Yazar: Halil Inalcık
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
ISBN: 978-605/360-264-4
Sayfa Sayısı: 400
Yayım Tarihi: 2014
Baskı: 6
Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) Öğretmen
Rönesans Avrupası Türkiye’nin Batı Medeniyetiyle Özdeşleşme Süreci
Rönesans tarihini Batı dillerinden çevrilmiş kaynaklardan okuyanlar, konuyu adeta tümüyle Batı ve Orta Avrupa’da, bu bölgenin iç dinamikleriyle başlayıp bitmiş bir süreç olarak algılar. Oysa Halil İnalcık’ın Ankara Üniversitesi’nde yıllarca okuttuğu, Rönesans Tarihi derslerini izleyenler, Osmanlı Türklerinin de bu sürecin ayrılmaz bir parçası olduğunu gözlemlemişlerdir. Rönesans Avrupası, işte bu dersin notlarının, elden geçirilip kitaplaştırılmasıyla ortaya çıkmış bir yapıt. Rönesans ve Reform süreçlerinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa tarihini nasıl etkilediğini vurgulamasıyla, benzerlerinden oldukça farklı bir çalışma. Bir yandan Bizans’tan Avrupa ülkelerine iltica ederek hümanizmin önünü açan bilim adamlarının öykülerini gerçeklik zeminine oturturken, bir yandan da Osmanlıların siyasi dengeler üzerinden, bu süreçte doğrudan ve nasıl önemli bir pay sahibi olduğunu gözler önüne seriyor. Bu çalışma Osmanlıların, bundan sonra yazılacak Avrupa tarihlerinde karşı taraf değil, taraflardan biri olarak yer alması gerektiğini belirterek, genç kuşak tarihçilerin ufkunu açmak savında.
Çalışmanın ikinci bölümü, Türkiye’nin Batı Medeniyetiyle Özdeşleşme Süreci ise, Rönesans’ın ve hümanizmin Osmanlı-Türk tarihindeki yansımalarına odaklanıyor: Fatih Sultan Mehmed’in İtalya ve hümanizm öncüleriyle yakın ilişkisi, bu ilişkinin II. Bayezid ile zayıflayışı, Batılılaşmanın Osmanlı İmparatorluğu’nda topçuluk ve denizcilik gibi pratik alanlarda süregelişi, Lâle Devri ile Batı üstünlüğünün kabul edilişi, Tanzimat ile hukuk ve idarede güçlü bir Batılılaşma sürecinin başlayışı ve nihayet Atatürk devrimleriyle tam Batılılaşma hedefinin millî bir kültür dönüşümü haline gelişi…
Halil İnalcık bu eserinde, Batılılaşma hareketinin yakın tarihimizdeki gelişim sürecini, tanınmış sosyologların analizleriyle de değerlendirerek son gelişmelere ışık tutmaya çalışıyor. Bu süreçte Cumhuriyet tarihinde yaşanan çalkantılara değiniyor ve Suat Sinanoğlu’nun savunduğu, Türk hümanizm hareketinin tam Batılılaşmanın ön koşulu olduğu görüşünü de ayrıntılı biçimde ele alıyor.(Kapak yazısı)
****
400 sayfa olan kitap iki bölümden oluşuyor. Rönesans Avrupası, kitabın büyük bölümünü oluşturan bu kısımda yazar Avrupa’daki Rönesans ve Reform hareketlerini tarihleri, sebep ve sonuçları ile ele alıyor ve adeta o devir Avrupa tarihini anlatıyor. Olayları gelişiminde Osmanlıların etkisini ve Osmanlı-Avrupa ilişkilerini ortaya konuyor.
Kitabın ikinci bölümünde ise Türkiye’nin batılılaşma süreci çeşitli açılardan incelenerek günümüze kadar getiriliyor. Bu bölümde birbirinden ilginç başlıklar var:
Batılaşma ve Türk hümanizmi: Burada, Eski Yunan,Doğu ve Batı Klasiklerinin okunması ve benimsenmesi ile yeni bir anlayışın oluşacağı tezi ile söz konusu kitaplar Türkçeye çevrilmiş büyük bir tercüme hareketi başlatılmış ve “Türk Hümanizmi” oluşturulmaya çalışılmıştır. Hareketin fikir babası Suat Sinanoğlu dur.
Türkiye’de Kültür Değişimi: Türkiye’ de kültür değişimi macerası tarihi ve sosyolojik açıdan incelenerek anlatılıyor. Bu bölümde, Türk Hümanizmi, İslam Kültürü, Osmanlı Kültürü, Türkçülük, Halk Kültürü, Osmanlı Yüksek Kültürü “Zarifler”, Doğu kültürü, Batılılaşma Hareketleri gibi alt başlıklar var. Bu bölümde ayrıca Türk kültürü üzerine düşünce üretmiş fikir adamlarından Fuat Köprülü, Ziya Gökalp, Arnold Toynbee’nin görüşleri de değerlendiriliyor. Kültür maceramız Atatürk Modernleşmesinden, Türk-İslâm Sentezine oradan Küreselleşmeye kadar getiriliyor.
****
Medeniyetler İttifakı projesi kapsamlı bir projedir, Öte yandan bireysel kültürlerin korunması ve gelişmesi, UNESCO tarafından benimsenmiş esas hedeftir. UNESCO, The History of Humanity adlı eseri yeniden yayımlamıştır. Bu eseri hazırlayan Uluslararası Komisyonun felsefesi, tamamıyla bu doğrultudadır. Eeserin V. cildini editör olarak Peter Burke ile beraber yayımlamış bulunan Halil İnalcık Türkiye ilgili bölümü kitabına almıştır:
Bugün ortada olan gerçek, Cumhuriyet Türkiyesi’nde çeşitli menşeiden, çeşitli inançta grupların yaşadığı ve düşüncelerini özgürce tartışabildikleridir. Rus ordularının Kuzey Karadeniz, Balkanlar ve Kafkaslar’da her istilasında, 1783’ten beri birbiri ardından gelen göçlerle Anadolu bugün, imparatorluğun etnik ve kültürel bir minyatürü manzarası göstermektedir. Yalnız Türk kökenin-den olan yüz binlerce göçmen dışında; Müslüman olmuş, tarihte Osmanlı potasında ortak bir kültürü benimsemiş, menşeinde anadili Türkçe olmayan yüz binlerce Arnavut, Boşnak, Giritli, Çerkes, Abaza, Çeçen, Gürcü bu yurda gelip yerleşmişlerdir. Onları buraya, “anayurt”a koşuşturan şey, ortak tarih ve yaşam tarzı, kültür değil de nedir? Anadolu Türk’ü onları kendisinden saymış, kucak açmıştır. Tarih ve kültürün, etnik menşeinden çok daha güçlü bir sosyal etmen olduğuna daha iyi hangi örnek gösterilebilir? Onlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuşlar, modern Türkiye’nin oluşması ve yükselmesinde yaşamsal hizmetlerde bulunmuşlardır. Anadolu, onlar için gerçek bir “anayurt” olmuştur. Bugün Türkiye’de yaşayan her üç kişiden birinin ya kendisi, ya ana-babası, ya da yakın ataları göçmendir. Bu etnik çeşitliliğe rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasası, herkesi hukuk önünde eşit gören bir Türk vatandaşlığı, her inanç sahibini aynı düzeyde gören hoşgörülü bir rejimi temsil etmektedir. 1980’lerden beri etnik ve dinî ayrılık bilincinin körüklenmesi sonucu Türkiye, korkunç kayıplara yol açan bir gelişmeye sahne olmuştur. Türkiye geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi uzlaşı içinde birleşik bir refah devleti halinde, dünyanın medenî, büyük devletleri arasında yerini alabilir. Devlet, vatandaşa bu inanç ve bilinci vermelidir.