Geçen yazıda, maskara oryantalistlerin oltasına takılan, onların ilmî görünüşlü zokalarını yutan bâzı ilâhiyatçılardan söz etmiştik. Maskara oryantalistlere “maskara” deyişimizi yadırgayanlar olabilir. Oryantalistlerin yaptıkları maskaralıklardan birkaçını başlık olarak verelim:
Osmanlı Pâdişahları niçin hacca gitmedi?
Arapça, Türkler yüzünden bozuldu.
Osmanlı, Endülüs’ün düşmesine niçin göz yumdu?
(Geçen haftaki yazıda 7 konudaki maskaralıklarını anlattım.)
Ciddî olsunlar, ciddîye alalım, maskaralık yapmasınlar, “maskara” demeyelim.
***
Zokayı yutanlar, aldanıp oryantalistlerin ortaya attığı yanlış görüşleri dilimize aktararak mârifet yaptıklarını zannedenlerin sâdece bâzı ilâhiyatçılardan ibâret olmadığı, Tanzîmât’tanberi süregelen kültür istilâsı zemîninde yetişen birçok tarihçimizin de ilmî görünüşlü zokayı –maalesef- yutmuş oldukları görülüyor.
Balina veya kocaman deniz hayvanı, yağ görünüşlü, yağın içindeki zokayı yutuyor; oryantalizmin arka planını ıskalayan akademisyenler de ilmî görünüşlü zokayı yutuyorlar.
Asker işgalinden bin beter (bed: kötü, bedter/beter : daha kötü) olan kültür istilâsı, böyle bir felâkettir: Düşmanının –sana karşı olan- değerlerini, değerlendirmelerini, gönüllü olarak benimsersin, mârifet yaptığını, ilerlediğini, geliştiğini zannedersin.
Osmanlı’nın kurduğu Yüce Devlet’ten, Avrupa’lı –Amerika, onun uzantısıdır- israrla, şeytanca inatla “imparatorluk” diye söz eder, ilmî görünüşlü kitapları bu ifadeyle doludur. “Bizim” birçok tarihçimiz de, Osmanlı’nın, kendi devletinden asla “imparatorluk” diye söz etmemesine hiç dikkat etmeyerek bu YANLIŞ sıfatı atalarımıza yapıştırır durur; imparatorluğun ‘büyük devlet’ olduğunu zanneder: Devlet ile, Avrupa’da 1648 Westfalia anlaşmasından sonra kurulan, Parlamentolu State/Etat/Staat yapılı kuruluşlar arasındaki farktan habersizdir. (Öğrenmek isteyenler, Analitik Osmanlı Tarihi kitabımızın {İnkılâb Yayını, 0212 524 44 99} 23. sayfasına bakabilirler.)
Ticâretle, helâl yoldan çok kazanıp zengin olmuş namuslu tâcir ile, uyuşturucu işinden zengin olmuş mafya babasını aynı kefeye koymak gibi bir şey: ikisi de zengin ya; ikisi de büyük.
Osmanlı da büyük, geniş topraklara sâhipti, İngiltere, Fransa da öyle; İngiliz ve Fransız imparatorlukları var, Osmanlı da öyleydi zavallı mantığı.
Şap ta beyaz, şeker de. Kömürün ham maddesi de karbon, elmasınki de.
Yapı farkı? Dünyâ Görüşü FARKI?
Osmanlı, Kâinatı Yaradan’ın cihâd buyruğuna uyarak genişlemiş, kutlu buyrukları yaymış, hâkim kılmış, Avrupa’lı kâfirler ise, îcâd ettikleri ateşli silâhların verdiği güce dayanarak yeryüzünün her tarafına gidip, (devlet demiyelim, bu kelimenin haysiyeti var) State çapında, Kingdom çapında, Etat çapında SOYGUNCULUK, EŞKIYÂLIK yapmışlardır.
Bakın imparatorluk ne yapıyor:
Fransa Cezayir’den çekilirken Cumhurbaşkanı De Gaulle: “Biz Cezayir’den çekileceğiz ama yerimize bıraktığımız yönetici elit, bizim çıkarlarımızı bizden daha iyi koruyacak” demişti. İşte bütün sır burada gizliydi. Dikkat buyurun.
Tunus’ta, sürgüne göndererek kahraman görünümü kazandırdıkları Burgiba’nın Tunuslulukla, İslâm’la ne ilgisi kalmıştı?
Fransa’nın Cezayir’e atadığı Fransız vali şunları demişti: “Cezayirlileri Kur’an okudukları, Arapça konuştukları müddetçe yenmemiz mümkün değildir. Kur’an’ı aralarından kaldırmamız ve Arapça dilini söküp atmamız gerekir.” Cezayir’de bu politikayı uyguladılar.
Fransa Senegal, Çad, Nijer, Gine, Kamerun, Cezayir, Tunus, Kongo, Fildişi Sahili gibi sömürdüğü ülkelerde yeni Fransız radyoları, kitapları, kanalları, dergileri, oyunları kurdu. Halkların zihinleri Fransa’dan başka birşey düşünemeyecek hale geliyordu. Bu ülkelerde Fransızca ülkenin ana dilinden daha iyi konuşulmaktadır. Öyle ki Fransızca konuşmak üstünlük ve karizma meselesi kabul ediliyor. Kurduğu eğitim sisteminde yetişen kişileri de ülkelerin başına getirip hakimiyete, sömürmeye devam etti.
Fransa Avrupa Birliği üyesi olarak Frank’ı bırakıp Euro kullanır, ama, eski sömürgelerinde Fransız Frangı kullanılır!
Gine Bissau, Ekvator Ginesi, Burkina Faso, Benin, Nijer, Mali, Senegal, Togo, Gabon, Çad, Kongo, Kamerun ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerin kullandığı Fransız Frangı bu ülkeleri bitirdi, fakir ve çaresiz bıraktı. Fransa 1961’den beri 14 Afrika ülkesinin ulusal parasını, rezervlerini elinde tutuyor. Fransa bu ülkelerden yıllık 500 milyar dolar kazanç elde ediyor. Merkez Bankaları Fransa kontrolünde. Bu ülkeler paralarına erişemiyor. Paralarının sadece %15’ine erişime izin veriyor.
İngiliz emperyal gücüne bakalım, ne yapmış (kısaca, özetin özeti):
İngiltere, 1858 de işgal ettiği zengin Hindistan’da öyle VERGİLER koydu ki, vakıf mütevellileri, toprak sahipleri, mülklerini BIRAKMAK zorunda kaldılar, Hind halkı fakirleşti, servet İngiltere’ye aktı; Sterlin niçin bilmem kaç lira eder dersiniz?
İngiltere de Hindistan’da, Hindli olarak doğmuş, fakat İngiliz kültürüne devşirilmiş, dışı Hindli, içi İngiliz diyebileceğimiz tiplere yönetimi bırakmıştı.
İngiltere, İngiliz dokuma sanayii karşısında varlık göstermemeleri için, binlerce Hindli dokumacnın başparmaklarını kesti!
İmparatorluk, sömürme nasıl oluyormuş?
Ah papağan târihçilerimiz! Sizi ne uyandırır?
Avrupal’lı Emperyalistlerin şeytanca inatla, Osmanlı Devleti’nden
“imparatorluk” diye söz etmeleri, Osmanlı’yı da kendileri gibi emperyalist görmek ve göstermek istemeleri yüzündendir.
Osmanlı’nın imparatorlukla NE ALÂKASI VAR?
Osmanlı, idaresi altındaki gayrı Müslimlere “Millet Nizâmı” uygulayarak onların dillerini, inançlarını, kültürlerini, geleneklerini kimliklerini korudu.
İstanbul’un fethi/İslâm’a açılışı üzerinden 5,5 asır geçmesine rağmen, Rum gençler, kış ortasında Patrik’in Halic’e attığı haçı çıkarma g e l e n e ğ ini sürdürüyorlar.
Osmanlı, idâresi altındaki gayrı Müslimlere dilini de DAYATMADI. Bulgarca, Sırpça unutulmadı.
Divân-ı Hümâyûn’a şikâyet, dâvâ için gelene, Divân-ı Hümâyûn Tercümanları yardımcı oluyorlardı.
***
İbret vericidir, anlatmadan geçemeyeceğim:
1982 veya 83 yılında, Türk-Arap İlişkileri İnceleme Merkezi, Boğaziçi Üniversitesi’nde Basra Körfezi ile ilgili bir uluslararası bilim toplantısı düzenlemişti. Cambridge’den gelen tarih profesörüne; “Osmanlı ile ilgili ‘imparatorluk’ sıfatının değiştirilmesi” gerektiğini söyledim. Yanıt aynen şu oldu : You will never be able to change it. (Asla değiştiremeyeceksiniz.)
Kitaplar dolusu yerleşmiş yanlış ifadeye güvenerek bu dayatmanın sürdürülebileceği kanaatindeydi.
İzlenim Dergisinde çıkan yazımda, olayı anlattım ve önce -kültür istilâsı sonucu- okul kitaplarımıza kadar girmiş olan bu kirli kelimeden kitaplarımızı temizlememizi, sonra da Osmanlı’dan ‘imparatorluk’ diye söz eden yabancıların Osmanlı Arşivine sokulmamaları gerektiğini yazmıştım.
Yunus Emre’nin;
Dağ nice yüce olsa, Yol onun üstünde aşar
sözünü anıp, Yol’u kullanarak yanlış ifadeler dolusu kitap dağlarını aşabileceğimizi belirtmiştim.
***
Türk târihçileri, Osmanlı hakkında iğrenç “impararorluk” sıfatını kullanmayı TERKETMEYİ NE ZAMAN düşünebilecekler ???
Derin uykudaki bâzılarını uyandırmak için, 10 defa vurup 1 diye saymak mı gerekir?
27 Eylûl 2020