Maalesef halkımız tarafından boğaz ağrısı, kronik diz ağrısı dahi acil telakki edilebilmekte ve öncelik talep edilebilmektedir. Bu anlayış, birçok kez acil olmayan hastalar ile özellikle acil hekimleri arasında tartışmalara neden olmaktadır. Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT) son düzenlemelerle acil olmayan hastalar için yeşil alan kodlaması uygulanmaktadır. Yeşil alan kapsamındaki hastalardan devlet sağlık sunucuları için 5 TL, özel sağlık sunucuları için ise 12 TL muayene katkı payı alınmaktadır. Sarı alan veya kırmızı alan kapsamındaki hastalardan ise katkı payı alınmamaktadır. Bu uygulama, maalesef amacına uygun olarak kullanılamamaktadır. Hekimler, hür iradeleriyle karar verememekte, uygulama hakkında bilgisi olan hasta ve hasta yakınlarınca yeşil alan kodlanmaması için baskı görmektedir. Bu uygulamanın o anki durumun çözümünde katkısı olmadığı, bu hastalara acil hasta gibi davranıldığı, acil servis hizmetlerinde aksamaların devam ettiği, hasta ile doktor arasına yeni bir tartışma konusunun eklendiği unutulmamalıdır.
*****
Uzm. Dr. İsmail SERT
Toplumların en önde gelen sorunlarından biri olan şiddet, sağlık alanında da istenmeyen seviyelere yükselmiş ve hızla da artış göstermektedir. Bir yandan Tıp Bayramını kutlarken, bir yandan da ne yazık ki her gün, yeni bir sağlık çalışanına şiddet haberiyle karşılaşmaktayız. İlk başta büyük ses getiren eylemlerle kınanan bu üzücü olaylar, artık sağlık çalışanlarınca dahi gündelik yaşamın bir parçası olarak algılanır duruma gelmiştir. Bu süreçte şüphesiz sayısız eylemlere rağmen sorunun çözümünde yeterli yol alınamamış olması büyük rol oynamaktadır.
Ülkemizde sağlık çalışanlarına sözel saldırı ile başlayan süreç, zamanla darp ve cinayet aşamasına kadar gelmiştir. Sağlıkta şiddetin sorumlusu olarak birçok sağlık çalışanı, Sağlık Bakanlığı’nı ve uygulamalarını suçlamaktadır. Sağlık Bakanlığı ise sağlıkta şiddetin sadece Türkiye’ye özgü bir sorun olmadığını, tüm ülkelerin problemi olduğunu belirtmektedir. Bu konuda aldığı önlemleri medya ve sağlık çalışanlarıyla paylaşmaktadır.
International Labor Office, World Health Organisation, Public Services International ve International Council of Nurses tarafından düzenlenen ‘Workplace Violence in the Health Sector’ raporuna göre sağlık çalışanlarının % 50’den fazlası, son bir yılda psikolojik veya fiziksel şiddete uğradığını belirtmiştir. Bu oran, Bulgaristan’da %75.8, Güney Afrika’da %60, Avustralya’da %67.2 ve Brezilya’da ise %46.7’dir. İngiltere ve İrlanda’da kaza yeri ve acil serviste şiddetin sıklığının incelendiği bir çalışmada, acil servis çalışanlarının sadece %9-17’si hiç fiziksel saldırıya uğramadığını belirtmiştir1. Amerika Birleşik Devletlerinde 65 acil servisi kapsayan anket çalışmasında (3518 katılımcı) katılımcılardan sadece %25’i acil serviste çalışırken kendini güvende hissettiğini belirtmiştir.2 Türkiye özelinde sağlıkta şiddet istatistiklerini incelediğimizde; %62-90 oranıyla pratisyen hekimler, sağlık çalışanları arasında en fazla şiddete uğrayan grubu oluşturmaktadır.3 522 pratisyen hekimin katılımıyla yapılan çalışmada; hekimlerin %83’ü şiddete maruz kaldığını belirtmiştir.3 Sözel saldırı, en fazla karşılaşılan şiddet formu olarak çalışmada öne çıkmaktadır.3
Yukarıdaki verilerin ışığında, sağlıkta şiddetin sadece ülkemize özgü bir sorun olmadığı ortadadır. Fakat ülkemizde şiddet olaylarının son yıllarda belirgin bir artış kaydettiğini gözlemlemekteyiz. Ankara Tabip Odası tarafından paylaşılan verilere göre; Alo 113, sağlık çalışanlarına şiddet ihbar hattına, Mayıs 2012–Mart 2013 tarihleri arasında toplam 7773 şiddet bildirimi olmuştur. Bunların 5345’i sözel, 2428’i ise fiziksel şiddettir. Hekimler (n:4403) çoğunluğu oluşturmakla birlikte; hekim dışı sağlık çalışanı sayısı (n:2428) da yüksektir. Son yıllarda sağlık çalışanına şiddet oranlarında artışı; basın, toplum, sağlık çalışanları ve sağlık politikaları başlıklarında inceleyebiliriz. Çok kapsamlı bir konu olduğundan bu konudaki yanlış algılar ve durum tespiti üzerine yoğunlaşacağım.
Toplumun sağlıkta şiddet olaylarına bakışını incelediğimizde; çoğunluğunun sağlık çalışanlarına saldırıyı kınadığını, uygun bulmadığını görmekteyiz. Sağlık sorunun şiddetle çözülemeyeceği genel olarak kabul görmekle birlikte, derin bir analiz yapıldığında sağlık çalışanlarına saldırının bazı koşullarda sözde ‘hak edildiği’ belirtilmektedir. Ayrıca sözel taciz ve saldırıya, fiziksel saldırı kadar fazla duyarlı olunmadığı da hepimizce gözlenmektedir. Sağlık personeli ile hasta ve hasta yakınlarının karşı karşıya geldiği durumların incelendiği bir çalışmada, başlıca nendenler şöyle sıralanmıştır;4
1. Uzun bekleme süreleri,
2. Uygulanan tedaviden memnuniyetsizlik,
3. Hekimle anlaşamama, uyuşmama,
4. Tıbben ve yasal olarak uygun olmayan istekler.
Yukarıda sayılan nedenlerin, ülkemiz için de benzerlik gösterdiği kanısındayım. Uyuşmazlıkların birçoğu, toplumca ve ne yazık ki sağlık politika yapıcılarınca ‘Acil Hasta’ kavramının yanlış anlatılmış ve anlaşılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Herkes kendi kriterlerine göre hastasının ‘Acil Hasta’ olduğunu düşünmekte, beklentisine uygun öncelik, hizmet ve ilgi görmediğini düşünmektedir. Bu düşünce de, sağlık personeline sözel veya fiziksel saldırı olarak ortaya çıkmaktadır. Acil sağlık bakımı; öngörülemeyen durum veya yakınmaya bağlı sağlık durumunda ciddi kötüleşmenin önlenmesi olarak tanımlanmaktadır.5
Sağlık uygulama tebliğinde(SUT) acil hasta tanımı ise şu şekilde anlaşılmaktadır:
1) Her ne boyutta olursa olsun travma vakaları,
2) Acil servis başvuruları sonrası hastaneye yatışı yapılan vakalar,
3) Tıbbi müdahale uygulanan vakalar,
4) Müşahede altına alınan vakalar,
5) Başka bir sağlık hizmet sunucusuna sevk edilen ya da başka bir sağlık hizmet sunucusundan sevkli gelen vakalar
Maalesef halkımız tarafından boğaz ağrısı, kronik diz ağrısı dahi acil telakki edilebilmekte ve öncelik talep edilebilmektedir. Bu anlayış, birçok kez acil olmayan hastalar ile özellikle acil hekimleri arasında tartışmalara neden olmaktadır. Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT) son düzenlemelerle acil olmayan hastalar için yeşil alan kodlaması uygulanmaktadır. Yeşil alan kapsamındaki hastalardan devlet sağlık sunucuları için 5 TL, özel sağlık sunucuları için ise 12 TL muayene katkı payı alınmaktadır. Sarı alan veya kırmızı alan kapsamındaki hastalardan ise katkı payı alınmamaktadır. Bu uygulama, maalesef amacına uygun olarak kullanılamamaktadır. Hekimler, hür iradeleriyle karar verememekte, uygulama hakkında bilgisi olan hasta ve hasta yakınlarınca yeşil alan kodlanmaması için baskı görmektedir. Bu uygulamanın o anki durumun çözümünde katkısı olmadığı, bu hastalara acil hasta gibi davranıldığı, acil servis hizmetlerinde aksamaların devam ettiği, hasta ile doktor arasına yeni bir tartışma konusunun eklendiği unutulmamalıdır.
Acil serviste bekleme süreleri konusunda ülkemiz için net veriler olmadığından, İngiltere verilerini paylaşmak isterim. İngiltere sağlık politika yapıcıları, 2000 yılında acil servislerde hasta bekleme süresini düzenlemek için 4 yıllık hedef belirlemiştir. Buna göre; hiçbir hastanın başvuru, transfer veya taburcu süresinin 4 saatten fazla olmaması için çaba sarf edilmiştir.6 2004 yılında bu hedefe ulaşıldığı görülmekle birlikte, sürenin kısaltılmasının sağlanma şekli üzerinde birçok çekince oluşmuştur.6 Birçok ülkede triaj sistemine göre öncelikli hastalar belirlenmekte, diğer hastalar ise uzun süre beklemek zorunda kalmaktadır. Ülkemizde tıbbi tanı ve tedavi süreci hakkında yetersiz bilgi, medyanın yanlış algı oluşturması sonucu hasta ve yakınlarının süreçte memnuniyetsizliğine, sağlık personelinin hastaya müdahaleden daha çok hasta yakınlarını ikna ve telkin etmekle uğraşmasına yol açmaktadır.
Sağlık personeli, şüphesiz ki en çok özveri gerektiren hizmet sektörü çalışanlarından bir tanesidir. Bayram, resmi tatil demeden, 7/24 hizmet veren sağlık personeli, maalesef mesleki değersizleştirmenin kurbanı olmuştur. Sağlık sektöründe ‘müşteri her zaman haklıdır’ felsefesinin hâkim hale gelmesiyle, sağlık hizmeti kutsal bir meslek olmaktan zamanla uzaklaşmıştır. Birçok ilde acil servislere günlük hasta başvurusu 1500-2000 seviyelerindedir. Poliklinik sayıları, birçok uzman hekimin 60-100 arasında değişmektedir. Bu sayıda hastanın tanı ve tedavi sürecinin mükemmel işlemesini beklemek pek de akla yatkın gelmemektedir. Acil servislerdeki her acil dışı hastanın, gerçek acil hastaların, tanı ve tedavisine engel olduğu, unutulmamalıdır.
Sağlık politika yapıcıları, sağlıkta kalite standartlarını her geçen gün arttırmaktadır. Kaliteli sağlık hizmeti, sadece yeni hastane binaları inşa ederek sağlanmaya çalışılmaktadır. Sağlık sektöründe son yıllarda birçok hastanenin personel ve tıbbi teçhizat sayısı sabit kalmakla birlikte, sağlık personelinden beklenen performans yüksek seviyelerdedir. Yeterli ve yetkin sağlık personeli ihtiyacı ise göz ardı edilmektedir. Sağlık bakanlığı tarafından yapılan açıklamalar, kamu spotlarında gösterilen hasta ve doktor ilişkileri, Alo 184, doktor şikâyet hattı, toplumda sağlık hizmetlerinde büyük beklentiler oluşturmaktadır. Hasta ve yakınlarında oluşan beklentilerin gerçek sağlık hizmet sunumuyla örtüşmemesi, sorumlu olarak sağlık personelinin suçlanmasını beraberinde getirmektedir. Sağlık alanına yapılan yatırımları, bu alandaki olumlu düzenlemeleri küçümseyemeyiz, fakat önümüzde almamız gereken daha çok yol olduğunu da görmemiz gerekmektedir. Sistem tamamen düzelmeden her şeyi sorunsuz göstermek, sağlık çalışanının tek sorumlu olarak görülmesine yol açmaktadır. Sağlıkta şiddetin önemli nedenlerinden birisi de, sağlık hizmetlerinde kalite artışı, standartlarda yükselme gerçekleşmeden toplumda yüksek beklentiler oluşturulmasıdır.
Hastanelerde hasta hakları birimlerinin kurulması, son derece faydalı bir uygulamadır. Bu konuda basın ve yayın organları aracılığıyla yoğun çalışma yürütülmektedir. Bu birimler sayesinde hizmet alımı sürecinde hastaların karşılaştıkları sorunların çözümüne yardımcı olunmaktadır. Yeni bir sistem kurulmak istendiğine göre, hasta sorumlulukları ve hekim haklarının da bu sistemde net olarak tanımlanması gerekliliği doğmaktadır. Mevcut sistemin en önemli eksiği, bu tanımlamaların net olarak yapılmamış ve hasta haklarında izlenen yola benzer bir şekilde kamunun bilgisine sunulmamış olmasıdır. Hasta haklarının tanıtımına harcanan emek, bütçe ve hassasiyetin bu iki konuda da gösterilmesi uygun olacaktır. Hasta sorumluluklarının ve hekim haklarının toplumca bilinmesi, hasta-hekim ilişkilerinin daha sağlıklı düzenlemesinde çok daha fazla yardımcı olacaktır.
Yukarıda bahsedilenlere ek olarak, diğer önemli bir nokta da; hastanelerde yeterli ve sağlıklı bir hasta bakıcı ve hasta yönlendirme sisteminin olmamasıdır. Her hasta ile birlikte en az bir, en fazla sayısız sayıda hasta yakınının acil servislerde hasta ile birlikte bulunması, her birinin kendince tanı ve tedavi sürecini yönlendirmeye çalışmasına yol açmaktadır. Bu durum ise, hekim ile hastanın yanı sıra çok sayıda hasta yakınının da karşı karşıya gelmesi ile sonuçlanmaktadır. Bu husus da yine göz ardı edilmemesi gereken, şiddeti önlemede öncelikli, düzeltilmesi gereken bir konudur. Yeterli ve sağlıklı bir hasta bakıcı ve yönlendirme personeli istihdamı, bu sorunun giderilmesi için başlangıç noktası olabilir.
Sağlık politika yapıcıları, maalesef halkı sağlık alanında birçok konuda yanlış yönlendirmektedir. Alo 184, şikâyet ve öneri hattı kurulmuştur. Bu hatta yapılan her şikâyet, yeterince irdelenmeden, ‘neden ve niçin’leri sağlık çalışanından talep edilmektedir. Ayrıca zaman zaman hasta ve yakınlarınca bu hat, tıbben ve yasal olarak uygunsuz isteklerin hekimlerce karşılanmaması durumunda başvurulan bir araç haline gelebilmektedir. Bu konu, her iki taraf için de zaman ve enerji kaybına sebep olmasının yanında, sağlık çalışanı için de olumsuz motivasyona neden olmaktadır.
Bir diğer yanlış yönlendirme de, hastaneye getirilen her hastanın iyileştirilebileceği ve herhangi bir olumsuzluk durumunda, hekim veya sağlık personelinin sorumlu olduğu anlayışıdır. Komplikasyon (her türlü tıbbi müdalelerde tıp kitaplarında ayrıları ve olma ihtimalleri yüzdesi ile anlatılan, olması muhtemel istenmeyen sonuçlar) dediğimiz kavram topluma ne yazık ki yeterince anlatılmamaktadır. Bu durum, toplumca her ölüm ve özürlülüğün tıbbi hata, kötü uygulama olduğu şeklinde düşünülmesine yol açmaktadır.
Sağlık çalışanlarının, özellikle de hekimlerin maaşları konusunda toplum son derece yanlış yönlendirilmektedir. En yetkili kişilerce telaffuz edilen maaş rakamları, hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır. Kendi içinde adaletsiz olan sağlıktaki maaş sistemi, sağlık çalışanları arasında iş barışını bozmaktadır. Sağlık çalışanları hakkında yapılan asılsız yüksek maaş miktarları, diğer meslek grupları ve memurlarca da sağlık çalışanlarına farklı bakılmasına, sözde aldıkları maaşı hak etmek için yeterli performans göstermedikleri yorumlarına yol açmaktadır. Sağlık çalışanlarının, memur ve yüksek eğitimli kesimce dahi şiddete uğramasında bu hassas konunun da önemli etkisi olmaktadır.
Sağlıkta şiddetin önlenememesinde en önemli sorunlardan birisi de hukuk sistemimizdeki eksik noktalardır. Sağlık çalışanına şiddet uygulayanlara, caydırıcı olmayan cezalar verilmesi, en önemli husustur. Son dönemde Sağlık Bakanlığı da, Türk Tabipler Birliği gibi şiddet mağdurlarına hukuksal destek vermeye başlamıştır. Bu, sevindirici bir gelişmedir. Maalesef, halen sözel şiddete yönelik aktif, basit, erişilebilir bir hak arama mekanizması mevcut değildir. Ülkemizde yapılan bir çalışmaya göre, şiddete uğrayan pratisyen hekimlerden %15-25’i hiçbir bildirimde bulunmamaktadır.3 Bunun en önemli nedeni olarak; adli sürecin uzun ve yıpratıcı olması, belgelendirmesinin mümkün olmaması gibi nedenler gösterilmektedir.3 Sözel saldırıların birçoğu için halen yasal ve idari bir işlem yapılmamaktadır. Sağlık personeline fiziki saldırıda bulunan hasta ve hasta yakınları için caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır. Sözel saldırılar içinde daha basit, erişilebilir şikayet ve hak arama sistemi getirilmelidir.
Her hasta, en iyi sağlık hizmetini, bakımı ve ilgiyi hak etmektedir. Bunun sağlanabilmesi, birçok parametrenin standart bir seviye veya üzerine çıkarılmasıyla sağlanabilir. Ekip olarak hizmet verilen bir sektörde, herhangi bir eksiklik veya yanlışlık, tüm sistemi işlemez hale getirmektedir.
Görüldüğü üzere; sağlık çalışanlarına karşı şiddet konusu, son derece kapsamlı ve hassas bir konudur. Bu konuda yapılan düzenleme ve önlemler yetersiz kalmaktadır. Şiddet olaylarının sorumlusu olarak basın ve sağlık politika yapıcıları da sorumluluklarını kabul etmelidir. Toplumdaki yanlış algıların düzeltilmesi, toplumun medya ve sağlık politika yapıcıları tarafından doğru şekilde bilgilendirilmesi, şiddetin önlenmesinde son derece faydalı olacaktır.
Kaynaklar:
1. Terry Fens M.A. Violence in the Accident and Emergency Department-An International Perspective, Accident and EmergencyNursing. 2005;13: 180-5
2. Kansagra S.M, Rao S.R, Sullivan A.F.et al. A survey of Workplace violenceAcross65 U.S. Emergency Departments,Acad Emerg Med.2008;15(12):1268-74
3. Aydın B, Kartal M, Midik O, Buyukakkus A. Violence Against General Practitioners in Turkey. J Interpers Violence. 2009;24:1980-95
4. Carmi Iluz T, Peleg R, Freud T. Et al. Verbal and Physical Violence Towards Hospital and Community Based Physicians in the Negev: An Observational Study. BMC Health Services Research. 2005; 5: 54
5. Lang T,Davido A, Diakite B. Et al. Non-Urgent Care in the Hospital Medical Emergency Department in France: How much and Which Health Needs does it Reflect? J Epidemiol Community Health. 1996: 50; 456-62
6. Report for the National Co-ordinating Centre for NHS Service Delivery and Organisation R&D (NCCSDO) Oct, 2006
2
————————————————-
Kaynak: