Sahih Bir Bilim İnsanı-Jonah Edward Salk

Eyüp Ersegün KAHRAMAN

1914 yılının Ekim ayında hayata merhaba diyen Jonas Edward Salk, Dora-Daniel Salk çiftinin üç oğlundan en büyüğüydü. Hem Rusya’dan göçmen olarak geldiklerinden dolayı hem de evlatlarına iyi bir örnek olabilmek için çalışmaktan geri adım atmayan bir aileye sahip olması, Musevi geleneklerinin tesiriyle de, aile hayatı ve eğitime verilen önemden faydalanması şüphesiz ki Jonas Salk’ın hayatının ileriki yıllarında kazanacağı başarıların temelini oluşturuyordu.

Okula başladıktan sonra ‘‘bulduğu her şeyi okuyan’’ biri olarak öğretmenleri tarafından ifade edilmeye başlamıştı. Kendi düşüncelerini ifade eden, karşısındakileri çıkmaza sokan sorular soran Salk’ın, bağımsız düşünme yeteneği yaşıtlarına göre oldukça gelişmişti. Bu parlak çocuk, 12 yaşında New York Şehir Üniversitesi tarafından işletilen yetenekli erkek öğrencilerin kabul edildiği, dört yıllık lise müfredatının üç yıl içinde verildiği Townsend Harris Hall Lisesi’ne alınma hakkını kazanmıştı.

Şehir üniversitesinde aldığı laboratuar bilimi dersi sonrası ‘‘merak’’ duygusunun daha fazla tetiklenmesiyle hukuk alanını seçtiği hâlde ana branşını kimyaya çevirmişti. Daha da fazla bilim dersi almasıyla zekâsıyla yaratıcı düşünme yeteneğini birleştirebileceği alanı bulmuştu; Tıp Araştırmacısı.

Tıp fakültesi başvuru mülakatında bir tıp araştırmacısı olabilmek için tıp fakültesine girmek istediğini belirttiğinde, araştırmacıların çok para kazanamadıklarını ifade eden jüriye verdiği cevapsa ilerde yapacakları için bir başlangıçtı; ‘‘Hayatta paradan başka şeylerde var.’’

Salk, tıp eğitimine devam ederken hastaneye yatırılan birçok polyo virüsüne yakalanmış gence tanık olmuştu. Dört yaşındayken de polyoya yakalanan çocuklara şahid olmuş ve bunu şu şekilde ifade etmişti; ‘‘Hatırlıyorum da, dört yaşındaydım ve bir sürü sakat çocuk görüyordum.’’

Eğitimi esnasında insana ilk aşılama uygulamalarını yapan Edward Jenner, Louis Pasteur gibi insanların çalışmalarını incelemesi, polyo virüsüyle ilgili karşılaşmış olduğu vakalar muhakkak ki viroloji alanına yoğunlaşmasına sebep olmuştu. Bu alanda hâkimiyetini artırabilmek için tıp eğitimine bir sene ara verip bir burs aracılığıyla biyokimya alanında üst düzey çalışma yapmış, bir makale dâhi yayımlamıştı. Üniversiteye döndüğünde odak noktası polyo üstüne toplanmıştı. Bu esnada hayatının değişmesine yardımcı bir şey gerçekleşmişti: İnfluenza virüsü üstünde çalışmalar yapan Prof. Dr. Thomas Francis’in okulda öğretim üyesi olarak göreve başlamıştı. Üniversiteyi bitirdikten sonra yüksek derecede psikoloji eğitimi tamamlamış Donna Lindsay ile evlenen Salk, Mount Sinai Hastanesi’nde iki yıllık intörnlük görevini tamamlar.

Thomas Francis’le iletişimini intörnlüğü esnasında da devam ettiren Salk, Francis’in ekibine dâhil olur, onunla gribe karşı etkili bir aşı bulmak için çabalar. Konuya daha da hâkim olabilmek için Francis’in tavsiyesiyle Ernest Goodpasture ile birlikte birkaç ay viral patoloji alanında çalışmaya hak kazanır; lakin II. Dünya Savaşı yılları olması ve cephede gripten ölen asker sayısının hızla yükselmesi sebebiyle bu hakkı sonradan iptal edilmiş, Francis’in yanına yollanmıştır. Çok yoğun zaman geçiren Salk, çalışmalarının neticesini almaya başlamıştı. Kanındaki antikor miktarı ile virüse karşı direnç arasında bir bağlantı keşfetmesi Salk’ı ölü aşıya yoğunlaştırmıştı.

Michigan Üniversitesi’nde beş buçuk yıl kadar çalıştıktan sonra epidemiyoloji alanında yardımcı doçent ünvanını alan Salk, artık başarılı ve tanınan bir bilim insanıydı. Aynı yıllarda polyo virüsüyle ilgili çalışmalar devam ediyordu ancak başarılı bir sonuç alınamamıştı. Amerika Birleşik Devletleri ise tam teyakkuz halindeydi. Her vatandaştan verebilecekleri en küçük paralardan başlayan bir bağış kampanyası başlatılmıştı, bunuysa Ulusal Çocuk Felci Vakfı üstlenmişti.

1947 yılında gelindiğinde Salk, Pittsburh Üniversitesi’nde görev almaya başlamıştı. Burada büyük bir araştırma laboratuarı kurulmuş olup, kimsenin cesaret edemediği (binlerce maymunla çalışmak gibi) işlere gönüllü olmuştu. Ölü aşı bulma ve uygulama konusunda bütün riskleri göze alan Salk, Enders ve ekibinin polyo virüsünün çeşitli dokularda üretebilmeleriyle sonuca yaklaştığını iyice hissetmişti.

Aşı geliştirilmesi için vakıftan ödenek alan Salk, Enders’in çalışmalarını kendi laboratuarında uygulamaya başlamıştı. Çeşitli dokularda da virüsü üretmeyi başaran Salk, tamamen ölü aşıya odaklanmıştı. Laboratuarının üst katında polyoya yakalanan çocukları gördükçe işe daha da yoğunlaşmıştı. Günde 16 saate kadar çalışan Salk aşıyı üretmeyi başarmıştı, şimdi yapması gerekense insanlar üstünde denemekti.

T. Watson Sakat Çocuklar Evi’nde daha önce hastalığa maruz kalan çocuklarda aşı çalışmalarına başlayan Salk antikor seviyelerinde müspet bir sonuç alıncaya kadar uyuyamadığını ifade ediyordu. Antikor seviyelerindeki yükselme kanıtlandıktan sonra hiç polyo geçirmemiş insanlarda aşılama yapması gerekiyordu, aşının güvenilirliğine o kadar çok inanıyordu ki bu çalışmada eşi ve çocuklarını kullanmıştı. Onlarda da antikor seviyeleri yükselmişti!

1954 yılına gelindiğinde vakıf, Salk’ın aşısını alan çalışmasında denemeye başlamış, kişi başına 7.000 dolara mâl olan, tarihteki en büyük tıbbi deneyi gerçekleştirmeyi hedeflemişti. 1955 yılının ilkbaharında alan çalışmalarının sonuçları gelmişti ve basın karşısında açıklanmıştı; ‘‘Aşı işe yarıyor. Güvenli, etkili ve güçlü.’’

Ulusal bir kahraman olarak görülmeye başlanılan Salk, onur madalyası almaya hak kazanmıştı. O, bu ödülü bütün ekip arkadaşları adına almıştı. Patent konusunda gelen sorularaysa

‘‘Güneşi patentleyebilir misiniz?’’ diye cevap vererek kazanacağı 7 milyar dolardan bütün insanlığı kurtarabilmek için vazgeçerek aşının patentini almamıştır.

Polyo virüsü bu sayede birçok ülkede eradike edilmişti. Ülkemizdeyse yıllar önce eradike olan hastalık Suriyeli göçmenlerin gelmesiyle ülkemizde tekrar görülmeye başlandı.

İnsanların hayat kalitesini yükseltmek için kendi hayatından feragat eden Salk 1988 yılında yaptığı demeçte AIDS hastalığına yöneldiğinden bahsetmişti. Lâkin ömrü buna müsaade etmedi ve 23 Haziran 1995 yılında kalp rahatsızlığı sebebiyle hayatını kaybetti.

                                                                                                                       

 

 

 

Yazar
Eyüp Ersegun KAHRAMAN

Eyüp Ersegün Kahraman, 1996 yılı Osmaniye doğumludur. Lise, ortaokul ve ilkokul öğrenimini Osmaniye'de tamamladı. Öğrenimine Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde devam etmektedir. İlgi alanları  bilim, basketbol, tarih, edebiyat v... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen