5 Ağustos’taki ‘Soçi Zirvesi’nden Türkiye’ye gelirken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçakta yaptığı açıklamalar, sadece Tel Rifat ve Münbiç harekâtının parametrelerini ortaya koymakla kalmıyor, aynı zamanda Putin’in gösterdiği istikamette Esad’la uzlaşı sinyalleri de veriyordu. Putin epeydir Erdoğan’ı zihnen, ruhen ve fikren Esad’la görüşmeye hazırladığı Ankara kulislerinin birincil konusudur. Erdoğan Putin’in öngördüğü yol haritasını dile getirirken istihbarat diplomasisinin zaten işlemekte olduğunu açıkça işaret etmiş ve şöyle demiştir:
“Putin terörle mücadele noktasında yanımızda olacağını ifade ediyor. Şunu ima ediyor; ‘Mümkün olduğunca bunları, rejimle birlikte çözme yolunu tercih ederseniz çok daha isabetli olur’. Biz de diyoruz ki, istihbarat örgütümüz Suriye istihbaratıyla zaten bu konuları yürütüyor ama bütün mesele netice almak.” (1)
Doğrusu bu. Ama Putin açıkça Erdoğan’a “Ben Esad’la devam edeceğim, biliyorum sahada vaziyet zor, bana biraz anlayış gösterin, lütfen.” Demişti, demesine ama, bu nasıl olacaktı? Hadi bütün her şeyden vazgeçtim, her şeyden önce bu durum alana nasıl yansıtılacaktı? Bu iş bu kadar kolay mı? Unutmayalım, Suriye’de ‘savaş içinde savaş’ yaşanıyor, o zaman bu çetrefilli durumun masaya yansıtılması nasıl olacak? Öncelikle söyleyelim bunun masadaki adı öfkedir ve sahadaki örgütlerin fişlerinin çekilmesi zehabıdır, yanılgısıdır. Onun için Suriye’nin güneyinde güvenlikli bölgede 33 yerde “Uzlaşmayız” teraneleri altında Türkiye aleyhine gösteriler düzenlenmiştir. Türk bayrağı yakılmıştır, Türk askerî araçları taşlanmıştır. Türkiye büyük ölçüde bu provakatif eylemlere karşı büyük bir basiret örneği göstererek son derece ılımlı davranmış, 18 Aralık 2015 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’nin oybirliği ile aldığı 2254 sayılı karar çerçevesinde çözüm çabasına destek verdiğini anımsatıp çizgisinde sapma olmadığını tekraren bütün dünyaya ilan etmiştir. Kısaca karar, Suriye’de acil bir ateşkesin sağlanması ve ülkede siyasi çözüme ulaşılması çağrısıdır. Türkiye açıkça bütün gözlerin kendi üzerine çevrildiği bilinciyle ferasetle bir biçimde hareket etmiş, basireti bağlanmamıştır. Nedendir? Çünkü basiret tefekkür ve teenni ile ulaşılan bir algı iken, feraset ya da firaset bunda beceri kazanmış olma nedeniyle anında ve çok çabuk karar ve doğruyu bulma yeteneğidir. Türkiye özellikle Suriye politikasında ölçülüdür, uyanıktır ve doğru görüş sahibidir. Liyakat ve ehliyet üzerine kurulu bir devlet sistematiği vardır. Ama şunu da söylemekten imtina etmeyelim. En basitinden söyleyelim, gerçekten de “zor zanaat vesselam.” Bu söz öbeği yapılan işten ya da üstlenilen misyondan bir yanda bıkkınlık halini belirtir ama ‘boş vermişlik’ demek değildir, haberiniz olsun. İlk olarak Nazım Hikmet’in kullandığı bir tanımlamadır. Hapishane koşulları ortaya koyarak “Mapusluk zor zanaat” demiştir. Evet Sevgili Okurlar,inanın işte bu kadar zordur, Suriye işini yoluna koymak, işte bu kadar zordur.
Peki bu yanıtlanması gereken şu sorulara ne demeli? Şam ile yeni sürecin başlayacağı açık da Ankara-Şam diyaloğu nasıl kurulacaktır? En basitinden söyleyelim, Şam yönetimi ile temas hiçbir vakit bırakılmamıştı ki. ‘MİT’ ile Suriye İstihbarat Örgütü ‘Muhaberat’ arasında irtibat devam ediyordu, etmek de zorundadır. Ancak Suriye ile siyaseten diyalog hangi koşullarda başlayabilir? İşte mesele bu. Ödün verilmeden uzlaşı zemini nasıl tesis edilecektir?Cumhurbaşkanı Erdoğan, Soçi’den iki hafta sonra 18 Ağustos 2022 tarihinde Ukrayna dönüşü uçakta bu soruyu tekrardan veciz bir biçimde yanıtlamıştır:
“Hatta bir söz var; ‘İplikle de olsa bağı koparmayın, o bağ devam etsin.”
Suriye ile yeniden görüşme olasılığını değerlendiren Erdoğan, devletler arasında hiçbir zaman siyasi diyalog veya diplomasinin kesip atılamayacağını belirterek “Her zaman her an bu tür diyaloglar olur, olmalıdır. Bundan sonraki süreç belki çok daha hayırlı olacaktır” demiştir. (2)
Adım adım gidelim, isterseniz. Yanıtlanması gereken en önemli soru şu: Bir kere her şeyden önce, “Şam yönetimi ile muhalefet uzlaşabilir mi? Hemen hatırlatalım uzlaşı sadece Suriye Millî Ordusuyla değil. Peki İdlip’teki barış süreci muhaliflerini karşıtçılarını nereye yerleştireceksiniz, nereye monte edeceksiniz? Suriye’de bir yer bulmanız gerekiyor, bunun için söylüyorum. ABD ile Esad ve Putin’in kafasındaki söylenmeyen İdlip’in Türkiye’ye doğru ittirmek, kovalamak. Türkiye’nin sadece sığınmacı yükünü değil terör tehdidini içinden çıkılamaz bir hale sokmak. Hatta ve hatta Türkiye’nin Ortadoğu’ya çıkışını engellemek için güneyde DAİŞ’vari kurtarılmış bölgeler oluşturulması. Bu arada söyleyelim, rejim güçleri Fırat’ın doğusuna dönerken koşulların olgunlaşmasıyla Suriye PeKaKa’sının silahlı güçleri rejim ordusunun kolu olarak bölgede bırakılmasını da şiddetle istemektedirler. Yani? Yanisi şu: “Suriye topraklarının üçte birini elinde tutan PeKaKa’nın Suriye uzantısının silahlı güçlerini rejim orduya entegre edebilmeyi düşlemektedirler.” Bir kere öncelikle söyleyelim, kapalı kapılar arkasında örgütlendirilen ve güdülenen yapılardan süratle kaçınılmalıdır. Bu düşünceyle Türkiye’nin barışık olması mümkün değildir.
Peki, Esad’la el sıkışmanın koşulları ya da Suriye’de siyasi çözümün yol haritası ne olmalıdır? Bir kere her şeyden önce söyleyelim, “Soçi Mutabakatı” Ankara-Şam arasındaki diyaloğun olması gereken planlama rehberini doğrudan dikte ettirmektedir, Şam’la muhatap oluruz-olmayız, tartışmasına girmeden ya da girişmeden. Türkiye’de muhalefetin şimdilerde ortaya koymaya çalıştığı “Rejim güçlerini sahada yenemediler, şimdi masaya taşıyorlar” algısı tamamen seçime yönelik bir seçmen aldatmacasıdır. Bu durum öylesine yanlış mecralarda tartışılmaktadır ki, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’nun kimin tarafından kurulduğu bile tam olarak bilinmemektedir. Hemen söyleyelim ÖSO, tıpkı ötekileşme aracı DAİŞ gibi ABD’nin bölgeye yönelik bir stüdyo projesidir. Özgür Suriye Ordusu, Suriye’de barışçıl protestoların silahlı çatışmalara dönmeye başladığı 2011 yılının yaz aylarında tıpkı Mısır’da 23 Temmuz 1952 Darbesini yapan “Hür Subaylar Hareketi “(Harekat aḍ-Dubbâṭ al-ʾAḥrâr) gibi Suriye ordusunda görevli yedi subay tarafından kurdurulmuştur. Örgütün kuruluşu Temmuz ayı sonlarında YouTube’da yayımlanan bir video ile duyurulmuştur. Albay Riyad el Esad liderliğinde kurulan ÖSO, kuruluş amacını “sistemi yıkmak için halkla birlikte çalışmak ve halkı sistemin silahlı ölüm makinelerine karşı korumak” olarak açıklanmıştır. ABD tarafından Barış İçin Ortaklık (Partnership for Peace, PfP) projesinin içerisine sokulmuş, “Eğit-Donat” programıyla ete kemiğe büründürülmüştür. ÖSO bir yandan DAİŞ’e, öte yandan Esad’a yani Suriye’deki mevcut hükümete karşı oluşturulmuştur. ÖSO’nün kuruluşunda ABD ile NATO kılıfı içerisine alındığı için Türkiye tarafından desteklenmiştir. Suriye’de sayıları ve etkinliği giderek artan cihatçı gruplara karşı “daha ılımlı ve daha güçlü bir alternatif” oluşturmak olarak dünya kamuoyuna lanse edilmiştir. Bu nedenle de ÖSO ve çatısı altındaki birçok grup gerek Batılı devletler gerekse de uluslararası medya tarafından “muhalifler” ya da “ılımlı muhalif gruplar” olarak nitelendirilmiştir. ÖSO çatısı altında savaşan grupların bir kısmı zaman içerisinde cihatçı örgütlerle iş birliği yapmış ya da farklı isimler altında cihatçı örgütlere dönüşmüştür.ABD’nin 2013 yılında başlattığı “Eğit-Donat” programı kapsamında, ilk etapta ÖSO’ya bağlı savaşçıların da eğitim gördüğü ve silah yardımı aldığı açıklanmıştır. ABD’nin 2013 yılında başlattığı “Eğit-Donat” programı kapsamında, ilk etapta ÖSO’ya bağlı savaşçıların da eğitim gördüğü ve silah yardımı aldığı açıklanmıştır. Ancak daha sonra 2014 yılında ABD’nin bu programı DAİŞ ile savaşan gruplara öncelik verecek şekilde düzenlemesiyle birlikte, Suriye’nin kuzeyinde Suriye PeKaKasının oluşturduğu Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) silahlı kanadı Halk Savunma Birlikleri (YPG) de destek almaya başlamıştır. ÖSO’nun ilk lideri El Esad, Eylül 2016’da Yeni Şafak gazetesine verdiği mülakatta, ABD’nin bu programı kapsamında yalnızca “54 muhalife silah eğitimi verilirken, 8 bin PYD/PKK’lı teröristin profesyonel asker haline getirildiğini” öne sürmüştür. (4) Ha bu arada krizden beslenen Libya’daki gibi sebeplenmek isteyen Fransa’yı da unutmayalım. Fransa’da bu ortak çalışmanın içerisinde bulunmuştur. ABD’nin arkasından o da ayrılmış, Türkiye’yi bir başına bırakmışlardır. Türkiye her şekilde açmaza sokulması için Irak’ta uygulanan güvenlik bölgeler üzerindeki ‘Uçuşa Yasak Bölgeler’ (No fly zones) Suriye’de bilinçli olarak ilan edilmeyerek Türkiye’nin yapması gereken operasyonlar RF ve ABD’ye bağımlı hale getirilmiştir. Uluslararası ilişkilerde esas olan doğrudan yaptırım değil “Ahde Vefa” (Pacta Sunt Servanda) prensibidir. Bu ilke gerçekten de uluslararası hukuk kurallarının oluşmasında etkili olan ve devletin anayasasında var olan ve devlete antlaşma yapma yetkisi tanıyan vaz geçilmez ve kaçınılmaz bir Antlaşmalar hukuku kuralıdır. Bu kuralın bağlayıcı niteliği ise, iyi niyet ilkesine dayanmaktadır.
Evet bütün bunlardan sonra yol haritasında “ehemmi mühime” tercih edilmelidir. Yapılması gereken “ehem mühimme müreccahtır”, en önemli, önemliye göre tercih edilmek zorundadır. Bıçak kemiğe dayanmıştır. Şu anda hemen her şekilde ifade edildiği üzere Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin artan terör saldırılarına karşı özellikle de Tel Rifat bölgesinde bir operasyon behemahal yapılmalıdır. Şartlar bu kapsamda olgunlaştığına göre, Moskova ile 2019’da varılan, ‘Soçi Mutabakatı’nın 6 ve 7’nci maddeleri de bu harekatın yapılmasına açıkça cevaz vermektedir. “Madde 6- Münbiç ve Tel Rıfat’tan bütün YPG unsurları silahları ile birlikte çıkarılacaktır. Madde 7’de “Her iki taraf terörist unsurların sızmalarının önlenmesini temin için gerekli tedbirleri alacaktır…” biçiminde bağıtlanmıştır. (4)
Evet sevgili okurlar ilk adım “Tel Rifat ve Münbiç Operasyonu” nun behemahal yapılmasıdır. Zaten uzun süreden beri Rusya, Suriye PeKaKası liderlerini hedef alan nokta operasyonlarına yeşil ışık yakmakta ve bu operasyonlar gecikmesizin icra edilmektedir. Bir diğeri ise Rusya Halep’in kuzeyindeki Tel Rıfat’tan Türk güçlerini tehdit eden roket rampalarını etkisiz hale getirebileceğini örtülü bir şekilde söz vermiştir. Ancak önemle şu husus bilinmelidir ki, Şam Rejim güçleri ile birlikte Suriye PeKaKası üzerine ortak bir operasyonun hiçbir şekilde yapılamayacağı gerçeğidir. Unutmayalım, yapılacak olan “Tel Rifat ve Münbiç Operasyonu” ‘nun ana omurgası “Suriye Millî Ordusu”dur, yapılacak olan da bir nevi “Kuva-yı Milliye Savaşı”dır.
Dipnotlar:
(1) Fehim Taştekin, “Alooo Esed, pardon Esad. Kardeşimmm!” Gazete Duvar, 11 Ağustos 2022; https://www.gazeteduvar.com.tr/alooo-esed-pardon-esad-kardesimmm-makale-1576921/Erişim Tarihi 21.08.2022/
(2) Ferhat Erdemir, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Suriye mesajı: Devletler arası diplomasi kesip atılamaz” TGRT Haber, 19.08.2022 https://www.tgrthaber.com.tr/politika/erdogan-gundemi-degerlendirdi-2843460/erişim Tarihi 21.08.2022/
(3) Özgür Suriye Ordusu Nedir: 2011’den 2018’e Örgütün Yaşadığı Dönüşüm, 30 Ocak 2018; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42862756/Erişim tarihi 21.08.2022/
(4) Muharrem Sarıkaya, “Şam ile ortak operasyon yok…” Habertürk, 17.08.2022; https://www.haberturk.com/yazarlar/muharrem-sarikaya/3512842-sam-ile-ortak-operasyon-yok/Erişim tarihi 21.08.2022/