Evlerin sığınaklarında güvende olacaklarını düşünen kadın ve çocuklar da maalesef aynı kaderi yaşıyor o gece. O soğuk karlı kış gecesinde aileleriyle beraber ormanlardan geçip buzlu nehirlere girmek zorunda kalan Hocalı sakinlerinin çoğu, komşu Ağdam iline varmak üzereyken Ermeni askerleri tarafından kuşatılarak topluca öldürüldü ve bir kısmı rehin alındı. Rehin alınanların büyük bir kısmının akıbeti bugün dahi bilinmiyor. Ermeni askerler rehin aldıkları sivillerin kulaklarını ve burunlarını kesmiş, gözlerini çıkarmış, çocukları annelerinin gözlerinin önünde öldürmüş, kadınları ve yaşlıları zırhlı araçların arkasına bağlayıp sürüklemiş, hamile kadınları süngülemiştir. Bu insanlık utancı haftalarca sürmüştür. Rehin alınan bin 275 kişi günlerce işkence gördü; kimisi dayanamayıp hayatını kaybetti ya da canına kıydı.
*****
Narmina MUSTAFAYEVA[i]
O gece orada yaşananları dinlerken insan donup kalıyor. Üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen, Hocalı’da yaşanan soykırımı dinleyenler bu acıyı bedenen hissedebiliyor. O korkunç geceyi yaşayanlardan bir görgü tanığı “Allah’a, ‘Bana yardım etme; beni öldür’ diye yalvardım” diye feryat ediyor. Bu cümleyi duyunca “Bu kadarı nasıl olabilir?” diye soruyor insan kendine. Bu düşünceyle, Hocalı’da Azerbaycanlılara karşı gerçekleştirilen zulmün boyutunu biraz da olsa tasavvur edebiliyoruz.
Dünya tarihi günümüze kadar birçok savaşlara tanıklık etti. Fakat Hocalı soykırımı, savaşlar esnasında uyulması gereken uluslararası hukukun ilkeleriyle bağdaşmayan, insanî değerleri hiçe sayan tavır ve icraatların 20. yüzyıldaki nadir örneklerinden biridir. Ermenistan silahlı birlikleri tarafından bir gecede hunharca katledilen çocuk, kadın, yaşlı sivil sayılarına baktığımızda bunu açık şekilde tespit edebiliriz.
Dağlık Karabağ’da 2 bin 500 ailenin, toplamda 7 bin kişinin yaşadığı bir yer Hocalı. Küçük, kendi halinde insanların yaşadığı bir şehir. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan mütevazı insanların yuvası, evi. 1992’nin 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan, tarihin değişeceği, karanlık sayfalarına yeni bir soykırımın ekleneceği o soğuk Şubat gecesi, Ermenistan silahlı birlikleri, Sovyetler Birliği’nin Hankendi’de konuşlanmış dönemin 366. Motorize Piyade Alayı’nın desteğiyle kuşatıyor Hocalı’yı. Şehre giriş çıkışlar kapatılıyor ve şehir dört bir yandan tankların ateşine maruz kalıyor. Savunmasız kalan şehre giren Ermenistan’a bağlı askeri birlikler, asker ya da sivil ayırt etmeksizin insanları kurşuna diziyor.
Evlerin sığınaklarında güvende olacaklarını düşünen kadın ve çocuklar da maalesef aynı kaderi yaşıyor o gece. O soğuk karlı kış gecesinde aileleriyle beraber ormanlardan geçip buzlu nehirlere girmek zorunda kalan Hocalı sakinlerinin çoğu, komşu Ağdam iline varmak üzereyken Ermeni askerleri tarafından kuşatılarak topluca öldürüldü ve bir kısmı rehin alındı. Rehin alınanların büyük bir kısmının akıbeti bugün dahi bilinmiyor. Ermeni askerler rehin aldıkları sivillerin kulaklarını ve burunlarını kesmiş, gözlerini çıkarmış, çocukları annelerinin gözlerinin önünde öldürmüş, kadınları ve yaşlıları zırhlı araçların arkasına bağlayıp sürüklemiş, hamile kadınları süngülemiştir. Bu insanlık utancı haftalarca sürmüştür. Rehin alınan bin 275 kişi günlerce işkence gördü; kimisi dayanamayıp hayatını kaybetti ya da canına kıydı.
Bu soykırımda 613 Azerbaycanlı hayatını kaybetti. Bunlardan 63’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’i yaşlı olmak üzere sekiz aile tamamen yok edildi; 25 çocuk her iki ebeveynini 130 çocuk ise ebeveynlerinden birini kaybetti. Bin kadar kişi de ağır yaralandı. Bugün 150 kişi hâlâ kayıp ve kendilerinden haber alınamıyor.
Hocalı’da öyle bir katliam yaşandı ki, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), yaşananları Dağlık Karabağ savaşında yapılan en büyük katliam olarak niteledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ilgili kararında Hocalı’da yaşananlar, savaş suçları veya insanlık aleyhine suçlarla eşdeğer eylemler olarak kabul edildi.
Azerbaycan Parlamentosu 1994 yılında, Hocalı’da yaşananların “soykırım” olduğunu ilan etti. Önce millî lider Haydar Aliyev ve sonrasında Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in üstün çabalarıyla, Hocalı soykırımının perdelenerek görmezden gelinmesine izin verilmedi. Hocalı Soykırımı’nın bir soykırım olduğu gerçeği tanıklarıyla tüm dünyanın gözleri önüne serildi.
Bir zamanlar acı gerçek karşısında susanlar da zamanla bu gerçeği kabullenmek zorunda kaldılar. O gece Hocalı’da yaşananların tarihin tanıklığında aydınlanması sağlandı. Dünyanın 17 ülkesi ve ABD’nin 20’den fazla eyaleti Hocalı soykırımını kınayan kararlar kabul ettiler. Bu vesileyle, kardeş Türkiye Cumhuriyeti’ne her zaman ve her konuda olduğu gibi bu acıyı bizimle paylaştıkları için teşekkür etmek isterim.
Dönemin Ermenistan savunma bakanı olan ve 2018 yıllına kadar cumhurbaşkanlığı görevini yürütmüş olan Serj Sarkisyan 2001 yılında bir röportaj esnasında, Hocalı’da yaşananları şöyle ifade etmişti: “Hocalı’dan önce Azerbaycanlılar Ermenilerin sivillere dokunmayacağını düşünüyordu. Biz bu algıyı kırdık.”
Böyle fikirlere sahip olanların Ermenistan yönetiminde yer aldığı düşünüldüğünde, Ermenistan’da faşizmin devlet politikası haline gelmesinin nedenlerini anlamak pek zor olmuyor. Şöyle ki 27 Eylül 2020 tarihinde başlayıp 44 gün devam eden Vatan Savaşı’nda da, Ermenistan askeri operasyon alanlarından çok uzak mesafede olan Azerbaycan’ın sivil şehirleri Gence, Berde ve Terter’i uzun menzilli roketlerle hedefe almış ve 12’si çocuk 27’si kadın olmak üzere 100’ü aşkın sivil Azerbaycanlı hayatını kaybetmiş, 423 sivil de yaralanmıştır. Vatan Savaşı sonucunda, 30 yıla yakın Ermenistan işgali altında bulunan ezeli Azerbaycan topraklarının şanlı ordumuz tarafından azat edilmesi, Hocalı soykırımı kurbanları ve aileleri için bir nebze de olsa teselli sebebi olmuştur. O gece Hocalı’da katledilenler aramızda yoklar, sağ kalabilenler için ise hayat hiçbir zaman eskisi gibi olmadı.
Hocalı’nın yarası ve şehitlerimizin hatırası hepimizin kalbinde daimî yaşayacaktır.
Allah rahmet eylesin!
——————————————————
Kaynak:
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-sabahi-olmayan-gece-hocali-soykirimi/2156921
[i] Azerbaycan’ın İstanbul Başkonsolosu