami yapılmak üzere yıkıldı.

Cami yapıldığında Rize Kazası, Trabzon Vilayeti’ne bağlı bir kazaydı. Trabzon Tarihi kitabının yazarı Mahmut Goloğlu bu kitapta, camiyi Yavuz Sultan Selim Han’ın annesi Gülbahar Hatun için yaptırdğını belirtiyor.

Rize’de adını verdiği Gülbahar Mahallesi’nde bulunan Gülbahar Merkez Camisi küçük olduğu ve bölgedeki cemaat için yetersiz kaldığı gerekçesiyle cami derneği tarafından yıkılmak istendi. Caminin vakıf malı olması nedeniyle Trabzon Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne başvuran cami derneği buradan yıkılması için izin aldı. Verilen izinde gerekçe olarak ise caminin geçmişte yapılan restorasyon ve tamirlerle tarihi değerini yitirmesi ve tarihi tescilinin olmaması gösterildi.

 

Gülbahar Merkez Camisi, Rize İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü kaynakları başta olmak üzere bir çok kitapta da tarihi bir cami olarak gösteriliyor. Araştırmacı-Yazar İbrahim Pazan “Padişah Anneleri” isimli kitabında Gülbahar Merkez Camisi’nin 15. Yüzyıl’da 9. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim Han tarafından annesi adına Trabzon’daki Sancakbeyliği döneminde yaptırıldığını ifade ediyor.

Rize Müftülüğü’nün resmi web sayfasında “Tarihi ve Ahşap Camilerimiz” bölümünde yer alan camiyle ilgili şu bilgiler bulunuyor:

Rize Gülbahar Mahallesi’nde bulunan bu caminin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlar sırasında giriş kapısı üzerine h.1324 (1906) tarihli bir kitabe yerleştirilmiştir. Nitekim bugünkü caminin eski camiden biraz daha kuzeye kaydırılarak 1906’da yapıldığı düşünülmektedir.

 

Geçirdiği restorasyondan sonra Gülbahar Merkez Camii. F: Rize Müftülüğü

 

Konuyla ilgili araştırma yapan MEB Emekli Başmüfettişi Yakup Özkan ise 2015 tarihli yazısında şu bilgilere ulaşmış:

Cami görevlilerinden ve yöre halkından aldığım bilgilere göre tarihi camiin “Mihrabı” alınarak yeni yapılan camiye konulmuştur. Yeni yapılan Camiin giriş kapısı üzerindeki kitabede ise; “YAVUZ SULTAN SELİM VALİDESİ GÜLBAHAR SULTAN CAMİ-İ ŞERİFİ Yeniden İnşası 1956”; Camiin tabelasında ise; “Rize Müftülüğü Gülbahar Hatun Camii”yazılıdır.

Tarihi eski camiye ait mihrabın, yeni camiye konulmuş olduğu, bilgi aldığım kişiler tarafından da doğrulanmaktadır. Rize Müftülüğü tarafından 14/04/2000tarihinde düzenlendiği anlaşılan, halen cami okuma odasında çerçeveli şekilde düzenlenmiş olan “Cumhuriyet Öncesi Camileri Bilgi Formu” belgesinde; yapılış tarihinin 16. yüzyıl olduğu; döneminin, Osmanlı olduğu; Yaptıranın Gülbahar Sultan olduğu…belirtilmiştir. Belgede, eserin tarihçesi olarak da; “Yavuz Sultan Selim Trabzon Valisi iken annesi GÜLBAHAR HATUN tarafından 16. yüzyılda yaptırılmıştır. Eski cami harap olunca 1956 yılında biraz daha Kuzeye kaydırılarak yeniden yaptırılmıştır.” Bilgileri yer almaktadır.

 

 

http://arkeofili.com/?p=16417

 

***************************************************************************

 

 

Rize’de Yaşayan Bir Tarih. Gülbahar Hatun Camii

Yakup ÖZKAN

MEB Emekli Başmüfettiş ve Tarihçi.

 

RİZE GÜLBAHAR HATUN CAMİİ

GÜLBAHAR HATUN KİMDİR

Bazı kaynaklarda 1467–68, bazı kaynaklarda ise, 1470 yılında Amasya da doğan ve (1487–1510) yılları arasında Trabzon’da Sancak Beyi olan Yavuz Sultan Selim, annesi Ayşe/Gülbahar Sultanla birlikte Trabzon’a gelmiş ve 24 yıl, kendi ifadesiyle 25 yıl Sancak Beyliği yapmıştır. Annesi, Ayşe/Gülbahar Hatun hakkında, değişik kaynaklarda ve internet ortamında, çok farklı ve birbirini tutmayan eksik/yanlış değişik bilgiler yer almaktadır. Amacımız bu bilgi kirliliğini gidermek, Rize’mizde bir Mahalleye adı verilen, bir hayır kurumu olarak yaptırdığı “Gülbahar Camii”ile cami yanında 1923 yılında hizmete açılan “Gülbahar İlkmektebi” isimli okul hakkında ve Ayşe/Gülbahar hakkında bilgi sunmaktır. Şimdi konu ile ilgili kaynak eserlere kısaca bir göz atalım.

I- Türk Tarih Kurumu tarafından da yeni baskısı yapılan “Mufassal Osmanlı Tarihi” isimli eserde; Yavuz Sultan Selim’in babası, İkinci Bayezid’ın bilinen eşleri olarak, 1- Ayşe Hatun (Dulkadiroğlu Alâüddevle’nin kızı), 2-Hüsnüşah Hatun (Karaman Oğullarından Nasuh Bey kızı) ve 3-Bülbül Hanım. Yer almaktadır. Ayşe Hatun’unçocukları olarak ta; Şehzade Şah Sultan, Alemşah ve Selim gösterilmektedir.

Aynı eserde, Yavuz Sultan Selim’in kimlik bilgilerine bakıldığında; Annesinin adının Ayşe Sultan olduğu, 1470 yılında doğduğu, 25 Nisan 1512 Padişah olduğu ve 21 Eylül 1520 tarihinde öldüğü görülmektedir.

Yavuz Sultan Selim’in, Dulkadir Beyi Alâüddevle’yi, 1515 tarihinde Turna Dağı Savaşında yenerek, esir aldığı, Dulkadir Beyliğini Osmanlı devletine bağladığı, Suriye ve Mısırda hüküm süren Memluk Hükümdarı Kansu Gavrî’ye, esir alınan Alâüddevle ve bazı kişilerin başları kesilerek, bir çekmece içinde gönderildiği şeklinde bilgiler yer almaktadır.

II- Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan ve Ord. Prof İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarafından yazılan, “Osmanlı Tarihi” (cilt 2) isimli eserde; II. Bayezid’ın eşleri hakkında ve Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun hakkında hiçbir bilgi yer almamaktadır. Hicri 875, miladi 1470 yılında Babası II. Bayezid’ın O tarihteki adıyla “Memalik-i Rum” İllerinden olan (Rum Memleketi-Memleketleri: Amasya, Tokat, Sivas ve Çorum) Amasya’da Sancak Beyi olduğu zaman dünyaya geldiği, babası zamanında 25 yıl Trabzon’a sancak Beyliği yaptığı, 1512 yılında Padişah olduktan sonra 21 Eylül 1520 tarihinde Çorlu da karargâhının bulunduğu, Sırt köyünde 51 yaşında öldüğü belirtilmektedir.

Çaldıran zaferinden sonra, Dulkadır Beyliği üzerine gönderilen Sadrazam Hadim Sinan Paşa’nın Turna(Nurhak) Dağı Muharebesin de Dulkadir Beyi Alâüddevle’yi mağlup ederek oğullarıyla beraber esir alındığı ve başları kesilerek Mısır Hükümdarı Kansu Gavrî’ye bir çekmece içinde gönderildiği bilgileri verilmektedir.

III- Alman Tarihçi Hammer tarafından yazılan, “Büyük Osmanlı Tarihi” isimli eserde; Yavuz Sultan Selim’in annesi hakkında bir bilgi yer almamaktadır. Yapılan savaşta yenilen Dulkadır Beyi Alâüddevle’nin esir alınıp başı kesilerek bir zafer name ile Mısır Sultanına gönderildiği belirtilmektedir.

IV- Prof. Dr. Yaşar Yücel ve Prof. Dr. Ali Sevim tarafından yazılan, “Klâsik Dönemin Üç Hükümdarı, Fatih, Yavuz ve Kanuni” isimli eserde; Yavuz Sultan Selimin Annesi hakkında hiçbir bilgi yer almamaktadır. Alâüddevle Hakkında da; 1515’te, Dulkadır Beyi Alâüddevle’nin Göksün de Osmanlı ile yaptığı savaşı kaybederek Turna (Nurhak) dağına çekildiği, kendisini takip eden kuvvetlerle yaptığı savaşlarda, dört oğlu ve beraberindeki Beylerle öldürüldüğü; kardeşi Abdürrezzak Bey’in ise esir alındığı; Dulkadıroğulları ülkesinin tamamen ele geçirilip Osmanlı Devletine bağlandığı, Alâüddevle ve oğullarının başları kesilerek Memlûklu Sultanına gönderildiği, şeklinde bilgiler bulunmaktadır.

V- Tarihçi Yılmaz Öztuna tarafından yazılan, “Devletler ve Hanedanlar” isimli eserde, II. Bayezid’ın eşleri ve çocukları olarak;

1- Nigar Hatun; şehzade Korkut, Fatma ve Ayşe Sultanın anneleri;

2- Şirin hatun; şehzade Abdullah ve Ayni şah sultanın anneleri;

3- Gülruh Hatun; Şehzade Alemşâh ve Kamer sultanın anneleri;

4- Bülbül Hatun; Şehzade, Ahmet, Mahmut ve Gevher, Hundi, Hatice, Şah sultanın anneleri;

5- Hüsni Şah Hatun; Şehzade Şehenşah ve bir sultanın annesi;

6- Gülfem Hatun; Yok

7- Gülbahar Hatun; Babası; Abdüssamet: II. Beyazıt’ın annesi de bu adı taşıyor. Tokat’ta Cami (1485), Amasya’da emlak (Paşa Livası, 46,n.).

8- Ferahşad Hatun; şehzade Mehmet’in annesi;

9- Fülâle Hatun; Ayşe Sultanın annesi;

10- Muhterem Hatun; Yok

11- Ayşe Hatun; (1453- Trb 1505), Babası, Dulkadiroğlu Alâüddevle Bozkurt Beyin kızıdır. Yavuz Sultan Selim’in annesi, İzdivacı; Amasya, izdivaç müddeti 36 yıl. Halası Fatih’in eşidir. Trabzon da oğlu ile birlikte yaşadı. Trabzon da Hâtuniye (Ayşe Hatun) Camiindeki türbesin de gömülüdür. Bu camiden başka Trabzon da medrese, imaret, Manisa da tımarhane, İstanbul da Bayezid de hamam yaptırdı;

şeklinde bilgiler yer almaktadır.

VI- Özhan Öztürk, tarafından yazılan, Karadeniz Ansiklopedik Sözlükte;

“GÜLBAHAR HATUN CAMİİ” hakkında;

Trabzon il merkezinde Atapark semtinde kare planlı bir camii olduğu, Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun tarafından hicri 911, milâdi 1505 yılında yapımına başlandığı, oğlu tarafından 1514 yılında bitirildiği belirtilmektedir.

“GÜLBAHAR HATUN TÜRBESİ” hakkında;

Aynı isimli camiin bahçesinde yer aldığı, kesme taştan inşa edilmiş sekizgen bir türbe olduğu, Gülbahar Hatun’unkabrinin türbenin tam ortasında bulunduğu, kitabesinde Farsça ağırlıklı bir Türkçe kullanıldığı, Gülbahar Hatun’un oğluYavuz tarafından yaptırıldığı, 1939’da tamir gördüğü ve Evliya Çelebi Seyahatnamesinde ise;

“Selim Han-ı evvel burada hâkim iken, valide-i mükerremleri merhum olduğundan Zağnos kapısından taşrada bir kubbe-i pür envar içinde defn olmuştur. Türbedarları sahibü’l hayrat Rabia-ı Adeniyye misal afife bir hatun imiş. Kubbe-i pür envarı gayet musannadır.”;

Şeklinde bilgiler yer almaktadır.

VII- Şâkir Şevket tarafından 1877 tarihinde Osmanlı Türkçesiyle yazılan “Trabzon Tarihi” isimli eserde; Gülbahar Sultan tarafından Orta Hisar da sonradan bir İmâret (yoksullara yiyecek dağıtılan ev) yaptırıldığı; Anneleri Gülbahar Sultan “toprağı ve kabri iyi ve temiz olsun” hazretlerinin dokuzyuzonbir (M.1505–1506)tarihinde Trabzon’da ölerek, kendi ismiyle anılan yerde defnedildiği bildirilmektedir.

Şakir şevket Gülbahar Hatun’un aslının Rum kızı olduğunu ve türbesinde yazılı olan kitabesinde geçen“Bânü-yı Rum” ifadesinden bu hususun doğruladığını beyan etmektedir.

Eseri 2013 yılında yayına hazırlayan, İsmail Hacıfettahoğlu’nun düştüğü dip notta ise;

1- Tarihçi Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu, Milli tarihimizde Trabzon Bölgesi, Trabzon Fetih Yıllığı 1994 isimli eserde Şâkir Şevket’in; “Yavuz Sultan Selim Han’ın Trabzon da yatan annesinin türbesinde ki Farsça kitabede geçen “Banu-i Rum” Anadolu Hatunu deyimini yanlış anlayarak “ Maçka’nın Livera Köyünden bir Rum kızı idi” demesidir. Doğrusunun ise, Dulkadirli Alaüddevle Bozkurt Beyin kızı olup, Türkmen/Oğuz geleneğine göre“cinler/periler beşikten çalıp da değiştirmesinler” diye bebek iken oğluna kız elbisesi giydirip, sol kulağına altın küpe takmıştı” şeklinde bilgi vermektedir.

2- İsmail Habib Sevük de; “ Banu-i Rum” kelimesi için; “..hem hoşuma , hem tuhafıma giden “Banu-yu Rum” tabiri oldu. Bunun düpedüz Türkçesi “Anadolu Prensesi” demektir. O kadına bu tabir az bile.. Yavuzu doğuran ana, anaların Yavuzu” diyor.( İsmail Habib Sevük, Yurttan yazılar, K.T. Bakanlığı yayınları, Ankara 1987 s. 313; Ayrıca Bak: Halil Edhem (Eldem); Trabzon da Osmanlı Kitabeleri, Trabzon fetih Yıllığı, 1994, s. 65.

3- Şakir Şevket eserinde, Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun’un Küçük vakıf nahiyesinde olan“VİVERA” Köyü Hıristiyanlarından birinin kızı olduğunu ve Fatih Sultan Mehmet tarafından aldırılarak Sultan Beyazıt’a verildiği veya “..Vivera köyü sakinlerinden olduğu için Köyün vergiden muaf tutulduğu” şeklindeki verdiği bilgiler hakkında; Eseri yayına hazırlayan İsmail Hacıfettahoğlu’nun düştüğü dip notta ise;

Şakir Şevket’in Rum tarihleri ve rivayetlerine dayanarak verdiği bazı bilgilerin, bizzat kendisi tarafından eserinde ret edildiğini, bu konuda Kemal YANBEY’in yayınlanmamış “Trabzon Tarihi” notlarında ise; Bu bilgilerin doğru olmadığının, Şakir Şevket tarafından bile eserde belirtildiğini, vergiden muaf olan yalnız bu köyün değil, Trabzon da başka köylerinde bulunduğunu ve Başka Vilayetlerde de hizmet karşılığı vergiden muaf tutulan yerlerin olduğunu belirtilmekte ve;

“Yavuz Sultan Selim’in validesi Ayşe Gülbahar Hatun’un Amasya ya tabi İlaslan denilen ve Sülaleleri Selçuk bakiyesinden olan Sultan Altunbaş’ın kızı olduğunu, “AMASYA TARİHİ” yazarı Hüseyin Hüsamettin Efendi’nin Vakfiyelerdeki kayıtlara istinaden yazdığını;

“İlk defa bu meseleyi açıkça tarihinde yazan tarih yazıcısı Cenabî olduğunu, Bilindiği gibi Canabi’nin Niksarlı olduğunu, Hic. 980 tarihinde vefat ettiğini, bu sebeple verdiği bilginin şüphesiz doğru, Niksar’ın o zamanlarda Amasya’nın kazası ve yazarın kendi memleketi olduğu”

bilgileri bulunmaktadır.

VIII- Mahmut Goloğlu, “Trabzon Tarihi” isimli eserinde; Yavuz Sultan Selim’in annesinin adını, Ayşe Gülbahar Hatun olarak vermektedir. Ayşe Gülbahar Hatun’un, 1505 tarihinde Yavuz Sultan Selim’in Trabzon da Şehzade olduğu sırada öldüğünü, burada toprağa verildiğini, mezarı ve türbesinin halen ziyaretgâh olduğunu, kimliği üzerinde değişik söylentilerin bulunduğunu;

Bazılarına ve Vakıf kayıtlarına göre Yavuz Sultan Selim’in annesinin adının, Gülbahar olduğu, Türbesine ve yanındaki Camiye, “Gülbahar Hatun Türbesi” ve “Gülbahar Hatun Camii” dendiğini;

Rize’de de Yavuz Sultan Selim’in annesinin adına yapılmış bir camiin bulunduğunu ve yerin adını iseGülbahar Hatun Mahallesi olduğunu;

Fakat Gülbahar hatun Türbesinin kitabesinde herhangi bir isim bulunmadığını, Kitabe şöyle olduğunu;

Çün zi-dünya sû-yı ukbâ kerd rû Bânû-yı- Rûm

Şüd mukarrer taht-ı huld u mülket-i dâim ber-u

Himmeteş ez-devlet-i fâni-yi dünyâ ruh çu tâft

Rû-nihâd ez-rây-ı âlî devlet-i dâim ber-u

Rahmet-i dâim ber-u nâzil çu süd ez-feyz-i Hak

Geşt târih-i vefâteş rahmet-i dâim ber-u

Allah el-Bâkî- 911/1505

Prof. Dr. Haşim Karpuz’dan, kitabenin mealen anlamı;  

“Rum hanımı dünyadan âhiret semtine yüz döndürünce 

Sonsuzluk tahtını ve devamlılık diyarını göze almak icab etti. 

Onun himmetinin yanağı dünyanın fani devletinden yanınca. 

Yüksek tensibe uyarak yüzünü devamlılık devletine koydu. 

Allah’ın feyzinden onun yüzüne devamlılık rahmeti inince 

Vefat tarihi devamlılık rahmeti onun yüzündedir. 

Baki olan Allah; h.911 (1505)” 

Prof. Dr. Haşim Karpuz, türbe hakkında;

Trabzon il merkezi, Orta Hisar’ın batısında, Hatuniye (Büyük İmaret) Camisi’nin doğusunda, Sultan II. Beyazıt’ın eşi, Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe Gülbahar Hatun’un Türbesinin bulunduğunu; bu türbenin, kitabesinden öğrenildiğine göre H. 911 (M.1505) yılında yaptırıldığını; Ayşe Gülbahar Hatun Türbesinin çeşitli onarımlar gördüğünü, ancak bu onarımlar yapının mimari özelliğini, bozmadığını; Türbe içerisinde iki mermer sanduka daha bulunduğunu;bunlardan birinin 1499 yılında ölen şehzade Salih’e, diğeri de Yavuz Sultan Selim’in 1503 yılında ölen kızı Kamer Sultan’a ait olduğunu, Türbe dışına ise XIX. yüzyılda Yusuf ve AsımPaşaların gömüldüklerini;

İfade etmektedir.

Mahmut Goloğlu, Yavuz Sultan Selimin annesinin adının Gülbahar olduğunu gösteren bir kaynak ve belge bulunmadığını, bazı kaynaklara göre, Sultan II. Bayezit’in annesinin adının da Gülbahar olduğunu, bu konuda iyi bir çalışma yapmış olan Halil Ethem Bey de Yavuz’un annesinin adını Gülbahar olarak kabul etmediğini, belirtmektedir.

Türbe kitabesindeki “Bânû-yı Rûm” ifadesinden yola çıkarak değişik yorumlar yapılmıştır. “Bânû” kelimesinin(Kadın, Hâtun ve Hanım) manalarına geldiği görülmektedir. Bu ifadeye bazı Rum yazarlar; “Rum güzeli” adını vermişlerdir. Yazar Şakir Şevket bile Yavuz’un annesinin bir Rum kızı olduğunu eserinde söylemektedir. Rumca kitaplardan gelen ve halk arasında yaygın olan bir ifadeye göre, “Trabzon’a gelmekte olan Fatih Sultan Mehmet, Maçka’nın bir köyün dinlenirken dere kıyısında bir Rum kızından su ister. Kız suyu getirirken parmağını su tasının içine sokar, Padişah suyu içmeyip suyu döker ve bu durum birkaç kez tekrarlanır. Padişah bunun sebebini sorunca; ‘Padişahım terli idiniz, soğuk su içseydiniz hastalanırdınız diye cevap veriri’ Bu söz, Padişahın hoşuna gider ve bu kızı İstanbul’a getirir ve kendisine GÜLBAHAR adı takılır ve Tekrar Trabzon’a gönderilir. Fırtına yüzünden “Fol” denilen bir kuytuya çıkar burası Büyük Limandır (Vakfı Kebir). Hatuniye İmareti yaptırınca buraları imarete vakfeder. Maçka taraflarındaki gelirleride Hatuniye Külliyesine tahsis edildiği ifade edilmektedir.

Bütün bu anlatılanlar, Yavuz’un annesinin Hıristiyan ve Rum olmasını gerektirmez. Burada esas alınan “Bânû-yı Rûm”ifadesidir. Banu, Farsça bir kız ismidir ve 1. Kadın, hatun, hanım. 2. Prenses. 3. Hanımefendi. 4. Gelin manalarına gelir.Bu ifade Rum güzeli demek değildir. “Rûm” kelimesi Roma kelimesinden türemiştir. 1-Romalı. 2- Araplarca Türk emenliği altındaki halklara ve oturdukları yerlere verilen ad. Arap ilinde, başka ilden olan kimse. 3-Anadolulu. 4- Osmanlı. 5- Sivas ve Yöresi. Eyâleti Rûm= Rûm Eyâleti= Anadolu Eyaleti. Sultani Rûm= Rûm Sultani= Anadolu Padişahı. Mevlâna Celâleddini Rumî= Anadolulu Mevlana Celâleddin gibi. Amasya şehrini 1861 yılında gezen seyyah G. Porrot, şehir için “Rum Ülkesinin Bağdad’ı”, ifadesini kullanmıştır.

Sonuç olarak; Gülbahar Hatun Türbesinin üzerindeki kitabede ki “RÛM” deyimi“ANADOLU/ANADOLULU” anlamında kullanılmıştır. Burada yatanın Rum asıllı olduğunu göstermez. Yukarıda da yer alan ve almayan birçok eserde bu türbede yatan kişinin Kahramanmaraş ve civarında kurulan bir Türkmen Beyliği olan Dulkadıroğulları Beylerinden Alâüddevle Bozkurt Bey’in kızı olduğu ifade edilmektedir.

IX- İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden benim de Yeniçağ Kürsüsü Başkanı ve hocam olan Rahmetli Prof. Dr. Şehabeddin Tekindağ tarafından İslam Ansiklopedisinde yazdığı Trabzon maddesinin B) Camiler, Mescidler ve Zaviyeler Başlığı altında:

Yavuz Sultan Selim, (1487-1510) yıları arasında, Trabzon da şehzade Abdullah’ın, 1483 tarihinde ölümünden sonra, Sancak Beyliği yaptığı; yine bu devrede ölen annesi Gülbahar Hatun için Hatuniye veya İmaret Camini yaptırdığı; bu eserin; Trabzon da en büyük Osmanlı eseri olduğunu, kalenin batı tarafında, kulenin karşısında, imaret kapısı yanında Selim’in annesi Gülbahar Hatun adına 911 (1505)’de yapıldığını; iki kapısı olan bu camiin önünde bir şadırvan ve talebeye ait hücreler ile geniş bir meydan olduğu, güney tarafında mezarlık ve doğu tarafında ise Gülbahar Hatun’un yattığı türbenin bulunduğu belirtilmektedir.

X- Yine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü hocalarından Prof. Dr. Feridun M. Emecen tarafından 2012 yılında yayımlanan “Yavuz Sultan Selim” isimli eserde:

Yavuz’un, 1470 yılında doğduğu, Annesinin Dulkadırlı Alaüddevle Bozkurt Bey’in Kızı Ayşe/ Gülbahar Sultan olduğu, bazı kaynaklarda annesi Gülbahar bin Abdüssamet gösterilirse de bunun yanlış olduğunu; Geç yazılan Rum kaynaklarında ve Trabzon Tarihi isimi eserin yazarı Şakir Şevket tarafından da kabul edilen bir rivayete göre de annesinin Sümela Manastırı yakınlarındaki Livera köyünden Maria isimli biri olduğu şeklindeki bilgilerin doğru olmadığını; eski tarihçilerden Cenâbî (ö.1590) tarafından annesinin adının Ayşe olduğunun ifade edildiğini;

Alaüddevle Bey’in; İran’daki Safeviler, Suriye ve Mısır’daki Memluk’lular ve Osmanlılar arasında dengeli bir siyaset izlediği; Selim’in kendi tarafında yer almayan ve kendisine çaldıran seferi sırasında yardım etmeyen büyük babası üzerine yürümenin vacib olduğuna karar verdiğini; Alaüddevle Bey’in, II. Bayezid’in kayınpederi, I. Selim’inde anne tarafından büyük babası olduğunu ve Trabzon da şehzade iken onunla mektuplaştığını, kendisine “ammim” diye hitap ettiğini, bu hitabın akrabalık bağına yapılan bir atıf olduğunu; Alaüddevle Bey’in 12 Haziran 1515 tarihinde Turna dağı savaşında çarpışarak kendisi, oğulları ve torunlarının öldüğünü; kendi ve iki oğlunun kesilen başlarının Selim’e sunulduğunu, onun da kesilen bu başları bir fetihname ile birlikte memluk hükümdarına gönderdiği;

şeklinde bilgilere yer verilmektedir.

Türk Tarih Kurumu Sitesinde, Osmanlı Padişahları başlığı altında verilen biyografide;

 

 Yavuz Sultan Selim (1512 – 1520);

“Yavuz Sultan Selim, 10 Ekim 1470’de doğdu. Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun’dur.Gülbahar Hatun, Dulkadıroğulları Beyliği’ndendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, Omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir Padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. İyi bir eğitim gördü.” ; şeklinde bilgiler yer almaktadır.

http://malhunhatun1.blogspot.com.tr/2013/01/ii-gulbahar-sultan-hayat.html

“sitesinde yayımlanan Osmanlı Padişahları Eşleri II. Gülbahar Sultan Hayatı

 

  1. Gülbahar Sultan, (ölümü yaklaşık 1510) 

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in annesi ve II. Bayezid’ın eşidir. 1453’te Trabzon’da doğmuş olup Abd-üs-Samed isminde bir şahsın kızıdır. 1469’da Amasya’da II. Bayezid ile evlenmiştir. Gülbahar Hatun 1510 yılı civarında oğlu tahta çıkmadan önce öldü. O sırada Trabzon valisi olan Yavuz Sultan Selim, Trabzon’da annesinin anısına 1514 yılında Hatuniye Camii ve Hatuniye (Gülbahar Hatun) Külliyesi‘ni yaptırdı. Bu camiinin Trabzon‘daki ilk İslâmi eser olduğu düşünülmektedir. Gülbahar Hatun oğlu Yavuz Sultan Selim’in tahta çıkmasından evvel vefât ettiğinden ötürü hiç bir zaman Valide Hatûn olamadı. Bu ünvan Yavuz Sultan Selim’in üvey annesi olan Ayşe Hatun tarafından kullanılmıştır. Şeklinde bilgiler yer almaktadır. 30th January 2013, ali kuzucuk tarafından yayınlandı”;

“..Receb Tayyib Erdogan

30 Ocak 2012 ·  //www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=372001892825710&id=222482877777613”

Sitesinde yer alan bilgide ise;

“ II. Gülbahar Hatun;

  1. Gülbahar Sultan, گلبهار سلطان (ölümü yaklaşık 1510) Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in annesi ve II. Bayezid’in eşidir. 1453’te Trabzon’da doğmuş olup Abdüssamed isminde bir şahsın kızıdır. 1469’da Amasya’da II. Bayezid ile evlenmiştir. Gülbahar Hatun 1510 yılı civarında oğlu tahta çıkmadan önce öldü. O sırada Trabzon valisi olan Yavuz Sultan Selim, Trabzon’da annesinin anısına 1514 yılında Hatûniye Camii ve Hatûniye (Gülbahar Hatun) Külliyesi’ni yaptırdı. Bu camiinin Trabzon’daki ilk İslâmi eser olduğu düşünülmektedir. Gülbahar Hatun oğlu Yavuz Sultan Selim’in tahta çıkmasından evvel vefât ettiğinden ötürü hiç bir zaman Valide Hatûn olamadı. Bu ünvan Yavuz Sultan Selim’in üvey annesi olan Ayşe Hatun tarafından kullanılmıştır. “

“Ayşe Hatun;

Dulkadiroğulları Beyliği’nin Onbirinci Hükümdarı olan Alaüddevle Bozkurt Bey’in kızı.
I. Ayşe Hâtûn, عایشه خاتون (ölümü yaklaşık 1514) Dulkadiroğulları Beyliği’nden Alaüddevle Bozkurt Bey’in kızı ve Yavuz Sultan Selim’in mânevî annesidir. Yavuz Sultan Selim tahta çıkmadan önce iki yıl önce öz annesi Gül-Bahar Hâtûn[1] vefât ettiğinden, “Valide Hatun” ünvanı “Ayşe Hâtûn” tarafından kullanılmıştır. Yavuz Sultan Selim, Trabzon’da annesinin anısına 1514 yılında Hâtûniye Camii ve Hatûniye (Gülbahar-Ayşe Hâtûn) Külliyesi’ni yaptırdı. Bu caminin Trabzon’daki ilk İslâmi eser olduğu düşünülmektedir…”

Şeklinde bilgileri yer almaktadır.

SONUÇ OLARAK

1- Yukarıda yer alan kaynak eserlerde ve bazı internet sitelerinde görüldüğü gibi; Yavuz Sultan Selim’in annesin ismi konusunda “Gülbahar Hatun” mu, “Ayşe Hatun” mu, yoksa “Ayşe/ Gülbahar Hatun” mu olduğu;

2- Babası olarak Dulkadir Bey’i Alâüddevle Bozkurt Bey’mi, yoksa Abdüssamed isimli bir şahsın kızı mı veya “AMASYA TARİHİ” yazarı Hüseyin Hüsamettin Efendi’nin Vakfiyelerdeki kayıtlara istinaden yazdığı gibi,Ayşe Gülbahar Hatun’un Amasya ya tabi İlaslan denilen ve Sülaleleri Selçuk bakiyesinden olan Sultan Altunbaş’ınkızı mı olduğu;

3- Kendisinin bir “Rum” kızı olup olmadığı konusunda değişik görüş ve bilgiler bulunmaktadır.

Fatih Sultan Mehmet’in oğlu ve Yavuz’un babası II. Beyazıt’ında annesinin adının da Gülbahar Hatun olduğu bilindiğine göre, Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun, Osmanlı tarihinde II. Gülbahar Hatun olarak bilinmelidir.

  1. AYŞE/GÜLBAHAR HATUN

Birçok kaynakta Yavuzun annesinin ismi Ayşe Hatun/Sultan olarak geçmektedir. Türk Tarih Kurumu Sitesinde, Osmanlı Padişahları başlığı altında verilen biyografide ise, Yavuz Sultan Selim’in annesinin ismi, “Gülbahar Hatun” olarak verilmektedir. Bu husus yukarıda yer alan diğer bazı kaynaklarda da doğrulanmaktadır. Trabzon’da oğlu Yavuz tarafından yaptırılan külliyenin adı da “Gülbahar Hâtûn  Türbesi  ve  Külliyesi,” dır. “Trabzon Tarihi” eserinin yazarı Mahmut Goloğlu da Vakıf kayıtlarına göre Yavuz Sultan Selim’in annesinin adının, Gülbahar olduğu, Türbesine ve yanındaki Camiye Gülbahar hatun Türbesi ve Gülbahar Hatun Camiidendiğini, doğrulamaktadır. Bana göre de bu isim doğrudur.

MEB tarafından yayımlanan İslâm Ansiklopedisinde Trabzon maddesinin yazarı, benimde İstanbul Üniversitesi Ed. Fak. Tarih Bölümünden hocam olan, Prof. Dr. Şehabeddin Tekindağ eserinde; Yavuz Sultan Selim’in, annesinin ismini, Gülbahar Hatun olarak vermektedir. Gülbahar Hatun adına Hatuniye veya İmaret Camini (h.911/m.1505) yaptırdığını ve doğu tarafında Gülbahar Hatun’un yattığı türbenin bulunduğunu belirtilmektedir. Yukarıda yer alan birçok kaynakta, bu hususu doğrular mahiyettedir. O halde Yavuz’un annesinin adının, Gülbahar Hatun/ Gülbahar Sultanolarak kabul edilmesi doğru bir sonuçtur.

Gülbahar Hatun’un babası hakkında; yukarıda değişik isimler ifade edilmiştir. Dulkadir Bey’i Alâüddevle Bozkurt Bey birçok kaynakta babası olarak gösterilmekte ise de, bana göre bu biraz zayıf ihtimaldir. Bazı kaynaklarda ismi Gülbahar değil, Ayşe olarak geçmektedir. Yavuz’un bilindiği gibi Ayşe isminde bir üvey annesi de bulunmakta ve bu husus bazı kaynaklarca da doğrulanmaktadır. Öz annesi olan Gülbahar Hatun’un, Yavuz Padişah olmadan 1505 yılında vefat ettiği ve Prof. Dr. Şehabeddin Tekindağ tarafından da belirttiği gibi, oğlu Yavuz tarafından Trabzon da yaptırılan külliyede bulunan kendi ismiyle anılan ve aşağıda resmi bulunan türbede defn edildiği bilinmektedir. Yavuz’un öz annesi Gülbahar Hatun, Padişah olmadan öldüğünden, üvey annesi Ayşe Hatun’un, kendisine İstanbul’da “Valide Hatun” olarak görev yaptığı da kaynaklarda görülmektedir. ( bu duruma göre 1512 yılından sonra İstanbul’da valide Sultanlık yapan Ayşe Hatun’un ölümü üzerine gelip Trabzon’daki türbede defn edilmesi söz konusu olmadığına göre, Trabzon’daki türbede defn edilen kişinin Gülbahar hatun olduğu anlaşılmaktadır.)

Gülbahar Hatun’un babası eğer Dulkadir Bey’i, Alâüddevle Bozkurt Bey olsa; Yavuz her ne kadar “Nizam-i âlem” için her türlü sertliği/şiddeti saltanatı müddetince yapmış olsa da, Turna dağı savaşında kendisinin öz dedesini ve bazı kaynaklarda iki, bazı kaynaklarda dört öz dayısının başını kestirip, Mısır Hükümdarı Kansu Gavrî’ye gözdağı vermek için göndermiş olması, onun âlim ve bilge kişiliğiyle pek uygun düşmemektedir. Üvey dedesi olduğu düşünülenAlâüddevle ile Trabzon da iken mektuplaşması da o tarihlerde normal karşılanması gerekmektedir.

Şakir Şevket’in Trabzon tarihi isimli eserini 2013 yılında yayına hazırlayan İsmail Hacıfettahoğlu’nun verdiği dip nota göre:

Kemal YANBEY’in; yayınlanmamış “Trabzon Tarihi” notlarında; “Yavuz Sultan Selim’in validesi Ayşe Gülbahar Hatun’un Amasya ya tabi İlaslan denilen ve Sülaleleri Selçuk bakiyesinden olan Sultan Altunbaş’ın kızı olduğunu, “AMASYA TARİHİ” yazarı Hüseyin Hüsamettin Efendi’nin Vakfiyelerdeki kayıtlara istinaden yazdığını;

“İlk defa bu meseleyi açıkça tarihinde yazan tarih yazıcısı Cenabî olduğunu, Bilindiği gibi Canabi’nin Niksarlı olduğunu, (H.980/M.1572) tarihinde vefat ettiğini, bu sebeple verdiği bilginin şüphesiz doğru, Niksar’ın o zamanlarda Amasya’nın kazası ve yazarın kendi memleketi olduğu” bilgileri de dikkate alınmalıdır.

Prof. Dr. Feridun M. Emecen tarafından 2012 yılında yayımlanan Yavuz Sultan Selim isimli eserde: Ayşe/ Gülbahar Sultan’ın bazı kaynaklarda baba ismi, Abdüssamet gösterilmekte ise de, bunun yanlış olduğu belirtilmektedir. Bu bilgiler ışığında; Gülbahar Hatun’un, babasının adının Amasya ya tabi İlaslan denilen ve Sülaleleri Selçuk bakiyesinden olan Sultan Altunbaş’ın kızı olduğu fikri, bana göre daha çok doğruluk kazanmaktadır.

“RUM” KIZI OLUP OLMADIĞI KONUSUNDA İSE;

Bu husus Trabzon’da ki Türbenin kapısında bulunan kitabede geçen “Bânû-yı Rûm” ifadesinden doğmaktadır. Banu, Farsça bir kız ismidir ve 1. Kadın, hatun, hanım. 2. Prenses. 3. Hanımefendi. 4. Gelin manalarına gelir. Bu ifade Rum güzeli, Rum Prensesi demek değildir. “Rûm” kelimesi Roma kelimesinden türemiştir. 1- Romalı. 2- Araplarca Türk emenliği altındaki halklara ve oturdukları yerlere verilen ad. Arap ilinde, başka ilden olan kimse. 3-Anadolulu. 4- Osmanlı. 5- Sivas ve Yöresi. Eyâleti Rûm= Rûm Eyâleti= Anadolu Eyaleti gibi. Sultani Rûm= Rûm Sultani= Anadolu Padişahı gibi. Mevlâna Celâleddini Rumî= Anadolulu Mevlana Celâleddin gibi; manalara gelmektedir. Rum kimliği ile uzaktan ve yakından bir ilgisi yoktur. Bânû-yı- Rûm ifadesi burada; Anadolu Hatunu/Kadını, Anadolu Prensesi, “ANADOLU/ANADOLULU” anlamında kullanılmıştır.

 

 

RİZE GÜLBAHAR HATUN CAMİİ

Kaynaklara göre Trabzon Sancak Beyi olan Yavuz Sultan Selim, annesi Gülbahar Hatun ile birlikte 1487 yılında Trabzon’a gelmiştir. Bölgenin insanını, tabiat güzelliğini çok sevmiş ve bir rivayete göre kendisi; ‘ben ölürsem beni İstanbul’a göndermeyin, buranın insanlarını ve tabiatını çok sevdim, beni buraya gömersiniz’ şeklinde vasiyeti üzerine, Trabzon’daki oğlu tarafından yapılan türbesine defn edilmiştir. Ölüm tarihi üzerinde kaynaklar arasında farklılıklar varsa da, genellikle 1505 tarihi kabul edilmektedir.

Gülbahar Hatun, Trabzon da Sancak Beyi olan oğlu Yavuz Sultan Selim ile birlikte Trabzon’a gelip burada kalırken, şehzade annesi olarak Trabzon Sancağına bağlı olan Rize Kazası’na bir ziyaret yaptığı, Rize’nin doğal güzelliğini ve insanlarını da çok sevdiği şeklinde, halk arasında rivayetler vardır. Şehzade annesi olarak ve adet olduğu üzere, kendi adını taşıyacak bir eser hatıra olarak bırakmak istemesi sonucunda, şehir merkezin hemen doğusunda mevcut yolun kuzey kısmına düşen bir yerde, kendi adını taşıyan bir hayır kurumu olarak bir camii şerif yaptırdığı bilinmektedir. “Trabzon Tarihi” yazarı Mahmut Goloğlu’da adı geçen eserinde; ‘Rize’de de Yavuz Sultan Selim’im annesinin adına yapılmış bir camiin bulunduğunu, yerin adının da Gülbahar Hatun Mahallesi olduğu’ nubelirtmektedir. Gülbahar Hatun’un (1487-1505) tarihleri arasında Trabzon’da yaşadığı bilindiğine göre bu camii şerifin, Gülbahar Hatun’un, Trabzon’a geliş ve ölüm tarihleri dikkate alındığında (1495-1505) yılları arasında yapıldığını kabul etmemiz daha uygun düşmektedir.

Rize’nin, Osmanlı İmparatorluğu tarafından, 1461 yılında Trabzon’un, fethiyle birlikte fatihin komutanlarından Sinop İlinin Beyi, Hızır Bey ve Fatihin bir deniz Paşası olan Cafer Paşa tarafından fetih edildiği kaynaklarda ifade edilmektedir. Cafer Paşa, İslamlaşa Mahallesi’nde (halen taş gövde ve kubbe kısmı orijinalliğini korumakta) olan bir cami yaptırmıştır. Bu camiin yapım tarihi de, mevcut kayak bilgilere göre, (1473) yılında yapıldığı tarihlendirilmiştir. Geniş bilgi için tarafımdan yazılan Rize’deki Eski Camilerden; “Cafer Paşa Camileri” yazıma internet ortamında ulaşılıp bilgi edilmesi mümkündür.

Kaynaklara göre, fetih yıllarında bu bölgede, yoğun olarak Hıristiyan Türkler yaşamaktaydı. Bölgeye Fetihle birlikte gelen Müslüman askerlerin yanında, bölgeye yakın İllerden, Anadolu’nun diğer bölgelerinden ve Balkanlardan, (1461-1583) yılları arasında (109) İl ve İlçelerden Fatih ve diğer Padişahlar tarafından Müslüman Türkler ve Müslümanlar yerleştirilmiştir. Böylece, bölgede yaşayan yerli halk olan Hıristiyan Türkler de, diğer bölgelerden gelen soy kardeşleri Müslüman Türkleri görünce, Hıristiyanlığı bırakıp yavaş yavaş Müslüman olmaya başladılar ve bunun sonucunda bölgede Müslümanların sayısı çok sayıda arttı. Haliyle de bölgede camilere ihtiyaç doğdu ve Gülbahar Hatun camiinin yapılış sebeplerinden biriside bu olmalıdır.

Bilindiği gibi camiler aynı zamanda eğitim ve öğretim yapılan yerler olarak bilinmektedir. Dâru’l‐Kurra (Kur’an öğretilen ve hâfız yetiştirilen mekteplerin, kıraat tâlimi yapılan medrese veya bölümlerin genel adı.) ve Dâru’l‐Hadis(Hadis ilminin öğretildiği cami ve medreselere verilen isim.) medreselerinin birçoğu camilerde açılmışlardır. Medreselerin ihtiyacı karşılayamamaları durumunda camiler içinde Dersiyye (derse ait, dersle ilgili) adı verilen örgün eğitim kurumları da açılmıştır. Dinleyicisi çok olan âlimler, dershaneleri kişileri almaya müsait olmadığından derslerini, medreselerde değil, camilerde vermeye başlamışlardı. 1908 II. Meşrutiyetin ilanından sonra bile Türkiye’nin bütün şehir ve kasabalarında medrese dersleri, camilerde okutulurdu.

Osmanlı medreselerinde mevcut odalarda kalan örenciler, medrese dershanelerinde belirli dersler görmekte, bunun dışındaki genel dersleri camilerde takip etmekteydiler. Halka açık olarak verilen bu dersleri, XVII. yüzyıldan sonra dersiâm (Medreselerde öğrencilere, camilerde halka açık ders verme yetkisine sahip müderris için kullanılan unvan; Müderris, Osmanlı Devleti ve Selçuklularda devlet ve toplum yapısında günümüz üniversite öğretim üyesine karşılık olarak kullanılan bir kavramdır. Medreselerde eğitim veren öğretim üyeliğinin bugünkü tam karşılığı profesörlük unvanıdır. )denilen hocalar vermekteydi.

Osmanlı camilerinde eğitim ve kültür faaliyetlerini tamamlayan önemli bir unsur da kütüphane oluşturulmasıydı. Bu kütüphaneler dersleri takip eden örenciler ve namaz vakitleri arasında boş vakti olan cemaat için oldukça faydalı olmuştur. Osmanlı şehir, kasaba ve köylerinde sübyan mektebi olmayan yerlerde çocukların eğitimi için caminin kullanılması oldukça yaygındı. Böylece; Cami ve okulların birbirlerini tamamlayan birer eğitim ve öğretim kurumları olduğu açıkça görülmektedir.

Gülbahar Hatun Camii hakkında; çok araştırmama rağmen camiin resmine ulaşamadım. Ben, Gülbahar İlkokuluna (1954–1959) yıllarında okurken bu tarihi cami mevcut idi. Biz öğrenciler teneffüslerde camiin içine girer gezerdik. Bu okulda okuyan ve daha sonraki tarihlerde bu okulda uzun sure müdürlük yapan Yüksel Şahin ve bazı Mahalle sakinlerinden aldığım bilgilere göre;

Eski Gülbahar Hatun Camii; kıble tarafına doğru dikdörtgen şeklinde yapılmış, cevre duvarları taştan örülmüş, kubbesi olmayan ahşap bir çatı ile örtülü, batı tarafında alçak bir minaresi olan ve kuzey tarafına sonradan eklendiği anlaşılan eğitim ve oturma amaçlı kargır ve ahşaptan yapılan bir ilave kısmı bulunmaktaydı. Camiin doğu ve kuzey tarafından iki kapısı bulunduğu, her iki yanlardaki taş duvarlarda ise ikişer küçük pencere olduğu tespit edilebilmiştir. 1956 yılında bu tarihi cami yıkılmıştır.

Bugün ise tarihi camiin biraz daha kuzey tarafına aslına uygun olmayan ve yıkılan tarihi binanın taşlarından, alt kısmı taş duvar olarak örülmüş ve kubbesi betonarme bir cami yapılmıştır. Sonradan taş duvarlar sıva ile maalesef kapatılmıştır. Cami görevlilerinden ve yöre halkından aldığım bilgilere göre tarihi camiin “Mihrabı” alınarak yeni yapılan camiye konulmuştur. Yeni yapılan Camiin giriş kapısı üzerindeki kitabede ise; “YAVUZ SULTAN SELİM VALİDESİ GÜLBAHAR SULTAN CAMİ-İ ŞERİFİ Yeniden İnşası 1956”; Camiin tabelasında ise; “Rize Müftülüğü Gülbahar Hatun Camii” yazılıdır.

Tarihi eski camie ait mihrabın, yeni camiye konulmuş olduğu, bilgi aldığım kişiler tarafından da doğrulanmaktadır. Rize Müftülüğü tarafından 14/04/2000 tarihinde düzenlendiği anlaşılan, halen cami okuma odasında çerçeveli şekilde düzenlenmiş olan “Cumhuriyet Öncesi Camileri Bilgi Formu” belgesinde; yapılış tarihinin 16. yüzyıl olduğu; döneminin, Osmanlı olduğu; Yaptıranın Gülbahar Sultan olduğu; Mülkiyetinin, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olduğu; belirtilmiştir. Belgede, eserin tarihçesi olarak ta; “.Yavuz Sultan Selim Trabzon Valisi iken annesi GÜLBAHAR HATUN tarafından 16. yüzyılda yaptırılmıştır. Eski cami harap olunca 1956 yılında biraz daha Kuzeye kaydırılarak yeniden yaptırılmıştır.” Bilgileri yer almaktadır.

 

 

 

 

RİZE GÜLBAHAR İLKMEKTEBİ

Bu tarihi camii şerif’in bitişiğinde yine aynı ismi taşıyan beş derslikli “Gülbahar İlkmektebi” 1923 tarihinde 6-7 mahalleyi hizmet veren bir bölge okulu olarak açılmıştı. Bu tarihi okul yıkılmış, önce devlet tarafından yerine yeni bir okul yapılmış, oda yıkılmış ve halen mevcut olan okul binası inşa edilmiştir.

Bu son okulun isminden,“Gülbahar” kelimesi kaldırılarak, Rize’mizin değerli iş adamı ve hayırseverlerindenŞevket Yardımcı tarafından bina yaptırıldığından, (arsası tamamen devlete tarafından karşılanmış olmasına rağmen) okulun ismi, “Şevket Yardımcı İlköğretim Okulu” olarak değiştirilmiştir. Okulda halen okuyan öğrencilerin giydikleri formalarında yazılı olan tarihten anlaşıldığına göre, Cumhuriyet yıllarında hizmete açılan okulun açılış tarihi, çok yanlış olarak, 1996 yılı olarak belirlenmiştir.

Tarihe ve kültürel değerlere pek kıymet verilmeyen Rize’mizde, tarihi bir okulun isminden, “GÜLBAHAR”kelimesi böylece kaldırılmış ve açılış tarihide böyle yok edilmiş oldu. Bir bölge okulu olan bu okuldan, bu tarihe kadar binlerce insan mezun olmuş ve o insanların diplomalarında (Gülbahar) kelimesi yer almaktadır.

Tarihine ve kültürüne sahip çıkan bugünkü nesiller olarak bizlere ve İl yetkililerine düşen görev,“GÜLBAHAR” kelimesini mevcut okul ismi içerisine tekrar koymak için gerekli çalışmaları başlatmaktır. “Ali Metin Kazancı Rize Lisesi” isminde olduğu gibi okul isminin; “Şevket Yardımcı Gülbahar İlkokulu/Ortaokulu” gibi olması kanaatimizce en uygun olanıdır.

 

 

Okul Arşivinde bulunan ve tarafından incelenen bir nolu Diploma Defterine göre: defterin sağ tarafı eski harflerle, sol tarafı ise yeni harflerle düzenlemiştir: Osmanlıca olan sağ tarafta:

1’inci sırada yer alan 72 numaralı öğrencinin isminin Şemsettin Efendi olduğu, mektebe girdiği tarihin 4 Kânunuevvel/Aralık 1340/1924, tasdikname tarihinin ise (Diploma) 01 Haziran 1926;

2’inci sırada yer alan 2 numaralı öğrencinin isminin Mustafa Efendi olduğu, mektebe girdiği tarihin 1 Eylül 1339/1923, tasdikname tarihinin ise (Diploma) 01 Haziran 1926;

3’üncü sırada yer alan 4 numaralı öğrencinin isminin Dursun Ali Efendi olduğu, mektebe girdiği tarihin 1 Eylül 1339/1923, tasdikname tarihinin ise (Diploma) 01 Haziran 1926;

4’üncü sırada yer alan 6 numaralı öğrencinin isminin Hasan Efendi olduğu, mektebe girdiği tarihin 6 Teşrinievvel/Ekim 1340/1924, tasdikname tarihinin ise (Diploma) 01 Haziran 1926;

5,6,7,8,9,10’uncu sıradaki öğrencilerin numara ve isimlerinin mevcut olduğu fakat mektebe giriş ve çıkış tarihlerinin işlenmediği;

11’inci sırada yer alan 21 numaralı öğrencinin isminin Şaban Hazım Efendi olduğu, mektebe girdiği tarihin 8 Teşrinievvel/Ekim 1339/1923, tasdikname tarihinin ise (Diploma) 16 Mayıs 1928;

12’inci sırada yer alan 30 numaralı öğrencinin isminin Şaban Hazım Efendi olduğu, mektebe girdiği tarihin 6 Teşrinievvel/Ekim 1340/1924, tasdikname tarihinin ise (Diploma) 16 Mayıs 1928;

görülmektedir.

Defterin tutulması böyle devam etmekte ve eski yazı ile yazılan son öğrencinin, 22 numaralı Ömer isminde bir öğrenci olduğu; 5 Eylül 1339/1923 tarihinde okula girdiği ve Haziran 1928 de mezun olduğu görülmekte ve Osmanlıca bölümün sonuna, Diploma Deftere düşülen bir notla;

“..Yeni yazıyla devam edildiğinden sol sahifeden başlandı..” notu düşülmüş ve Yeni harflerle sağ taraftan devam edilmiştir. Bu bilgilerden hareketle; okulun 1923 yılında eğitim ve öğretime başladığı, ilk tarihlerde (3) yıllık olan okulun, daha sonraki yıllarda (5) yıla çıktığı ve 1923 yılının Eylül ve Ekim aylarında öğrencilerin okula kaydoldukları görüldüğünden okul, Cumhuriyetin ilanından önce açılmıştır.

Bir numaralı Gülbahar İlkmektebi Diploma Defterinin yeni harflerle tutulan tarafında yazılı olan;

1’inci sırada 37 numaralı İbrahim oğlu Süleyman Efendinin yer aldığı, Ekim 1340/1924 de okula girdiği, Haziran 1929 tarihinde okuldan çıktığı, Tasdikname derecesinin ORTA olduğu; hiç bir iş yapmadığı notunun düşüldüğü, 2,3,4’üncü sıradaki öğrencilerin numaralarının okunamadığı;

5’inci sırada 75 numaralı Hasan oğlu İsmail Efendinin olduğu, Kasım 1341/1925 de okula girdiği, Haziran 1929 tarihinde okuldan çıktığı, Tasdikname derecesinin ORTA olduğu; hiç bir iş yapmadığı notunun düşüldüğü,

  1. sayfadaki yer alan öğrencilerden;

1’inci sırada 18 numaralı, Rıfat oğlu Hüseyin Efendinin olduğu, Şubat 1341/1925 de okula girdiği, Haziran 1929 tarihinde okuldan çıktığı, Tasdikname derecesinin İYİ olduğu; Rize Orta Mektebe devam ediyor notunun düşüldüğü;

2’inci sırada 99 numaralı, Selim oğlu Muzaffer Efendinin olduğu, Şubat 1926 da okula girdiği, Haziran 1929 tarihinde okuldan çıktığı, Tasdikname derecesinin İYİ olduğu; Rize Orta Mektebe devam ediyor notunun düşüldüğü;

3’ünci sırada 106 numaralı, Recep oğlu Osman Efendinin olduğu, Ekim 1926 da okula girdiği, Haziran 1929 tarihinde okuldan çıktığı, Tasdikname derecesinin İYİ olduğu; Rize Orta Mektebe devam ediyor notunun düşüldüğü;

4’ünci sırada 125 numaralı, Mustafa oğlu Ziya Efendinin olduğu, Eylül 1927 de okula girdiği, Haziran 1929 tarihinde okuldan çıktığı, Tasdikname derecesinin yazılmadığı ve Rize Orta Mektebe devam ediyor notunun düşüldüğü; yazılıdır.

 

 

GÜLBAHAR MAHALLESİNİN ESKİ İSMİ “KUVAROZ” HAKKINDA;

Gülbahar Mahallesinin eski ismi “KUVAROZ” dur. Rize Çayeli, Sabuncular mahallesinin eski adı da “Kovaroz” dur. Değişik kaynaklara göre;

Kuvar kelimesi; 1- Tel Yumağı; 2- Ham, Olgunlaşmamış İncir; 3- Anüs, Makat; eski ve orta dönem Yunancada (Kuvarion) ; Modern Yunancada Kuvari; Antik Yunancada, Kuvaris/Kuvaros (kıç, makat); manalarına gelmektedir. Yunanistan da aynı isimle bir köy adının mevcut olduğu görülmektedir.

Kovar-oz; Kovar Hazar boyu; Kovarlar; Macar boy birliğini oluşturan kabilelerden; KOVAROZ:Hazar Türklerin yerleştiği yer/vadi;

Hazar Türk devleti, (630-1030) tarihlerinde Orta Asya, Hazar ve Karadeniz ve Anadolu da kapsayan bir coğrafyada kurulmuştur.

Kuvar, Bulgar Türk boyu;

Kıpçakça Kuvar; sararmak solmak;

Rize ve Trabzon da; yumak; Rizede Kuvari: Ham incir;

Avarca da kvar, İp; manalarına gelmektedir.

Sokullu ailesinin isimlerinin, Tarihçi yazar Yılmaz Öztuna’ya göre, Sokoloviç= Şahinoğullarıolduğu belirtilmektedir. (Sokol= Şahin demektir.) Bu ailenin Balkanlardan gelerek Doğu Karadeniz’in bütün kıyı il ve İlçelerinde yerleştiği bu gün bile görülmektedir. Balkanlardan gelen Şahinoğulları ailesinin Gülbahar Mahallesinin eski ailelerinden olduğu da bilinmektedir.

Kanaatimizce: “Ham, Olgunlaşmamış İncir”; “Anüs, Makat”; eski ve orta dönem Yunancada (Kuvarion); Modern Yunancada Kuvari; Antik Yunancada, Kuvaris/Kuvaros (kıç, makat); kelimeleri yer adı/ismi olarak kullanılması pek mümkün görülmemektedir.

Oz, Öz ekleri; vadi, dere, dere yatağı, dağ arası geçit manasına olup coğrafi bir terimdir. (Bk. Osman Coşkun).

Sonuç olarak: Kuvaroz kelimesinin; “Bulgar Türkleri vadisi, yumak vadisi; Hazar Türklerinin yerleştiği/yaşadığı yer-vadi”;

anlamına geldiğini söyleyebiliriz.

 

27/12/2015

Kaynakça:

1- Mufassal Osmanlı Tarihi. Heyet. Cilt II. İst. 1958.

2- Ord. Prof. İ. H. Uzunçarşılı Osmanlı Tarihi Cilt II. Ankara 1988.

3- Hammer Büyük Osmanlı Tarihi cilt II. Milliyet Yayını İst.2010

4- Prof. Dr. Yaşar Yücel, Prof. Dr. Ali Sevim. Klâsik Dönemin Üç Hük. Fatih, Yavuz, Kanuni

5- Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar Türkiye (1074–1990), cilt II. Kül. Bak. Yayını.

6- Özhan Öztürk, Karadeniz Ansiklopedik Sözlük. 2005 İstanbul.

7- Şâkir Şevket, Trabzon Tarihi. Yayına Hazırlayan İsmail Hacıfettahoğlu İst. 2013.

8- Mahmut Goloğlu, Trabzon Tarihi, Trb. 2 baskı 2013.

9- Prof. Dr. Şehabeddin Tekindağ, MEB İslam Ansiklopedisi. Trabzon maddesi.

10- Prof. Dr. Feridun M. Emecen. Yavuz Sultan Selim. İzmir, Kasım, 2012..

———————————————————————————–

30 Aralık 2015

Haber Kaynağı: 

http://www.rizeninsesi.net/2015/12/30/rizeli-tarihci-ozkanin-kelaminden-rizede-yasan-bir-tarih/

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen