Sahte Mutluluk Tuzağı: Toksik Pozitiflik ve Eşitsizliğin Perdelenmesi

Tam boy görmek için tıklayın.

Doç.Dr. Erman YILDIZ

Sosyal ağların yardımıyla, içinde bulunduğumuz dünyada mutlu ve pozitif olmaya zorlanıyoruz. Geçen haftalarda sosyal medyada gezinirken karşıma çıkan bir post beni derinden etkiledi: “Pozitif düşün, hayatın değişsin!” Bu slogan kulağa ne kadar da hoş geliyor, değil mi? Normalde bu tür sözler bana ilham verirdi, ama bu sefer içimde bir şeyler ters gitti ve durup düşündüm. Bu cümleyi kaç kez duymuştum? Kaç kez kendime söylemiştim? Ve daha da önemlisi, bu söz gerçekten işe yarıyor muydu? Bu sorular zihnimde dolanırken, kendi hayatımda ve çevremde gördüğüm örnekleri düşünmeye başladım. İşte tam da bu noktada, toksik pozitiflik kavramıyla yüzleşmem gerektiğini anladım.

Düşünmeye başladım: Bu aşırı iyimserlik, gerçekten hayatımızı değiştiriyor mu, yoksa sadece acı gerçekleri görmezden gelmemize mi sebep oluyor?

Aklıma hemen arkadaşım Ayşe geldi. Ayşe geçen yıl büyük Kahramanmaraş depremleriyle birlikte eşini kaybetti ve hayat onun için daha zor bir hale geldi. Geçen hafta apartman girişinde karşılaştığımızda gözlerinin altındaki koyu halkalar dikkatimi çekmişti. İki çocuğuyla birlikte yaşam mücadelesi veren bu güçlü kadının son zamanlarda nasıl zorlandığını biliyordum. Alım gücünün düştüğü bir dönemde market fiyatları her geçen gün artarken, o iki yakasını bir araya getirmeye çalışıyordu. Ne acı öyle değil mi?

“Nasılsın Ayşe?” diye sorduğumda, gözlerinde bir an endişe belirdi. “İdare ediyoruz işte, markete her gittiğimde fiyatlar daha da artmış oluyor. Çocuklara sağlıklı yemek hazırlamak bile lüks haline geldi.” dedi yorgun bir şekilde. O an ne diyeceğimi bilemedim. İçgüdüsel olarak “Her şey düzelecek, pozitif düşün!” demek geldi içimden. Ama durdum. Bu cümlenin Ayşe’ye nasıl geleceğini düşündüm. Onun yerinde olsaydım, bu sözler bana nasıl hissettirirdi?

Ayşe devam etti: “Sosyal medyada insanların lüks restoranlardaki fotoğraflarını görüyorum. Ben ise akşam çocuklara ne pişireceğimi düşünüyorum. Bu tezat beni çok yoruyor.”

İşte o an, toksik pozitifliğin ne kadar tehlikeli olabileceğini anladım. Ayşe’nin derdini geçiştirmek, ona “Daha kötü durumda olanlar var, şükret!” demek, aslında onun yaşadığı gerçek sorunu görmezden gelmek olacaktı.

Düşünsenize, bir yandan çocuklarınızın karnını doyurmakta zorlanırken, diğer yandan sosyal medyada lüks restoranlarda yemek yiyen insanların fotoğraflarıyla karşılaşıyorsunuz. Ve birileri size sürekli “Pozitif ol!” diyor. Bu tezatlık, insanın içinde derin bir çaresizlik ve öfke yaratmaz mı?

İşte tam da bu noktada, toksik pozitifliğin nasıl ortaya çıktığını ve toplumsal eşitsizlikleri nasıl derinleştirdiğini düşünmeye başladım. Peki, bu durumla nasıl başa çıkabiliriz?

Toksik Pozitiflik Nedir?

Birçok okumadan sonra benim anladığım kadarıyla toksik pozitiflik, her durumda ve koşulda sadece olumlu duygulara odaklanma, olumsuz duyguları bastırma veya görmezden gelme eğiliminden ibaret bir fenomen. Geçen yıl işini kaybeden bir yakınıma, etrafındaki insanların çoğu ona “Üzülme, her şerde bir hayır vardır!”, “Yeni fırsatlar çıkacak karşına!” gibi söylemlerde bulunuyordu. İyi niyetli olduklarını biliyordum ama bu sözler onu daha da kötü hissettiriyordu. Nitekim başlarda bu sözlere inanmaya çalıştı. Sürekli gülümsemeye, her şeyin yolunda olduğunu düşünmeye zorladı kendini. Ne var ki içinde büyüyen endişe ve korku duygularını bastırdıkça, kendini daha da kötü hissetti. Sanki üzülmeye, endişelenmeye hakkı yokmuş gibi…

Toksik Pozitiflik Eşitsizliği Nasıl Derinleştirir?

Bu konu üzerine düşündükçe, toksik pozitifliğin aslında var olan sorunları nasıl perdelediğini fark ettim. Mesela, üniversiteden yeni mezun olan kuzenim iş ararken sürekli “Çok çalışırsan her şeyi başarırsın!” cümlesini duyuyor. Ama gerçek şu ki, onun yaşadığı küçük şehirde iş imkanları oldukça kısıtlı ve networking olmadan iyi bir iş bulmak neredeyse imkânsız. Bu durumda “pozitif düşünmek” sorunu çözmüyor, aksine var olan sistemik sorunları görmezden gelmeye ve toplumsal eşitsizliklere yol açıyor. Geçen ay, bir projenin fizibilite çalışmasında bu durumu çok net gördüm. Dezavantajlı mahallelerde yaşayan gençlerle bir proje yürütüyorduk. Bu gençlere sürekli “Çok çalışırsan başarırsın!” mesajı veriliyordu. Ama gerçek şu ki, bu gençlerin çoğunun evinde internet bağlantısı bile yoktu. Bir gün, 17 yaşındaki Mehmet’le konuşurken, “Abi, ne kadar çalışırsam çalışayım, bazı fırsatlar bize gelmiyor ki!” dedi. Bu cümle beni derinden sarstı. Toksik pozitiflik, Mehmet gibi gençlerin karşılaştığı yapısal engelleri görmezden gelmemize neden oluyordu.

Toksik Pozitifliğin Psikolojik Bedeli

Kendi deneyimlerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, sürekli pozitif olma baskısı insanı gerçekten yoruyor. Geçen yıl annemin hastalığı sürecinde yaşadığım derin üzüntüyü ifade etmekte zorlandım. Çevremdekiler sürekli “Güçlü ol!” diyordu. Ama bazen güçlü olmak istemiyordum. Sadece üzülmek istiyordum. Bu duyguları bastırmak, uzun vadede beni daha da yıprattı. Araştırmacılar olumsuz duyguların ifade edilmemesinin, uzun vadede anksiyete ve depresyon riskini artırabileceğini aktarıyor. Kişi, “yeterince pozitif olamadığı” için kendini suçlu hissedebilir. Gerçek duygularını paylaşamayan bireyler, sosyal bağlarının zayıfladığını hissedebilir. Ayrıca kişi, kendi acısını ve zorluklarını kabul etmekte güçlük çekebilir.

Sağlıklı Duygusal İfade ve Gerçekçi İyimserlik

Peki, nasıl bir yaklaşım benimsemeliyiz? Ben şahsen, tüm duygularımı (olumlu veya olumsuz) kabul etmeye ve ifade etmeye çalışıyorum. Mesela iş yerinde bir sorunla karşılaştığımda, artık “Boş ver, takma kafana” demek yerine, “Bu durum beni gerçekten üzdü. Nasıl bir çözüm bulabiliriz?” demeyi tercih ediyorum. Bu yaklaşım hem duygularımı onaylıyor hem de proaktif bir tutum sergilememi sağlıyor.

Toksik Pozitiflikle Mücadele İçin Öneriler

İşte size kendi hayatımda uygulamaya çalıştığım birkaç öneri:

  1. Duygularımı tanımaya ve kabul etmeye çalışıyorum. Olumsuz duygular da doğal ve gerekli. Ben bir duygu günlüğü tutmaya başladım ve bu, beni rahatlatırken aynı zamanda daha net düşünmemi sağladı.
  2. Aktif dinleme pratiği yapıyorum. Başkalarının duygularını anlamaya çalışıyorum, hemen çözüm önermek yerine empati kurmaya gayret ediyorum. Ayşe’yle olan sohbetimizden sonra, arkadaşlarımı dinlerken hemen çözüm önermek yerine, sadece onları anlamaya odaklanmaya başladım. Bu, ilişkilerimi derinleştirdi.
  3. Kendi sınırlarımı belirliyorum. Sürekli pozitif olma baskısına direniyorum. Zaten popüler olan çoğu sosyal medya platformlarında hesabım yok ama beni olumsuz etkileyen hesapları da takip etmeyi bıraktım ve bu bana iyi geldi.

Sonuç: Gerçekliğe Açılan Kapı

Değerli okuyucum, bu yazıyı okuduğun için teşekkür ederim. Umarım benim deneyimlerim ve gözlemlerim, sana da kendi hayatında toksik pozitifliği fark etmen ve onunla mücadele etmen için bir perspektif sunmuştur.

Ben kendi adıma, bugünden itibaren kendime ve çevremdeki insanlara karşı daha dürüst olmaya karar verdim. Duygularımı bastırmak yerine, onları anlamaya ve ifade etmeye çalışacağım. Başkalarının acılarını “Her şey güzel olacak” diyerek geçiştirmek yerine, onları gerçekten dinleyeceğim ve anlamaya çalışacağım.

Şimdi sana soruyorum: Sen de hayatında benzer durumlar yaşadın mı? Belki de şu an bile, bazı duygularını bastırıyor olabilir misin?

Unutma, gerçek güç her zaman gülümsemekte değil. Bazen ağlamakta, bazen öfkelenmekte, ama en çok da bu duyguları kabul edip onlarla yüzleşmekte yatar.

Hadi, birlikte bu yolculuğa çıkalım. Pozitiflik maskelerini çıkaralım ve gerçek bir değişim için adım atalım. Çünkü gerçek değişim, gerçeklikle yüzleşmekle başlar.

Sen de kendi hikâyeni paylaşmak ister misin? Belki de senin deneyimin, başka birine ilham olacak ve bu değişimin bir parçası olacak. Hadi, gerçek bir diyalog başlatalım!

——————————————————–

Kaynak:

https://www.akademikakil.com/sahte-mutluluk-tuzagi-toksik-pozitiflik-ve-esitsizligin-perdelenmesi/ermanyildiz/#comment-12240

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen