TRT Eski Genel Müdürü (1976-1977) Prof. Dr. Şaban Karataş Hoca 14 Şubat 2016 Pazar günü sabaha karşı saat 04.00 sularında Ankara’da ruhunu teslim etmiştir. Bugün ebedi yolculuğuna uğurluyoruz.
Kısa hayat hikâyesi şöyledir:
1928 yılında Konya Ereğlisi’nin Orhaniye köyünde Merhum Cafer Bey ile Nefise Hanım’ın oğlu olarak doğmuştur. Ereğli Samet Paşa İlkokulunu, Niğde Ortaokulunu ve Adana Erkek Lisesini bitirdi. 1953 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinden Ziraat Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu.
30 Temmuz-1 Kasım 1953 tarihleri arasında Ziraat Bakanlığı Elazığ Mücadele Enstitüsü asistanı olarak çalıştı.
1958’de aynı fakültede doktorasını tamamladı. 1959-1961 yıllarında ABD Cornell Üniversitende istatistik ilim dalında doktora ve doktora sonrası kurslara devam etti. İngilizce ve Fransızca biliyordu. 1962’de doçent oldu. 1964 yılında Eisenhower bursundan faydalanarak Amerikan üniversitelerinin kuruluş ve işleyişlerini inceledi. 1966’da profesör oldu. Ankara Üniversitesi Zootekni kürsüsünde 30 Haziran 1966 tarihlerinde bölüm başkanlığı yaptı.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi ile Ziraat Fakültesi Dekanlıklarında bulundu. ODTÜ mütevelli heyeti üyeliği ayrıca Milli Verimlilik Merkezi yönetim kurulu üyeliği yaptı.
1975 yılında TRT yönetim kurulu üyeliğinde, 1976 ve 1977 yıllarında da TRT Genel Müdürlüğü görevinde bulundu.
Vakıflar Bankası İdare Meclisi üyeliği, Bezm-i Alem Üniversitesi kurucu mütevelli heyet başkanlığında bulundu.
5(16)inci dönem Konya, 20. Dönem Ankara Milletvekilli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği yaptı.
Genetik, istatistik ve hayvan ıslahı konularında ders kitapları ve ilmî araştırmalarından başka çeşitli konularda makaleleri vardır. Bu makaleler Tercüman, Adalet, Orta Doğu gazetelerinde ve Bayrak dergisinde yayınlanmıştır.
Şaban Karataş Hoca, milletimize binlerce öğrenci, üniversite hocası, bürokrat yetiştirmiş ve birçok milliyetçi şahsiyetin Türk milletine hizmet yolunda siyasete girmesine vesile olmuştur.
Gönlü zengin, kapısı herkese açık, kendisinden istenilen hiçbir yardımı geri çevirmeyen, gerekirse onlar için bakanların kapısını aşındıran, ihtiyaç sahiplerinin işlerini kendilerinden daha sıkı takip eden bir hayırseverdi.
Sadece yakınlarının değil milletimizin başı sağ olsun. Zira, o Türk milletinin iman ve ruh köküne bağlı gerçek bir Türklük aşığı, imanlı ve vatansever bir Türk aydınıydı. Gerçek bir aydın olmanın haysiyet ve mes’uliyetini taşıyan bir insandı.
“TRT Kavgası” isimli eserinin ön sözünde çocukluk yıllarını şöyle anlatır:
“Yokluk içinde büyüdüm. Yavan yedim, yayan yürüdüm. Öküz güttüm. Simit sattım. Dondurmacı çıraklığı yaptım. Fabrikada işçilikle harçlığımı ve kitap paramı kazandım.
Bir orta Anadolu kasabasında, fakiri zengini pek öyle seçilmeyen mahallelerde yetiştim. Camii Kebir Mahallesi’nde komşu halleri gördüm. Gülenle güldüm, ağlayanla ağladım.
“Yol parası” denen verginin, o zaman pek yaygın olan sıtma salgını gibi, mahallemize nasıl yayıldığını, fakir-fukarayı nasıl kavurduğunu bilirim…”
Yine aynı kitabın ön sözünde siyasete ilgisini şöyle anlatıyor:
“Lise talebesiyim. Hocaların ağzında Ziya Gökalp’tir gidiyor. Orta mektepte okuduğum bazı mecmualardan kalma bilgi kırıntılarına bunlar da eklenince Ziya Gökalp kafamda efsaneleşti. Masal kahramanı oldu. Söylenenlerden bir heykel çıkardım ve zihnimde süsledim. Sonra bu heykeli beğenmedim, doğrusunu aramaya koyuldum. Bir iki kitap buldum, hep aktarma bilgiler. Olmadı… Öğrendim ki, Gökalp’in eserleri yeni harflere çevrilememiş. Eski harfleri öğrendim ve Gökalp’i okudum. Gökalp beni çıldırttı. Bu, siyasete başladığımın resmiydi…”
Şaban Karataş Hoca, doğum tarihinden de belli olduğu üzere Cumhuriyet’in ilk nesillerindendir. Ama bazıları gibi Batıcı ve inkârcı değildir. Yerli ve millî bir Türk aydınıdır. Yabancılaşmadan çağdaşlaşmak fikrine inanmış ve bu sebeple de kendi alanında Batı’nın en iyi üniversitelerinde ilim tahsil etmiştir.
Birden fazla yabancı lisan öğrenmiş, buna ilaveten Türk tarihinden, Türk-İslam medeniyeti eserlerinden ve Türk kültüründen, yüce dinimiz İslam’ın engin muhtevasından da aldığı feyz ile millî tarih şuuruna bağlı ve milletimizin özlediği örnek bir Türk aydını vasfını kazanmıştır.
Millet iradesine saygılı ve Cumhuriyet’e son derecede bağlıdır. Ama Kemalist değildir. Bu konuda Atatürk’ün Büyük Nutku’ndaki sözlerinden de yola çıkarak şöyle demektedir:
“Türk Milliyetçisi Mustafa Kemal Paşa olmasaydı Dumlupınar kazanılır mıydı, diye sormaz. Türk ordusu Dumlupınar’ı kazanmıştır. Bu sonuç Türk milletindeki hürriyet ve istiklal fikrinin ölmez abidesidir. Mustafa Kemal Paşa da bu milletin çocuğu ve o ordunun başkumandanı olarak ebediyete kadar mesut ve bahtiyardır…”
Bir yılı aşmayan TRT Genel Müdürlüğü süresince, Türk milletinin varlığına kasteden bütün şer güçlerin, aşırı sol devrimcilerin, bölücü mihrakların akıl almaz hücumlarına maruz kalmış, ama yılmadan TRT yayınlarının gerçek anlamda millî bir muhteva kazanması için olağanüstü çaba sarf etmiştir.
Danıştay kararı ile atama kararnamesi iptal edilinceye kadar gecesini gündüzüne katarak çalışıp TRT’yi Türk milletinin gerçek manada bir sesi yapma konusundaki şuurlu hizmet ve gayretlerinden bir an olsun geri kalmamıştır.
Rahmetli hocayı daha sonra 16. Dönem Konya Milletvekili olarak TBMM’de görüyoruz. O yıllarda Türk milletinden aldığı vekâleti layıkıyla kullanamayan ve birtakım muhtıra ve benzeri müdahalelere sessiz kalan siyasetçilerle ilgili hükmü şöyledir: “Bunlar, analarından korkak doğmuşlar.”
1980’den sonra en büyük hayali İstanbul’da Bezm-i Alem Valide Sultan Hastanesi merkez olmak üzere bir Bezm-i Alem Üniversitesi kurmaktı. Fakat devrin muktedirleri Şaban Hoca’nın fikir ve inanç kimliğinden dolayı buna imkan ve fırsat vermediler.
Ankara’da yaşadığı yıllarda uzun süre Ankara Aydınlar Ocağı’nı bir fikir ve irfan merkezi hâline getirerek bu sahada da büyük hizmetleri olmuştur.
Her hafta sonu tanınmış fikir adamlarını, siyasetçileri, bürokratları Ankara Aydınlar Ocağı’na davet ederek bu zengin fikir sofrasından bizim de nasiplenmemizi sağlardı.
Esasen Merhum Şaban Karataş Hoca’m ve yaşıtı bir avuç Türk aydınının bizim neslimizin fikrî şahsiyetimizin oluşmasında ve mücadele azmimizin kuvvetlenmesinde çok önemli yerleri olmuştur.
Yanlış hatırlamıyorsam 1987 veya 1988 Ramazan ayında Klasik Türk Musikîsi’nin zirve sanatçılarından Merhum Bekir Sıtkı Sezgin Bey’i Ankara’ya bir konser vermek üzere davet etmişti. O tarihlerde Devlet Bakanı olan Sayın Cemil Çicek Bey’in de aralarında bulunduğu seçkin ama az bir dinleyici topluluğu vardı. Salon oldukça tenhaydı. Merhum Şaban Hoca bu duruma sitemini şöyle bir zarif ifade ile dile getirdi: “Anlaşılan Ankara’mız henüz Klasik Türk Musikîmizin kıymetini anlayacak noktaya gelememiş.”
Merhum Şaban Karataş Hoca, çok eskiden geçirdiği bir kazadan dolayı omuriliğindeki rahatsızlığın artması sebebiyle -yanlış hatırlamıyorsam- 2007 yılından itibaren tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkûm oldu.
Başkent Üniversitesinin Ayaş’taki sağlık merkezinde başlayan tedavisine rağmen bu rahatsızlığı hep devam etti. Ama son bir seneye kadar; şuuru açık, hafızası güçlüydü ve Türk milliyetçiliğine hizmet heyecanını hiç kaybetmemişti. Ayaş’taki tedavisinde başlayan ziyaretlerimizi, mümkün olduğunca devam ettirdik. Bir kere yukarıda yazdığım muameleden dolayı MHP’ye ve Türk milliyetçilerine asla darılmamıştı. Hatta MHP sohbet konusu olduğunda oğlu Kürşat Bey “sizin parti” diye şaka yollu takıldığında, merhum Hoca “Sizin parti değil, bizim parti; MHP hepimizin partisidir.” derdi.
Esasen gençlik yıllarından itibaren, Türk Milliyetçiliği idealinin yılmaz bir savunucusu idi. Her ziyaretine gidişimizde sağlık durumu ile ilgili hiçbir şikâyetine şahit olmadık. Daima Türk milletini, Türk-İslam Dünyası’nı ve bunların geleceğini konuşur, milletimizin varlığına ve birliğine yönelen tehdit ve şer güçlere karşı millî birliğimizi, Türk tarihinin enginlikleri ve yüce dinimiz İslam’ın tevhid inancı üzerine bina etmemiz gerektiğini söyler ve bunun için de “Şuurlu, imanlı ve vatansever nesiller yetiştirmeliyiz.” derdi.
Vatanına son derece bağlıydı. Kızı Meltem Hanım, Amerika’daki üniversite görevinde olduğu için zaman zaman Şaban Hocamızı birkaç aylığına da olsa ABD’ye götürürdü ve her seferinde merhum Hoca’nın “Ben gâvur ellerinde ölmek, buralara gömülmek istemiyorum. Beni vatanıma götürün.” ısrarları üzerine çok geçmeden onu Türkiye’ ye getirirlerdi.
Uzun yıllardır devam eden rahatsızlığı süresince yanından bir an olsun ayrılmayarak bütün hizmetlerini gerçek bir Türk Hanımefendisi olarak, bizzat müstesna bir eş sadakati ve adeta bir anne şefkatiyle yapan muhterem eşi Hayriye Anne’ye (Muhterem Hayriye Karataş Hanımefendi kendisine böyle hitap etmemizi ister.) başsağlığı diliyoruz. Yurt dışı görevi gereği gurbet ellerde yaşadıkları için ancak babalarının cenazesine gelebilen oğlu Kürşad Bey ve kızı Meltem Hanım’a ve bütün dostlarına, sevenlerine başsağlığı ve engin sabırlar niyaz ediyoruz.
Sayıları gittikçe azalan bu müstesna insanlardan Şaban Karataş Hoca’mızın vefatından dolayı milletimizin başı sağ olsun diyor, kendisine sonsuz iman ettiği Cenab-ı Hakk’tan rahmetler niyaz ediyoruz. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.