Avara Kaya Ya Da Bulutlaşan Çocukluğum Yayla Yüzlü Şafaklara…
Yaylamdaki hündür kaya nerdedir?
Oyuğunda çocukluğum gizlidir.
Yan yöresi çarığımın izidir,
Mahnı oldun, yankı oldun, düş oldun,
Avara kaya, sırlarıma eş oldun.
Sıra sıra yaylaları izledin,
Koyunları, kuzuları gözledin,
Gelmeyince mahsunlaştın, sızladın,
Hürü Anam sesleniyor bak sana,
“Sırdaşını göndersene tez bana.”
Yosununla kınalardım elimi,
Sıcağınla ısıtırdım tenimi,
Sedan ile doyururdum benimi,
Rüyalarım etrafında gömülü?
Saklar mısın masalımsı dünümü?
“Gel” deyince baharlarda koşardım,
Kıştan kalan karlarınla coşardım,
Efsunkârlı duruşunda yaşardım,
Akşam oldu, güneş söndü taşında,
Koyun geldi Temur Emim başında.
Yiherliden Düldül ile inseydim,
Göy bulağın göy yerinden içseydim,
Mingöllerin çende yolun bulsaydım,
Heybemdeki lavaşıma şor gerek,
Hayalime destanımsı yar gerek.
Ey yaylamın kartallaşmış kayası,
Sende kaldı ellerimin ayası,
Yadında mı genç kızların oyası?
Oylum oylum ayağından su akar,
Akan suyla gece akar, ay akar.
Avşar atla bulutlara uçardım,
“Mahle vurup”[1] arkaçlara kaçardım,
Kör yolları kör geceye açardım
Halil Emim tulum üfler haz ile,
Aşkı söyler kaval ile saz ile.
Tandır yanar közü canı ısıtır,
Çeçil pişer tadı canı ısıtır,
Yayıklarda kaymak canı ısıtır,
Yoramadı Güleyze’nin kolunu,
Bekler durur Mikail’in yolunu.
Garagüney, gışgırığa bir ses ver,
Tırpan çeken ırgatlara heves ver,
Ağlamaklı soluğuma nefes ver,
Bayram emim İnektepe yolunda,
Kaçak bulak kaynıyor mu yanında?
Yakmacını bal şekerle sevdiğim,
Neziğini sac üstünde yediğim,
Yaşmağında terbiyemi gördüğüm,
Fatoş Yengem ufka bakar göz eder,
“Ziya Emin yolda” diye söz eder.
Gece zifir, gök delindi, amandı!
Çıraların kör olduğu zamandı.
Yıldırımlar neden öyle yamandı?
Yüce Tanrım haberdar mı yaşımdan?
Nere kaçsam sular akar başımdan.
Gün çilendi, ruha huzur katıyor,
Kuşağını enginlere atıyor,
Göy çiseler yapraklarda yatıyor,
Kuzularla bayırlara asıldık,
Kuşlar ile bir doyumsuz fasıldık.
Yayla bende çocukluğun yadıdır,
Damağımda bilinmezin tadıdır,
Rengim, sesim, can evimin adıdır,
Anam gelip hasretimi emdirse,
Nenem dönüp şıratıyla çimdirse.
Ocağında köveleyi pişirdim,
Mevsimlere tezek, teten taşırdım.
Boz bulanık yıllarımı aşırdım,
Orda kaldı yarpuz kokan ellerim,
Döner mi ki mor seherli günlerim?
Kervan yolda, gün ayazda donuyor.
Ak turnalar şafaklarda yanıyor.
Yeşil otlar köklerine soluyor.
Keher atlı Beybabam’a yol verin,
Terkindeki Süsen’ine el verin.
Soluklandık Karayokuş başında,
Yayla şimdi bulutlanmış aşkımda,
Çıldır Gölü nilgün olmuş karşımda,
Süzelse de deli gönlüm maviye,
Uçar gider hayallerim geriye…
[1] Mehle vurmak: Aynı yayladaki başka mahalleli çocukların birbirlerine taş atarak kavga etmeleri.
Kars’ın Masalımsı Sesleri…Kars sokaklarından masalımsı sesler geliyor …
“Iğdır dutu…!
Kağızman dutu…!”
Elinde koca bir tepsi
Anam giriyor içeri,
Ve biz altı çocuk
Tepsinin başında bağdaş kurup
Damaklarımızda bir gizemli lezzeti saklıyoruz
Yutkunsak bile,
Yıllara ve yarlara…
Kars sokaklarından masalımsı sesler geliyor…
“Pazı, pazı pancarı, gımı, yemlik…!”
Soframızda Tuzluca’nın tuzu,
Ayrı bir lezzet katıyor yemliklerimize
Ve hatırası bizlerde saklı,
Benliklerimize…
Kars sokaklarından masalımsı sesler geliyor…
“Dalagamçı… Dalagamçı…!”
Atlar geçiyor faytonları çekerek
Nal sesleri odalarımızda…
Cahit Abi ha bire bağırır:
“Yuvanın Bekçileri”
Baş rollerde:
“Ayhan Işık Belgin Doruk …!”
Huzurumuz doruklara kanatlanıyor
Bulutlaşan günlerde…
Kars sokaklarından masalımsı sesler geliyor…
“Gel…Hele gel…Gel hele
Çakı, çakmak taşı, jilet, ayna, tarak, kalem…!”
Bir dükkanı kucaklayıp
Kapılarımıza konuk oluyor,
Musto Abi’nin kanatlanan sesi,
Gök kuşağı rengine uçuşur,
Doyumsuz bir hevesle…
Kars sokaklarından masalımsı sesler geliyor…
“Alyoncu… Alyoncu… Bakır alıyon…!”
Kadınlarımız başında
Bir düzine mandala
Bir bakır tencere…
Alan kutlu,
Satan mutlu,
Gözler uzaklara takılıyor
Sevinçle..!
Kars sokaklarından masalımsı sesler geliyor…
“Baca baca payımı ver…
Baca baca payımı ver…!”
Utancından cılızlaşan seslerle
Yükseklerden duyuluyor
Alçak gönüllü ocaklarda…
Çocuklar…
Uzatılan torbalara doluyor
Onların bir tutam mutlulukları…
Huzurla…
Ve…
Sokaklarımızdan masalımsı sesler geçiyor
Gönlümüzde yatan,
Anıyla…!
Cemal Şafak
Aydın-2015
Son Menzile Yeterken
Napuzar[1] toprağıyla
Kundağa belenen,
Hamur teknesinde,
İsli tavanlara asılı bebekliğim,
Geri dön.
Kimi gün ana kucağında,
Kimi gün ata ocağında,
Soluğumun donduğu,
Kara kışta kavrulduğum,
Çarıklı ayaklarım,
Çatlak dudaklarım,
Geri dön.
Köşeleri kıvrık sarı defterim,
Kara lastikten silgim,
İçinde benliğimi oluşturan,
İlbeyi Akkoç’lu,
Taş duvarlı köy okulum,
Geri dön.
Ot arabası üstünde,
Sırt üstü uzanıp,
Böcek sesleriyle,
Efkârımı dağıtan
Aylı yıldızlı gecelerim,
Geri dön.
Sevdası toprağa sızan,
Yediden yetmişe ozan,
Sazı sözü gönüllerde,
Bir aşılmaz kale kuran,
Gecelerden ay toplayan,
Şenlik yurdu Çıldır’ım,
Geri dön.
Bir efsunkâr ülküye tutulduğum,
Şehit arkadaşımın başucunda,
Dizlerimin üstünde,
Yanıp yanıp dövündüğüm,
Kimi gün aç, kimi gün yarı aç,
Bir kızıl elma peşinde,
Bulutları örtü yapıp
Sabrın acı meyvesini yediğim,
Tok sesli yıllarım,
Geri dön.
Sözü sözümden öte,
Gözü gözümden öte,
Alınlarında güneşi izlediğim
Yoluma yol,
Yönüme yön olup,
Sırları Kaf dağında,
Serdengeçti hocalarım,
Geri dön.
Evleri taş cepheli,
Yolları taş döşeli,
Boyu soyu barışık,
Konu komşu tanışık,
Masal şehrim,
Gazi Karsım,
Ger dön.
Adı tarihe çakılı,
Göğsü madalya takılı,
Doruklarda çam kokulu kahraman,
Karanlıktan ışık süzen
Yalçın dağım
Sarıkamış,
Geri dön.
Oğlu kızı aydın yuvam,
Kışı yazı aydın yuvam,
Denizi maviye,
Mavisi yeşile tutkun,
Çimenleri döşek, gölgesi serin,
Güneş yüzlü Aydın’ım,
Geri dön.
Dilinde Türk’ü bulduğum,
Yolunda ülkü bulduğum,
Alıstaki umudum,
Armanı özünden yüce,
Yesi’deki kutsal aşkım,
Ata yurdum,
Türkistan’ım,
Geri dön.
Sahte gülücüklü zaman size kalsın.
İliklerime işleyen,
Seyri hafızamda saklı,
Uçup giden yıllarım,
Geri dön.
Cemal Şafak
Aydın-2021
[1] Her yıl ekilebilen, toprağı kuvvetli, verimli tarla. Anadolu’da genellikle evin etrafında ekilebilir tarla anlamında.
Nerede?
Başındaki yazmayla,
Burnundaki hızmayla,
Dilindeki Esmayla,
Ayak altı cennet,
Sevgili Analarım nerede?
Karanlıkta yol gösteren,
Olmazını bol gösteren,
Hilalime al gösteren
Kökü Şavşat’a uzanan
Sevgili Atalarım nerede?
Yanlışa “yanlış” diyen,
Suskuna “danış” diyen
Doğruya “alkış” diyen
Alnı toprakta belli,
Sevgili hocalarım nerede?
Akıldan bana gelen,
Bilimden sana gelen,
Zayıftan yana gelen,
Adı fedakâr olan,
Sevgili öğretmenim nerede?
Düşküne koşup giden,
Yoksula aşıp giden,
Yaralar sarıp giden,
Beyaz önlüklü melek,
Sevgili doktorlarım nerede?
Temizse “kârım” diyen,
Kirliyse “haram” diyen,
Kazanca “param” diyen,
Dürüstlüğün sembolü,
Sevgili esnaflarım nerede?
Eşitleyip hak diyen,
Vicdanla hukuk diyen,
Adına “adalet” diyen,
Gözü kapalı,
Sevgili ablam nerede?
Acıda bizimle olan,
Gülünce bizimle gülen,
Ekmeğini bize dilen,
Sokağımın nefesi
Sevgili konu-komşum nerede?
Gönlünü yayla yapan,
Benimle adım atan,
Azıma çoğu katan,
Arkamın dağı,
Sevgili arkadaşım nerede?
Güneş kadar aydın,
Soyum kadar saygın,
Ezelden ebede yaygın,
Ağzımdaki ana sütüm,
Sevgili Türkçem nerede?